110 - HACCAC BİN YÛSÜF: Tâifde Benî Sakîf kabîlesinden olup 41 yılında doğdu. Halîfe Abdülmelik, bunu kumandan yapdı. İlk vazîfesi, Mekke-i mükerremede Abdüllah bin Zübeyr ile harb etmek oldu. Bunu şehîd etdi. 75 de Hicâz ve Irak vâlîsi oldu. Hindistâna kadar hâkim oldu. Çok müslimânı şehîd etdi. Hâricîlerle cihâd ederek, bunları kahr etdi. Böylece, Ehl-i sünnete büyük hizmeti oldu. 86 da Velîd halîfe olunca, hükmü bir kat dahâ artdı. 95 [m. 714] de vâlî iken öldü. Çok zekî ve siyâseti kuvvetli idi. Keremi, ihsânı da, zulmü gibi, pek fazla idi. Afvı da çok olurdu. Hindistân taraflarında birçok yerler feth etdi. Kur’ân-ı kerîme hareke koyup doğru okunmasını sağlıyan budur. 27, 304, 305, 402.

111 - HADÎCET-ÜL-KÜBRÂ: Kureyşin asîlzâde, kibâr âilesindendir. Resûlullahın ilk zevcesidir. Babası Hüveylid, anası Fâtımadır. Kırk yaşında ve dul iken Resûlullahla evlendi. Resûlullah o zemân yirmibeş yaşında idi. Bundan dört kızı ve iki oğlu oldu. Dul iken, ticâret yapardı. Çok zengindi. Me’mûrları, kâtibleri ve köleleri vardı. Cebrâîl “aleyhisselâm” Resûlullaha ilk göründüğü zemân korkmuşdu. Bu hâli Hadîceye söyledi. İlk önce, Hadîce îmân etdi. Kâfirler heykele tapar, Resûlullaha inanmaz, alay ederlerdi. Çok eziyyet ederlerdi. Hadîce, Resûlullaha tesellî ve gayret verirdi. Bütün malını, mülkünü onun uğruna fedâ etdi. Resûlullaha yirmibeş sene sadâkatle hizmet etdi. Bir kerre incitmedi. Hicretden üç sene önce, Ebû Tâlibin ölümünden üç gün sonra, altmışbeş yaşında, Mekke-i mükerremede vefât etdi. Resûlullah, vefâtına kadar, her zemân kendisini medh buyururdu. Hattâ, birgün, evde

-339-

medh ederken, Âişe vâldemiz dayanamayıp (Cenâb-ı Hak size ondan dahâ iyisini verdi) dedi. (Hayır! Ondan iyisi verilmedi. Herkes bana yalancı dediği günlerde, o bana inandı. Herkes bana eziyyet verirken, o bana yâr oldu. Üzüntülerimi giderdi) buyurdu. Hazret-i Hadîce ile kerîmesi Fâtıma-tüz-zehrâ, dünyâdaki bütün kadınların en üstünü oldukları hadîs-i şerîfde bildirilen dört kadından ikisidir. Üçüncüsü, Fir’avnın zevcesi hazret-i Âsiye, dördüncüsü, hazret-i Meryemdir “radıyallahü teâlâ anhünne”. 14, 69, 70, 134, 171, 188, 242, 289, 310, 323, 331, 376, 383, 408.

112 - HAFSA: Resûlullahın zevcesi ve hazret-i Ömerin kızıdır. Birinci zevci, Bedr gazâsında bulunan Huneys idi. Huneys ile birlikde Medîneye hicret etmişdi. Genç yaşında dul kaldı. Babası, hazret-i Ebû Bekre ve sonra Osmâna teklîf etdi. O sırada, Resûlullahın kızı yeni vefât etmişdi. Her ikisi özr dilemişdi. Hazret-i Ömer üzüldü. Resûlullah, bunu anlıyarak, (Yâ Ömer! Kızını, Osmândan dahâ iyisi alacak ve Osmân, Hafsadan iyisini zevce edinecekdir) buyurdu. Hicretin üçünden sonra Hafsa vâldemizi nikâh etmekleşereflendirdi. Kerîmesi Ümm-i Gülsümü de hazret-i Osmâna verdi. Bir müddet sonra, Hafsayı boşadı. Sonra, Cebrâîl aleyhisselâmın işâreti ile tekrâr nikâh buyurdu. Çok oruc tutar, çok nemâz kılardı. Altmış hadîs-i şerîf bildirmişdir. Hicretin 41. ci yılı vefât eyledi “radıyallahü teâlâ anhâ”. 12, 69, 196, 242.

113 - HÂLİD BİN VELÎD: İslâmın büyük düşmânlarından Velîd bin Mugayrenin oğludur. Ebû Cehl ile kardeş çocuklarıdır. Sahâbe-i kirâmın büyüklerinden, islâm gâzîlerinin kahramanlarından idi. Annesi Lubâbe, Resûlullahın baldızı idi. Uhud gazâsında, düşmân birliklerinden birinin kumandanı idi. Kırka yakın Sahâbenin şehîd olmasına sebeb olmuşdu. Hudeybiyede de düşmân tarafında idi. Altıncı yıl sonlarında Amr ibni Âs ile birlikde Medîneye gelip müslimân oldu. Mekke fethinde, islâm ordusunda birlik kumandanı idi. Mûte gazâsında Ca’fer Tayyâr şehîd olunca, kumandayı ele alıp, üçbin kişi ile, Herakliüsün yüzbin kişilik ordusuna gâlib geldi. Resûlullahdan (Seyfullah) adını alarak şereflendi. Hazret-i Ebû Bekr ve Ömer zemânlarında da çeşidli zaferler kazandı. 21 yılında Humsda vefât etdi. Fekat Yâkût-i Hamevîye göre, Medînede medfûndur. 56, 64, 113, 114, 116, 117, 177, 180, 201, 250, 251, 259, 302, 312, 323, 341, 354, 362.

114 - HÂLİD BİN ZEYD: Ebû Eyyûb ensârî, Eshâb-ı kirâmdandır. Eyyûb sultân denilmekle meşhûrdur. Resûlullah, Medîneye hicret edince, deve bunun kapısında çökdü. Mescid yapılıncaya kadar, yedi ay bu evde müsâfir kaldı. Medîne ehâlîsi haz-

-340-

ret-i Hâlidin evine gelip Resûl-i ekremi ziyâret etdi. Bu arada, yehûdî âlimlerinden (Abdüllah bin Selâm) da gelip, dikkatle Resûlullaha bakdı. (Bu yüz, yalancı yüzü değildir) diyerek, hemen müslimân oldu. Hazret-i Hâlid, Bedr, Uhud, Hendek ve başka gazâlarda bulundu. Yüzelli hadîs-i şerîf haber vermişdir. İhtiyâr olduğu hâlde hazret-i Mu’âviye zemânında, Süfyân bin Avf-ı Ezdî kumandasındaki ordu ile İstanbulu almağa geldi. Yezîd de bu orduda idi. 50 senesinde sur dışında otuzbin mücâhid ile, şehîd oldular. Hâcı Bayrâm-ı Velînin yetişdirdiği Evliyâdan Ak Şemseddîn tarafından kabri keşf edilip, Fâtih Sultân Muhammed hân, türbe yapdırdı. Osmânlı pâdişâhları, bu türbeye saygı gösterirdi. Hükümdarlar bu türbe önünde kılınç kuşanırlardı “radıyallahü teâlâ anh”. İstanbul şehri, Yezîd ve Süleymân bin Abdülmelik zemânlarında da muhâsara edilmişdir. 13, 19, 63, 113, 121, 288, 311, 361.

115 - HÂLİD-İ BAĞDÂDÎ: Ziyâeddîn Mevlânâ Hâlid-i Osmânînin babası Ahmed bin Hüseyn, Bağdâdın Zûr kazâsındandır. Osmân bin Affân “radıyallahü anh” soyundandır. Mevlânâ Hâlid, fıkh, hadîs, tefsîr, tesavvuf, kelâm, sarf, nahv, bedî, meânî, beyân, belâgat, vad’, bahs, âdâb, arûz, lügat, mantık, fizik, matematik, geometri, astronomi ve benzeri ilmlerde zemânının bir dânesi idi. Firuzâbâdînin koca kâmus lügatini ezberlemişdi. Zemânındaki Bağdâd âlimlerinin ve tesavvufcularının, belki, asrındaki bütün âlimlerin üstünde idi. Kur’ân-ı kerîmin esrârına vâkıf idi. Bütün ömrü zühd ve vera’ ile geçmişdi. Gören, işiten her âlim, yüksekliğini, üstünlüğünü söylerdi. Her ilmden, her kitâbdan sorulan her süâle, düşünmeden, hemen doğru, aslına uygun cevâb verirdi. Herkesi hayretde bırakırdı. Adı her tarafa yayıldı. Süleymâniyye mütesarrıfı Abdürrahmân pâşa, bir medresede ders vermesini, her ihtiyâcını bol vereceğini çok diledi ise de, kabûl etmedi. Bu işi beceremem dedi. 1203 yılında üstâdı seyyid Abdülkerîm Berzencî tâ’undan vefât edince, onun talebesi boş kalmasın diye, bunlara ders verdi. Her tarafdan âlimler dersine üşüşdü. Her müşkili çözer, her derde devâ olurdu. Kendisi hiç kimseye ehemmiyyet vermeyip, gece gündüz ibâdet ederdi. Cezbe hâlinde olup, hep ağlardı. Çok düşünceli idi. 1220 de hacca gitdi. Yolda Şâm âlimlerinden çok saygı gördü. Verdiği cevâblarla, âlimleri şaşkına çevirdi. Alçak gönüllü olduğundan, orada allâme Muhammed Küzberîden hadîs rivâyeti icâzeti aldı. Mustafâ Kürdîden hadîs ve Kâdirî icâzeti aldı. Yollarda söylediği fârisî beytler, çok nâzik rûhunun terennümleridir. Dîvânını gören hayrân olur. Medînede Yemenli bir âlimden nasîhat istedikde, (Mekkede dîne uymıyan bir iş görünce, hemen red etme!) der. Mekkede, bir Cum’a günü, Kâbe-i şerîfeye

-341-

karşı (Delâil-i şerîf) okuyordu. Câhil kılıklı, siyâh sakallı birinin Kâ’beye arka çevirip kendine bakdığını gördü. (Utanmadan, Kâ’beye arkasını çevirmiş) diye düşünürken, (Mü’mine hurmet, Kâ’beye hurmetden dahâ öncedir. Bunun için yüzümü sana çevirdim. Niçin beni kötülüyorsun, Medînedeki zâtın nasîhatını unutdun mu?) dedi. Bunun büyük Velîlerden olduğunu anladı. Afv diledi. Beni irşâd et diye yalvardı. (Sen burada olgunlaşamazsın) dedi, eli ile Hindistânı gösterdi. (Senin işin orada temâm olur) dedi ve gitdi. Hacdan, memleketine gelip ders vermeğe başladı. Fekat, gece gündüz Hindistânı düşünüyordu. Birgün, Hindistânın kutbu Abdüllah-i Dehlevînin talebesinden biri geldi. İkisi biryere kapandı. Derse gelmez oldu. Talebe, Hindliye kızmağa başladı. 1224 [m. 1809] senesinde, ikisi Hind yolculuğuna çıkdılar. Herkes, talebe, âlimler ağlayıp, yalvarıp yoldan çevirmek için çok uğraşdı. Fâide vermedi. Tahrânda şî’î âlimi İsmâ’îl Kâşîyi, talebesi arasındaki konuşmalarda rezîl etdi. Vaktîle şî’î tefsîrlerinde, (Bedr esîrlerini saldığın için, Allahü teâlâ seni afv etdi âyeti, Ebû Bekri azarlamakdadır) diye, okumuşdu. Kâşîye (Peygamberler günâh işler mi?) dedi. Kâşî, (Hayır, işlemezler) dedi. (Allahü teâlâ seni afv etdi âyeti, Peygamberlerin günâh işlediğini gösteriyor) buyurdu. Kâşî, (Bu âyet, Peygambere karşı değildir. Ebû Bekri azarlamakdadır) dedi. (O hâlde, Allahü teâlâ Ebû Bekri afv etdim buyuruyor da, siz niçin afv etmiyorsunuz?) dedi. Kâşî cevâb veremeyip mahcûb oldu. Sonra, Bistam, Harkan, Semnân ve Nişâpûrdan geçdi. Uğradığı yerlerdeki Evliyâyı, şî’rleri ile medh eyledi. Tûs şehrinde imâm-ı Alî Rızânın türbesini ziyâretinde çok güzel kasîde okuyarak medh eyledi. Câm ve Hıratdan geçdi. Her şehrden ayrılırken, âlimler, ehâli âşık olup sâatlerce yola uğurluyorlardı. Kandihâr, Kâbil, Pişâver âlimlerinin süâllerine verdiği cevâblarla, hepsini hayrân bırakdı. Lâhora ve tâm bir senede yürüyerek Dehlîye geldi. Orada vâris-i ulûm-i rabbânî, câmi’î kemâl-i sûrî ve ma’nevî seyyid Abdüllah-i Dehlevî [1158-1240] hazretlerinin kalbine yerleşdirdiği zikre devâm ve dokuz ay çalışıp, huzûr ve müşâhede makâmına erişdi. Vilâyet-i kübrâ hâsıl oldu. Müceddidiyye, Kâdiriyye, Sühreverdiyye ve Kübreviyye ve Çeştiyyede kemâle geldi. Abdüllah-i Dehlevînin mubârek kalbindeki bütün esrâra mazhar oldu. 1226 da kendi vatanı olan Süleymâniyyeye geldi. Oradan, Bağdâddaki Abdülkâdir-i Geylânî hânesine yerleşdiler. Sa’îd pâşa bin Süleymân pâşa, Bağdâd vâlîsi idi.

Mevlânâ Hâlid, Mâ-türîdî i’tikâdında ve Şâfi’î mezhebinde idi. Çok âlim, çok Velî yetişdirdi. Sayısız kerâmetleri görüldü. Bunlardan çoğu türkçe (Şems-üş-şümûs) ve (Mecd-i tâlid) kitâblarında

-342-

yazılıdır. Meselâ, sultân Mahmûdun serây nâzırlarından Hâlet efendi, mevlevî idi. Mevlânâ Hâlidin şöhret ve i’tibârını çekemiyerek kendisini halîfeye çekişdirdi ve (Onbinlerle adamı vardır. Devlet ve saltanat için tehlükelidir. Ortadan kaldırılması lâzımdır) dedi. Sultân Mahmûd da (Din adamlarından devlete zarar gelmez) diyerek sözüne kıymet vermedi. Mevlânâ Hâlid hazretleri bunu işitince, halîfeye hayr ve selâmetle düâ eyledi ve (Hâlet efendinin işi, pîri Celâleddîn-i rûmî hazretlerine havâle olundu. Onu huzûruna çekip, cezâsını verecekdir) buyurdu. Az zemân sonra sultân Mahmûd hân, Mora ısyânına sebeb olduğu için, onu Konyaya sürdü. Orada i’dâm olundu.

Mevlânâ Hâlid 1192 de Zûr kazâsında tevellüd ve 1242 [m. 1826] de Şâmda tâ’ûndan vefât etdi “kaddesallahü teâlâ sirrehul’azîz”. (Câliyet-ül-ekdâr) salevât kitâbı her hafta okunur. Çok fâidelidir. Nahvde, kelâmda, fıkhda, tesavvufda kıymetli kitâbları vardır. Fârisî olan (İ’tikâdnâme) adındaki âmentü şerhinin ve râbıta risâlesinin tercemeleri basılmışdır. (İ’tikâdnâme)nin türkçe, fransızca, almanca ve ingilizce tercemeleri, Hakîkat Kitâbevi tarafından basdırılmışdır. 88, 154, 392, 411.

116 - HAMZA BİN ABDÜL-MUTTALİB: Eshâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” amcasıdır. Hem de süt kardeşidir. Annesi Hâle, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” annesi olan hazret-i Âminenin amcasının kızı idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” kırkaltı yaşında iken, birgün Safâ tepesinde oturuyordu. Ebû Cehl, yanından geçerken, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” küfr etdi. Mubârek ağzını açmadı. Birşey demedi. Fekat, bir hizmetçi kız, bunu işitdi. Hamza “radıyallahü anh”, o gün avdan geliyordu. Âdeti üzere, tavâf yapmak için, Harem-i şerîfe uğradı. Hizmetçi kız, yanına gelip, (Ebû Cehl, kardeşin oğluna, şöyle şöyle söyledi) dedi. Hamza dahâ müslimân olmamışdı. Fekat, kardeşinin oğluna küfr edildiğini işitince, akrabâlık damarları hareket etdi. Silâhları üstünde olarak, Kureyş kâfirlerinin yanına geldi. (Kardeşim oğluna kötü söz söyliyen, kalbini inciten, sen misin?) diyerek, boynundaki ok atan yay ile, Ebû Cehlin başını yardı. Orada bulunan kâfirler, Hamzaya saldıracak oldular. Büyük çarpışma çıkacakdı. Fekat, Ebû Cehl (Dokunmayınız! Hamza haklıdır. Onun kardeşi oğluna, bilerek, kötü şeyler söyledim) dedi. Böylece, Hamzayı başından savdı. (Aman, ona ilişmeyiniz! Bize kızar da, müslimân olur. Bununla, Muhammed kuvvetlenir) dedi. Hamza müslimân olmasın diye, kafasının yarılmasına râzı oldu. Çünki, Hamza, hâtırı sa-

-343-

yılır, kıymetli ve kuvvetli idi. Hamza, Resûlullahın yanına gelip, (Yâ Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! Ebû Cehlden intikâmını aldım. Onu kana boyadım. Üzülme, sevin) dedi. (Ben böyle şeylerle sevinmem) buyurdu. (Seni sevindirmek, üzüntüden kurtarmak için, ne istersen yapayım) dedi. (Ben ancak senin îmân etmen ile, kıymetli bedenini Cehennem ateşinden kurtarman ile sevinirim) buyurdu. Hamza “radıyallahü anh”, hemen müslimân oldu. Kureyşin yanına gidip, müslimân olduğunu ve Allahın Peygamberini her sûretle koruyacağını güzel bir kasîde okuyarak bildirdi. Bunun müslimân olması ile, Muhammed “aleyhisselâm” çok sevindi. Müslimânlar, pek çok kuvvet buldu.

Medîneye hicret etdi. Bedr gazâsında, fevkal’âde kahramanlık gösterdi. Uhud gazâsında da, otuzbir kâfiri Cehenneme gönderdikden sonra, Vahşî tarafından şehîd edildi “radıyallahü teâlâ anh”. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, buna çok üzüldü. Çok ağladı. Cenâze nemâzını kıldı. Şehîd olduğu zemân elliyedi yaşında idi. Vahşî de “radıyallahü anh” sonra müslimân oldu. 134, 250, 379, 380, 381, 384, 397, 398.

117 - HÂRÛN REŞÎD: Abbâsî halîfelerinin beşincisidir. Muhammed Mehdînin oğlu, Ca’fer Mensûrun torunudur. 148 de tevellüd, 193 [m. 809] de Tûs şehrinde vefât etdi. Tûsdadır. 170 de kardeşi Mûsâ Hâdî vefât edince, halîfe oldu. Babası zemânında, iki def’a rumlarla harb etmişdi. Kahramanlık göstermişdi. Üsküdara kadar gelmişdi. Halîfe iken, Ereğliye kadar aldı. Dokuz def’a hac edip Medîne, Mekke halkına çok ihsânda bulundu. İlm ve san’at sâhiblerine çok yardım ederdi. Çok âdil idi. Fekat vezîri, Bermekîlere sert cezâ verdi. İmperatör Şarlman ile dostluk kurdu. Ona hediyyeler gönderdi. Bu arada gönderdiği su ile işliyen bir sâat, Avrupalılara hayret vermişdi. Zevcesi Zübeyde, Mekke-i mükerremenin her yerine (ayn-ı Zübeyde) denilen çeşmeler ve havzlar yapdırdı. 83, 88, 311, 315, 329, 338, 350, 360, 399.

118 - HASEN BİN ALÎ: Hazret-i Alînin büyük oğlu, Resûlullahın torunudur. Oniki imâmın ikincisi, islâm halîfelerinin beşincisidir. Hicretin üçüncü yılı, Ramezân ortasında, Medînede tevellüd, 49 da, Medînede vefât etdi. (Mir’ât-i kâinât)da diyor ki, (Hazret-i Mu’âviye, kendinden sonra yerine Hazret-i Haseni “radıyallahü anhümâ” halîfe yapmağa karar verdi. Bunu millete i’lân etdi. Yezîd, babasının bu kararını anlayınca, kendisi halîfe olmak için, Şâmdan hazret-i Hasenin zevcesine zehr gönderdi. Seni ben alacağım. Tepeden tırnağa kadar mal, süs eşyâsı içine koyacağım diye, onu aldatdı. Bu da, kendisini boşıyacak diye, zâten hazret-i

-344-

Hasene kin beslemekde idi ve onu zehrledi). Yüzü Resûlullaha çok benzerdi. Hilm, rızâ, sabr ve kerem sâhibi idi. Halîfe Osmânın evi sarıldığı zemân, babası tarafından, kardeşi ile birlikde imdâda gönderilmişdi. Kırk senesinde Kûfede halîfe oldu. Yedi ay sonra hazret-i Mu’âviye ile harb etmeği doğru görmeyip, hilâfeti kendi rızâsı ile ona bırakdı. Hazret-i Âişe, imâmın Resûlullahın yanına defn edilmesine izn verdi ve çok istedi ise de, Mervân, Bakî’ kabristânına defn etdirdi. Çocuklarına şerîf denir. 29, 47, 48, 60, 61, 62, 63, 66, 68, 69, 74, 101, 105, 106, 110, 115, 118, 127, 131, 133, 134, 138, 140, 168, 181, 189, 193, 195, 221, 234, 235, 241, 242, 243, 244, 245, 246, 250, 302, 331, 359.

119 - HASEN ÇELEBİ: Babası Muhammed şâhdır. Molla Fenârî soyundan olup, âlim ve kâmil idi. 840 da tevellüd, 886 [m. 1481] da vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. (Beydâvî) ve (Tecrîd)e, (Telvih)a, (Mutavvel)e, (Mevâkıf)a, (Vikâye)ye hâşiyeler yapmışdır. Başka eserleri de vardır. 90.

120 - HİND BİNT-İ UTBE: İslâmın büyük düşmânlarından Utbe bin Rebî’a bin Abd-i Şems bin Abd-i Menâf kızı, Ebû Süfyânın zevcesi ve hazret-i Mu’âviyenin annesidir. Dahâ önce, Fâkih bin Mugîre Mahzûmînin zevcesi idi. Uhud gazâsında bulundu. Düşmân askerlerini harbe teşvîk ederdi. Mekkenin fethinde, zevcinden bir gün sonra, müslimân oldu. Resûlullahın hayr düâsını aldı. Yermük gazâsında, zevci ile birlikde islâm ordusunda bulunup, islâm askerini rumlara karşı harbe teşvîk etdi. 13 yılında Ebû Kuhâfe ile aynı günde vefât etdi “radıyallahü teâlâ anhümâ”. 12, 328, 355, 396, 398.

121 - HÜMÂYÛN ŞÂH: Mirzâ Muhammeddir. Hindistândaki Gürgâniyye devletinin ikinci sultânıdır. Mirzâ Bâbür şâhın oğludur. 913 de Kâbilde tevellüd, 963 de vefât etdi. 937 de Hükmdâr oldu. 946 ve 947 de Efgânistanda Şîr hâna mağlûb oldu. Îrâna sığındı. 962 de Efgân askerini mağlûb ederek tekrâr hükmdâr oldu. 963 [m. 1556] de vefât etdi. Dehlîdeki türbesi pek san’atlı ve zînetlidir. Hind sultânları 313.cü sahîfededir. 12, 372.

122 - HÜSEYN BİN ALÎ: Resûlullahın torunu, hazret-i Alînin ikinci oğludur. Oniki imâmın üçüncüsü ve Ehl-i beytin beşincisidir. Hicretin altıncı yılında tevellüd, 61 [m. 681] Muharremin onuncu günü Kerbelâda şehîd oldu. Çeşidli hadîs-i şerîflerle medh edildi. Hep babasının yanında idi. Babası şehîd olunca, Medîneye geldi. Hazret-i Mu’âviyenin vefâtında Yezîde bî’at etmedi. Kûfeliler kendisini çağırıp halîfe yapmak istedi. Kardeşi Muhammed bin Hanefiyye, ibni Ömer, ibni Abbâs ve dahâ nice Eshâb-ı Resûl mâni’ oldular ise de, nasîhatlerini dinlemeyip, yetmişiki kişi ile Mekkeden, Irâka yola çık-

-345-

dı. Yezîd, Şâmdan bunu haber alınca, Irâk vâlîsi, Ubeydüllah bin Ziyâde emr gönderip, Kûfeye sokma dedi. Bu da, Sa’d ibni Ebî Vakkâsın oğlu Ömerin kumandasında bir ordu gönderdi. Ömer, geri dönmesini bildirdi ise de, İmâm kabûl etmeyip harb etdi. Yanında bulunanlara da tekrâr tekrâr teslîm olun denildi ise de, 72 si de şehîd oluncıya kadar dövüşdü. Sinan bin Enes Nehâî, hazret-i İmâmı şehîd etdi. Mubârek oğlu, imâm-ı Zeynel’âbidîn on yaşında ve hasta yatmakda olduğu için öldürülmedi. Kadınlarla ve imâmın mubârek başı ile Şâma gönderildi. Mubârek başı, Mısrda Karâfe kabristânında medfûndur. 29, 48, 65, 68, 69, 74, 105, 106, 110, 115, 118, 127, 131, 133, 134, 136, 137, 138, 139, 140, 165, 181, 195, 221, 235, 242, 243, 244, 250, 280, 302, 316, 329, 331, 358, 399, 400, 401, 402, 408.

123 - HÜSEYN BİN ALÎ VÂ’İZ-İ KÂŞİFÎ: Sultân Hüseyn Baykıra zemânında Hiratda vâ’iz idi. (Mevâhib-i aliyye) adındaki fârisî tefsîri çok kıymetlidir. Muhammed bin İdris-i Bitlisî [982] ve serây hocalarından İsmâ’îl Ferruh efendi tarafından 1246 da türkçeye terceme edilmiş, ikincisi (Mevâkıb) tefsîri ismi ile basılmışdır. (Lübâbül-ihtiyârât ta’yîn-il-evkat) kitâbında nemâz vaktlerinin ta’yînini bildirmekdedir. 910 [m. 1504] da vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. 52, 101.

124 - HÜSEYN BUHÂRÎ: Hüseyn bin Yahyâ Buhârî, Hanefî âlimlerindendir. 400 [m. 1010] yılında vefât etdi. İmâm-ı Muhammedin (Câmi’ulkebîr)ini şerh etmişdir. 107.

125 - HÜSEYN HİLMİ IŞIK: Binüçyüzyirmidokuz [1329] hicrî yılına rastlıyan bindokuzyüzonbir [1911] senesinde Mart ayının sekizinci günü, güzel bir behâr sabâhı, İstanbulda, Eyyûb sultânda, Servi Mahallesi, Vezîrtekke sokağı Şifâ yokuşunda [1] numaralı evde tevellüd etdi. Babası Sa’îd efendi ve dedesi İbrâhîm pehlivan, Plevnenin Lofca kasabası, Tepova köyünden, annesi Âişe hanım ve annesinin babası Hüseyin ağa da, Lofca kasabasından idiler. Sa’îd efendi, doksanüç [hicrî 1295, mîlâdî 1878] Rus harbinde muhâcir olarak İstanbula gelmiş, Vezîrtekkesinde yerleşip evlenmişdi. Harb ve muhâcirlik sıkıntıları sebebi ile, hiçbir mektebe gidememiş, belediyyede kantar me’mûru olmuş, kırk seneden fazla, bu vazîfeyi yapmışdı. İstanbulun büyük câmi’lerinde, meşhûr hocaların derslerine aralıksız devâm ederek din bilgilerinde çok derinleşmişdi. Vazîfesi îcâbı matematiğin dört işlemini zihn ile yapmakda, o kadar mâhir olmuşdu ki, görenler şaşardı.

Beş yaşında, Eyyûb câmi’i ile Bostan iskelesi arasındaki Mihri Şâh Sultân ilk mektebine başladı. Burada iki senede Kur’ân-ı kerîmi hatm eyledi. Yedi yaşında Sultân Reşâd hânın türbesine bitişik

-346-

(Reşâdiyye nümûne mektebi)nde ilk tahsîlini yaparken, babası ta’tîl aylarında (Hakîm Kutbüddîn), (Kalenderhâne) ve (Ebüssü’ûd) din mekteblerine de gönderir, oğlunun iyi yetişmesi için çok gayret ederdi. Hüseyn Hilmi efendi [1924] senesinde ilk mektebi birincilikle bitirdi. İlk okulda, her dersden aldığı altın yaldızlı mükâfatları büyük bir albümü doldurmakdadır. O sene, Konyadan İstanbula getirilmiş olan (Halıcıoğlu askerî lisesi) giriş imtihânlarını pekiyi olarak kazanıp, o sene orta kısmı ikinci sınıfa birincilikle geçdi. Her sene takdîrler alarak [1929] da askerî liseyi birincilikle bitirip, askerî tıbbiyye mektebine seçildi. Tıbbiyye mektebinde ikinci sınıfa birincilikle geçdi. Eczâcı mektebini ve sonra Gülhâne hastahânesinde bir senelik stajını hep birincilikle bitirip, ilk önce, üsteğmen olarak, askerî tıbbiyye mektebine müzâkereci ta’yîn edildi. Eczâcı talebesi iken, Abdülhakîm efendinin tavsiyesi ile, Parisde çıkan (Le Matin) gazetesine abone olup, fransızcasını ilerletdi. Müzâkereci iken yine hocasının emri üzerine, Kimyâ yüksek mühendisliğini okumağa başladı. Yüksek matematikçi Von Misesden, mekanik profesörü Pragerden, fizikçi Demberden, teknik kimyâyı Gossdan okudu. Kimyâ profesörü Arndın yanında çalışdı. Takdîrlerini kazandı. Arndın yanında altı ay travay yapıp, (Phenylciyan-nitromethan-methyl esteri) cisminin sentezini yapdı ve formülünü tesbit etdi. Dünyâda ilk olan bu başarılı travayı, ingilizce olarak, 2 cild numarası ile Devlet matbaasında basdırılan fen fakültesi mecmû’asında ve Almanyada çıkan (Zentral Blatt) kimyâ kitâbının [m. 1937] târîh ve [2519] sayısında (H.Hilmi Işık) isminde yazılıdır. Hüseyn Hilmi Işık, 1936 senesi sonunda 1/1 sayılı Kimyâ yüksek mühendisliği diplomasını aldı. O sene Türkiyede ilk ve tek olarak kimyâ yüksek mühendisi olduğu, günlük gazetelerde yazıldı. Bu başarısından dolayı, askerî kimyâ sınıfına geçirilerek, Ankarada, Mamakda zehrli gazlar kimyâgeri yapıldı. Burada onbir sene kalıp, Auver fabrikası genel direktörü Merzbacher ve kimyâ doktoru Goldstein ve optik mütehassısı Neumann ile yıllarca çalışdı. Onlardan almanca da öğrendi. Harb gazları mütehassısı oldu. 1947 de Bursa askerî lisesinde kimyâ mu’allimi, sonra öğretim müdîri olmuş, burada ve sonra Kuleli ve Erzincan askerî liselerinde uzun seneler kimyâ dersi okutarak, yüzlerce subaya hocalık yapmış, kıdemli albay iken, 1960 ihtilalinde emekli yapılmışdır. Sonra, Vefâ lisesinde ve imâm hatîb okulunda ve Cağaloğlu, Bakırköy san’at enstitülerinde matematik, kimyâ hocalıkları yapıp, çok sayıda îmânlı genç yetişdirmişdir. 1962 senesinde Yeşilköyde Merkez eczâhânesini satın almış, sâhib ve mes’ûl müdîri olarak, uzun seneler halkın sıhhatine hizmet etmişdir. Siyâsete hiç karışmamış, hiçbir partiye bağlanma-

-347-

mışdır. Bölücülüğe, tarîkatçılığa, devlete, kanûnlara karşı gelmeğe, karşı olduğunu eserlerinde açıkça bildirmişdir. Türkiyenin ve bütün dünyânın her yerine gönderdiği muhtelif lisanlardaki kitâblarında, İslâm dîninin doğru olarak anlaşılması, islâm ahkâmının ve ahlâkının yayılması için çalışdı. Bunun için, dîni dünyâ çıkarlarına âlet edenlerin ve mezhebsizlerin iftirâ oklarına hedef oldu. 1391 [m. 1971] sonbehârında Dehlîyi, Diyobend ve Serhendi ve sonra Karaşiyi ziyâret etmiş, Pani-püt şehrinde, Senâullah hazretleri ile Mazher-i Cân-ı cânânın zevcesinin kabrlerinin ayak altında kaldıklarını görerek çok üzülmüş, beşyüz dolar vererek, her iki kabrin ta’mîr ve muhâfazasını te’mîn etmişdir “rahime-hullahü teâlâ”. [Hüseyn Hilmi Işık “rahmetullahi teâlâ aleyh”, 26 Ekim 2001 [9 Şa’bân 1422] de vefât etmiş olup, Kaşgârî dergâhı yanında medfûndur.]

Vezîr Tekkeyi Safranbolulu Muhammed İzzet pâşa, 1210 [m. 1795] de sadr-ı a’zam olunca, Nakşibendî meşâyıhı için yapdırdı. 159, 397.

126 - HÜSEYN TAYYİ: Şerefeddîn Hüseyn bin Muhammed Tayyibî, büyük âlimlerdendir. Hadîs, tefsîr ve edebiyyâtda çok meşhûrdur. 743 [m. 1343] de vefât etdi. 118.