Bu
mektûb, şeyh Abdüssamed-i Sultânpûrîye gönderilmişdir. Mürşid-i kâmil ne zemân
ve niçin lâzım olduğu bildirilmekdedir:
Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamberlerin en üstününe “aleyhimüsselâm” ve Onun temiz Âl ve Eshâbına bizden selâmlar ve düâlar olsun!
Lutf ve ihsân ederek gönderdiğiniz kıymetli mektûb geldi. Bizi çok sevindirdi. Birşey soruyorsunuz. Yavrum! Herşeyden önce istenilecek şey ve en çok aranılacak şey, Allahü teâlâya kavuşduran yolu bulmakdır. Fekat insan, önce dünyâ işlerine dalmış, birçok ihtiyâclarına sarılmış olduğundan pek kirli, çok aşağıdır. Allahü teâlâ ise, her bakımdan yüksek ve kusûrsuzdur. Ondan feyz gelmesi ve gelen feyzlerin, ma’rifetlerin alınması için verici ile alıcı arasında bir bağlantı, bir yakınlık yokdur. Bunun için, bu yolu bilen ve gören bir kılavuz elbette lâzımdır. Bu kılavuzun, hem alıcı ile, hem verici ile bağlantısı olması şartdır. Ancak böyle olursa, aracılık yapabilir. Alıcı, vericiye yaklaşdıkça, kılavuz kendini aradan çekmeğe başlar. Tâlib ya’nî alıcı, matlûba tâm bağlanınca, rehber aradan büsbütün kalkar. Tâlibi, matlûba, aracı olmadan kavuşdurur. Bunun içindir ki, başlangıçda ve yolda iken, aranılan şey, rehberin aynasından başka hiçbir yerde görülemez. Sona erenlere, rehberin aynası olmadan, matlûb kendini gösterir. Vasl-ı uryânî hâsıl olur. Bu zemân, pîr araya girerse, başını keserim denilmesi, sersemce, abdalca bir sözdür. Doğru yolda olanlar, böyle konuşmazlar. Edebsizlik etmezler. Her istediklerini pîrin bereketinde ararlar ve bulurlar. Vesselâm.
Bu
mektûb, şeyh Nûra yazılmışdır. Allahü teâlânın emrlerini yapmak ve
yasaklarından sakınmak lâzım olduğu gibi, insanların haklarını gözetmek ve
onlarla iyi geçinmek de lâzım olduğu bildirilmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâmlar olsun! Ey akllı kardeşim! Allahü teâlânın emrlerini yapmak ve yasaklarından kaçmak lâzım olduğu gibi, insanların haklarını ödemek ve onlarla iyi geçinmek de lâzımdır. (Allahü teâlânın emrlerini büyük bilmek ve Onun yaratdıklarına acımak lâzımdır) Hadîs-i şerîfi, bu iki hakkı yerine getirmek lâzım olduğunu göstermekdedir. Bu iki hakdan yalnız birini gözetmek kusûr olur. Bir bütünün, bir parçası, onun hepsi demek değildir. Bundan anlaşılıyor ki, insanlardan gelen sıkıntılara dayanmak lâzımdır. Onlarla iyi geçinmek vâcibdir. Kızmak iyi olmaz. Sert davranmak yakışmaz. Fârisî beyt tercemesi:
Seviyorum diyenin, güzel olsa da pek,
nâzlılığı bırakıp, nâz çekmesi gerek!
Sohbetde çok bulunmuşdunuz. Va’z ve nasîhatları çok dinlemişdiniz. Onun için, sözü uzatmıyorum. Birkaç kelime ile kısa kesiyorum. Allahü teâlâ, bizi ve sizi “kaddesallahü teâlâ esrârehümel’azîz”, islâmiyyetin doğruyolunda bulundursun! Âmîn.