43 - BÂBÜR ŞÂH: Timûr Gürgân şâhın oğlu
meşhûr Asterâbâd fâtihi Mîrân şâhın torunu olan sultân Ebû Sa’îdin torunudur. 888 [m. 1482] de tevellüd etdi. 933 [m. 1526] de Hindistânı alıp, büyük bir islâm
devleti kurdu. Bu devlet, 1274 [m. 1858] senesinde İngilizlerin işgâline kadar, 342 sene hükm sürdü. 937 [m. 1530] devefât etdi. Kâbildedir. Âlim, âdil ve edîb
idi. Hayâtını kendi yazdı. (Tüzük Bâbürî) dediği bu kitâbı, Ekber şâh
zemânında
Çağatay dilinden
fârisîye, sonra İngilizceye
terceme ve neşr edildi. Bâbürün kurduğu (Timûr oğulları) veyâ (Gürgâniyye) devletinin
onyedi hükmdârı
şunlardır:
Sıra No: |
İsmi ve Babası |
Tevellüdü |
Cülûsu |
1 |
Bâbür bin Ömer bin Ebî Sa’îd |
888 |
933 [m. 1526] |
2 |
Hümâyûn bin Bâbür |
913 |
937 [m. 1530] |
3 |
Ekber bin Hümâyûn |
949 |
963 [m. 1555] |
4 |
Selîm Cihângîr bin Ekber |
977 |
1012 [m. 1603] |
5 |
Şâh-cihân bin Cihângir |
1000 |
1037 [m. 1627] |
6 |
Evrenkzîb Âlemgîr bin Şâh-cihân |
1028 |
1068 [m. 1657] |
7 |
Şâh-ı Âlem Muhammed Behâdır bin Âlemgîr |
1053 |
1118 [m. 1706] |
8 |
Cihândâr İskender bin Şâh-ı âlem |
- |
1124 [m. 1712] |
9 |
Ferrûh bin Azîm-üş-şân bin Şâh-ı âlem |
1098 |
1125 [m. 1713] |
10 |
Refî’udderecât bin Refî’üşşân bin Şâh-ı âlem |
- |
1131 [m. 1718] |
11 |
Şâh-cihân-i sânî bin Şâh-ı âlem |
- |
1131 [m. 1718] |
12 |
Muhammed bin Şâh-cihân-ı sânî |
1114 |
1131 [m. 1718] |
13 |
Ahmed Behâdir bin Muhammed şâh |
- |
1161 [m. 1748] |
14 |
Âlemgîr-i sânî bin Cihândâr |
1099 |
1167 [m. 1753] |
15 |
Şâh-i âlem-i sânî bin Âlemgîr |
1140 |
1173 [m. 1759] |
16 |
Ekber şâh-ı sânî Muhammed bin Şâh-ı âlem |
1173 |
1221 [m. 1806] |
17 |
Behâdir şâh-ı sânî bin Muhammed |
1189 |
1253 [m. 1837] |
Yukarıda yazılı Gürgâniyye hükmdârlarının son zemânlarında ingilizler Hindistâna yerleşmeğe başladı. El altından hindû kâfirlerini müslimânlara karşı kışkırtdılar. Sürekli fitneler çıkardılar. Önce, Felemenk, Portekiz, Fransız ve İngiliz tüccârları ve büyük şirketleri sâhil şehrlerine yerleşdiler. İlk olarak Ferrûh Sîr Şâh, bir ingiliz şirketine imtiyâz hakkı tanıdı. İkinci Şâh-i âlem, Bingale kıt’asını senede iki milyon dörtyüzbin rubye karşılığı İngiliz şirketine kirâya verdi. 1221 [m. 1806] de Şâh-i âlem vefât edince, İngiliz hükûmeti, şirketin haklarını korumak behânesi ile işe karışdı. 1274 [m. 1858] de Delhîde ihtilâl çıkarıp, Hindistândaki vehhâbîlerin yardımı ile, Behâdır şâhı Kalküte şehrine nakl ve habs ederek, Gürgâniyye devletine son verdi. Hakîkat Kitâbevinin 1987 senesinde neşr etdiği (Diyâ-ül-kulûb) kitâbına bakınız! 1294 [m. 1877] de, Osmânlı-Rus harbi sırasında, Hindistânı, İngiltere krallığına bağlı bir imperatörlük i’lân etdi. Midhat pâşanın islâmiyyete yapdığı zararların en büyüğü bu oldu. İngilizler, girdikleri bütün islâm memleketlerinde yapdıkları gibi, islâm âlimlerini, islâm kitâblarını, islâm mekteblerini yok etdiler. Tâm din câhili bir gençlik yetişdirdiler. Hindûlarla müslimânları çarpışdırıp, milyonlarca müslimânın kılıncdan geçmesine sebeb oldular. Çıkardıkları fitnelerden en kanlısı 1274 [m. 1858] ve 1366 [m. 1947] de Pâkistân kurulurken oldu. Pakistâna devlet başkanı yapdıkları Alî Cinnâh, şî’î idi. [m. 1948] de ölünce, yerine geçen Eyyûb hân mason idi. İslâmiyyeti yıkmak yolunda idi. Bunun yerine gelen general Yahyâ hân, koyu kızılbaş idi. 1392 [m. 1972] başında Hind harbinde mağ-
lûb olup, doğu Pâkistân elinden gidince, habs edildi. 1947 de, şî’î bir Pâkistân devletinin kurulması, Hindistânda milyonlarca Ehl-i sünnetin ölümüne sebeb oldu. İstanbulda, İhlâs Vakfının müessisi, 1391 [m. 1971] sonunda Hind ve Pâkistân seyâhatinde (Panipüt) şehrinde kapısı kilitli bir Kur’ân mektebi görüp, niçin kapalı olduğunu sorunca, 1947 den beri kapalıdır. Bütün talebeyi ve şehrdeki binlerle müslimânın hepsini [m. 1947] de hindûlar öldürdü. Bir Ehl-i sünnet sağ kalmadı. Biz sonradan buraya geldik demişlerdir.
Seyyid Abdülhakîm Efendi buyurdu ki, (İslâmın büyük düşmanı İngilizlerdir. İslâmiyyeti bir ağaca benzetirsek, başka kâfirler fırsat bulunca, bu ağacı dibinden keser. Müslimânlar da bunlara düşmân olur. Fekat, bu ağaç birgün filiz verebilir. İngiliz böyle değildir. Bu ağaca hizmet eder. Besler. Müslimânlar da onu sever. Fekat gece, kimse anlamadan köküne zehr sıkar. Ağaç öyle kurur ki, bir dahâ süremez. Vah vah çok üzüldüm, diyerek müslimânları aldatır. İngilizin, islâma böyle zehr salması demek, para, mevkı’ ve kadın gibi nefsânî arzûlar karşılığında satın aldığı yerli münâfıkların, soysuzların elleri ile, islâm âlimlerini, islâm bilgilerini ortadan kaldırmasıdır). 12, 345.
44 - BÂKÎ BİLLAH: Muhammed Bâkî billah, Hindistânın büyük velîsi idi. 971 de tevellüd, 1013 [m. 1604] de vefât
etdi. Dehlîdedir. Zühd ve takvâsı ve kerâmetleri meşhûrdur. Kâbilden Semerkanda gelip ilm tahsîl etdi. Orada Emkenk kasabasında, Hâcegî Emkengî Ahmed Kâşânîden
feyz alarak, tesavvufda kemâle geldi. Kur’ân-ı kerîmi her gece iki kerre hatm ederdi. (Hadarât-ülkuds) ve
(Berekât) kitâblarında hâl
tercemesi fârisî olarak yazılıdır.
İstanbulda Süleymâniyye kütübhânesinde, Reşîd efendi kısmında 474 numaradaki, (Menhec-üs-sâlikîn) kitâbını hicretin 993 [m. 1585] senesinde Mustafâ bin Hüseyn Rûmî Ahrârî Mekke-i mükerremede yazmışdır. Bunun üstâdı, hâce Ahmed Sâdık Ahrârî Kâbilî, mevlânâ Hâcegî Ahmed Kâşânîden ve bundan sonra talebesi hâce Muhammed İslâm Cûybârîden, Buhârada feyz aldı. Cûybârînin talebesi oldu ise de, mevlânâ Hâcegî Kâşânînin oğlu mevlânâ hâce İshak, Belhden Taşkende gelince, ilm ve feyz verme vazîfesini Mevlânâya bırakdı. Mevlânâ hâce İshak babasının talebesi olan mevlânâ Lutfullahın talebesi idi. Hâce Ahmed Sâdık efendi, Mâ-verâ-ün-nehrden İstanbula geldi. Üçüncü sultân Murâd hân, bunu büyük bir saygı ile karşıladı. Kendisi ve vezîrleri hizmet yarışı yapdılar. Talebesi oldular. Sonra Hicâza hareket eyledi.
Mısr vâlîsi İbrâhîm pâşa, misli görülmemiş hizmet eyledi. Mekkede sultânın tahsîs etdiği büyük serâyda müsâfir olundu. Burada iki sene kalıp, dokuzyüzdoksanüç 993 [m. 1585] de Medîne-i münevvereyi ziyâret etdi. Şâm yolu ile İstanbula geldi. 144, 145, 146, 148.
45 - BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ: Adı Tayfurdur. Babası Îsâdır. Evliyânın büyüklerinden olup, hanefî idi. 160 da Bistâmda tevellüd, 231 [m. 846] de vefât etdi. Bistâmdadır. Bistâm, Hazer denizinin cenûb sâhilindedir. İmâm-ı Ca’fer Sâdıkın rûhâniyyeti ile yetişerek tesavvufda yükselmişdir. Otuz sene Şâmda dolaşmış, yüzonüç üstâddan ders almışdır. Aşk-ı ilâhîde o kadar ileri ve ibâdetde o derecede idi ki, nemâz kılarken, Allah korkusundan ve islâmiyyete saygısından göğüs kemikleri gıcırdardı. Son derece âlim ve fâdıl ve edîb idi. Şi’rleri meşhûrdur “kaddesallahü teâlâ sirrehul’azîz”. 148, 150, 327.
46 - BEGAVÎ HÜSEYN: Babası Mes’ûddur.
Muhyissünne ismi ile meşhûrdur. Hadîs âlimidir. Şâfi’îdir. 436 [m. 1044]
senesinde Horasanda Bag şehrinde tevellüd, 516 [m. 1122] de vefât etmişdir.
Meşhûr (Mesâbîh) kitâbının sâhibidir.
Bu kitâbda 4719 hadîs-i şerîf vardır. Fıkhda (Kifâye), tefsîrde
de (Me’âlimüttenzîl) ve dahâ birçok kıymetli
eserleri vardır
“rahime-hullahü teâlâ”. 106.
47 - BEHLÛL DÂNÂ: Babası Ömerdir. Kûfeli bir meczûbdur. Hârûnürreşîd ile olan sözleri meşhûrdur. İlmi yok ise de, Hârûna nasîhat verirdi. 190 [m. 806] da vefât etdi. 87.
48 - BERÂ’ BİN ÂZİB: Ensâr-ı kirâmın büyüklerindendir. Küçük olduğundan Bedr gazâsına götürülmedi. On dört gazâda, Resûlullahın önünde harb etdi. Çok cesûr idi. Rey şehri alınırken çok kahramanlık gösterdi. Basrada vefât etdi “radıyallahü teâlâ anh”. 68, 241.
49 - BEŞÎR BİN SA’D ENSÂRÎ: Eshâb-ı kirâmdandır. Hazret-i Ebû Bekre, Ensârdan, en önce bî’at eden, budur. İkinci Akabe anlaşmasında ve bütün gazâlarda bulundu. Yemâme muhârebesinden dönüşde, Aynüttemer vak’asında şehîd oldu “radıyallahü teâlâ anh”. 113.
50 - BEYDÂVÎ: Abdüllah bin Ömer kâdî Beydâvî, müfessirlerin baş tâcıdır. Şîrâzın Beydâ kasabasında tevellüd, 685 [m. 1286] de Tebrîzde vefât etdi. Şâfi’î mezhebinde derin âlim idi. (Envârüttenzîl) adındaki tefsîri çok kıymetli olup, bütün âlimlerce kuvvetli sened olmuşdur. Kelâm, fıkh, lügat ve nahvde çok kıymetli kitâbları vardır. Tefsîrini çok kimseler şerh etmişdir. Bunlar-
dan (Şeyhzâde şerhi), en kıymetlisidir “rahime-hullahü teâlâ”. 86, 88, 97, 110, 111, 125, 130, 204, 274, 390.
51 - BEYHEKÎ: Ahmed bin Hüseyn Beyhekî,
hadîs âlimidir. Şâfi’î mezhebinde derin âlim idi. 384 [m. 994] de Nişâpûrun Beyhek kazâsında tevellüd, 458 [m. 1066] de Nişâpûrda vefât etdi. (Sünen-i kebîr) ve (Sünen-i
sagîr) hadîs kitâbları meşhûrdur “rahimehullahü teâlâ”. 129, 205, 248.
52 - BİLÂL BİN REBÂH HABEŞÎ: Eshâb-ı kirâmdandır. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” müezzini idi. Önce müslimân olanlardandır. Ümmiyyetebni Halefin kölesi idi. Kâfirler ve efendisi, kendisine çok eziyyet ve cefâ ederlerdi. Boynuna ip takıp, çocukların ellerine verir, Mekke sokaklarında dolaşdırırlardı. Bilâl ise, Allah birdir, Allah birdir der, dîninden vazgeçmezdi. Birgün,Bilâli soyup, bir don ile, sıcak kum üzerine yatırdılar. Üstüne büyük taş koydular. Yâ, Muhammedin dîninden çıkarsın, yâhud ölünciye kadar, burada böyle kalırsın dediler. Bilâl hazretleri, bu taşın altında (Allah birdir, Allah birdir) derdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” oradan geçerken, bunu gördü. (Allahü teâlânın ismini söylemek, seni kurtarır) buyurdu. Evine geldi. Ebû Bekr gelince, Bilâlin çekdiğini söyledi. (Çok üzüldüm) buyurdu. Ebû Bekr “radıyallahü anh” kâfirlerin yanına gitdi. (Bilâle böyle yapmakla elinize ne geçer? Bana satınız!) dedi. Dünyâ dolusu altın versen satmayız.Fekat, senin kölen Âmir ile değişiriz dediler. Âmir, Ebû Bekrin ticâret işlerini yapardı. Çok para kazanırdı. Yanında maldan başka, onbin altın vardı. Ebû Bekrin her işini görür, ya’nî onun eli-ayağıyerinde idi. Fekat, kâfir idi. Îmân etmiyordu. Ebû Bekr, Âmiri, bütün malı ve paraları ile, Bilâl için size verdim buyurdu. Çok sevindiler. Ebû Bekri aldatdık dediler. Bilâli taş altından çıkarıp, elinden tutup, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” huzûruna getirdi. (Yâ Resûlallah! Bilâli bugün, Allah için âzad eyledim) dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” çok sevindi. Ebû Bekre çok düâ buyurdu. O anda, Cebrâîl aleyhisselâm gelip, doksan ikinci sûre olan (Velleyl) sûresinin, onyedinci âyetini getirdi. Cenâb-ı Hak, Ebû Bekrin Cehennemden uzak olduğunu müjdeledi.
En önce ezân okuyan budur. Bütün gazâlarda bulundu. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” vefâtından sonra, cihâd için Şâma gitdi. Yirmi senesinde Şâmda vefât etdi. Bâbüssagîrde medfûndur. Sesi çok güzel ve pek te’sîrli idi. Ezân okurken herkesi ağlatırdı. Ömer “radıyallahü anh” Şâma gelince, ezân okuyup, bütün askeri ağlatmışdı. Bundan sonra, Medîne-i münevvereye geldiğinde, hazret-i Hüseynin “radıyallahü teâlâ anhümâ” zorlaması
ile bir sabâh ezânı okuyarak, bütün Medîne ehâlisi şaşkına dönmüşdü. 133, 243, 250.
53 - BİRGİVÎ: Muhammed bin Alî 928 de Balıkesirde tevellüd ve 981 [m. 1573] de Ödemişin Birgi kasabasında tâ’ûndan vefât etdi. Türkçe (Vasiyyetnâme) kitâbı çok kıymetli olup, bunun (Kâdî-zâde şerhi) pek istifâdelidir. Arabî (Tarîkat-i Muhammediyye) kitâbını çok âlimler şerh etmiş ve türkçeye terceme edilmişdir. Çok kerre basılmışdır. Türk âlimlerinin baş tâcıdır “rahime-hullahü teâlâ”. 90.
54 - BUHÂRÎ: Muhammed bin İsmâ’îl 194 [m. 809] de Buhârada tevellüd, 256 [m. 869] yılı fıtr bayramı günü Semerkandda vefât etdi. (Sahîh-i Buhârî) adı ile meşhûr olan (Câmi’ussahîh) hadîs kitâbı, Kur’ân-ı kerîmden sonra islâm dîninin en kıymetli, en sağlam kitâbıdır. Başka eserleri de çokdur. Buhâriyyi şerîfde yedibin ikiyüz yetmişbeş hadîs-i şerîf vardır. Bunları altıyüzbin hadîs arasından seçmişdir. Her hadîsi yazacağı zemân, gusl abdesti alır, iki rek’at nemâz kılar, istihâre yapardı. Buhâriyyi şerîfi on altı senede yazdı. 18, 21, 40, 79, 231, 242, 362.
55 - BURHÂNEDDÎN MERGINÂNÎ: Alî
bin Ebû Bekr, büyük âlim olup, Buhârâda müderris idi. Şeyhülislâm adı ile
meşhûrdur. Fergânenin Mergınân kasabasında tevellüd ve 593 [m. 1197] de Buhârâda Cengiz
hücûmunda şehîd oldu. Eserleri arasında (Hidâye) ya’nî
(Şerh-i Bidâye) ve (Tecnîs) ve (Kunye-tül-fetâvâ)
kitâbları
meşhûrdur “rahime-hullahü teâlâ”. Hidâye iki cild olarak basılmış, İngilizceye
terceme edilmişdir. Çok âlimler tarafından şerh edilmişdir. İbni Hümâmın şerhi olan (Feth-ul-kadîr) yeniden basılmışdır. 125.
56 - BÜREYDE-TÜBNÜ HASÎB ESLEMÎ: Eshâb-ı kirâmdandır. Hicretde, kavmi ile birlikde gelip müslimân oldu. Uhud gazâsından sonra Medîne-i münevvereye geldi. Bundan sonraki gazâların hepsinde bulundu. Bir müddet Basrada kaldı. Horasana cihâda gitdi. Mervde yerleşdi ve orada vefât etdi. Çocukları, torunları, orada kaldı. Oğlu Abdüllah vâsıtası ile birkaç hadîs-i şerîf bildirmişdir. 113.