27 - (Feth-ul-mecîd) kitâbının müellifi, dörtyüzseksenaltıncı sahîfesinde de, hakîkati yazmak zorunda kalmışdır. Ebû Dâvüdün Ebû Hüreyreden “radıyallahü anh” bildirdiği, (Evlerinizi kabr yapmayınız! Kabrimi bayram yeri yapmayınız! Bana salevât getiriniz!

-250-

Her nerede salevât getirirseniz, bana bildirilir) hadîs-i şerîfini yazmışdır. Kendi bozuk inanışlarını isbât etmek için yazdığı bu hadîs-i şerîf, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vesselâm” kabrlerinde diri olduklarını göstermekdedir. Çünki, bir söz, diri olana bildirilir.

28 - Dörtyüzdoksanıncı sahîfesinde: (Müslim sahîhi ve Ebû Dâvüd ve Tirmizînin, İmrân bin Husayndan “radıyallahü teâlâ anh” bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Ümmetimin en iyileri, benim zemânımda bulunanlardır. Onlardan sonra, en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra da en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, Buhârîde de yazılıdır ve (En iyiniz) diye başlamakdadır. En iyi olmak, ilmleri, îmânları ve işleri en iyi olanlar demekdir. Bunlar, çıkan bid’atleri inkâr etmişler, yoketmişlerdir. Üçüncü asrda bid’atler çoğaldı ise de, âlimler çok idi. İslâmiyyet revâcda idi. Cihâd yapılıyordu. Müslim sahîhindeki, Abdüllah ibni Mes’ûd tarafından bildirilen hadîs-i şerîf de böyledir. Yalnız burada sonra gelen asrlar üç kerre tekrâr edilmekdedir. Dördüncü asrın sonuna kadar hayrın, şerden çok olduğu anlaşılmakdadır) diyor.

Bu hadîs-i şerîf, Ehl-i sünnet âlimlerini övmekdedir. Çünki, Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ” en hayrlı olan bu dört asrın en üstünleri, en kıymetlileri idiler. Bu üstünlükleri, kendi asrlarında bulunan milyonlarca müslimânın sözbirliği ile bildirilmekdedir. Müellif, Ehl-i sünnet âlimlerini, işine geldiği yerde övmekde, onların yazılarını, ictihâd buyurarak bildirdikleri şeyleri kendi sözlerine vesîka olarak yazmakdadır. Bir yandan, Ehl-i sünnet âlimlerini övmek zorunda kalıyor, bir yandan da âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere Ehl-i sünnet âlimlerinin verdikleri ma’nâları beğenmiyorlar. Bu ma’nâlardan birçoklarına şirk diyorlar. Ehl-i sünnete, müşrik damgasını basmakdan hayâ etmiyorlar. Müellif, birçok yerinde, hadîs âlimlerinden İsmâ’îl bin Ömer ibni Kesîr İmâdeddînin kitâblarından vesîkalar vermekdedir. Çünki, İmâd bin Kesîr, İbni Teymiyyeye göre fetvâ verirdi. [Ebülfidâ hâfız İsmâ’îl ibni Kesîr şâfi’î Basrî, 734 [m. 1372] de Şâmda vefât etdi.]

29 - Müellif, beşyüzüçüncü sahîfede diyor ki: (Bir işin yapılması için, diri olan herkesden şefâ’at istemek, ya’nî yardım etmesinive düâ etmesini istemek câizdir. Hazret-i Ömer, Medîneden Mekkeye Ömre yapmağa giderken, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Sâlih düâdan bizi de unutma kardeşim) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, Ebû Dâvüdün ve imâm-ı Ahmedin müsnedinde yazılıdır. Hazret-i Ömer buyuruyor ki, bu hadîs-i şerîfdeki (Kardeşim) sözü kadar bana sevgili olan bir sözü hayâtımda hiç işitmedim. İs-

-251-

lâmiyyet ölülere yalnız düâ etmeğe izn vermişdir. Fekat ölüdendüâ istemek bildirilmemişdir. Âyet ve hadîsler, bunu yasak etmişdir. Fâtır sûresinin onüçüncü âyetinde, (Allahü teâlâdan başka ibâdet etdiğiniz putlar, hurma çekirdeği üzerindeki zar kadar bile, size fâide veremezler. O putlara düâ edersiniz, işitmezler. İşitmiş olsalar dahî, fâide vermeğe güçleri olmadığı için, size cevâb vermezler. Kıyâmet günü de, putlar, kendilerini Allahü teâlâya ortak yapmanızın yanlış olduğunu söyler), buyuruldu. Bu âyet, ölülerden düâ istiyenlerin, kıyâmetde kâfir olacaklarını bildiriyor. Böyle olduğunu, Ahkâf sûresinin altıncı âyeti olan (Kâfirler, kıyâmetde haşr olunca, ma’bûdları onlara düşman olup, onların ibâdetlerinin yanlış olduğunu bildirirler), cümlesi de bildirmekdedir. Öyle ise, hiçbir ölü ve gâib olan diri kimse işitmez, fâide ve zarar veremez. Sahâbe ve büyükleri olan Hulefâ-i râşidîn, Resûlullahın kabrinegelip birşey istememişlerdir. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” yağmur düâsına, hazret-i Abbâsı götürüp, yağmur için düâ yapmasını diledi. Çünki o, diri idi. Rabbine düâ edebilirdi. Ölüden yağmur düâsı istemek câiz olsaydı, hazret-i Ömer ve Eshâb-ı kirâm, Resûlullahın kabrinden isterlerdi) diyor.

Kitâbın dörtyüzseksenaltıncı sahîfesinde, (Benim için, her yerde okuduğunuz salât ve selâm bana bildirilir) hadîs-i şerîfini yazmış ve bu hadîs, sağlamdır ve meşhûrdur demişdi. Şimdi, Resûlullahın birşey işitmiyeceğini, düâ edemiyeceğini, Ondan düâ istemenin şirk olduğunu yazıyor. Yazıları birbirine uymıyor. Vesîka olarak yazdığı Fâtır sûresindeki âyet-i kerîme, Allahü teâlâya inanmıyan, Ona ibâdet etmeyip, putlara, heykellere tapınan kâfirleri bildirmekdedir. Allahü teâlânın sevgili Peygamberinin veyâ Velîsinin kabrine gidip, şefâ’at ve düâ etmesini istiyen mü’minlere müşrik damgasını basabilmek için, kâfirleri anlatan âyet-i kerîmeleri, vesîka olarak yazmak, Kur’ân-ı kerîme de, mü’minlere de iftirâdır. Bu âyet-i kerîme, mezârları ve ölüleri bildirmiyor. Allahü teâlâya inanmıyan, putlara tapınan kâfirleri bildiriyor. Mü’minlere karşı, bu âyet-i kerîmeyi ileri sürenlere hak verdirecek zerre kadar bir vesîka yokdur. Ahkâf sûresinde yazdığı âyet-i kerîmeden bir önce, Allahü teâlâ meâlen, (Allahü teâlâya îmân ve ibâdet etmeyip, işitmiyen putlara ibâdet eden kimseden dahâ kötü, dahâ sapık yokdur) buyuruyor. Bu âyet-i kerîme de, kâfirleri bildirmekdedir. Hazret-i Ömerin yağmur düâsına çıkması, sünnete uymak için idi. Çünki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yağmur düâsı yapdığı için, hazret-i Ömer de, sünnete uyarak düâ yapdı. Yağmur düâsı, bir ibâdetdir. İbâdetler, elbette sünnete uygun yapılır. Böyle olmakla berâber, Hanefî mezhebi âlimlerinden Ha-

-252-

sen Şernblâlî,[1] (Nûr-ul-îzâh) ve bunun şerhi olan (Merâkıl-felâh) kitâbında diyor ki, (Medînede olanların, yağmur düâsı için (Mescid-i Nebî)de toplanmaları dahâ iyi olur. Çünki orada, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” başka birşey vâsıtası ile, Allahü teâlâdan birşey istenmez ve birşeye kavuşulmaz. Resûlullah efendimizin de “sallallahü aleyhi ve sellem” (Mescid-i Nebî) içinde yağmur düâsı yapmış olduğu Buhârîde ve Müslimde yazılıdır. Düâ edilen yer, ne kadar şerefli ise, rahmet yağması, o kadar çok olur.Önce, iki halîfesini vesîle yaparak, Resûlullaha yalvarılır. Sonra, üçü vesîle edilerek, Allahü teâlâya yalvarılır). Kitâbın, (Kabr-i se’âdeti ziyâret ederken, Kıbleye dönülüp, kabrler arkada bırakılır) demesi de iftirâdır. (Merâkıl-felâh)da, (Kabrlere dönülür. Kıble arkada bırakılır. Her kabrin ziyâretinde de, böyle yapılır) denilmekdedir. Yağmur istemek için, sünnete uygun toplanarak düâ etmek, âyet ile ve sünnet ile belli olan bir ibâdetdir. Bu ibâdeti, sünnete uygun yapmayıp da, Kabr-i se’âdete gidip istemek, ibâdeti değişdirmek olur. Kılınmıyan nemâzların günâhını afv etdirmek için, kazâların kılınması emr olundu. Kılınmıyan nemâzları kazâ etmeyip de, afv edilmelerini Kabr-i se’âdetden istemek câiz olmadığı gibi, yağmuru da, Kabr-i se’âdetden istemek câiz olmaz. Fekat, böyle ibâdetleri, Kabr-i se’âdetin yanında yapmak, başka yerde yapmakdan binlerce def’a fâideli olduğu meşhûr olan hadîs-i şerîfde bildirilmişdir.

Evet, Evliyâya nemâz kılınmaz. Evliyânın kabrine karşı nemâz kılınmaz. Böyle yapmak büyük günâh, hattâ şirk olur. Fekat, Evliyânın kabri yanında, yalnız Allah için ve kıbleye karşı nemâz kılmak çok sevâb olur. Çünki, Evliyânın kabrlerine rahmet yağmakdadır. Kabr yanında, türbe yanında nemâz kılmak câiz olmasaydı, Eshâb-ı kirâm, Kabr-i se’âdeti mescid içine almazlardı. Eshâb-ı kirâmın hepsi ve bindörtyüz seneden beri gelmiş olan milyarlarla müslimân, Kabr-i se’âdetin yanında nemâz kılmışlardır. Burada nemâz kılmanın fazîletinin çok olduğu hadîs-i şerîf ile bildirilmişdir. Mescid-i se’âdetde, arka safda nemâz kılanlar, Kabr-i se’âdete karşı durmakdadırlar. Bindörtyüz seneden beri hiçbir islâm âlimi buna birşey dememişdir. Evliyânın “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” kabrleri yanında nemâz kılmanın câiz olduğuna bundan dahâ büyük vesîka olabilir mi? Kabre karşı kılmağı kasd etmek, bu niyyet ile kılmak hadîs-i şerîf ile nehy edilmişdir. Fekat, kıbleye karşı kılmağı kasd edince, kabre tesâdüf etmesi câiz olduğu icmâ’ı

---------------------------------

[1] Şernblâlî 1069 [m. 1658] de Mısrda vefât etdi.

-253-

ümmet ile sâbitdir.

İbni Hacer-i Hiytemî Mekkî “rahime-hullahü teâlâ”, (Zevâcir) kitâbında doksanbirinci sahîfede diyor ki, (Buhârîdeki Hadîs-i kudsîde, (Allahü teâlâ buyurdu ki, Evliyâmdan birine düşmanlık eden benimle harb etmiş olur. Kulumu bana yaklaşdıran şeyler arasında bana en sevgili olanları ona farz etdiğim şeylerdir. Kulum nâfile ibâdetleri yapmakla bana o kadar yaklaşır ki, onu çok severim ve her istediğini veririm) buyuruldu. Doksanbeşinci sahîfesindeki hadîs-i şerîfde, (Bir kimse bana salevât okursa, bana bildirilir. Ben de ona düâ ederim) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde, (Bir müslimân bana selâm verince, rûhum bedenime gelir. Selâmına cevâb veririm. Peygamberler mezârlarında diridirler) buyuruldu. Ebüdderdânın bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Toprak Peygamberlerin cesedlerini çürütmez. Cum’a günleri bana çok salevât okuyunuz!Ümmetimin okuduğu salevât, her Cum’a günü bana bildirilir) buyuruldu. Yâ Resûlallah! Sen mezârda çürüdükden sonra, selâmlar nasıl bildirilir dediler. Cevâbında, (Allahü teâlâ, toprağın Peygamberleri çürütmesini harâm etmişdir) buyurdu. Bunlar gibi hadîs-i şerîfler gösteriyor ki, Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” mezârlarında diridir, çürümezler. Evliyâ da, onların vârisidir). İbni Ebî Şeybenin[1] ve Ebû Nu’aymin bildirdikleri ve (Künûz-üddekâık)de yazılı hadîs-i şerîflerde, (Evliyâ görülünce, Allahü teâlâ hâtırlanır) ve (Allahü teâlânın Evliyâsı vardır. Bunlar görülünce, Allahü teâlâ hâtırlanır) buyuruldu. Deylemînin bildirdiği ve (Künûz-üddekâık)da bildirilen hadîs-i şerîfde, (Kabrdekiler olmasa, şehrdekiler yanardı) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfler gösteriyor ki, cenâb-ı Hak, kabrdekilerin sebebi ile ve bereketleri ile, dirilere iyilikler vermekdedir. Askerînin bildirdiği ve Münâvînin (Künûz) kitâbında yazılı hadîs-i şerîfde, (Yahyâ bin Zekeriyyânın kabrini bilseydim, ziyâret ederdim) buyuruldu. [Abdürraüf Münâvî şâfi’î “rahmetullahi aleyh”, 1031 [m. 1621] de Kâhirede vefât etdi.]

---------------------------------

[1] İbni Ebî Şeybe Abdüllah 235 [m. 850] de vefât etdi.