● (Zâlim zulmünü mazlûmdan kaldırmadıkça, özrü kabûl olmaz.) “Hadîs-i şerîf” 4/29. [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● (Zâlimin zulmünü kaldırmaya gücü yetmiyen, oradan hicret etmelidir.) “Hadîs-i şerîf.” 4/29. [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Zâlim sultân yanında adâleti söylemek, cihâdların en efdalidir. 4/29. [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Zâhir ve bâtın, iki nev’dirler. İnsanların bildiği zâhir, âlem-i halk, bâtın âlem-i emrdir. İkinci taksimdeki, bâtına nisbet ile on latîfe, zâhir hükmünde kalır. 4/154.
● Zâhirin bâtına nisbeti, âşıkın ma’şûka nisbeti gibidir. 4/215.
● Zâhirin ahkâm-ı islâmiyyeye uymasına ve bâtının ma’rifet nûrları ile zînetlenmesine gayret edeler. 6/75.
● Zâhirde [dış görünüş olarak] mübtedî ve müntehî müsâvîdir [eşitdir]. 4/179.
● Zâhirin ahkâm-ı islâmiyyeye uygun yaşaması, bâtındaki yakınlığın te’sîridir. Bu te’sîr şart değildir. 4/109.
● Zâhirin [dışın, kalıbın] ta’mîri, bâtının tahrîbine sebebdir. Aksi de böyledir. 4/155.
● Zâhirin huzûru, bütün işlerde sâlih niyyet olması ve işlerinde Mevlânın rızâsı olmasındadır. Hattâ zâhiren gafletde görülen işlerde, bâtının huzûrunun devâmı lâzımdır. 4/160.
● Zâhir aslında, zulmet ve kötülükdür. Bâtın onunla karışarak münevver olur. 5/134.
● Zâhir isminde Allahü teâlânın zâtı düşünülemez. Bâtın isminde zât, ism perdesi arkasında düşünülebilir [idrâk edilir]. Meselâ ilmde seyr zâhir isminde seyrdir. Alîmde seyr bâtın ismindedir. 4/47.
● Zıl, asl ile aynı olamaz. [Bunun için, hoparlörde ve televizyonda işitilen sesler, insan sesi değildir.] 4/230. [Se’âdet-i Ebediyye: 959.]
● Zılli bilmek, aslı bilmeği îcâb etdirir. 6/237.
● Zıl, asl ile kâimdir. [Asl olmazsa zıl olmaz.] Zıllıyyetin sâbit olması, vehm ve hayâl mertebesindedir. 4/74.
● Zıle tutulmak, mahlûkâta [mâsivâya] tutulmakdır. Asla bağlananlar için zıl, büyük bir dağdır [mâni’dir]. 4/7.
● Zıllin hayr ve kemâli asldan alınmışdır, [gelmekdedir]. Kendinden bilirse hâindir. 4/121.
● Zıllin kemâli aslına bağlıdır. [Asldan alınmışdır.] 5/116.
● Zıllin asla bağlanması, zıllin yok olmasını îcâb etdirmez. 6/2.
● Zıl dâiresi, imkân âlemine asl ve başlangıcdır. 6/105.
● Zıl dâiresi, enfüsün [nefsler âleminin] nihâyetine kadardır. 4/56.
● Zıl gibi aslı dahî geride bırakalar. Üstünlük, zıllerin ve aslların ötesindedir. 6/105.
● Zılden asla geleler. Aslı dahî terk ile görünenden görünmiyene teveccüh edeler. Asldan geçmek, kendi ademinde çalışmak olup, mümkin değildir. Lâkin muhabbeti, keyfiyetsiz berâberlik hâsıl eder. 4/166.
● Zulm, başkasının mülkünde izni olmadan tasarruf etmekdir. 4/11.
● Zulm-i hükkâm, şe’âmet-i a’mâlimizdendir. [İdârecilerin zulmü, amellerimizin kötülüğündendir.] 6/34. [Hak Sözün Vesîkaları: 348.]