249

İKİYÜZKIRKDOKUZUNCU MEKTÛB

Bu mektûb, mirzâ Dârâba yazılmışdır. Gelmiş ve gelecek bütün varlıkların en üstününe uymanın fazîletlerini bildirmekdedir:

Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! Âhıretde azâblardan kurtulmak ve sonsuz se’âdete kavuşmak, ancak geçmiş ve gelecek bütün varlıkların en üstününe uymakla olur “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ”. Bunun için, Ona uymakla, (Mahbûbiyyet makâmı)na erişirler. Onun yolunda bulunmakla, Allahü teâlânın zâtının tecellîsine kavuşurlar. Onun izinde ilerlemekle, bütün mertebelerin en üstünü olan ve Mahbûbiyyet makâmından sonra hâsıl olan, (Abdiyyet) mertebesine ulaşırlar. Onun izinde ilerliyenlerin büyükleri, İsrâîl oğullarının Peygamberlerine benzetildi. Peygamberlerin en üstünleri olan ülül’azm Peygamberler “salevâtullahi aleyhim ecma’în” Onun yolunda olmağı istemişlerdir. Mûsâ “aleyhisselâm” Onun zemânında bulunsaydı, Onun yoluna girmekden başka birşey yapmazdı. Îsâ aleyhisselâmın gökden ineceği ve Allahü teâlânın sevgilisine ümmet olacağı herkesin bildiği bir şeydir. Onun ümmeti, Onun yolunda bulundukları için, ümmetlerin en iyileri oldular ve Cennetdekilerin çoğu bunlar oldu. Ona uydukları için, âhıretde, bütün ümmetlerden önce Cennete girecekler, Cennet ni’metlerine kavuşacaklardır. Böyle dahâ nice üstünlükleri vardır. Bunun için, O yüce Peygamberin sünnetine uyunuz ve ahkâm-ı islâmiyyeye yapışınız! Ona ve Onun Peygamber kardeşlerinin hepsine en üstün düâlar ve en yüksek selâmlar olsun!

Ayrıca şeyh İsmâ’îl, size havâle olunur. Kendisi, ma’rifetler sâhibi hâcı Abdülhakkın ahbâblarındandır. Vesselâm.

250

İKİYÜZELLİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, molla Ahmed-i Berkîye “rahmetullahi aleyh” yazılmışdır. Tesavvuf yolundaki hâlleri ve haccın şartlarından birinin, yolun tehlükesiz olması olduğu bildirilmekdedir:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamd olsun. Onun yüce Peygamberine ve Âline ve Eshâbına salât ve selâm olsun! Din ve dünyânızın iyi olması için düâ ederim. Biz fakîrler çok iyiyiz. Allahü teâlâya hamd olsun! Sizin de âfiyetde olmanızı Allahü teâlâdan dilerim. Kıymetli mektû-

-307-

bunuz geldi. (Önce olan zevkleri ve ferâhlıkları şimdi kendimde bulamıyorum. Bunun için, eski derecelerimden düşdüğümü anlıyorum) diyorsunuz.

Kardeşim! Önceki hâller, vecd ve simâ’ sâhiblerinin hâlleri gibi idi. Bu hâller, cesedde hâsıl oluyordu. Şimdi hâsıl olan hâller ile cesedin ilgisi pekazdır. Dahâ çok kalbe ve rûha bağlıdırlar. Bunu anlatabilmek için, uzun açıklamak ister. Kısacası, şimdiki hâller, önceki hâllerden katkat üstündür. Bunlardan zevk duyamamak, tat alamamak, zevk ve tat almakdan dahâ üstündür. Çünki, büyüklere “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” olan bağlılık, insanı ne kadar cehâlete çeker, ne kadar hayrete düşürürse, o makâmdaki câhilliğe (Ma’rifet) denilir. Anlıyamamağa da idrâk etmek, anlamak denir.

Nisbetin [bağlılığın], önce olan tadı, te’sîri şimdi kalmadı diyorsunuz. Evet, şimdi, rûha olan te’sîri artmışdır. Fekat, herkes bunu anlıyamaz. Ne yapalım ki siz, bu fakîrin yanında az bulundunuz. Nasîb olan ilmleri, ma’rifetleri az işitdiniz. Allahü teâlâ ihsân eder de, ikinci olarak buluşulursa, birkaç gün birarada kalırız.

Süâl: (Yol ve yiyecek parası olan kimsenin bu zemânda, hac yapmak için, Mekke-i mükerremeye gitmesi farz olur mu, olmaz mı?) diyorsunuz.

Cevâb: Yavrum! Fıkh kitâblarında, buna cevâb olarak gelen haberler çok çeşidlidir. Bunlar arasında, fıkh âlimi Ebülleys-i Semerkandînin “rahmetullahi aleyh” fetvâsı seçilmişdir. Bunun bildirdiğine göre, yolda ölüm, hastalık tehlükesi ve düşman korkusu olmadığı düşüncesi çok ise, gitmek farz olur. Böyle zan etmesi çok değilse, farz olmaz. Fekat, bu şart, haccın edâsının, gitmenin şartıdır. Haccın vücûbünün ya’nî farz olmasının şartı değildir. En doğru haber de budur. Bu sebeble gidemiyenin, hac parasını bırakarak, başkasının gönderilmesi için vasıyyet etmesi vâcibdir. Vakt dar olduğundan, geri kalan süâllerinizi cevâblandıramadım. Başka zemân yazarım. Vesselâm.