Bu
mektûb, seyyid Enbiyâ-i Mankpûrîye yazılmışdır. Nâfile nemâzları cemâ’at ile
kılmak câiz olmadığı bildirilmekdedir:
Bizleri, Peygamberlerin en üstününe uymakla şereflendiren ve dinde bid’atler çıkarmakdan koruyan yüce Allaha hamd olsun! Dalâlet, sapıklık yuvalarını yıkan ve hidâyet sancağını dalgalandıran Resûle ve Onun temiz Âline ve seçilmiş Eshâbının hepsine salât ve selâm olsun! Zemânımızda âlim olsun, câhil olsun, müslimânların çoğu, nâfile ibâdetleri yapmağa çok önem veriyorlar. Farzları yapmakda gevşek davranıyorlar. Farzların içinde bulunan sünnetleri ve müstehâbları gözetmiyorlar. Nâfilelere kıymet veriyorlar. Farzları aşağı görüyorlar. Farz nemâzları müstehâb olan zemânlarında kılan yok gibidir. Sünnet olan cemâ’atin çoğalmasına, hattâ nemâzı cemâ’at ile kılmağa aldırış etmiyorlar. Farzları, gevşeklikle, üşenerek kılmakla, vazîfeyi bitirdiklerini sanıyorlar. Aşûre gününe, Berât gecesine, Receb ayının yirmiyedinci gecesine ve bu ayın, Regâib gecesi dedikleri ilk Cum’a gecesine çok önem veriyorlar. Bu zemânlarda, büyük cemâ’atlerle nâfile nemâzlar kılıyorlar. Bu cemâ’atleri iyi ve güzel sanıyorlar. Bunların, şeytânın aldatması olduğunu, günâhları sevâb olarak gösterdiğini anlıyamıyorlar.
Şeyh-ul-islâm Usâmeddîn İsferâînî Hirevî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Şerh-i Vikâye hâşiyesi)nde, (Nâfileleri cemâ’at ile kılmak ve farz nemâzları cemâ’atsiz, yalnız kılmak, şeytânın aldatmalarından biridir) buyuruyor.
Nâfile nemâzları cemâ’at ile kılmak mekrûh, kötü olan bid’atlerdendir. Son Peygamberin “aleyhi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ”, (Bir kimse, dînimizde bulunmıyan birşeyi, meydâna çıkarırsa, o şey kötüdür) Hadîs-i şerîfinde bildirdiği bid’atlerdendir. Nâfile nemâzı cemâ’at ile kılmanın mekrûh olduğu fıkh kitâblarının çoğunda yazılıdır. Herkes çağrılır, büyük cemâ’at yapılırsa, mekrûh olur diyenler de vardır. Buna göre, herkese haber vermeden, câmi’in bir köşesinde, bir iki kişi cemâ’at ile kılarsa mekrûh olmaz. Üç kişi kılarsa mekrûh olur ve olmaz da diyenler oldu. Dört kişinin cemâ’at ile nâfile kılması, sözbirliği ile mekrûhdur denildi. Doğrusu böyledir diyenler de oldu. (Sirâciyye) fetvâ kitâbında, terâvîh ve güneş tutulması nemâzlarından başka olan nâfileleri cemâ’at ile kılmanın mekrûh olduğu bildirilmekdedir. (Gıyâsiyye) fetvâ kitâbında, Şeyh-ul-imâm Serahsî “rahime-hullah” buyuruyor ki, (Nâfile nemâzı cemâ’at ile kılmak, Ramezândan başka zemânlarda, herkes çağrılırsa, mekrûh olur. Bir iki kişi imâma uyarsa mekrûh olmaz. Üç kişi olursa şübhelidir. Dört kişi olursa, sözbirliği ile mekrûh olur) dedi. (Hülâsa) kitâbında, (Nâfile nemâzı cemâ’at ile kılmak, herkesi çağırarak olursa, mekrûhdur. Ezân ve ikâmet okunmadan, câmi’in bir köşesinde kılınırsa, mekrûh olmaz) diyor. Şems-ül eimme-i Hulvânî buyurdu ki, (İmâmdan başka üç kişi ise, sözbirliği ile mekrûh olmaz. Dört kişi ise, mekrûh olur da denildi, olmaz da denildi. Fekat, mekrûh olması dahâ doğrudur. Şâfi’î fetvâlarında, nâfile yalnız Ramezânda cemâ’at ile kılınır. Herkese haber verilirse, ya’nî ezân ve ikâmet okunursa, bu da mekrûh olur. Kimseyi çağırmadan ve bir iki kişi kılarsa mekrûh olmaz. Üç kişi olursa, şübhelidir. Cemâ’at dört kişi olursa, sözbirliği ile mekrûh olur) diyor. Böyle haberler dahâ pekçokdur. Fıkh kitâbları bu haberlerle doludur. Sayı bildirmiyerek mekrûh olmaz diyen bir haber işitilirse, bunu yukarıda bildirdiğimiz gibi anlamak lâzımdır. Genel olarak bildirileni, şartlı olarak anlamalı, iki üç kişi için câiz olduğu bildirilmişdir demelidir. Çünki, hanefî mezhebindeki üsûl kitâblarında, şartsız olarak bildirilen, şartsız bırakılır ise de, şartsız bildirilen haberlerden, şartlısını anlamak câiz, hattâ lâzım olduğu da bildirilmişdir. Şartlı olarak anlamadığımızı, şartsız olduğunu anladığımızı bir an için düşünürsek, bu şartsızlık yukardaki şartlı haberlere aykırı olur. İki kuvvetli haber, birbirini bozmuş olur. Hâlbuki, bu iki haberin kuvveti eşid değildir. Çünki, mekrûh olduğunu bildiren haberler hem dahâ çokdur, hem de beğenilmiş ve fetvâ hâlini almışlardır. Câiz diyen haberler böyle değildir. İki haber de kuvvetlidir dersek, birşeyin hem mekrûh, hem de mubâh olduğunu bildiren haberler olunca, mekrûh olduğu kabûl edilir. Böylece ihtiyât gözetilmiş olur. (Üsûl-i fıkh) âlimleri böyle buyurmuşdur.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldı ki, Aşûre günü ve Berât ve Regâib geceleri, câmi’lerde toplanarak cemâ’at ile nemâz kılan yüzlerle kişiler, bu toplantılarla sevâb kazandıklarını sanıyorlar ise de, bunlar fıkh âlimlerinin sözbirliği ile mekrûh dedikleri işi işlemekdedirler. Mekrûhu iyi bilmek ise, büyük cinâyetlerdendir. Çünki, harâmı mubâh bilmek, küfr olur. Mekrûhu mubâh bilmek, ondan bir basamak aşağıdır. Bu işin çirkinliğini iyi an-
lamalıdır. Mekrûh olmakdan kurtulmak için, ezân ve ikâmet okumadıklarını ileri sürüyorlar. Evet, ezân okumayınca mekrûh olmıyacağını bildiren birkaç haber vardır. Fekat, bir iki kişi olmak ve câmi’in bir köşesinde kılmak şartı ile mekrûh olmaz demişlerdir. Böyle olmazsa, bu âlimlere göre de mekrûh olur. Haber vermek, yalnız ezân ve ikâmet demek değildir. Birbirlerine söylemekle de olur. Böylece binlerle kimse, nâfile kılacaklarını birbirlerine yaymakdadırlar. Aşûre günü ve sayılı zemânlarda mahalle mahalle, birbirlerine haber veriyorlar. Filân şeyhin, filân imâmın câmi’ine gidelim, cemâ’at ile nemâz kılınacak diyorlar. Böyle haberleşmek, ezândan ve ikâmetden dahâ kuvvetli olmakdadır. Haber vermek şartı, tâm yerine gelmekdedir. Haberleşmenin ezân ve ikâmetle olacağını açıklıyan birkaç habere uysak bile, yukarıda bildirdiğimiz gibi, bir iki kişinin câmi’ köşesinde kılması şartı da vardır.
Şunu da bildirelim ki, nâfile ibâdetleri gizli yapmak lâzımdır. Böylece, riyâ ve gösteriş tehlükesi olmaz. Cemâ’at ile kılmak böyle değildir. Farzları açıkca yapmak, herkese göstermek lâzımdır. Çünki farzlarda gösteriş lekesi olmaz. Bunları cemâ’at ile kılmak, bunun için uygundur. Bundan başka, cemâ’atin çok olması, fitne uyandırır. Bunun içindir ki, Cum’a nemâzında sultânın veyâ vekîlinin bulunması şart olmuşdur. Böylece, fitne çıkmak tehlükesi ortadan kalkmış olur. Bu mekrûh cemâ’atlerde fitne uyanma korkusu dahâ çokdur. Bu bakımdan da, bu toplantılar, islâmiyyete uygun değildir. Yasakdır. Hadîs-i şerîfde “alâ sâhibihessalâtü vesselâm”, (Fitne uykudadır. Bunu uyandırana, Allah la’net eylesin!) buyuruldu. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, islâm vâlîlerinin, hâkimlerinin ve koruyucu kimselerin, böyle toplantıları dağıtmaları lâzımdır. Bunun için sıkı davranmaları, sıkışdırmaları yerinde olur. Böylece, fitneye yol açan bir bid’at, ortadan kaldırılmış olur. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bildirir. Doğru yolu gösteren ancak Odur.