110 - HACCAC BİN YÛSÜF: Tâifde Benî Sakîf kabîlesinden olup 41 yılında doğdu. Halîfe
Abdülmelik, bunu kumandan yapdı. İlk
vazîfesi, Mekke-i mükerremede Abdüllah bin Zübeyr ile harb etmek oldu. Bunu
şehîd etdi. 75 de Hicâz ve Irak vâlîsi oldu. Hindistâna kadar hâkim oldu. Çok
müslimânı
şehîd etdi. Hâricîlerle cihâd ederek, bunları kahr etdi. Böylece, Ehl-i sünnete büyük hizmeti
oldu. 86 da Velîd halîfe olunca, hükmü bir kat dahâ artdı. 95 [m. 714]
de vâlî iken öldü. Çok zekî ve siyâseti kuvvetli idi. Keremi, ihsânı da, zulmü
gibi, pek fazla idi. Afvı da
çok olurdu. Hindistân taraflarında birçok yerler feth etdi. Kur’ân-ı kerîme
hareke koyup doğru
okunmasını sağlıyan budur.
27, 304, 305, 402.
111 - HADÎCET-ÜL-KÜBRÂ: Kureyşin
asîlzâde, kibâr âilesindendir. Resûlullahın ilk zevcesidir. Babası Hüveylid,
anası Fâtımadır. Kırk yaşında ve
dul iken Resûlullahla evlendi. Resûlullah o zemân yirmibeş yaşında idi. Bundan
dört kızı ve iki oğlu oldu. Dul
iken, ticâret yapardı. Çok
zengindi. Me’mûrları,
kâtibleri ve köleleri vardı. Cebrâîl “aleyhisselâm” Resûlullaha ilk göründüğü zemân
korkmuşdu. Bu hâli Hadîceye söyledi. İlk önce, Hadîce îmân etdi. Kâfirler heykele
tapar, Resûlullaha inanmaz, alay ederlerdi. Çok eziyyet ederlerdi. Hadîce,
Resûlullaha tesellî ve gayret verirdi. Bütün malını, mülkünü onun uğruna fedâ etdi. Resûlullaha yirmibeş
sene sadâkatle hizmet etdi. Bir kerre incitmedi. Hicretden üç sene önce, Ebû
Tâlibin ölümünden üç gün sonra, altmışbeş yaşında, Mekke-i mükerremede vefât etdi. Resûlullah, vefâtına kadar, her zemân kendisini medh buyururdu.
Hattâ, birgün, evde
medh
ederken, Âişe vâldemiz dayanamayıp (Cenâb-ı Hak size ondan dahâ iyisini verdi) dedi. (Hayır! Ondan iyisi
verilmedi. Herkes bana yalancı dediği günlerde, o bana inandı. Herkes bana eziyyet
verirken, o bana yâr oldu. Üzüntülerimi giderdi) buyurdu.
Hazret-i Hadîce ile kerîmesi Fâtıma-tüz-zehrâ, dünyâdaki bütün kadınların en üstünü
oldukları
hadîs-i şerîfde bildirilen dört kadından ikisidir. Üçüncüsü, Fir’avnın zevcesi
hazret-i Âsiye, dördüncüsü, hazret-i Meryemdir “radıyallahü teâlâ
anhünne”. 14, 69, 70, 134, 171, 188, 242, 289, 310, 323, 331, 376, 383, 408.
112 - HAFSA: Resûlullahın zevcesi ve
hazret-i Ömerin kızıdır. Birinci
zevci, Bedr gazâsında
bulunan Huneys idi. Huneys ile birlikde Medîneye hicret etmişdi. Genç yaşında
dul kaldı.
Babası,
hazret-i Ebû Bekre ve sonra Osmâna teklîf etdi. O sırada,
Resûlullahın kızı yeni vefât
etmişdi. Her ikisi özr dilemişdi. Hazret-i Ömer üzüldü. Resûlullah, bunu anlıyarak, (Yâ Ömer! Kızını,
Osmândan dahâ iyisi alacak ve Osmân, Hafsadan iyisini zevce edinecekdir) buyurdu.
Hicretin üçünden sonra Hafsa vâldemizi nikâh etmekleşereflendirdi. Kerîmesi
Ümm-i Gülsümü de hazret-i Osmâna verdi. Bir müddet sonra, Hafsayı boşadı. Sonra,
Cebrâîl aleyhisselâmın
işâreti ile tekrâr nikâh buyurdu. Çok oruc tutar, çok nemâz kılardı. Altmış hadîs-i
şerîf bildirmişdir. Hicretin 41. ci yılı vefât eyledi “radıyallahü teâlâ anhâ”. 12, 69, 196, 242.
113 - HÂLİD BİN VELÎD: İslâmın büyük
düşmânlarından
Velîd bin Mugayrenin oğludur.
Ebû Cehl ile kardeş çocuklarıdır.
Sahâbe-i kirâmın
büyüklerinden, islâm gâzîlerinin kahramanlarından idi. Annesi Lubâbe, Resûlullahın baldızı idi. Uhud
gazâsında,
düşmân birliklerinden birinin kumandanı idi. Kırka yakın Sahâbenin şehîd olmasına sebeb
olmuşdu. Hudeybiyede de düşmân tarafında idi. Altıncı yıl sonlarında Amr ibni Âs ile birlikde Medîneye gelip
müslimân oldu. Mekke fethinde, islâm ordusunda birlik kumandanı idi. Mûte
gazâsında
Ca’fer Tayyâr şehîd olunca, kumandayı ele alıp, üçbin kişi ile, Herakliüsün yüzbin kişilik
ordusuna gâlib geldi. Resûlullahdan (Seyfullah) adını alarak
şereflendi. Hazret-i Ebû Bekr ve Ömer zemânlarında da çeşidli zaferler kazandı. 21 yılında Humsda
vefât etdi. Fekat Yâkût-i Hamevîye göre, Medînede medfûndur. 56, 64, 113, 114,
116, 117, 177, 180, 201, 250, 251, 259, 302, 312, 323, 341, 354, 362.
114 - HÂLİD BİN ZEYD: Ebû Eyyûb
ensârî, Eshâb-ı
kirâmdandır.
Eyyûb sultân denilmekle meşhûrdur. Resûlullah, Medîneye hicret edince, deve
bunun kapısında çökdü.
Mescid yapılıncaya kadar,
yedi ay bu evde müsâfir kaldı. Medîne ehâlîsi haz-
ret-i
Hâlidin evine gelip Resûl-i ekremi ziyâret etdi. Bu arada, yehûdî âlimlerinden
(Abdüllah bin Selâm) da gelip, dikkatle Resûlullaha bakdı. (Bu yüz,
yalancı yüzü
değildir)
diyerek, hemen müslimân oldu. Hazret-i Hâlid, Bedr, Uhud, Hendek ve başka
gazâlarda bulundu. Yüzelli hadîs-i şerîf haber vermişdir. İhtiyâr olduğu hâlde
hazret-i Mu’âviye zemânında,
Süfyân bin Avf-ı Ezdî
kumandasındaki
ordu ile İstanbulu
almağa
geldi. Yezîd de bu orduda idi. 50 senesinde sur dışında otuzbin mücâhid ile, şehîd
oldular. Hâcı
Bayrâm-ı
Velînin yetişdirdiği
Evliyâdan Ak Şemseddîn tarafından kabri keşf edilip, Fâtih Sultân Muhammed hân, türbe
yapdırdı. Osmânlı pâdişâhları, bu türbeye
saygı
gösterirdi. Hükümdarlar bu türbe önünde kılınç kuşanırlardı “radıyallahü teâlâ anh”. İstanbul şehri, Yezîd ve Süleymân bin Abdülmelik
zemânlarında
da muhâsara edilmişdir. 13, 19, 63, 113, 121, 288, 311, 361.
115 - HÂLİD-İ BAĞDÂDÎ: Ziyâeddîn
Mevlânâ Hâlid-i Osmânînin babası Ahmed bin Hüseyn, Bağdâdın Zûr kazâsındandır. Osmân bin Affân “radıyallahü anh”
soyundandır.
Mevlânâ Hâlid, fıkh,
hadîs, tefsîr, tesavvuf, kelâm, sarf, nahv, bedî, meânî, beyân, belâgat, vad’,
bahs, âdâb, arûz, lügat, mantık, fizik, matematik, geometri, astronomi ve benzeri
ilmlerde zemânının bir dânesi
idi. Firuzâbâdînin koca kâmus lügatini ezberlemişdi. Zemânındaki Bağdâd
âlimlerinin ve tesavvufcularının,
belki, asrındaki
bütün âlimlerin üstünde idi. Kur’ân-ı kerîmin esrârına vâkıf idi. Bütün ömrü zühd ve vera’ ile geçmişdi.
Gören, işiten her âlim, yüksekliğini, üstünlüğünü söylerdi. Her ilmden, her kitâbdan sorulan
her süâle, düşünmeden, hemen doğru, aslına uygun cevâb verirdi. Herkesi hayretde bırakırdı. Adı her tarafa
yayıldı.
Süleymâniyye mütesarrıfı Abdürrahmân
pâşa, bir medresede ders vermesini, her ihtiyâcını bol vereceğini çok diledi ise de, kabûl etmedi. Bu işi
beceremem dedi. 1203 yılında üstâdı seyyid
Abdülkerîm Berzencî tâ’undan vefât edince, onun talebesi boş kalmasın diye,
bunlara ders verdi. Her tarafdan âlimler dersine üşüşdü. Her müşkili çözer, her
derde devâ olurdu. Kendisi hiç kimseye ehemmiyyet vermeyip, gece gündüz ibâdet
ederdi. Cezbe hâlinde olup, hep ağlardı. Çok düşünceli idi. 1220 de hacca gitdi. Yolda
Şâm âlimlerinden çok saygı
gördü. Verdiği
cevâblarla, âlimleri şaşkına
çevirdi. Alçak gönüllü olduğundan, orada allâme Muhammed Küzberîden hadîs rivâyeti
icâzeti aldı.
Mustafâ Kürdîden hadîs ve Kâdirî icâzeti aldı. Yollarda söylediği fârisî
beytler, çok nâzik rûhunun terennümleridir. Dîvânını gören hayrân olur. Medînede Yemenli bir âlimden
nasîhat istedikde, (Mekkede dîne uymıyan bir iş görünce, hemen red etme!) der.
Mekkede, bir Cum’a günü, Kâbe-i şerîfeye
karşı
(Delâil-i şerîf) okuyordu. Câhil kılıklı, siyâh
sakallı
birinin Kâ’beye arka çevirip kendine bakdığını gördü. (Utanmadan, Kâ’beye arkasını çevirmiş)
diye düşünürken, (Mü’mine hurmet, Kâ’beye hurmetden dahâ öncedir. Bunun için
yüzümü sana çevirdim. Niçin beni kötülüyorsun, Medînedeki zâtın nasîhatını unutdun mu?)
dedi. Bunun büyük Velîlerden olduğunu anladı. Afv diledi. Beni irşâd et diye yalvardı. (Sen burada
olgunlaşamazsın)
dedi, eli ile Hindistânı
gösterdi. (Senin işin orada temâm olur) dedi ve gitdi. Hacdan, memleketine
gelip ders vermeğe
başladı.
Fekat, gece gündüz Hindistânı düşünüyordu. Birgün, Hindistânın kutbu
Abdüllah-i Dehlevînin talebesinden biri geldi. İkisi biryere kapandı. Derse
gelmez oldu. Talebe, Hindliye kızmağa
başladı.
1224 [m. 1809] senesinde, ikisi Hind yolculuğuna çıkdılar. Herkes, talebe, âlimler ağlayıp, yalvarıp yoldan
çevirmek için çok uğraşdı. Fâide
vermedi. Tahrânda şî’î âlimi İsmâ’îl Kâşîyi, talebesi arasındaki
konuşmalarda rezîl etdi. Vaktîle şî’î tefsîrlerinde, (Bedr esîrlerini saldığın için,
Allahü teâlâ seni afv etdi âyeti, Ebû Bekri azarlamakdadır) diye,
okumuşdu. Kâşîye (Peygamberler günâh işler mi?) dedi. Kâşî, (Hayır,
işlemezler) dedi. (Allahü teâlâ seni afv etdi âyeti, Peygamberlerin günâh
işlediğini
gösteriyor) buyurdu. Kâşî, (Bu âyet, Peygambere karşı değildir. Ebû
Bekri azarlamakdadır)
dedi. (O hâlde, Allahü teâlâ Ebû Bekri afv etdim buyuruyor da, siz niçin afv
etmiyorsunuz?) dedi. Kâşî cevâb veremeyip mahcûb oldu. Sonra, Bistam, Harkan,
Semnân ve Nişâpûrdan geçdi. Uğradığı
yerlerdeki Evliyâyı,
şî’rleri ile medh eyledi. Tûs şehrinde imâm-ı Alî Rızânın türbesini ziyâretinde çok güzel kasîde okuyarak
medh eyledi. Câm ve Hıratdan
geçdi. Her şehrden ayrılırken,
âlimler, ehâli âşık olup sâatlerce yola uğurluyorlardı. Kandihâr, Kâbil, Pişâver âlimlerinin süâllerine
verdiği
cevâblarla, hepsini hayrân bırakdı. Lâhora ve tâm bir senede yürüyerek Dehlîye geldi. Orada
vâris-i ulûm-i rabbânî, câmi’î kemâl-i sûrî ve ma’nevî seyyid Abdüllah-i
Dehlevî [1158-1240] hazretlerinin kalbine yerleşdirdiği zikre devâm
ve dokuz ay çalışıp,
huzûr ve müşâhede makâmına
erişdi. Vilâyet-i kübrâ hâsıl oldu. Müceddidiyye, Kâdiriyye, Sühreverdiyye ve
Kübreviyye ve Çeştiyyede kemâle geldi. Abdüllah-i Dehlevînin mubârek kalbindeki
bütün esrâra mazhar oldu. 1226 da kendi vatanı olan Süleymâniyyeye geldi. Oradan,
Bağdâddaki
Abdülkâdir-i Geylânî hânesine yerleşdiler. Sa’îd pâşa bin Süleymân pâşa, Bağdâd vâlîsi
idi.
Mevlânâ Hâlid, Mâ-türîdî i’tikâdında ve Şâfi’î
mezhebinde idi. Çok âlim, çok Velî yetişdirdi. Sayısız kerâmetleri
görüldü. Bunlardan çoğu
türkçe (Şems-üş-şümûs) ve (Mecd-i tâlid) kitâblarında
yazılıdır. Meselâ,
sultân Mahmûdun serây nâzırlarından Hâlet
efendi, mevlevî idi. Mevlânâ Hâlidin şöhret ve i’tibârını çekemiyerek
kendisini halîfeye çekişdirdi ve (Onbinlerle adamı vardır. Devlet ve saltanat için
tehlükelidir. Ortadan kaldırılması lâzımdır) dedi.
Sultân Mahmûd da (Din adamlarından devlete zarar gelmez) diyerek sözüne kıymet vermedi.
Mevlânâ Hâlid hazretleri bunu işitince, halîfeye hayr ve selâmetle düâ eyledi
ve (Hâlet efendinin işi, pîri Celâleddîn-i rûmî hazretlerine havâle olundu. Onu
huzûruna çekip, cezâsını verecekdir)
buyurdu. Az zemân sonra sultân Mahmûd hân, Mora ısyânına sebeb olduğu için, onu
Konyaya sürdü. Orada i’dâm olundu.
Mevlânâ Hâlid 1192 de Zûr kazâsında tevellüd
ve 1242 [m. 1826] de Şâmda tâ’ûndan vefât etdi “kaddesallahü teâlâ
sirrehul’azîz”. (Câliyet-ül-ekdâr) salevât
kitâbı her
hafta okunur. Çok fâidelidir. Nahvde, kelâmda, fıkhda, tesavvufda kıymetli
kitâbları vardır. Fârisî
olan (İ’tikâdnâme)
adındaki
âmentü şerhinin ve râbıta
risâlesinin tercemeleri basılmışdır. (İ’tikâdnâme)nin
türkçe, fransızca,
almanca ve ingilizce tercemeleri, Hakîkat Kitâbevi tarafından basdırılmışdır. 88, 154,
392, 411.
116 - HAMZA BİN ABDÜL-MUTTALİB: Eshâb-ı kirâmın
büyüklerindendir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” amcasıdır. Hem de süt
kardeşidir. Annesi Hâle, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” annesi olan
hazret-i Âminenin amcasının kızı idi.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” kırkaltı yaşında iken, birgün Safâ tepesinde oturuyordu.
Ebû Cehl, yanından
geçerken, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” küfr etdi. Mubârek ağzını açmadı. Birşey
demedi. Fekat, bir hizmetçi kız, bunu işitdi. Hamza “radıyallahü anh”, o gün avdan geliyordu.
Âdeti üzere, tavâf yapmak için, Harem-i şerîfe uğradı. Hizmetçi kız, yanına
gelip, (Ebû Cehl, kardeşin oğluna, şöyle şöyle söyledi) dedi. Hamza dahâ müslimân
olmamışdı. Fekat,
kardeşinin oğluna
küfr edildiğini
işitince, akrabâlık
damarları
hareket etdi. Silâhları
üstünde olarak, Kureyş kâfirlerinin yanına geldi. (Kardeşim oğluna kötü söz
söyliyen, kalbini inciten, sen misin?) diyerek, boynundaki ok atan yay ile, Ebû
Cehlin başını yardı. Orada
bulunan kâfirler, Hamzaya saldıracak oldular. Büyük çarpışma çıkacakdı. Fekat, Ebû Cehl (Dokunmayınız! Hamza haklıdır. Onun
kardeşi oğluna,
bilerek, kötü şeyler söyledim) dedi. Böylece, Hamzayı başından
savdı.
(Aman, ona ilişmeyiniz! Bize kızar da, müslimân olur. Bununla, Muhammed kuvvetlenir)
dedi. Hamza müslimân olmasın diye, kafasının yarılmasına râzı oldu. Çünki, Hamza, hâtırı sa-
yılır, kıymetli ve
kuvvetli idi. Hamza, Resûlullahın yanına gelip, (Yâ
Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! Ebû Cehlden intikâmını aldım. Onu kana
boyadım.
Üzülme, sevin) dedi. (Ben böyle şeylerle sevinmem) buyurdu.
(Seni sevindirmek, üzüntüden kurtarmak için, ne istersen yapayım) dedi. (Ben ancak senin îmân etmen ile, kıymetli bedenini Cehennem ateşinden kurtarman ile sevinirim) buyurdu.
Hamza “radıyallahü
anh”, hemen müslimân oldu. Kureyşin yanına gidip, müslimân olduğunu ve Allahın
Peygamberini her sûretle koruyacağını güzel bir kasîde okuyarak bildirdi. Bunun müslimân olması ile,
Muhammed “aleyhisselâm” çok sevindi. Müslimânlar, pek çok kuvvet buldu.
Medîneye hicret etdi. Bedr gazâsında,
fevkal’âde kahramanlık
gösterdi. Uhud gazâsında
da, otuzbir kâfiri Cehenneme gönderdikden sonra, Vahşî tarafından şehîd
edildi “radıyallahü
teâlâ anh”. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, buna çok üzüldü. Çok ağladı. Cenâze
nemâzını kıldı. Şehîd olduğu zemân
elliyedi yaşında idi. Vahşî de “radıyallahü anh” sonra müslimân oldu. 134, 250, 379,
380, 381, 384, 397, 398.
117 - HÂRÛN REŞÎD: Abbâsî
halîfelerinin beşincisidir. Muhammed Mehdînin oğlu, Ca’fer Mensûrun torunudur. 148 de
tevellüd, 193 [m. 809] de Tûs şehrinde vefât etdi. Tûsdadır. 170 de
kardeşi Mûsâ Hâdî vefât edince, halîfe oldu. Babası zemânında, iki
def’a rumlarla harb etmişdi. Kahramanlık göstermişdi. Üsküdara kadar gelmişdi. Halîfe
iken, Ereğliye
kadar aldı.
Dokuz def’a hac edip Medîne, Mekke halkına çok ihsânda bulundu. İlm ve san’at
sâhiblerine çok yardım
ederdi. Çok âdil idi. Fekat vezîri, Bermekîlere sert cezâ verdi. İmperatör
Şarlman ile dostluk kurdu. Ona hediyyeler gönderdi. Bu arada gönderdiği su ile
işliyen bir sâat, Avrupalılara
hayret vermişdi. Zevcesi Zübeyde, Mekke-i mükerremenin her yerine (ayn-ı Zübeyde)
denilen çeşmeler ve havzlar yapdırdı. 83, 88, 311, 315, 329, 338, 350, 360, 399.
118 - HASEN BİN ALÎ: Hazret-i Alînin büyük oğlu, Resûlullahın torunudur.
Oniki imâmın
ikincisi, islâm halîfelerinin beşincisidir. Hicretin üçüncü yılı, Ramezân
ortasında,
Medînede tevellüd, 49 da, Medînede vefât etdi. (Mir’ât-i
kâinât)da diyor ki, (Hazret-i Mu’âviye, kendinden sonra yerine
Hazret-i Haseni “radıyallahü
anhümâ” halîfe yapmağa
karar verdi. Bunu millete i’lân etdi. Yezîd, babasının bu kararını anlayınca, kendisi
halîfe olmak için, Şâmdan hazret-i Hasenin zevcesine zehr gönderdi. Seni ben
alacağım.
Tepeden tırnağa kadar mal,
süs eşyâsı
içine koyacağım
diye, onu aldatdı. Bu
da, kendisini boşıyacak diye, zâten hazret-i
Hasene
kin beslemekde idi ve onu zehrledi). Yüzü Resûlullaha çok benzerdi. Hilm, rızâ, sabr ve
kerem sâhibi idi. Halîfe Osmânın evi sarıldığı
zemân, babası
tarafından,
kardeşi ile birlikde imdâda gönderilmişdi. Kırk senesinde Kûfede halîfe oldu. Yedi ay sonra
hazret-i Mu’âviye ile harb etmeği doğru görmeyip, hilâfeti kendi rızâsı ile ona bırakdı. Hazret-i
Âişe, imâmın
Resûlullahın yanına defn
edilmesine izn verdi ve çok istedi ise de, Mervân, Bakî’ kabristânına defn
etdirdi. Çocuklarına
şerîf denir. 29, 47, 48, 60, 61, 62, 63, 66, 68, 69, 74, 101, 105, 106, 110,
115, 118, 127, 131, 133, 134, 138, 140, 168, 181, 189, 193, 195, 221, 234, 235,
241, 242, 243, 244, 245, 246, 250, 302, 331, 359.
119 - HASEN ÇELEBİ: Babası Muhammed şâhdır. Molla Fenârî soyundan olup, âlim ve kâmil idi.
840 da tevellüd, 886 [m. 1481] da vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. (Beydâvî) ve (Tecrîd)e,
(Telvih)a, (Mutavvel)e,
(Mevâkıf)a, (Vikâye)ye hâşiyeler yapmışdır. Başka
eserleri de vardır.
90.
120 - HİND BİNT-İ UTBE: İslâmın büyük
düşmânlarından Utbe
bin Rebî’a bin Abd-i Şems bin Abd-i Menâf kızı, Ebû Süfyânın zevcesi ve hazret-i Mu’âviyenin annesidir. Dahâ
önce, Fâkih bin Mugîre Mahzûmînin zevcesi idi. Uhud gazâsında bulundu.
Düşmân askerlerini harbe teşvîk ederdi. Mekkenin fethinde, zevcinden bir gün
sonra, müslimân oldu. Resûlullahın hayr düâsını aldı. Yermük gazâsında, zevci ile birlikde islâm ordusunda bulunup,
islâm askerini rumlara karşı harbe teşvîk etdi. 13 yılında Ebû
Kuhâfe ile aynı
günde vefât etdi “radıyallahü
teâlâ anhümâ”. 12, 328, 355, 396, 398.
121 - HÜMÂYÛN ŞÂH: Mirzâ
Muhammeddir. Hindistândaki Gürgâniyye devletinin ikinci sultânıdır. Mirzâ
Bâbür şâhın oğludur. 913 de
Kâbilde tevellüd, 963 de vefât etdi. 937 de Hükmdâr oldu. 946 ve 947 de
Efgânistanda Şîr hâna mağlûb
oldu. Îrâna sığındı. 962 de
Efgân askerini mağlûb
ederek tekrâr hükmdâr oldu. 963 [m. 1556] de vefât etdi. Dehlîdeki türbesi pek
san’atlı ve
zînetlidir. Hind sultânları 313.cü sahîfededir. 12, 372.
122 - HÜSEYN BİN ALÎ: Resûlullahın torunu, hazret-i Alînin ikinci oğludur. Oniki
imâmın
üçüncüsü ve Ehl-i beytin beşincisidir. Hicretin altıncı yılında tevellüd,
61 [m. 681] Muharremin onuncu günü Kerbelâda şehîd oldu. Çeşidli hadîs-i
şerîflerle medh edildi. Hep babasının yanında idi. Babası şehîd olunca, Medîneye geldi. Hazret-i
Mu’âviyenin vefâtında
Yezîde bî’at etmedi. Kûfeliler kendisini çağırıp halîfe yapmak istedi. Kardeşi Muhammed bin Hanefiyye,
ibni Ömer, ibni Abbâs ve dahâ nice Eshâb-ı Resûl mâni’ oldular ise de, nasîhatlerini
dinlemeyip, yetmişiki kişi ile Mekkeden, Irâka yola çık-
dı. Yezîd,
Şâmdan bunu haber alınca,
Irâk vâlîsi, Ubeydüllah bin Ziyâde emr gönderip, Kûfeye sokma dedi. Bu da, Sa’d
ibni Ebî Vakkâsın oğlu Ömerin
kumandasında
bir ordu gönderdi. Ömer, geri dönmesini bildirdi ise de, İmâm kabûl
etmeyip harb etdi. Yanında
bulunanlara da tekrâr tekrâr teslîm olun denildi ise de, 72 si de şehîd oluncıya kadar
dövüşdü. Sinan bin Enes Nehâî, hazret-i İmâmı şehîd etdi. Mubârek oğlu, imâm-ı
Zeynel’âbidîn on yaşında ve hasta yatmakda olduğu için öldürülmedi. Kadınlarla ve
imâmın
mubârek başı ile Şâma gönderildi. Mubârek başı, Mısrda Karâfe kabristânında
medfûndur. 29, 48, 65, 68, 69, 74, 105, 106, 110, 115, 118, 127, 131, 133, 134,
136, 137, 138, 139, 140, 165, 181, 195, 221, 235, 242, 243, 244, 250, 280, 302,
316, 329, 331, 358, 399, 400, 401, 402, 408.
123 - HÜSEYN BİN ALÎ VÂ’İZ-İ KÂŞİFÎ: Sultân Hüseyn Baykıra zemânında Hiratda vâ’iz idi. (Mevâhib-i aliyye) adındaki fârisî tefsîri çok kıymetlidir.
Muhammed bin İdris-i
Bitlisî [982] ve serây hocalarından İsmâ’îl Ferruh efendi tarafından 1246 da türkçeye terceme
edilmiş, ikincisi (Mevâkıb) tefsîri ismi ile basılmışdır. (Lübâbül-ihtiyârât
ta’yîn-il-evkat) kitâbında nemâz vaktlerinin ta’yînini bildirmekdedir.
910 [m. 1504] da vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. 52, 101.
124 - HÜSEYN BUHÂRÎ: Hüseyn
bin Yahyâ Buhârî, Hanefî âlimlerindendir. 400 [m. 1010] yılında vefât
etdi. İmâm-ı Muhammedin (Câmi’ulkebîr)ini şerh etmişdir. 107.
125 - HÜSEYN HİLMİ IŞIK: Binüçyüzyirmidokuz
[1329] hicrî yılına rastlıyan
bindokuzyüzonbir [1911] senesinde Mart ayının sekizinci günü, güzel bir behâr sabâhı, İstanbulda,
Eyyûb sultânda, Servi Mahallesi, Vezîrtekke sokağı Şifâ yokuşunda [1] numaralı evde tevellüd etdi. Babası Sa’îd efendi
ve dedesi İbrâhîm
pehlivan, Plevnenin Lofca kasabası, Tepova köyünden, annesi Âişe hanım ve
annesinin babası
Hüseyin ağa da,
Lofca kasabasından
idiler. Sa’îd efendi, doksanüç [hicrî 1295, mîlâdî 1878] Rus harbinde muhâcir
olarak İstanbula
gelmiş, Vezîrtekkesinde yerleşip evlenmişdi. Harb ve muhâcirlik sıkıntıları sebebi ile,
hiçbir mektebe gidememiş, belediyyede kantar me’mûru olmuş, kırk seneden
fazla, bu vazîfeyi yapmışdı. İstanbulun
büyük câmi’lerinde, meşhûr hocaların derslerine aralıksız devâm ederek din bilgilerinde çok derinleşmişdi.
Vazîfesi îcâbı
matematiğin
dört işlemini zihn ile yapmakda, o kadar mâhir olmuşdu ki, görenler şaşardı.
Beş yaşında, Eyyûb câmi’i ile Bostan iskelesi arasındaki Mihri
Şâh Sultân ilk mektebine başladı. Burada iki senede Kur’ân-ı kerîmi hatm eyledi. Yedi yaşında
Sultân Reşâd hânın
türbesine bitişik
(Reşâdiyye nümûne mektebi)nde ilk tahsîlini yaparken, babası ta’tîl aylarında (Hakîm Kutbüddîn), (Kalenderhâne) ve (Ebüssü’ûd) din mekteblerine de gönderir, oğlunun iyi
yetişmesi için çok gayret ederdi. Hüseyn Hilmi efendi [1924] senesinde ilk
mektebi birincilikle bitirdi. İlk okulda, her dersden aldığı altın yaldızlı mükâfatları büyük bir albümü doldurmakdadır. O sene,
Konyadan İstanbula
getirilmiş olan (Halıcıoğlu
askerî lisesi) giriş imtihânlarını pekiyi olarak kazanıp, o sene
orta kısmı ikinci sınıfa
birincilikle geçdi. Her sene takdîrler alarak [1929] da askerî liseyi
birincilikle bitirip, askerî tıbbiyye mektebine seçildi. Tıbbiyye mektebinde ikinci sınıfa
birincilikle geçdi. Eczâcı
mektebini ve sonra Gülhâne hastahânesinde bir senelik stajını hep
birincilikle bitirip, ilk önce, üsteğmen olarak, askerî tıbbiyye
mektebine müzâkereci ta’yîn edildi. Eczâcı talebesi iken, Abdülhakîm efendinin tavsiyesi
ile, Parisde çıkan (Le Matin) gazetesine abone olup, fransızcasını ilerletdi.
Müzâkereci iken yine hocasının
emri üzerine, Kimyâ yüksek mühendisliğini okumağa başladı. Yüksek matematikçi Von Misesden, mekanik
profesörü Pragerden, fizikçi Demberden, teknik kimyâyı Gossdan
okudu. Kimyâ profesörü Arndın yanında çalışdı.
Takdîrlerini kazandı.
Arndın yanında altı ay travay
yapıp,
(Phenylciyan-nitromethan-methyl esteri) cisminin sentezini yapdı ve formülünü
tesbit etdi. Dünyâda ilk olan bu başarılı travayı, ingilizce olarak, 2 cild numarası ile Devlet
matbaasında basdırılan fen
fakültesi mecmû’asında
ve Almanyada çıkan (Zentral Blatt) kimyâ kitâbının [m. 1937]
târîh ve [2519] sayısında (H.Hilmi
Işık) isminde yazılıdır. Hüseyn
Hilmi Işık, 1936 senesi sonunda 1/1 sayılı Kimyâ yüksek mühendisliği diplomasını aldı. O sene
Türkiyede ilk ve tek olarak kimyâ yüksek mühendisi olduğu, günlük
gazetelerde yazıldı. Bu başarısından dolayı, askerî
kimyâ sınıfına
geçirilerek, Ankarada, Mamakda zehrli gazlar kimyâgeri yapıldı. Burada
onbir sene kalıp,
Auver fabrikası
genel direktörü Merzbacher ve kimyâ doktoru Goldstein ve optik mütehassısı Neumann ile
yıllarca
çalışdı. Onlardan
almanca da öğrendi.
Harb gazları
mütehassısı oldu. 1947
de Bursa askerî lisesinde kimyâ mu’allimi, sonra öğretim müdîri
olmuş, burada ve sonra Kuleli ve Erzincan askerî liselerinde uzun seneler kimyâ
dersi okutarak, yüzlerce subaya hocalık yapmış, kıdemli albay iken, 1960 ihtilalinde emekli yapılmışdır. Sonra,
Vefâ lisesinde ve imâm hatîb okulunda ve Cağaloğlu, Bakırköy san’at enstitülerinde matematik, kimyâ hocalıkları yapıp, çok sayıda îmânlı genç
yetişdirmişdir. 1962 senesinde Yeşilköyde Merkez eczâhânesini satın almış, sâhib ve
mes’ûl müdîri olarak, uzun seneler halkın sıhhatine hizmet etmişdir. Siyâsete hiç karışmamış, hiçbir
partiye bağlanma-
mışdır. Bölücülüğe, tarîkatçılığa, devlete,
kanûnlara karşı gelmeğe,
karşı olduğunu
eserlerinde açıkça
bildirmişdir. Türkiyenin ve bütün dünyânın her yerine gönderdiği muhtelif
lisanlardaki kitâblarında, İslâm dîninin
doğru
olarak anlaşılması,
islâm ahkâmının ve ahlâkının yayılması için çalışdı. Bunun için,
dîni dünyâ çıkarlarına âlet
edenlerin ve mezhebsizlerin iftirâ oklarına hedef oldu. 1391 [m. 1971] sonbehârında Dehlîyi,
Diyobend ve Serhendi ve sonra Karaşiyi ziyâret etmiş, Pani-püt şehrinde,
Senâullah hazretleri ile Mazher-i Cân-ı cânânın zevcesinin kabrlerinin ayak altında kaldıklarını görerek çok
üzülmüş, beşyüz dolar vererek, her iki kabrin ta’mîr ve muhâfazasını te’mîn
etmişdir “rahime-hullahü teâlâ”. [Hüseyn Hilmi Işık “rahmetullahi teâlâ aleyh”,
26 Ekim 2001 [9 Şa’bân 1422] de vefât etmiş olup, Kaşgârî dergâhı yanında
medfûndur.]
Vezîr Tekkeyi Safranbolulu Muhammed İzzet pâşa,
1210 [m. 1795] de sadr-ı
a’zam olunca, Nakşibendî meşâyıhı için
yapdırdı. 159, 397.
126 - HÜSEYN TAYYİBÎ: Şerefeddîn Hüseyn bin Muhammed Tayyibî, büyük âlimlerdendir. Hadîs, tefsîr ve edebiyyâtda çok meşhûrdur. 743 [m. 1343] de vefât etdi. 118.