14 - İkiyüzotuzdokuzuncu sahîfesinden başlıyarak diyor ki: (Hadîs-i şerîfde, insanların en kötüsü, kıyâmet kopacağı zemân diri olanlardır ve kabrleri mescid yapanlardır buyuruldu. İslâmiyyetden önce, mezârlar mescid yapılmışdı. Bu ümmetin sonra gelenleri, câhiliyye ehlinden de ileri gitmiş. Sıkışdıkları zemân, Allahı unutuyorlar. Ölüleri ilâh yapıyorlar. Ölülerin, kendilerinden is-
tenilenleri yapacaklarına inanıyorlar. Abdülkâdir-i Geylânî[1] düâ edenleri işitir ve yardım eder diyorlar. Onun gaybı bildiğini sanıyorlar. Hâlbuki, o ölmüşdür. Böyle söyliyenler kâfirdir. Kur’ânı inkâr etmiş oluyorlar. İbni Kayyım, mezârların üzerindeki kubbeleri yıkmak vâcibdir dedi. İmâm-ı Nevevî, her ne niyyet ile olursa olsun, kabr üzerine türbe yapmak harâmdır dedi. Mezârlıklar pis olduğu için, orada nemâz kılınması yasak edildi diyenler yanılmakdadır. Çünki, Peygamberlerin mezârları pis olmaz. İbni Hacer-i Hiytemî (Kebâir) kitâbında, mezâr üzerine kubbe yapmak büyük günâhdır. İslâm hükûmet adamlarının bu kubbeleri yıkmaları lâzımdır. Önce İmâm-ı Şâfi’înin türbesini yıkmalıdır, dedi).
Burada da müslimânlara iftirâ etmekdedir. Müslimânlar, hergün beş kerre, Allahü teâlâya ibâdet ediyor. Ona yalvarıyorlar. Böyle olan bir kimse için, Allahı unutuyor demek, açık bir yalancılıkdır. Müslimânlar ölüye tapınmaz. Allahü teâlânın sevdiği kullarının, hattâ her ölünün, mezârda işitdiğini, hadîs-i şerîfler bildirdiği için, Onun mezârına gidip, Onun sebebi ile Allahü teâlâya düâ ediyorlar. Meyyitden vesîle olmasını, şefâ’at etmesini istiyorlar. Ölü her dilediğini yapamaz. Diri de, her dilediğini yapamaz. Fekat, Allahü teâlâ, sevdiği kullarının ve en önce Peygamberlerin düâlarını kabûl buyuracağını söz vermişdir. Müslimânlar, Peygamberlerden “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Evliyâdan “rahime-hümullahü teâlâ” birşey yapmalarını istemez. Allahü teâlânın birşeyi vermesi için düâ etmelerini ister. Evliyâ, kabr başına gelenin dilediğini işitir. Bunu vermesi için, Allahü teâlâya düâ eder. Allahü teâlâ da, düâsını kabûl eder.
İbni Hacer-i Hiytemînin “rahime-hullahü teâlâ”[2] (Zevâcir) kitâbının yüzyirmibirinci sahîfesinden terceme yaparak, vehhâbî kitâbının yalanlarını ortaya koyalım: İbni Hacer, hadîs-i şerîfleri yazdıkdan sonra buyuruyor ki: Şâfi’î âlimlerinden birkaçı, yukarıdaki hadîs-i şerîflerden alarak, altı şeyin büyük günâh olduklarını bildirmişlerdir. Bunlardan biri, kabrleri mescid yapmakdır. Çünki, hadîs-i şerîfde, (Peygamberlerin kabrlerini mescid yapmayınız!) buyuruldu. Kabrleri mescid yapanlara la’net edildi ve sâlihlerin kabrlerini mescid yapanların, kıyâmet günü, insanların en kötüleri olacakları bildirildi. Mezârı mescid yapmak demek, ona karşı nemâz kılmak demekdir. Bunun içindir ki, Şâfi’î âlimlerimiz Pey-
---------------------------------
[1] Abdülkâdir Geylânî 561 [m. 1166] da Bağdâdda vefât etdi.
[2] İbni Hacer-i
Mekkî 974 [m. 1566] da Mekkede vefât etdi.
gamberlerin ve Evliyânın mezârlarına karşı, onlara saygı olarak nemâz kılmak harâm olur dediler. Harâm olması için, iki şart lâzımdır. Biri, kabrdekinin sayılı, büyük bilinen kimse olması, ikincisi, nemâzın ona karşı olmasını niyyet etmekdir. Mezâra kandil yakmak da, ölüye saygı için olunca, harâm olur. Mezâr etrâfında dönmek de böyledir. Bunlar saygı için değil ise, mekrûh olacağı anlaşılmakdadır. Kabre secde ederek saygı göstermek, ona tapınmak olur. Bu ise büyük günâh, hattâ küfrdür. Hanbelî âlimlerinden ba’zıları, kabr yanında saygı nemâzı kılmak büyük günâhdır ve küfre sebeb olur. Böyle yapılan türbeleri yıkmalıdır dedi.
İbni Hacer-i Mekkî Hiytemînin “rahime-hullahü teâlâ” (Fetâvâ-yi kübrâ fıkhiyye)sinin Mısr baskısı, cenâze kısmında diyor ki, (Her meyyitin gömüldüğü umûmî kabristânda, mezâr üstüne türbe yapılmaz. Bunları yıkmalıdır. Umûmî olmıyan mezârlıkdaki türbelerin yanına meyyit gömmek için türbeleri yıkmak câiz değildir.) Onyedinci sahîfesinde diyor ki, (Umûmî olan kabristâna türbe yapmak harâmdır. Yapılmış olanı yıkmalıdır. Vakf olan kabristânda ve sâhibinden izn almadan, bunun kabristânına binâ yapmak da harâmdır. Kendi mülkünde veyâ başkasının izni ile onun mülkünde türbe yapmak mekrûhdur). Yirmibeşinci sahîfesinde diyor ki, (Umûmî kabristânda türbe yapmak, çok yer kaplıyarak, başkalarının ölülerini gömmelerine mâni’ olduğu için harâmdır. Umûmî kabristândaki türbeleri yıkmalıdır. Şâfi’î âlimlerinden çoğu “rahime-humullahü teâlâ” bunun için, imâm-ı Şâfi’înin “rahime-hullahü teâlâ” türbesinin yıkılmasına fetvâ vermişdir. Çünki, bu türbe umûmî kabristândadır). Görülüyor ki, ibni Hacer-i Mekkî “rahmetullahi aleyh” her türbe harâmdır ve yıkılmalıdır dememişdir.
Evliyânın kabrleri üzerine türbe yapmanın câiz olduğu (Câmi’ul fetâvâ)da, (Keşf-ün-nûr)da ve (Üsûl-i erbe’a)da açık yazılıdır.
Zevâcir kitâbı, ikiyüzdokuzuncu sahîfesinde, gösteriş için yüksek ev yapmanın da büyük günâh olduğunu bildirmekdedir. Bu hadîs-i şerîflere uyarak, türbeleri yıkmayıp, Rıyâdda, Tâifde ve Ciddede yapdırdıkları sefâhet ve fuhş evlerini yıkmaları vâcibdir. İkiyüzkırksekizinci sahîfesinde, (Kabrleri ziyâret ediniz! Bu ziyâretler, sizlere âhıret gününü hâtırlatır) hadîs-i şerîfini yazıyor ve Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” mubârek annesinin kabrini ziyâret buyurduğunu bildiriyor. Fekat bu hadîs-i şerîf kabrdekine istigâse etmeği, ondan birşey istemeği göstermez diyerek Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Evliyânın
türbelerini ziyâret etmeği kâfirlerin mezârlara tapınmalarına benzetmeğe kalkışıyor.