8 - (Feth-ul-mecîd) kitâbının yüzaltmışsekizinci ve üçyüzelliüçüncü sahîfelerinde: (Allahü teâlâ ile kulları arasında birini vâsıta yapmak, ondan birşey istemek, sözbirliği ile küfr olur. İbni Kayyım, ölüden birşey istemek, ondan Allahü teâlâ katında şefâ’at etmesini dilemek, büyük şirkdir, dedi. Hanefî kitâblarından Fetâvâyı Bezzâziyye,[1] ervâhı meşâyih hâzırdır diyen kâfir olur demekdedir. Meyyitde his ve hareket olmadığı, âyetlerden ve hadîslerden anlaşılmakdadır) diyor.
Yetmişinci sahîfesinde, (Ukâşe, Cennete hesâbsız girmesi için Resûlullahdan düâ istedi. Bu da, diriden düâ istemek câiz olduğunu göstermekdedir. Fekat gâibden ve ölüden düâ istemek şirkdir) demekdedir.
Resûlullahın düâsı kabûl olduğu gibi, Onun yolunda, izinde bulunanların da, düâları kabûl olur. Kendisi de, üçyüzseksenbirinci sahîfede, İmâm-ı Ahmedin ve Müslimin “rahime-hümallahü teâlâ”, Ebû Hüreyreden “radıyallahü teâlâ anh” bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Saçları dağınık ve kapılardan kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey için yemîn etseler, Allahü teâlâ onları doğrulamak için, o şeyi yaratır) buyurulduğunu, yazmakdadır. Allahü teâlâ, sevdiği kullarını yalancı çıkarmamak için, yemîn etdikleri şeyleri bile yaratınca, düâlarını elbette kabûl buyurur. Allahü teâlâ, Mü’min sûresinin altmışıncı âyetinde meâlen, (Bana düâ ediniz! Düânızı kabûl ederim) buyuruyor. Düâların kabûl olması için
---------------------------------
[1] Fetâvâ-yı Bezzâziyyenin yazarı İbnülbezzâz Muhammed Kerderî 827 [m. 1424] de vefât etdi.
şartlar vardır. Bu şartları taşıyan düâ elbet kabûl olur. Herkes bu şartları bir araya getiremediği için, düâları kabûl olmıyor. Bu şartları yapdıklarına güvendiğimiz Âlimlerin, Velîlerin düâ etmeleri için, onlara yalvarmak, niçin şirk olsun? Biz, Allahü teâlâ, sevdiklerinin rûhlarına işitdirir. Onların hâtırı için, istenileni yaratır diyoruz. Allahü teâlâ için hayvan kesiyor ve Kur’ân-ı kerîm okuyoruz. Sevâbını meyyitin rûhuna gönderip ondan şefâ’at, yardım istiyoruz. Ölü için ibâdet eden elbet müşrik olur. Allahü teâlâ için ibâdet edip, sevâbını ölüye bağışlıyan müşrik olmaz ve hiç suçlu olmaz. Bunları, arabça (Minhat-ül-vehbiyye) kitâbı da çok güzel bildiriyor. Oradan türkçeye terceme ederek yirmidördüncü maddede bildirdik. Hazret-i Meryemin ve Esyed bin Hudayrın ve Ebû Müslim Abdüllah Havlânînin “rahime-hümullahü teâlâ” kerâmetlerini, kendisi de yazmakdadır. [Abdüllah-ı Havlânî “rahmetullahi aleyh” 62 de Şâmda vefât etdi.] Evliyânın “rahime-hümullahü teâlâ” rûhlarından yardım isteriz. Çünki, Allahü teâlânın sevdiği kullarının rûhları, diri iken de, öldükden sonra da, Allahü teâlânın verdiği kuvvet ile ve izni ile, dirilere yardım ederler. Böyle inanarak Evliyâdan “rahime-hümullahü teâlâ” yardım istemek, Allahü teâlâdan başkasına tapınmak olmaz. Ondan istemek olur.
Vehhâbî kitâbının (Allâme) ismini verdiği ve yazılarını kendilerine sened olarak kullandığı İbni Kayyım-ı Cevziyye 751 [m. 1350] de vefât etdi. Bunun (Kitâb-ür-rûh)da, (Bir kimse, bir kabri ziyâret edince, kabrde bulunan meyyit, ziyâret edeni bilir. Onun sesini işitir. Onunla ferâhlanır. Onun selâmına cevâb verir. Bu hâl, yalnız şehîdlere mahsûs değildir. Başkaları için de böyledir. Belli bir zemâna mahsûs da değildir. Her zemân böyledir) dediği, (ElBesâir)in yirmiikinci sahîfesinde yazılıdır. Vehhâbînin yukarıdaki yazısı kendi Allâmelerinin bu sözüne ters düşmekdedir. (El-besâir li-münkir-ittevessül-i bi-ehlil mekâbir) kitâbı Pâkistânda ve 1980 de İstanbulda basdırılmışdır.