Kölelerinizin en aşağısı olan Muhammed Sâdık, yüksek kapınıza sunar ki, bu aşağı kul, çok zemândan beri (Kabz) hâlinde olup, çok sıkılıyordum. Sonunda, Allahü teâlâya çok şükrler olsun, ancak yüksek teveccühünüzün yardımı ile, büyük bir (Bast), gönül açıklığı ihsân olundu. Bu sıkıntısız hâlde iken, önceleri bu kimsenin yapdığı zikr ve teveccüh ve herşey, şimdi Onun “teâlâ ve tekaddese” tarafından yapılmakdadır. Kendinde, bunları alabilmekden başka, birşey bulamamakdadır. Üzerine güneş ışınları gelen ayna gibidir. Bu ışıkların doğması ile, bedendeki ve latîfelerdeki bütün karanlıklar ve bulanıklıklar yanıp temizlendi. Bunların hepsinde nûr ve bereket hâsıl oldu. (Şerh-ı sadr) oldu. Kalb genişledi. Bedenin hepsi nûr olup, rûhun ve sırrın eski parlaklıklarından dahâ çok ışık saçdı. Latîfeler arasında, en kâmil tecellî kalb üzerine oldu. Kalbe bakıp, içinde başka bir kalb görüldü. Buna da tecellî vardı. Bu kalbin kalbine bakınca bunun içinde de, başka bir kalb göründü. Buna da tecellî vardı. Böylece, sonsuz olarak, her kalbin içinde, başka bir kalb vardı. Şimdi bunların bir kalbde sona erdikleri sanılıyor. Fekat böyle olduğu iyi anlaşılamamakdadır. Şimdiki hâlin yanında, eski hâllerin ancak bir özenilecek şey olmadığı anlaşıldı. Bu makâmın ismi biliniyordu. Edebe uygun olmaz korkusu ile yazılmadı. Ey gönlümün kıblesi “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”! Bütün bunlar, temiz teveccühünüzün sebeb olduğu ihsânlardan birer zerredir. Fârisî beyt tercemesi:
Vücûdümün her zerresi dile gelse de;
Şükrünün binde birini yapamam yine!
Hazretinizin selâmeti ve yüksek kapınızda hizmetcilik edenlere katılabilmek için olan isteklerimizi nasıl açıklıyayım, nasıl yazabileyim? Gece gündüz ve belki her ân, bu yüksek arzûmuza ve çok kıymetli isteğimize kavuşduracak olan, güzel vaktin ve tatlı sâatin ne zemân geleceğini düşünüyoruz. Fikrimizde, gönlümüzde, bu istekden, bu dilekden başka, hiçbir düşünce yokdur. Hak sübhânehu ve teâlâ, en güzel şeklde ve en uygun yol ile, bu büyük ni’mete kavuşdursun! Sevgili Peygamberi ve Onun temiz Âli hurmetine düâmızı kabûl buyursun “aleyhi ve alâ Âlihi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ”! Âmîn. Köleniz.
Muhammed Sâdık
Bu hâllerin, zevklerin, tercümânı Mektûbât,
kitâbıdır ki, ondan neşr oluyor füyûzât.
İlâhî nûrlar ondan yayılıyor cihâna,
her ne müşkilin varsa, yalnız sen başvur ona.
Onu çok oku dostum, bak nûrla dolacaksın,
bizzat musannifinden, feyizyâb olacaksın.
öyle kitâbdır ki o, misli islâmiyyetde,
ne mâzîde yazılmış, ne yazılır âtîde.
Kur’ândan, hadîslerden sonra gelir bu kitâb,
herkese var içinde, kendine göre hitâb.
-511-
İlm, ihlâs menba’ı, hârikalar diyârı,
onda bulur arayan, eşi olmıyan yârı.
Kayyûm-i âlem[1] diyor, her mektûbu babamın,
bir deryâ-yı muhîtdir, sonu görünmez ânın.
Tarîkat ve islâmiyyet, vasl olmuşdur burada,
Se’âdet menbaıdır, dünyâda ve ukbâda.
Budur Tabîb-i hâzık, budur her derde devâ,
budur kalblere şifâ, budur rûhlara gıdâ.
Budur Hakkın sevdiği, sevgililerin sözü,
budur islâmın aslı, hem de irfânın özü.
Budur Evliyâların, çeşid çeşid lisânı,
Ehl-i sünnet yolunun, gâyet açık beyânı!
Aşkla yanan tâlibe, en iyi haber budur,
bilinmiyen yollarda, sâlike rehber budur.
Gece gündüz dâimâ, oku bu Mektûbâtı,
gayret et duymak için, o lezzeti, o tadı.
Oku, gülen gözlerin yaş doluncaya kadar,
oku, hakîkî aşka, kavuşuncaya kadar.
Oku, elbet o güzel, birgün rû-nümâ olur,
muhabbetle okuyan mâsivâdan kurtulur.
Sâatlerce, günlerce, hep onunla meşgûl ol,
bu sözler te’sîriyle, açılır kalbe bir yol.
Bir
kalb ki, meşgûl olur, bu ma’nâyla her zemân,
elbet imdâda gelir, birgün bunları yazan.
---------------------------------
[1] Kayyûm-i âlem, Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî
hazretleridir.
TEVHÎD DÜÂSI
Yâ
Allah, yâ Allah. Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah. Yâ Rahmân, yâ Rahîm,
yâ afüvvü yâ Kerîm, fa’fü annî verhamnî yâ erhamerrâhimîn! Teveffenî müslimen
ve elhıknî bissâlihîn. Allahümmagfirlî ve li-âbâî ve ümmehâtî ve li âbâ-i ve
ümmehât-i zevcetî ve li-ecdâdî ve ceddâtî ve li-ebnâî ve benâtî ve li-ihvetî ve
ehavâtî ve li-a’mâmî ve ammâtî ve liahvâlî ve hâlâtî ve li-üstâzî Abdülhakîm-i
Arvâsî ve li kâffetil mü’minîne vel-mü’minât. “Rahmetullahi teâlâ aleyhim
ecma’în.”