BİRİNCİ CİLD, 230. cu MEKTÛB

(Tesavvuf), seyr ve sülûk demekdir. Seyr ve sülûkdan ve riyâzet çekmekden ve mücâhede yapmakdan maksad, mahlûklara olan meyli, muhabbeti yok etmekdir ve kulluk yapmağı öğrenmekdir ve insanın, âciz ve muhtâc olduğunu anlamasıdır. Ademden geldiğini ve ademe gideceğini idrâk etmesidir. Yoksa, insanın kullukdan kurtulması, ma’bûd olması ve ma’bûdün kemâlâtına ortak olması değildir. Muhammed Behâüddîn Buhârî hazretleri[1], (Âbid, ma’bûd ile iştirâk edemez) buyurdu. İbni Sînânın[2] bozuk düşünceleri, Ehl-i sünnet i’tikâdına uygun değildir ve küfrüne ve dalâletine sebeb olmakdadır. İmâm-ı Rabbânî 245 ve 266. cı mektûblarında, (İmâm-ı Gazâlî[3] “rahmetullahi aleyh” Hukemânın bozuk düşüncelerini yazdıkdan sonra, Fârâbî[4] ve İbni Sînânın ve benzerlerinin kâfir olduklarını bildirdi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, bir Velîye, rüyâda, İbni Sînâ için, (Allahü teâlânın çok ilm vererek, dalâlete sürüklediği kimsedir) buyurdu. Sâlik, kalbine gelen hâlleri yanlış anlasa da, bir Velîyi taklîd etmesi lâzımdır. (Tevhîd-i vücûd) bilgisi, akla ve nakle uygun görünüyor diyorsunuz. Nakl dediğiniz haberler, açık bildirilmiş değildirler. Böyle haberlere (Müteşâbihât) denir. Böyle haberler (Te’vîl) olunur. Ya’nî, meşhûr olmıyan ma’nâları verilir. Aklın kabûl etdiği şeyler ise, inandırmak için söylenir. Sâhası çok genişdir. Celâlüddîn-i Devânî[5], böyle bilgilere akl ermez dedi. Mevlânâ Câmî “kuddise sirruh”[6], (Akl ermez demek, keşf ve müşâhede ile kalbde hâsıl olup, aklın anlıyamıyacağı şeylerdir. Aklın anladığı şeyleri, his kuvvetlerinin anlıyamaması da böyledir) dedi. [Meselâ akl, güneşin yer küresinden büyük olduğunu anlıyor. Göz ise, güneşi pencerenin içinde gördüğü için, bunu anlıyamıyor.]

Felsefeciler, (Mevcûd olan şey yok olmaz. Yok olan şey de var olmaz) dediler. [Fransız kimyâger Lavoisier de[7] böyle söyledi.

---------------------------------

[1] Behâüddîn Buhârî 791 [m. 1389] da Buhârada vefât etdi.

[2] Ebû Alî Hüseyn ibni Sînâ 428 [m. 1037] de Hemedânda vefât etdi.

[3] İmâm-ı Muhammed Gazâlî 505 [m. 1111] de Tûs [Meşhed] de vefât etdi.

[4] Muhammed Fârâbî 339 [m. 950] de Şâmda vefât etdi.

[5] Muhammed Devânî 908 [m. 1502] de Şîrâzda vefât etdi.

[6] Abdürrahmân Ahmed Nûreddîn Câmî 898 [m. 1492] de Hirâtda vefât etdi.

[7] Lavoisier 1209 [m. 1789] ihtilâlinde öldürüldü.

-563-

Bu sözleri doğru değildir. Zan ile söylemişlerdir. Bu söz, Allahü teâlânın sonsuz kudretini inkâr etmekdir. Lavazye, bu sözü umûmî olarak söylemeseydi, kimyâ hâdiselerinde var ve yok olmaz deseydi, sözü doğru olurdu. İslâm düşmanı, fen yobazlarının, tekrâr dirilmeği inkâr ederken Lavoisiernin bu yanlış sözünü ileri sürmeleri, ilme, fenne büyük iftirâdır.] Allahü teâlâ, dünyâyı ve âhıreti, ya’nî herşeyi yokdan var etdi. Hepsini tekrâr yok edecek ve Kıyâmet günü, yine var edeceğini, Peygamberleri vâsıtası ile haber verdi. Yaratması ve yok etmesi, Onun sonsuz kudretine göre, şaşılacak birşey değildir. Felesofların yukarıdaki sözleri, âlemin yok edileceğini inkâr etmekdir. Böyle söylemek küfrdür. Bu sözlerine inanan, Allahü teâlânın verdiği habere inanmamış olur, kâfir olur. Bütün dinler, âlemin yokdan var edildiğini ve tekrâr yok edileceğini sözbirliği ile bildirmekdedir. Felesofların bu sözleri, mahlûkların varlıkda durmaları için, Allahü teâlâya muhtâc olmamalarını da îcâb etdirmekde ve Allahü teâlânın varlıkları yok etmeğe kâdir olmayacağını göstermekdedir. Cismlerin ve sıfatlarının var olduklarını ve yok olduklarını görüyoruz. [Meselâ deniz suları, buhar hâline, bulut, ya’nî zerreler hâline ve kar, buz hâline dönmekdedir. Suyun bir hâli yok olup, diğer hâli var olmakdadır. Cismlerin hâllerini yok iken var eden ve var iken yok eden Allahü teâlâ, cismlerin kendilerini de, yok iken var etmeğe ve var iken yok etmeğe kâdirdir. Bugün bütün dinler, öldükden sonra, tekrâr dirilmeğe, Cennete, Cehennem azâbına inanıyorlar. 1989 da Amerikanın en büyük (Misûrî) harb gemisi İstanbula geldi. İçinde iki büyük kilise var. (Kitâb-ı mukaddes) dedikleri incîli ingilizce basdırmışlar. Maroken cildlemişler. Her ziyâretciye hediyye ediyorlar. Bizdeki ilericiler, Avrupaya, Amerikaya âşık olduklarını söylüyorlar. Onlar gibi, morfinli, içkili kadınlarla, kızlarla otel odalarında, parklarda, her nev’ zevklerini ve pilaj eğlencelerini yapıyorlar. Bunlara ilericilik diyorlar. Müslimânlara, Cennete, Cehenneme inandıkları ve Allahın emrlerine uydukları için gerici diyorlar. Bütün dünyâdaki inananlara gerici demediklerine göre, nefsânî, hayvânî zevklere ve islâm düşmanlığına ilericilik dedikleri anlaşılıyor.]