● Hâtimeye [son nefese] kat’i hükm olunmaya ki, vahye bağlıdır. Zann-ı gâlib ve mutmainne olunmuş bir ilm, din büyüklerinin son nefesinin selâmetine delâlet ederse, mümkindir ve bunun gibi ilhâm ile dahî hâtimenin [son nefesin] güzel ve çirkinliği kat’î bilinmez. Zîrâ ilhâm zannîdir. Lâkin zandan zanna olan fark, yer ile gök arasında olan fark gibidir. 5/36 [Se’âdet-i Ebediyye: 512.]
● Hâtimenin [son nefesin] selâmeti hiçkimse için kat’î değildir. (Müstesnâlar vahy iledir). 5/36 [Se’âdet-i Ebediyye: 512.]
● Hârika, açlık ve riyâzet ile cûkiye ve berâhime gibi, küfr ehlinde de hâsıl olur. 4/50 [Hak Sözün Vesîkaları: 328, Kıyâmet ve Âhıret: 161.]
● Hânümândan [ev, barkdan] geçip, akrabâ ve çoluk çocuğa vedâ gerekdir. Zîrâ Hakkın hakkı, bütün haklardan öncedir. 6/92
● Hatm-i tehlîl okunarak sevâbı rûhâniyyet-i meyyite [meyyitlerin rûhlarına] hediyye olunur. 5/13
●
Hizmet-i îşâna ikdâm [îşâna hizmetde devâm [çalışma] olmadıkça], sohbet
hevesinde olmamalı. 5/110. [Fâideli Bilgi-
ler: 169, Cevâb Veremedi: 349.]
● Hizmet-i huzûr-ı pîr [Pîrin huzûrunda hizmet] ve sohbet, râbıtadan efdaldir. 4/50 [Hak Sözün Vesîkaları: 328, Kıyâmet ve Âhıret: 161.]
● Hizmet-i fukarâ [sâlihlerin hizmeti] ve ehlullaha hizmet, müsmir-i berekâtdır. Dünyâ ve âhıret sefâsına [se’âdetine] sebebdir. 6/244
● Hizmet-i fukarây-ı bab-illah [Allahü teâlânın kapısına gelen fukarâya hizmet] ve Ehlullahın rızâsını kazanmak, büyük bir se’âdetdir ki, herkese nasîb olmaz [her ni’met sâhibine müyesser olmaz]. 5/151
● Hızır ve İlyâs “aleyhimesselâm” vefât etmişlerdir. Rûhları cism sûreti ile [cesed olarak görünüp] cesede âid harekât ve cismânî ibâdetler onlardan vukû’ bulur. 4/182 [İslâm Ahlâkı: 559, Kıyâmet ve Âhıret: 376.]
● Hızır aleyhisselâm, zikr-i nefy-i isbâtı [Lâ ilâhe illallah ile zikri], Abdülhâlık Goncdüvânîye, havuzda, su içinde tâ’lim eylemişdir. 5/113 [Kıyâmet ve Âhıret: 165.]
● Hâtıraların [düşüncelerin] çok olmasından kalb muzdarip olmaya. Kendi işlerine bakalar. Ve istigfârı terk etmiyeler. 6/193
● Hulefâ-i ümeyye [Emevî halîfeleri] minber üzerinde ehl-i beyte nice seneler seb’ ve la’net eylediler. Ve Ömer bin Abdülazîz “rahmetullahi aleyh” onları kaldırdı. Lâkin Mu’âviye “radıyallahü anh” onlar arasında değildir. 5/36 [Se’âdet-i Ebediyye: 512.]
● Hâtıratı kavuşma sebeblerinden sayalar. “Elâ innehü bi külli şey’in mühîtun.” [Dikkat ediniz. Haber veriyorum. Şübhesiz ki, Allahü teâlâ herşeyi ihâta eder.] 6/237
● Hallâc-ı Mensûr, hergün bin rek’at nemâz kılardı. 4/29 [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Hılkatden [yaratılışdan] maksâd olan şeyi, bu kısa fırsat zemânında kazanmak gerekdir. Yoksa mahrûmlukdan
ve pişmânlıkdan gayri hiç netîce olmaz. Birkaç günlük ömr büyük bir ganîmetdir. 5/20
● Halkla ülfet eyle [görüş, konuş]. Fekat, alâka peyda eyleme [alâka kurma]. 4/16
● Halkla ihtilât [aralarına karışmak], onların hukûkunu edâ niyyeti ile olursa tâ’atdir. 4/172.
● Halka i’tirâz kıllet üzere [az] olmalıdır. 5/110 [Fâideli Bilgiler: 169, Cevâb Veremedi: 349.]
● Halk ile konuşmalar yumuşak ve tatlı olmalıdır. Hiç kimseye sertlik eylememeli. Meğer ki, Hak için ola. 5/110 [Fâideli Bilgiler: 169, Cevâb Veremedi: 349.]
● Halka hizmet zikrden efdaldir. 4/160
● Hannâs, insanların sadrında [göğsünde] bulunan cin olup, üsûl-i dinde [îmânda] vesvese ve hâtıralar hâsıl eder. 4/190
● Hâb [uyku] esnâsında, bedenine bir nev’i gaflet â’rız olmakla, bâtın nisbeti meydânı boş bulup, tam bir güzellik ile güzel ve perdesiz olan, meydân-ı zuhûra yol bulur. Ve yüzlerce nâz ve niyâz ile gülistanda [gül bağçesinde] görülür. 4/215
● Hâce-i Ahrâr, “rehberin görüntüsü [râbıta], Hakkın zikrinden dahâ fâidelidir.” buyurmuşdur. 4/165
● Hâce-i Ahrâr buyurmuşdur ki, eğer ben şeyhlik eylesem, hiçbir şeyh, âlemde mürîd bulamazdı. Ammâ bize başka işler emr olunmuşdur ki, o işler, islâmiyyetin yayılması ve müslimânların kuvvetlendirilmesidir. 4/29 [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Hâce-i Ahrârın vahdet-i vücûda meyli var iken, emr-i ma’rûf ile meşhûrdur. 4/29 [Se’âdet-i Ebediyye: 89.]
● Hârikaların hâsıl olması, açlığa ve riyâzete bağlıdır. Ma’rifet ile işi yokdur. 4/50 [Hak Sözün Vesîkaları: 328, Kıyâmet ve Âhıret: 161.]
● Havâsın hâbı [seçilmişlerin uykusu] gaflet olmayıp, ibâdetden ayrı kalmak memnû’ [yasak]dır, [uygun değildir.] Nevmül ulemâi ibâdetün. [Âlimlerin uykusu ibâdetdir.] 4/215
● Havâss-ı beşer [insanların seçilmişleri Peygamberler], havâss-ı melekden [meleklerin seçilmişlerinden] efdaldir. 4/219
● Havâsdan [seçilmişlerden] ba’zılarının vefâtlarında, onların rûhlarını Melek-ül-mevt [Azrâil aleyhisselâm] almaz. Bunların vefâtları sırasında, Melek-ül-mevtin hâzır olması, rûhun kabz edilmesini müjdelemek için olmayıp, ta’zîm ve şereflenmek içindir. 4/229
● (Havf-ı dünyâ [dünyâ korkusu ya’nî, islâmiyyete muhâlif olma korkusu] ve âhıret [korkusu], bir kimsede cem olmaz.) Hadîs-i şerîf. 4/18
● Havf-ı hâtime [son nefes korkusu] ve âhıret endişesi [düşüncesi], tâ’atin artmasına sebeb olup, nâfile amelin çok yapılmasına sebeb olur. 4/18
● Havf-ı hâtime [son nefes korkusu] öyle büyük bir ni’metdir ki, Allahü teâlânın dostları bu derde tutulmuşlardır. (Son nefes derdine.) 5/152
● El-hayrü fî-mâ sana’a Allahü teâlâ [hayr, Allahü teâlânın yapdığındadır] diyerek sabr edeler. Cümle işleri, Hak teâlâya havâle edeler. 5/152
● Havâssa [seçilmişlere] ba’zı şeyler hâsıl olur ki, havsala-i avâmdan [avâmın idrâk etmesinden] gizlidir. Onları [o hâlleri] avâmdan gizlemelidir ki, fitneye sebeb olmaya. 4/24