LAM - L

– L–

● Li îlâfi okumak, korkulu yerlerde ve düşman istîlâ etdiği zemânlarda, emniyyet ve refâh için tecribe edilmişdir. En az hergün ve gecede onbir kerre okuyalar. 2/69. [Se’âdet-i Ebediyye: 289.]

● Kıymetli elbise giymekde, ibâdet ve nemâzı edâ etmek için zînetlenme niyyeti olmalıdır. Âyet-i kerîmede, meâlen; “Her nemâzı kılarken, süslü, temiz, sevilen elbiselerinizi giyiniz.” [Her mescidde zînetli elbiselerinizi alınız], vârid ol-

-155-

muşdur. Güzel elbiseden maksad, insanlara gösteriş için değildir, ki bu yasakdır. 3/17. [Se’âdet-i Ebediyye: 102.]

● Lezzet ve tatlılık Cezbenin başlangıcıdır.

● Lezîz lokmaları sevmek ve güzel elbiselere düşkün olmak gerekmez [uygun değildir]. Bunların netîcesi pişmânlık ve hasretdir. 1/226. [Mektûbât Tercemesi: 278.]

● Lisânımızdan sâdır olan kelâm-ı Kur’ân [okuduğumuz, ağzımızın hareketi ile çıkan ses] kelâm-ı ilâhî değildir. İnkâr eden kâfir olmaz. 3/120.

● Leşker-i düâ [düâ ordusu], leşker-i gazâdan [gazâ ordusundan] kuvvetlidir. 3/47. [Se’âdet-i Ebediyye: 400.]

● Letâif-i aşere [on latîfe]. 2/21.

● Beş latîfenin aslları, âlem-i kebîrde olup, bu âlem-i kebîrin bu beş latîfesinin aslı da, Allahü teâlânın ismlerinin zılleridir. Bu zıl dâiresi, Enbiyâ ve meleklerden başka mahlûkâtın te’ayyünâtının başlangıcıdır. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]

● Letâif-i aşereden [on latîfeden] herbirinin hem sûreti, hem hakîkati vardır. 2/93.

● Âlem-i emrin beş latîfesinin her biri, bir emre mahsûs ve bir kemâle mensûbdur. 3/11. [Se’âdet-i Ebediyye: 917.]

● Sır, hafî ve ahfâ latîfelerinin bağlantıları, sıfatın üstünde olup, zât dâiresine dâhildir. 1/196. [Mektûbât Tercemesi: 234.]

● Âlem-i emr latîfelerinin sonu ile imkân (mümkinât) dâiresi temâm olur. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]

● Yedi latîfeden her birinin kat’ edilmesinde, gerek zûlmânî, gerek nûrânî, bin perde aşılır. 1/58. [Mektûbât Tercemesi: 93.]

● Âlem-i emr latîfeleri, her ne kadar yukarıya ilerlerse, âlem-i halk ile o kadar alâkası kesilir. Ve o münâsebetsizlik, âlem-i halkın çok inişine sebebdir. Ve âlem-i halk ne kadar inerse, sâlike zevk, tatlılık çok olup, kendi ayb ve kusûrları-

-156-

nı idrâk etmek çok olur. Bu sebebdendir ki, ârif, frenk kâfirini kendinden iyi bilir. 1/222. [Mektûbât Tercemesi: 274.]

● Latîfelerden, fenâ ve bekâ ile hakîkatlenen ancak nefs latîfesidir. 3/53.

● On latîfeden toprak unsuru, yükselme derecelerinde cümleden yukarı çıkıp ve iniş derecelerinde cümleden [hepsinden] dahâ aşağı iner. 2/12.

● On latîfeden, âlem-i emr latîfeleri ve nefs; fenâ ile müşerref olurlar [şereflenirler]. Dört unsurun muhâlefetleri devâm eder. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]

● Kalb latîfesinin izâfî sıfatlara, rûh latîfesinin hakîkî sıfatlara bağlantısı vardır. 1/34. [Mektûbât Tercemesi: 60.]

● Ahfâ latîfesi, gerçi latîfelerin en latîfidir. Ammâ, mümkinât dâiresine dâhil ve yaratılmışlık damgası ile damgalanmış ve hastalıklıdır. Sâlik, imkân dâiresinden dışarıya ayak basınca ve vücûb mertebesinde seyr buyurup, vücûbun zıllerinden onun aslına ulaşınca, şan ve sıfat bağından kurtulunca, çâresiz mümkin onun nazarında hakîr ve i’tibârsız ve onun en güzel ve en latîfi dahî alçaklık ve cimrilikde berâber müşâhede edip [görüp] ve nefsle ahfâyı bu makâmda birbirine karışdırır. 1/212. [Mektûbât Tercemesi: 255.]

● La’net etmek, ibâdet değildir. 2/96. [Se’âdet-i Ebediyye: 505.]

(Kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına la’net olsun.) Hadîs-i şerîf. 1/313. [Mektûbât Tercemesi: 502.]

● Lokman Hakîm, oğluna, ey oğul! Tevbeyi yarına gecikdirme. Zîrâ, ölüm ansızın gelir, buyurdu. 2/66. [Se’âdet-i Ebediyye: 97.]

● Lokmada ihtiyât lâzımdır. İslâmiyyetin halâl ve harâmına riâyet etmek lâzım. 2/69. [Se’âdet-i Ebediyye: 289.]

● Kadına ve zekerine dokununca, şâfi’îde abdesti yeniden almalıdır. 1/286. [Mektûbât Tercemesi: 420.]

-157-

● “Bir kimseye deli denilmedikce, îmânı temâm olmaz.” 1/213. [Mektûbât Tercemesi: 256.]

(Sen olmasaydın, sen olmasaydın, gökleri yaratmazdım) hadîs-i kudsîsi, Hâtem-ür-Rüsül “sallallahü aleyhi ve sellem”in şânında vâki’ olmuşdur ki, hûb [sevgi] olmasaydı, yaratılış açığa çıkmaz ve âlem devâmlı yoklukda kalırdı. 3/122.

(Allahü teâlâ ile öyle vaktlerim olur ki, o anda hiçbir melek ve hiçbir Peygamber bana yaklaşamaz [aramıza giremez]) Hadîs-i şerîfindeki nâdir vakt nemâzdır. 1/293. [Mektûbât Tercemesi: 465.]

● “Onun gibi hiçbir şey yokdurâyet-i kerîmesinin fârisî tercemesi bîçûn ve bîçugûnedir ki [nasıl olduğu bilinemez ve nasıldır denilemez], ilm, şühûd ve ma’rifet Ona yol bulamaz demekdir. 1/38. [Mektûbât Tercemesi: 69.]

● Gecenin yarısı veyâ üçde birini ki, gece yarısından gecenin altıda birine kadardır. İbâdete ayıralar. 3/102.