Allahü teâlâ, dünyâda bütün insanlara acıyor. Fâideli şeyleri herkese gönderiyor. Zararlardan korunmak, se’âdete
kavuşmakiçin yol gösteriyor. Âhıretde, Cehenneme
girmesi gereken suçlu mü’minlerden dilediğini afv ederek, ihsân
yapacakdır. Her canlıyı yaratan, her varı her ân varlıkda durduran, hepsini korku ve dehşetden
koruyan yalnız Odur. Böyle bir Allahın şerefli ismine sığınarak, bu kitâbı yazmağa başlıyoruz.
Allahü teâlâya hamd ederiz. Herhangi bir
kimse, herhangi bir zemânda, herhangi bir yerde, herhangi bir kimseye, herhangi
birşeyden dolayı, herhangi bir sûretle hamd ederse, bu
hamdlerin, şükrlerin hepsi Allahü teâlâya olur. Çünki herşeyi yaratan, terbiye
eden, yetişdiren, her iyiliği yapdıran, gönderen, hep Odur. Kuvvet, kudret sâhibi yalnız Odur. O hâtırlatmazsa, iyilik ve kötülük yapmayı kimse irâde, arzû edemez. Kulun irâdesinden sonra, O da istemedikce,
kuvvet ve fırsat vermedikçe, kimse kimseye iyilik ve kötülük yapamaz. Merhamet etdiği kulları, kötülük yapmak irâde edince, O irâde
etmez ve yaratmaz. Böyle kullardan hep iyilik meydâna gelir. Gadab etdiği düşmanlarının kötü irâdelerinin
yaratılmasını O da irâde eder ve yaratır. Bu kötü kullar,
nefslerine uydukları için, iyilik yapmak istemezler. Bunlardan
hep fenâlık hâsıl olur.
Allahü teâlânın çok sevdiği Peygamberi Muhammed aleyhisselâma salât
ve selâm ederiz. O yüce Peygamberin Ehl-i beytine, Eshâbının herbirine “radıyallahü teâlâ anhüm” hayrlı düâlar ederiz.
Allahü teâlâ müslimânlara, Kur’ân-ı kerîme sarılmalarını, Kur’ân-ı kerîm etrâfında birleşmelerini emr ediyor. Eshâb-ı kirâm, her emre tâm
uydukları için, birleşdiler, sevişdiler, kardeş oldular. Onların bu sevişmelerini, Allahü teâlâ, (Feth) sûresinde haber veriyor ve övüyor. Birleşmekden kuvvet hâsıl olur. Ayrılık, felâkete sebeb olur.
Biz de Eshâb-ı kirâm gibi olalım. Onların güzel ahlâkı ile ahlâklanalım. Sevişelim. Kur’ân-ı kerîmin gösterdiği doğru yolda birleşelim. Bu
yoldan sapanların, bölücülerin yalanlarına aldanmıyalım. Herkese iyilik
edelim. Herkese tatlı dilli, güler yüzlü olarak, müslimânlığın şerefini bütün dünyâya tanıtalım. Hükûmete, kanûnlara karşı gelmemek her müslimânın vazîfesidir.
Fitne, karışıklık çıkarmak büyük günâhdır. Mezheb ayrılıkları döğüşmeğe sebeb olmamalıdır. Bizi parçalamak
istiyen yabancılar, her dilde kitâb basdırıyorlar. Hadîs-i şerîfleri değişdirerek, âyet-i
kerîmelere yanlış, bozuk ma’nâlar vererek ve acıklı hikâyeler uydurarak, temiz gençleri aldatıyorlar.
İslâmiyyeti içerden yıkmak istiyenleri bildirmek ve yalanlarını, iftirâlarını cevâblandırmak için, İslâm âlimleri bin senedenberi binlerce
kitâb yazmışlar, müslimânları bu belâya sürüklenmekden korumuşlardır. Bu fâideli kitâblardan biri, Hindistânın büyük âlimlerinden Şâh Veliyyullah Ahmed Sâhibin “rahmetullahi teâlâ
aleyh” fârisî olarak yazdığı (Kurret-ül-ayneyn) kitâbıdır. Şâh Veliyyullah hazretleri 1114 [m. 1702] de Delhîde tevellüd ve 1176
[m. 1762] da orada vefât etmişdir.
Bu kitâbdaki yazıların hepsinin senedleri, vesîkaları, (Tuhfe-i isnâ aşeriyye) kitâbında uzun yazılıdır. Meselâ, yedinci bâbda, hazret-i Alînin birinci halîfe olacağını isbât için, ba’zı kimselerin beş âyet-i kerîmeye ve oniki
hadîs-i şerîfe verdikleri ma’nâların yanlış olduğunu bildirdikden sonra diyor ki, (Ehl-i sünnete göre, Kur’ân-ı kerîmden sonra, en kıymetli kitâb (Buhârî-yi
şerîf)dir. Bu kitâbda Peygamberimizin hadîs-i
şerîfleri yazılıdır. Ba’zı kimselere göre, Kur’ân-ı kerîmden sonra, en kıymetli kitâb, (Nehc-ülbelâga)dır. Bu kitâbda, Radî ismindeki kimse, hazret-i Alînin hutbelerini yazmışdır. Bu hutbeleri yazarken, hazret-i Alînin Şeyhaynı öven sözlerini çıkarmış, başka
eklemeler, değişdirmeler yapmışdır. Hazret-i Alînin hutbeleri o kadar değişmiş, o kadar bozulmuş
ki, (Nehc-ül-belâga)yı şerh eden şî’î âlimleri birçok yerlerine ma’nâ verememişler, olduğu gibi yazmak zorunda kalmışlardır). (Tuhfe-i isnâ aşeriyye) kitâbı fârisîdir. Arabîye terceme edilmişdir. Mahmûd Şükri Âlûsî, bu arabî
tercemeyi kısaltmış ve (Muhtasar-ı Tuhfe) demişdir. Zâhirî ilmlerdeki ve tesavvuf
bilgilerindeki yüksek derecesi ile tanınmış olan büyük velî seyyid Abdüllâh-i Dehlevî hazretleri, fârisî (Mektûbât) kitâbının altmışbirinci mektûbunda, (Nehc-ül-belâga) kitâbındaki hutbeler sahîh değildir buyurmakdadır. Ba’zı kimseler bu bozuk kitâbı (İstinâd-ı Nehc-ülbelâga) adı ile basdırıp, her memlekete parasız gönderiyorlar. Muhammed bin Hüseyn Mûsevî Radî, Mürtedâ ismindeki
yehûdînin kardeşidir. Alî bin Hüseyn Mûsevî Mürtedâ da, (Hüsniyye) kitâbında, çok çirkin, iğrenç kelimelerle Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmakdadır. Her ikisi de acem seyyididir. Muhammed Radî 406
[m. 1016] ve Mürtedâ 436 [m. 1044]
senesinde Bağdâdda ölmüşlerdir. (Tuhfe-i
isnâ aşeriyye) kitâbının yazarı, hâfız Gulâm Halîm Abdül’azîz bin Kutb-üddîn şâh Veliyyullah Ahmed Sâhib Dehlevî
1239 [m. 1824] da vefât etmişdir.
Her müslimânın Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı (İlm-i hâl) kitâblarından birini okuyup öğrenmesi ve çocuklarına öğretmesi lâzımdır. Hepimizin nefs-i
emmâresi kâfirdir. Îmânımızın gitmesini, doğru yoldan sapmamızı istiyor. Dinsizlerin, sapıkların bozuk, zararlı kitâblarını, dergilerini okumamız, yabancıların radyolarını, televizyonlarını dinlememiz için bizi sürüklüyor. Harâm olan şeyleri yapmak, sapıkların yalanlarına inanmak ve kâfirlerin âdetlerine,
modalarına uymak, nefslerimize tatlı geliyor. İbâdet yapmak ona güç geliyor. İşte bunun için,
kâfirlik ve sapıklık her yere kolayca yayılıyor. Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde buyuruyor ki, (Nefsinizi düşman biliniz!
Nefsleriniz bana düşmandır). Nefsin sevdiklerini yapmamak büyük cihâddır. Çok sevâbdır.
Nefs-i emmâremizin ve sapıkların, mezhebsizlerin ve kâfirlerin tuzaklarına düşmemek için
biricik ilâc, İlmihâl kitâblarını okumak, îmânı ve ibâdetleri doğru olarak bu kitâblardan öğrenmekdir. Müslimânlar,
çocuklarını, Kur’ân hocasına göndermeli, Kur’ân-ı kerîm okumasını, nemâz kılmasını, îmânın, islâmın şartlarını, onlara muhakkak öğretmelidir. Nefs-i emmâre, burada da karşımıza çıkar. (Önce ekmek parası kazanmasını öğrensin. Onları sonra da öğrenir) diyerek aldatır. Çocuğunun müslimân olmasını istiyen, dünyâda ve âhıretde se’âdete kavuşmasını dileyen ana ve baba, nefsin ve insan şeytânlarının yalanlarına aldanmamalı, çocuklarını, elbette Kur’ân-ı kerîm hocasına göndermelidir. Mektebe başladıkdan sonra göndermek çok güç, hattâ imkânsız olur. Ağaç yaş iken bükülür. Kartlaşınca bükmeğe kalkılırsa, kırılır, zararlı olur. İslâm bilgileri
verilmiyen çocuk, sapık veyâ kâfir olur. Ananın, babanın, sonra âh etmeleri, dizlerini dövmeleri,
kendilerini ve çocuklarını Cehennemden kurtarmaz.
Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, bu pek acı hakîkati anlatmak için, (Helekel-müsevvifûn!) buyurdu. Bunun ma’nâsı, (Hayrlı işlerinizi hemen yapınız. Yarına bırakmayınız) demekdir. Hayrlı işlerin birincisi, en mühimmi, çoluk-çocuğuna islâmiyyeti öğretmekdir. Her müslimânın bu birinci vazîfeyi hemen yapması, yarına bırakmaması lâzımdır.
Kimseye bâkî değildir, mülk-i dünyâ sîmü zer,
bir harâb olmuş kalbi ta’mîr etmekdir
hüner.
Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner.
Âdem oğlu bir fenerdir, âkıbet
bir gün söner!