● Câmi’i Kur’ân [Kur’ân-ı kerîmi toplıyan] fil-hakîka Sıddîk ve Fârûkdur “radıyallahü anhümâ”. 1/80. [Mektûbât Tercemesi: 127, Eshâb-ı Kirâm: 263.]
● Câmi’iyyet-i kalbin ma’nâsı. [Her insan bir toplulukdur. Varlıkda bulunan herşey insanda da vardır.] 1/95. [Mektûbât Tercemesi: 141.]
● Cânib-i meşrıkdaki [Doğu tarafdaki] nurânî sütun, Mehdî “aleyhimürrıdvân”ın başlangıcının [gelmesinin] işâretidir. 2/68 [Se’âdet-i Ebediyye: 398.]
● Cebriyye mezhebi, kuldan kudreti ve irâdeyi kaldırıp
[irâde ve ihtiyâr yok deyip], fâil ancak Allahü teâlâ derler ki, küfrdür. 1/289. [Mektûbât Tercemesi: 442.]
● (Ceddi dû îmâne küm bi kavli lâ ilâhe illallahü) Hadîs-i şerîfi. “Îmânınızı Lâ ilâhe illallah diyerek tâzeleyiniz!” 1/78. [Mektûbât Tercemesi: 124.]
● Cezbe ancak bir üst makâmadır. Üstün üstüne değildir. Meczûb olmıyan sâliklere makâm-ı kalbdedir. Cezb edilmeleri ancak makâmı rûhadır ki, makâmı kalbin üstüdür. Rûhun şühûdünü şühûd-i Hak bilirler. 1/287 [Mektûbât Tercemesi: 426.]
● Bir cezbe ki, encâm-ı kârı [nihâyeti] sülûk ola, kâfîdir. Eğer sülûke gelmezse meczûb-ı ebterdir [kıymetsizdir], mahbûb değildir. 1/287 [Mektûbât Tercemesi: 426.]
● Cizyeyi, Hak teâlâ, küfrün hakâreti için emr eylemişdir. 1/193 [Mektûbât Tercemesi: 229.]
● Cesedi terbiye eden rûhdur. Kalıbı terbiye eden kalbdir. İnsandaki âlem-i halkdan olan maddelerin, âlem-i emrden olan latîfeler tarafından terbiye edildiği bildirilmekdedir. 1/210. [Mektûbât Tercemesi: 251.]
● Celâleddîn-i Devânî, isbât-ı vâcibde bî misldir. (Vâcib-i teâlâyı isbâtda emsâli bulunmıyan bir zâtdır). Öyle iken, delîllerinde, noksanlık mevcûddur. 1/272. [Mektûbât Tercemesi: 387.]
● Cemâ’at-i nâfile mekrûhdur [Nâfileleri cemâ’at ile kılmak mekrûhdur]. 1/260 [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Cemâ’atin fazîleti. 1/260. [Mektûbât Tercemesi: 326.]
● Cemâl-i ilâhî. 3/98. [Se’âdet-i Ebediyye: 755.]
● Cum’a edâsında sultânın bulunması şart kılınmışdır ki, fitne çıkmak tehlükesi ortadan kalkmış olur. 1/288. [Mektûbât Tercemesi: 440.]
● Cum’aya, beş vaktde cemâ’ate ve bayram nemâzlarına hâzır olmak zârûriyât-i dindendir. 1/265 [Mektûbât Tercemesi: 349.]
● Cin tâifesi ecsâd ile mütecessid olup [cesedler ile cesedlenip], acâib işler vuku’a getirirler ki, tenâsüh değildir. 2/58 [Se’âdet-i Ebediyye: 79.]
● (Cinden herkesin bir karîni [yakını, arkadaşı] vardır.) “Hadîs-i şerîf” 3/33
●
Cemel ve Sıffîn vak’aları ictihâd yüzünden idi. 2/67 [Se’âdet-i Ebediyye: 54.]
● Cemî’-i umûrda [bütün işlerde] azîmet yolunu seçmeli ve ruhsatdan ictinâb etmelidir [kaçınmalıdır]. 1/70 [Mektûbât Tercemesi: 108.]
● Cennet ve Cehennem hâlihâzırda [şimdi] mevcûdlardır. Ve devâmlı var olacaklardır. 2/67 [Se’âdet-i Ebediyye: 54.]
● Cennet ve Cehennem, arş ve kursî, lehv ve kalem ve rûh, bâkî kalırlar ki, yok olmaz ma’nâsına değildir. 3/57. [Se’âdet-i Ebediyye: 116.]
● Cennet ehlinin ekserîsi Ümmet-i Muhammeddir “aleyhissalâtü vesselâm” 1/249 [Mektûbât Tercemesi: 307.]
● Cennet ve Cehennem arasında üçüncü bir mahal yokdur. 1/259 [Mektûbât Tercemesi: 323.]
●
Cennetde günler vardır. Hâlbuki güneş yokdur. 2/76 [Se’âdet-i Ebediyye: 915.]
● Cennet ni’metlerinin dünyâ ile münâsebeti yokdur. 1/302 [Mektûbât Tercemesi: 482.]
● Cennete arzû ve giriftâr olmak [tutulmak], mezmûm değil [kötülenmemiş], makbûldür. 3/100
● Cennete girmek îmâna bağlıdır. Îmân da Hak Sübhânehunun fadlı ve ihsânıdır. 1/266 [Mektûbât Tercemesi: 350.]
● Cennet ile müjdelenmiş bir şahsı, tekfîr eylemek, Kitâb ve Sünnet ile küfrdür. 2/99 [Se’âdet-i Ebediyye: 515.]
● (Cennete ümmet-i hayrilbeşerden yetmişbin kimse hesâbsız dâhil olsa gerekdir.) Hadîs-i şerîf. 3/21
● Cennetde aynı mertebede bulunanların, aynı ni’metlerden, lezzet almaları başka-başkadır. 2/50. [Se’âdet-i Ebediyye: 948.]
● Cennetde zevceler zevcin yanında olacakdır. 2/50 [Se’âdet-i Ebediyye: 948.]
● Cennet hûrîsinin bir kılı dünyâya zuhûr etse, dünyâda şeb’ [gece] vâki’ olmaz. 3/66
● Cennete girmek ve Cehennemden kaçınmak, islâmiyyetin emrlerini yapmağa bağlıdır. 1/48 [Mektûbât Tercemesi: 84.]
● Cüneyd-i Bağdâdî. 2/21.
● Cüneyd-i Bağdâdî, erbâb-ı sahvın [sahv erbâbının] reîsidir ve sahvı sekre tercîh eder. 3/118.
● Cüneyd-i Bağdâdî bu tâifenin seyyidi iken, ondan havârik nakl olunmadı. [Fazla kerâmet zuhûr etmedi]. 1/107. [Mektûbât Tercemesi: 157.]
● Cüneyd-i Bağdâdî rü’yâda dedi ki, beni gecenin ortasındaki iki rek’at nemâz kurtardı. 1/184. [Mektûbât Tercemesi: 222.]
● Civânlıkdaki [gençlikdeki] ibâdet makbûldür. 3/35 [Se’âdet-i Ebediyye: 116.]
● Cihâddan maksad, i’lâ-i kelime-i dindir. Ve din düşmanlarını tahrîb etmekdir. 2/69 [Se’âdet-i Ebediyye: 289.]
● Cihâd-ı ekberden murâd, kalıb [bedenin yapı maddeleri] ile cihâddır. 2/50 [Se’âdet-i Ebediyye: 948.]
● Cehl ve inâd ve te’assubun ilâcı yokdur. 3/88
● Cehennemden bir şerâre [kıvılcım] dünyâya düşse, herşeyi yakıp ve mahv ederdi. 3/31 [Se’âdet-i Ebediyye: 87.]
● Cehenneme dühûl [girmek] ve onda ebedî kalmak, teklîfden sonra, şirke bağlıdır. 1/159 [Mektûbât Tercemesi: 194.]
● Cehenneme dühûl [girmek] küfre bağlıdır. Ve küfr nefs-i emmâre hevâlarından neş’et eder. 1/266 [Mektûbât Tercemesi: 350.]
● Çûn için bîçûne yol yokdur. [Misilli için misilsize yol yokdur.] 2/8 [Se’âdet-i Ebediyye: 753.]
● Cevâhir-i şerh-i Mevâkıf kitâbını Muhammed Ma’sûm bitirdi. Felsefecilerin kabâhatlerini anladı. 1/266. [Mektûbât Tercemesi: 350.]
● Cihâdda, gâzilere ve şehîdlere verilen ecrler niyyetin doğruluğundan sonradır. Bozuk bir niyyet ile ameli ibtâl eylemeyeler [Boşa gitmesine sebeb olmıyalar]. 2/69 [Se’âdet-i Ebediyye: 289.]
● Cin şerrinden kurtulmak için, kelime-i temcîd okumalıdır. 1/174.