185

YÜZSEKSENBEŞİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, Mensûr-i Araba yazılmışdır. Kalbin selâmeti bildirilmekdedir:

Allahü teâlâ sizi, Muhammed aleyhisselâmın islâmiyyeti yolunda bulundursun! Bütün kuvvetinizle, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için, çalışmanızı nasîb eylesin! Bize ve size “kaddesallahü teâlâ esrârehümel’azîz” lâzım olan şey, kalbi, Allahdan başka şeylere düşkün olmakdan kurtarmakdır. Kalbin bu kurtuluşu da, Allahü teâlâdan başka, hiçbirşeyi düşünmemekle olur. Bir insan, eğer bin sene yaşamış olsa, kalbinden hiçbirşey geçmez. Çünki kalb, Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmuşdur. Fârisî mısra’ tercemesi:

İş budur. Bundan başka, herşey hiçdir!

Mevlânâ Fâzıl Serhendî, hizmetinizde bulunmakdadır. Babası Serhenddedir. İhtiyâr hâlinde, oğlunu görmekle sevinmek istiyor. Buna kavuşabilmesi için, bu fakîri aracı yapmakdadır. Emr, sizindir. Dahâ doğrusu, herşey Allahü teâlânın emrindedir. Vesselâm.

---------------------------------

Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner

,Âdemoğlu, bir fenerdir, nihâyet birgün söner.

186

YÜZSEKSENALTINCI MEKTÛB

 Bu mektûb, Kâbil müftîsi hâce Abdürrahmâna yazılmışdır. Sünnet-i seniyyeye uymağı, bid’atlerden kaçınmağı istemekdedir:

Allahü teâlâya ağlıyarak, sızlıyarak ve Ona sığınarak ve güvenerek yalvarıyorum ki, bu fakîri ve ona bağlı olanları, bid’at olan işleri yapmakdan korusun ve bid’atlerin güzel ve fâideli görünmelerine aldanmakdan muhâfaza buyursun! Seçilmiş olanların, sevilenlerin efendisi, en üstünü hâtırı için bu düâyı kabûl eylesin! (Bid’at) demek, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında ve Onun dört halîfesi zemânlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydâna çıkan şeylere denir. Bid’atleri ikiye ayırmışlar: (Hasene) [güzel] ve (Seyyie) [kötü]. Resûlullahın ve dört halîfesinin zemânlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydâna çıkan ve bir sünnetin unutulmasına sebeb olmıyan güzel şeylere, (Hasene) demişlerdir. Sünneti ortadan kaldıran bid’ate de, (Seyyie) demişlerdir. Bu fakîr, bu bid’atlerin hiçbirinde güzellik ve parlaklık görmüyorum. Yalnız karanlık ve bulanıklık duyuyorum. Eğer bugün, kalbler kararmış olduğundan, bid’at sâhibinin işleri iyi ve güzel görülürse de, yarın kıyâmet günü, kalbler uyandığı zemân,

-223-

bunların zarar ve pişmânlıkdan başka bir netîce vermedikleri görülecekdir. Fârisî beyt tercemesi:

Ciğeri yakan düşünceden, gözüme uyku girmedi,

acabâ o sevgilim, geceyi kiminle geçirdi?

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bizim dînimizde yapılan her yenilik, her reform fenâdır, atılmalıdır). Atılması lâzım olan şeyin neresi güzel olur? Bir Hadîs-i şerîfde buyurdu ki: (Sözlerin en iyisi, Allahü teâlânın kitâbıdır. Yolların en iyisi, Muhammed aleyhisselâmın gösterdiği yoldur. İşlerin en kötüsü, bu yolda yapılan değişikliklerdir. Bid’atlerin hepsi dalâletdir, sapıklıkdır). Başka bir Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâdan korkunuz! Sözümü iyi dinleyiniz ve itâ’at ediniz! Ben öldükden sonra gelecekler, çok ayrılıklar göreceklerdir. O zemân, benim ve halîfelerimin yolumuza sarılınız! Dinde yeni ortaya çıkan şeylerden kaçınınız! Çünki, bu yeni şeylerin hepsi bid’atdir. Bid’atlerin hepsi dalâletdir, doğru yoldan ayrılmakdır) buyuruldu. Dinde yapılan her değişiklik bid’at olunca ve her bid’at, dalâlet olunca, bid’atlerin hangisine güzel denilebilir? Bu Hadîs-i şerîflerden anlaşılıyor ki, her bid’at sünneti ortadan kaldırmakdadır. Bid’atlerin, bir kısmı kaldırır, bir kısmı kaldırmaz demek, pek yanlışdır. Görülüyor ki, bid’atlerin hepsi seyyiedir, kötüdür. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (İnsanlar, ortaya bir bid’at çıkarırlarsa, Allahü teâlâ, buna karşılık bir sünneti yok eder. Sünnete yapışmak, ortaya bid’at çıkarmakdan iyidir). Hassân bin Sâbitin bildirdiği Hadîs-i şerîfde, (Bir millet, dinlerinde bir bid’at yaparsa, Allahü teâlâ, buna benzeyen bir sünneti yok eder. Kıyâmete kadar bir dahâ geri getirmez) buyuruldu.

Âlimlerimizin hasene dedikleri bid’atlerden bir kısmına dikkat edilirse, sünneti yok etmekde oldukları görülmekdedir. Meselâ, meyyiti kefenlerken, ölünün başına sarık sarmağa (Bid’at-i hasene) demişler. İyi düşünülürse, bu bid’at, sünneti bozmakdadır. Çünki kefende sünnet, üç parça olmasıdır. Sarık dördüncü oluyor. Sünneti değişdiriyor. Değişdirmek, yok etmek demekdir. Âlimler, sarığın ucunu sol omuz üzerine sarkıtmak güzel olur demiş. Hâlbuki, iki kürek arasına sarkıtmak sünnetdir. Bu bid’at de, sünneti, açıkca yok ediyor. Bunun gibi âlimler, nemâzda, kalb ile niyyet etmekle berâber, ağız ile de söylemek müstehab olur demişdir. Hâlbuki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’în-i ızâmın “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” söz ile niyyet etdikleri, ne kuvvetli bir haber ile, ne de za’îf bir haber ile bizlere hiç ulaşmamışdır. İkâmet okununca hemen (Allahü ekber) diyerek nemâza dururlardı. Bunun için, ağız ile niyyet etmek bid’at oluyor. Bu bid’ate hasene demişlerdir. Hâlbuki anlıyorum ki, bu bid’at, yalnız sünneti yok etmekle kalmıyor, farzı da yok ediyor. Çünki ağız ile niyyet etmek câiz olunca, çok kimse, yalnız ağızla niyyet ederek kalb ile niyyet etmediklerinden hiç korkmuyorlar. Böylece, nemâzın farzlarından biri olan kalb ile niyyet yapılmıyor. Bu farz yok oluyor. Nemâz kabûl olmuyor. Bunlar gibi dahâ nice bid’atler, reformlar, herhangi bir bakımdan olsa bile, sünnetden fazla oluyorlar. Bu ziyâdelik, sünneti değişdirmek demekdir. Değişiklik ise, yok etmek demekdir.

-224-

O hâlde, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetine birşey katmamalı ve Onun Eshâb-ı kirâmına “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” uymalıdır. Çünki, Eshâb-ı kirâmdan herbiri, gökdeki yıldızlar gibidir. Herhangi birine uyan se’âdete kavuşur.

[İbni Âbidîn diyor ki, (Nemâza başlarken niyyet etmenin farz olduğu sözbirliği ile bildirildi. Niyyet, yalnız kalb ile olur. Yalnız söz ile niyyet etmek bid’atdir. Kalb ile niyyet edenin, şübheden, vesveseden kurtulmak için, söz ile de niyyet etmesi câizdir.)]

Kıyâs ve ictihâd, bid’at değildirler. Çünki bunlar, (Nusûs)un, ya’nî âyetlerin ma’nâlarını meydâna çıkarmakdadırlar. Bu ma’nâlara başka birşey eklemezler. (Ey akl sâhibleri! İyi anlayınız!) meâlindeki âyet-i kerîme, kıyâs ve ictihâdı emr etmekdedir.