57 - CÂBİR BİN ABDÜLLAH: Ensâr-ı kirâmın
büyüklerindendir. İkinci
Akabe anlaşmasında
babası ile
idi “radıyallahü
teâlâ anhümâ”. Bedr ve Uhudda küçük idi. Diğer onsekiz gazâda bulundu. Ömrü sonunda gözlerine
perde geldi. Yezîdin kumandasındaki ordu ile İstanbul muhâsarasında bulundu. 77 yılında 95 ya-
şında
vefât etdi. Medînede medfûn olduğu (Mevdu’âtül-ulûm) 648.
ci sahîfede yazılıdır. Koca
Mustafâ pâşanın
yapdırdığı câmi’ ve
türbe, başka Câbir için olsa gerekdir. 40, 106, 185, 231.
58 - CÂBİR BİN ZEYD: Basrada,
Tâbi’îndendir. Âlim ve fakîh idi. Abdüllah ibni Abbâsın
talebesinden idi. 103 de vefât etdi. 126.
59 - CA’FER TAYYÂR: Resûlullahın “sallallahü
aleyhi ve sellem” amcası olan
Ebû Tâlibin oğlu ve
hazret-i Alînin büyükkardeşidir. Îmân edenlerin otuzikincisidir. Habeşe hicret
edip, Hayberin fethinde gelmişdi. Şâma yakın Mu’te denilen yerde, hicretin sekizinci yılı Cemâzil-ülâ
ayında,
rum ordusu ile harb eden üçbin askerin kumandanı Zeyd bin Hârise şehîd olunca, yerine
emîr olmuş, sancağı sağ eline alıp hücûm
etmişdi. Sağ eli
kesilince, sol eline almış, sol
eli de kesilince, dişi ile tutarak hücûm etmiş ve nihâyet şehîd olmuşdur. Vefâtında kırk bir
yaşında idi. O gün yetmişden ziyâde yara almışdı. Resûlullaha (Ca’fer Tayyâra, iki kolu yerine iki kanad
verilip Cennetde uçmakda olduğu) vahy olundu. Bu müjdeyi Eshâba haber verdi. Bunun için
(Tayyâr) denildi. 66, 250, 323, 329, 340.
60 - CA’FER SÂDIK: Babası, Muhammed
Bâkır bin
Zeynel’âbidîndir. Oniki imâmın altıncısıdır. Vâlidesi,
Ebû Bekr-i Sıddîkın torunu olan
Kâsımın kızıdır. 83 yılında Medînede
tevellüd, 148 [m. 765] de orada vefât eyledi. Babası ve dedesinin
yanındadır
“rahime-hümullahü teâlâ”. İlmi ve kemâli eşsiz idi. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, dersine devâm
ederek ârif-i billah oldu. Kimyâ ilminde, zemânının bir dânesi idi. Meşhûr kimyâger Câbir, bunun
derslerinde yetişdi. İkinci
Abbâsî halîfesi olan Ebû Ca’fer Mensûr, kendisine düşman idi. Bir kerre
öldürtmek istedi ise de, (Tezkire-i evliyâ)da
yazılı kerâmeti
görünce korkdu. Tevbe etdi. Çok hürmet eder, nasîhatlerini dinler oldu. Yedi
erkek, üç kız
evlâdı
olup, büyük oğlu İsmâ’îl,
kendisinden önce vefât etdiğinden, yedinci imâm, ikinci oğlu Mûsâ Kâzım hazretleri
olmuşdur. Bid’at ehlinden bir kısmı, oğlu İsmâ’îli ve
evlâdını imâm tanıyor. Bunlara İsmâ’îliyye
denir. Şî’îlerin çoğu,
kendilerine (Ca’ferî) demekde ise de, bu
sözleri, Ebû Ca’fer Muhammed Tûsînin mezhebinde olduklarını
bildirmekdedir. 86, 87, 96, 108, 110, 111, 124, 125, 134, 212, 315, 324, 358,
361, 406, 410.
61 - CÂMÎ “MOLLA”: Abdürrahmân
bin Ahmed Nûreddîn mevlânâ Câmî, Hiratda şeyhülislâm idi. Âlim ve veliyyi kâmil
ve edîb ve şâir idi. Horasanda, Cam kasabasında 817 de tevellüd ve
898
[m. 1492] de Hiratda vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. Reşehât kitâbında, uzun hâl
tercemesi vardır.
Behâeddîn Buhârî hazretlerinin halîfelerinden Sa’deddîn-i Kaşgârî meclisinde
kemâle geldi. Sultânlardan ve hele vezîr Alî şîr Nevâîden çok saygı görürdü.
Fâtih sultân Muhammed hazretleri ile de mektûblaşırdı. Fâtihin
da’veti ile Konyaya teşrîf etdi ise de, pâdişâh vefât etdiğinden
görüşemediler. (Şevâhid-ün-nübüvve) ve (Nefehât-ül-üns) ve (Behâristân)
kitâbları
tekrâr tekrâr basılmışdır. Her üçü de
fârisîdir. Yüze yakın kıymetli eseri
çeşidli dillere terceme edilmişdir. 31, 122, 143, 363, 386.
62 - CÂMÎ NÂMIKÎ: Ahmed
Alî bin Muhammed Nâmıkî
Câmî, Evliyânın
büyüklerindendir. Şeyhülislâm-ı mutlak idi. Nefehât kitâbının fârisî Hind baskısı, 322. ci sahîfesinden başlıyarak Ahmed
Câmîyi uzun anlatmakdadır.
Eshâb-ı
kirâmdan Cerîr bin Abdüllah soyundandır. Cerîr, beyâz, uzun boylu, çok yakışıklı idi. Ömer
“radıyallahü
anhümâ”, (Cerîr, bu ümmetin Yûsüfüdür) buyururdu. Ahmed Câmînin otuz dokuz oğlu ve üç kızı vardı. On dört oğlu kalıp, hepsi
âlim, âmil, kâmil ve veliyyi kâmil oldu. Hepsinin kitâbları, eserleri
vardı.
Kendisi ümmî idi. Okumadı,
yirmiiki yaşında tevbe edip, onsekiz yıl tenhâda nefsini terbiye ile uğraşdı. İlm-i
ledünnîye kavuşdu. Bu arada, kendisine ilm-i zâhir de ihsân edildi. İlm-i zâhirin
böyle ihsân olunması,
Eshâb-ı
kirâmdan sonra pek az Evliyâya nasîb olmuşdur. Tevhîd, ma’rifet-i ilâhiyye,
siyer, hikmet, tesavvuf, hakîkat sırları üzerinde, üçyüzden fazla kitâb yazdı. (Miftâh-ün-necât) adındaki fârisî
yazma eseri İstanbulda
Süleymâniyye kütübhânesi, Es’ad efendi kısmında 1728 numarada vardır. Bunu 522
de yazmışdı. 441 de
tevellüd ve 536 [m. 1142] de vefât eyledi. (Sirâcüssâirîn)
kitâbında
kendi hayâtını anlatmakda,
Hak teâlânın
verdiği
ni’metleri saymakdadır. Bu
kitâbını altmışiki yaşında
yazmış idi.
O zemâna kadar yüzseksenbin kâfirin îmâna gelmesine, tevbe etmelerine sebeb
olmuşdur. Oğlu
Zahîreddîn (Rumûzü-hakâyık) kitâbında diyor ki, (Babam Ahmed, hayâtı müddetince
altıyüzbin
kişinin tevbe etmesine sebeb oldu). Uzun zemân Hiratda, Abdüllah-i Ensârî
hânesinde kalarak neşr-i hakâyık eyledi. 143.
63 - CENGİZ HÂN: [Dschingis-chan] Cengiz veyâ Timoçin denir. Türk değildir. Moğol olduğu, bütün dillerdeki
târîhlerde yazılıdır. En büyük
ve en zâlim moğol
hükmdârı idi.
Kâfir idi. İslâm
düşmanı idi.
551 [m. 1155] da tevellüd, 624 [m. 1227] de vefât etdi. Büyük târîhci Şemseddîn
Sâmî beğ, (Kâmûs-ül-a’lâm)da diyor ki, (Cengiz dünyânın en büyük
cihângirlerinden ve en meşhûr zâlim ve kan dökücülerdendir. Moğoldur. İslâmiyyete
çok zararı
dokun-
muş
olan bu adam, bir kabîle reîsi iken, 599 [m. 1202] da (Kara-kurum)da moğol ve tatar hânlarının başı, ya’nî
hâkânı
oldu. Câhil ve vahşî moğollardan
ve tatarlardan büyük bir ordu, dahâ doğrusu yağmacılar gürûhu toplayıp, doğu Türkistânı ve Çini aldı. 616 [m.
1219] da, sultân Muhammed Hârezm şâhın memleketine saldırdı. Horâsân, Kandihar, Mültan gibi medeniyyet
merkezlerini yakdı, yıkdı. Milyonlarca
müslimânı öldürdü.
Çoğunu
câmi’lerde kılınçdan
geçirdi. Kendi askerlerinden de yüz binlerce telef oldu. Buhârâ, Semerkand,
Hirât gibi ilm kaynağı
büyük şehrleri harâbeye çevirdi. Kadınlarını esîr diye askerine dağıtdı. Çok çirkin şeyler yapdılar. İslâm
medeniyyetine, yerine getirilemiyecek darbeler indirdi. Kafkasyaya, Rusyaya,
Anadoluya yayıldı. 621 [m.
1224] de Kara-kuruma çekildi. Suçsuzların, kadın ve çocukların kanlarını dökmek en büyük zevkı ve eğlencesi idi. Askerleri de keyfi için adam
öldürürlerdi. Girdiği şehrlerdeki
sivil halkın
hepsinin öldürülmesini emr ederdi. Altıyüz senede, nice emeklerle elde edilmiş, hattâ
islâmiyyetden önce de yapılmış nice
medeniyyet eserlerini, kütübhâneleri, mektebleri, rasathâneleri [kıymetli
kitâbları,
târîhin önemli kaynaklarını, vesîkalarını] yok etdi. İslâm
âlimlerinin birçok eserlerinin bugün elde bulunamaması, başlıca Cengiz ile
torunlarının ve bunların emri ile
saldıran
vahşî moğol yağmacılarının yapdıkları tahrîblerin
netîcesidir. Taşkınlık ve azgınlık zemânı kısa sürdü ise
de, yıkdığı
medeniyyetler bir dahâ eski hâlini bulamamışdır).
(Mir’ât-i kâinât)da, bütün
dünyâca tanınan
ve güvenilen büyük âlim imâm-ı Süyûtînin (Târîh-ul-hulefâ) kitâbından alarak
diyor ki, (Cengiz moğol
idi. Dilleri Hind dili ile karışık idi. [Ya’nî türkçe bilmezlerdi. Hiçbir bakımdan
türklükle ilgileri yokdu. Hattâ, türklerle harb etdiler. Çok zarar yapdılar.] Çin
çöllerinde yaşarlardı.
Şehr, hattâ köy bile kuramamışlardı. Şehrlere saldırdılar. Yağmacılıkla geçinirlerdi. Kan dökmeği, kötülük yapmağı severlerdi.
Baskınlarında ok kullanırlardı. Kadınları da harb
ederdi. Hepsi kâfir ve azılı islâm ve
medeniyyet düşmanı
idiler. Güneşe tapınırlardı. Hiçbir
kötülük onlarca harâm ve yasak değildi. Çokları insan eti de yirlerdi. Askerlerinde nikâh ve
âile duygusu olmayıp,
bir kadını nice erkek
kullanırdı. Çok aldatıcı, pek cân yakıcı idiler.
Şehrleri yakar, yıkarlar,
çoluk, çocuk, kadın,
ihtiyâr demeyip, kendilerinden olmıyan her insanı öldürürlerdi. Moğol pâdişâhı Düş hânın kadını Cengizin
halası idi.
Düş ölünce oğlu
olmadığı
için, Cengiz bunun yerine geçdi. Çinin her yerini alıp hâkan oldu.
616 [m. 1212] da Türkistâna saldırdı). Çok türk öldürdü. Cengizin, vahşî, barbar bir
kavmden türediğini,
heryeri yakıp yıkdığını tâ-
rîhler
bildiriyor. Teşkilâtlı, eğitimli bir
ordusu olmadığı,
asker değil,
canavar gürûhu oldukları
meydândadır.
Şehrleri yıkarak,
ma’sûm insanları kana
bulayarak yıldırım hızı ile saldırmağa cengâverlik
demek, barbarlarda disiplin aramak ve hele yirminci asrda meydâna çıkan stratejik
bilgileri Cengize ve onun çapulcu sürüsüne mal etmeğe kalkışmak, târîh
kitâblarına
uygun değildir.
Cevdet pâşa, (Târîh-i hulefâ)da
diyor ki, (Cengiz hân yediyüzbin süvârî ile Harzemşâh üzerine yürüdü. Cengizin
süvârîlerini zemânımızdaki
ta’lîmli süvârîye benzetmek doğru değildir. Evet şimdi yüzbin süvârîyi sevk etmek mümkin değildir. Onun
süvârîleri, kendi çadırları ile ve
hayvânları ile,
kadınları ile bir ordu
gibi giderdi. Hayvânlarının etleri ve
sütleri ile beslenirlerdi. Hayvânları da, yerleri eşip, ot kökleri yirlerdi. Silâhlarını kendileri
yapar, eğerlerini
kendileri dikerlerdi. San’at bölükleri, idâre, kumanda teşkilâtları yokdu. İl ve aşîret
beğleri
ve kabîle hânları
kendilerini idâre ederdi. Cengiz hânın bu işlerden haberi olmazdı). 317, 338,
389.
64 - CEVDET PÂŞA: 1238
de Lofcada tevellüd, 1312 [m. 1894] de İstanbulda vefât etdi. Arabî, fârisî ve türkçe
kitâbları
çokdur. Babasının adı İsmâ’îldir.
Osmânlı
vezîrlerinden idi. Âlim, fâdıl, edîb ve târîhci idi. Türkçe oniki cild (Târîh-i Osmânî) kitâbı çok kıymetlidir.
Sultân Azîz hân zemânında,
Allahü teâlânın
emrlerini kanûn şekline sokmak için kurulan (Mecelle)
komisyonunun reîsi idi. Mecelle, çok kıymetli bir kitâbdır. Âdem
aleyhisselâmdan, Fâtih sultân Muhammed zemânına kadar, ya’nî 843 hicrî yılına kadar olan
Peygamberlerin ve halîfelerin ve âlimlerin vak’a ve hayâtlarını anlatan (Kısas-ı enbiyâ) târîhi oniki cüz’ olup, açık türkçe ile yazılmışdır. 1331 baskısı çok
güzeldir. Lâtin harfi ile basılanlarda yanlışlar görülmekdedir. (Ma’lûmât-ı nâfi’a) risâlesi çok kıymetli din bilgilerini hâvî olup, 1983 de İstanbulda basılan (Fâideli Bilgiler) kitâbında hepsi
mevcûddur. (Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye) kitâbında (Mecelle)
hakkında
geniş bilgi vardır.
64, 127, 237.
65 - CİHÂN ŞÂH: Karakoyunlu hükûmetinin üçüncü hükmdârıdır. 842 de tahta çıkıp, Îrânın bir kısmını ele geçirdi. Akkoyunlu devletine harb i’lân etdi ise de, Uzun Hasen tarafından, 872 [m. 1467] de öldürüldü. 36, 384, 390.
66 - CÜNEYD-İ BAĞDÂDÎ: Babası Muhammed, camcı idi. Evliyânın
büyüklerindendir. 207 de Nihâvendde tevellüd, 298 [m. 911] de Bağdâdda vefât
etdi. Süfyân-ı
Sevrînin derslerinde yetişdi. Dayısı Sırrî
Sekatîden tesavvufu aldı.
Binlerle Velî yetişdirdi. Asrının
kutbu idi. Otuz kerre yaya hacca gitdi. Kerâmetleri, nasîhatleri ve hakîkatden
sözleri çokdur. Hocasının yanındadır. Şükr
demek,
Allahü teâlânın verdiği ni’meti, ona karşı isyânda kullanmamak demekdir, derdi. Şeblî dedi ki, (Allahü teâlâ, kıyâmetde, Cennete veyâ Cehenneme gitmek arasında beni serbest bıraksa, Cehenneme gitmeği isterim. Çünki, Cennete girmek benim arzûmdur, Cehenneme sokmak Onun murâdıdır. Dostun arzûsunu bırakıp, kendi dilediğini yapan kimsenin seviyorum demesi doğru olmaz). Bu sözü Cüneyd işitince, (Şeblî, çocukca konuşmuş, Rabbim beni serbest bıraksa, bir dilekde bulunmam. Kulun dilemesi olmaz. Dilediğin yere giderim. Senin dilediğini yaparım derim) buyurdu. Cüneyde biri gelip, (Bir dakîka benimle ol. Sana birşey söyliyeceğim) dedikde, (Ey arslanım, benden öyle birşey istedin ki, ben senelerce, onu aramakdayım. Bir ân Rabbimle olmak için, yıllarca uğraşıyorum, olamıyorum. Şimdi, nasıl seninle olabilirim) buyurdu. 148, 150, 155, 214, 322, 387.