Dünyâ hayâtında his ve
hareket vardır. Kabr hayâtında yalnız his vardır. Harekete ihtiyâc yokdur.
Dünyâ ve âhıret hayâtlarında ise, hem his, hem de hareket lâzımdır.
Yavrum! Gençlik, ömrün en
kıymetli zemânıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zemândır. Bu zemân, her
gün geçiyor, azalıyor. Erzel-i ömr olan ihtiyârlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun
ki, en şerefli, en lüzûmlu iş olan, ma’rifet-ullahı kazanmağı, hayâl olan
erzel-i ömre bırakıyorsun. En şerefli olan zemânlarını, en zararlı, en kötü şey
olan, nefsin arzûlarına kavuşmak için sarf ediyorsun. Peygamberimiz
“sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yarına yaparım,
yarına yaparım diyenler, aldandı) buyurdu. Allahü teâlâ, insanları
ve cinleri (Ma’rifet-ullah)a ve Allahü
teâlâyı tanımak ve Onun rızâsına, sevgisine kavuşmak için yaratdı.
Nefslerimizin arzûları peşinde koşan biz ahmaklar, ne zemân aklımızı başımıza
toplayacağız? Ne zemâna kadar, bu ni’metden mahrûm kalacağız? Nefsi ve şeytânı
sevindirmeğe ve Allahü teâlânın rızâsından mahrûm kalmağa ne kadar devâm
edeceğiz? Dünyâ lezzetleri nefsin arzûlarıdır. İnsanın, Allahü teâlânın
ma’rifetine kavuşmasına mâni’ olan en kuvvetli düşman da, nefsin arzûlarıdır.
Bu arzûlar bitmez ve tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. (Maksûdün, ma’bûdündür) sözü meşhûrdur. (Nefslerinin arzûlarını ilah
edinenleri görmedin mi?) âyet-i kerîmesi, bu sözümüzün vesîkasıdır.
[Ma’rifetullah, Allahü teâlânın zâtını ve sıfatlarını tanımak demekdir. Zâtını
tanımak, anlaşılamıyacağını anlamakdır. Sıfatlarını tanımak, mahlûkların
sıfatlarına benzemediklerini
anlamakdır. Allahü teâlâ, dünyâ lezzetlerini yasak
etmedi. Bunların, azgınca, taşkınca, zararlı olarak kullanılmasını yasak etdi.]