Tenbîh: (El-İhtiyâr) kitâbında diyor ki, (Nikâh),
evlenmek için yapılan akd ya’nî sözleşme demekdir. Kur’ân-ı kerîm,
nikâh yapmağı emr etmekdedir. (Nisâ) sûresinin üçüncü âyetinde
meâlen, (Halâl olan kadınlardan nikâh ediniz!) ve yirmiüçüncü âyetinde
meâlen, (Onları sâhiblerinin izni ile nikâh ediniz!) ve Nûr sûresinin
otuzikinci âyetinde meâlen, (Zevci olmıyanları nikâh edin!) buyuruldu. Hadîs-i şerîfde
de, (Nikâh, ancak şâhidlerle olur) ve (Nikâhlanın, çoğalın! Kıyâmet günü, ümmetlere karşı sizinle
övüneceğim) ve (Nikâh yapmak, benim
sünnetimdir. Sünnetimi terk eden benden değildir) buyuruldu. Âyet-i
kerîmeler, hadîs-i şerîfler ve icmâ’ı ümmet, nikâhın meşrû’ olduğunu, ibâdet
olduğunu bildiriyorlar. Nikâhsız evlenmek harâmdır. Nikâh lâzım olduğuna
ehemmiyyet vermiyen kâfir olur. Evlenmek sünnet-i müekkededir. Ba’zan farz
olur. Zulm, işkence yapmak korkusu olunca, mekrûh olur. Nikâh, iki müslimânın,
mâdî olan [geçmiş zemân bildiren] kelime söylemesi ile yapılır. Meselâ, beni
zevceliğe al deyince, seni zevceliğe aldım demekle olur. Nikâh kelimesi ile ve
hediyye, sadaka olarak, mülk, satın alış, satış kelimeleri ile de sahîh olur.
Müşrikin, mürtedin nikâhı sahîh olmaz. Hanefî mezhebine göre müslimânların
nikâhında iki müslimân erke-
ğin veyâ bir erkekle iki kadının şâhid olarak bulunmaları
lâzımdır. Müslimânın, kitâblı kâfir olan zimmî kadını nikâh ederken, iki
şâhidin de zimmî olmaları câizdir. Mehr parasını konuşmak nikâhın sahîh olması
için şart değil ise de, Mehr-i misil verilir. Ya’nî kadının akrabâsına, meselâ
halasına verilmiş olan kadar mehr verilir. İslâmiyyete uygun yapılan nikâhdan
sonra zevcin zevcesi isteyince mu’accel mehri hemen ödemesi lâzım olur. Bunun
için, nikâh yapılırken, mu’accel [hemen verilecek] ve müeccel [ayrıldıkları
zemân verilecek] mehrlerin mikdârları ayrı ayrı tesbît edilir ve evlenme
cüzdânına yazılır. Dâmâd ve mevcûd iki şâhid imzâlayıp zevceye teslîm edilir.
Bu iki mehrin mikdârlarının toplamı on dirhem ya’nî yedi miskal gümüş
kıymetinden az olmamalıdır. Şimdi gümüş, şer’î kıymetinden düşük olduğu için,
mehr bir miskal altından, ya’nî bir altın liranın üçde ikisinden [5,5 gramdan]
az olmamalıdır. Zemânımızda, on ile elli altın lira arasında olmakdadır.
İslâmiyyet erkeğe zevcesini boşamak hakkını vermiş ise de, bu hakkı kullanmak
imkânsız gibidir. Çünki, boşayınca mehr parasını kadına hemen ödemesini ve
oğulları yedi yaşına, kızları bülûğ zemânına gelinceye kadar, çocuklarının
nafakasını da analarına devâmlı vermesini emr etmekde, ödemezse dünyâda habse,
âhıretde de Cehenneme gireceğini bildirmekdedir.
Bir erkeğin, annelerini,
kızlarını, kız kardeşlerini, halalarını, teyzelerini, kardeşinin kızlarını, ne
kadar uzak olursa olsunlar nikâh etmesi ebedî harâmdır. Bunlara, (Mahrem akrabâ) denir. Nesebden harâm olan bu
yedi kadın, süt ve zinâ sebebi ile de harâmdırlar. Kayın vâlideyi ve bunun
annelerini ve gelini ve çocuklarının gelinlerini ve üvey kızı ve üvey anneyi
nikâh etmek de ebedî harâmdır. Dörtden fazla evlenmek ve başkasının zevcesi ile
evlenmek câiz değildir. Müslimân erkeğin, ehl-i kitâb kadın ile ya’nî yehûdî ve
hıristiyan dîninde olup, bir mahlûka ülûhiyyet sıfatı isnâd etmiyen kadını
nikâh etmesi câizdir. (Ni’met-i islâm)da
diyor ki, (Ehl-i kitâbın nikâhında şâhidlerin müslimân olmaları şart değildir.
Bir müslimân, kitâblı olan zevcesini kiliseye gitmekden ve evde şerâb yapmakdan
men’ edebilir. Hayz ve nifâs sonunda da diyor ki: gusl abdesti almağa cebr
edemez. Tesettür etmesi iyi olur. Müslime üzerine kitâbiyye tezevvüc etmek câiz
olur.) Kitâbsız kâfir kadınla ve mürted olmuş kadınla evlenmesi câiz değildir.
Müslimân kadının hiçbir kâfirle evlenmesi câiz değildir. Şî’îlerin, acemlerin
yapdıkları (Müt’a nikâhı) [ya’nî metres
tutmak] ve (Muvakkat nikâh) harâmdır.
Müt’a nikâhı, bir kadına para verip, belli zemân, berâber yaşamağa
sözleşmekdir.
Nikâhda kadınların da
sözü mu’teberdir. Ya’nî, âkıl, bâliğ ka-
dının, kendini nikâh etmesi ve başkasının velîsi,
vekîli olunca, onu nikâh etmesi veyâ kendini nikâh etmesi için birini vekîl
etmesi yâhud başkasının kendisini bir kimseye nikâh etmiş olduğunu anlayınca,
izn vermesi, hep câizdir. [Kadının kendisini tezvîc için, vekîl etdiği kimse,
kendisine nikâh edemez. Kadının, kendisini ve başkasını boşamağa hakkı yokdur.]
Bâliga olan bâkire kızı nikâhlamak için zorlamak câiz değildir. Velîsi, bâliga
kıza nikâh yapılması için, bundan izn istemelidir. Cevâb vermez veyâ gülerse,
yâhud sessiz ağlarsa, izn sayılır. Dul kadından izn isteyince ve velîden
gayrısı izn isteyince, sözle izn vermeleri lâzımdır. Velînin bâliğ olmayan
çocuklarını, kendilerinden izn almadan nikâh etmesi câizdir. Velî, baba ve ced
değil ise, çocuk bâliğ olunca, nikâhı fesh edebilir. Velî, mîrâsı düşen
asebelerden en yakın olanıdır. [Erkek velî yok ise], ana ve kadın asebeler de,
kızın velîsi olurlar. Bu velîler yoksa, kâdî [hâkim] velî olur. Çocuk ve kâfir,
müslimâna velî olamaz. Bir kimse, iki tarafın da velîleri veyâ vekîlleri yâhud
birisinin vekîli, diğerinin velîsi veyâhud kendine asîl, diğerine vekîl veyâ
velî olabilir. Bu sonuncusu, amcasının küçük kızını kendine nikâh etmek gibidir
ki, (Şâhid olunuz! Filancayı kendime nikâh etdim) demesi ile nikâh sahîh olur.
Kabûl edilmesine lüzûm olmaz. Kız ile erkeğin din bilgileri, takvâ, neseb ve
mevki’ ve servet bakımından küfv [denk] olmaları lâzımdır. Sâlih kimsenin kızı
bir fâsık ile evlenirse, velîleri bu nikâhları red edebilirler. (İhtiyâr)dan terceme temâm oldu. Zevc, sonradan
fâsık olursa, [meselâ içkiye, uyuşdurucuya başlar, top oyununa, yüzmeğe
dadanıp, avret mahallini açarsa, nemâzı terk ederse] zevcesi boşanmak isteyemez
(Feyziyye).
Âdem aleyhisselâmdan beri
yalnız nikâh ibâdeti devâm etmiş, kaldırılmamışdır. Her ibâdet gibi, nikâhın
da, sahîh olması için, nikâh yaparken niyyet etmek lâzımdır. Ya’nî,
nikâhlanacakların, Allahü teâlânın emri ile sevgili Peygamberimizin sünnetine
uyarak nikâh yapıyorum, diyerek kalbinden geçirmeleri lâzımdır. İslâm nikâhı
ile, evlenme memûrunun yapdığı evlenme işlerini birbirine karışdırmamalıdır.
İslâm nikâhı yapmak, Allahü teâlânın emridir. Evlenme işlemini yapdırmak da,
kanûnun emridir. İkisinin ismi de, şartları da başkadır. İslâm nikâhı yapmamak
büyük günâhdır. Evlenme işlemini yapdırmamak da suçdur. Bu suçu yapan habs
olunur. Müslimânın günâh işlememesi ve kanûnun suç saydığı şeyden sakınması
lâzımdır. Kanûna uymamak, cezâya, zarara sebeb olur ve fitneye yol açar. Bunlar
ise harâmdır. Evlenme işlemi yapdırmak, dînimizde yasak değildir. Kanûn da,
islâm nikâhını yasak etmemişdir. Osmânlılar zemânında da,
her ikisi yapılırdı. 1298 [m. 1880] senesinde
çıkarılan karârnâmede, (Münâkehât ve tevellüdât ve vefiyyât, Belediyeye kayd
etdirilecekdir) yazılıdır. Evlenmek için şer’î mahkemelerden izn almıyanların
nikâhını kıyan imâmlara verilecek cezâları bildiren Şûrâyı devlet mazbatası,
(Cerîde-i muhâkim)in 2434. cü sahîfesinde yazılıdır. Bunun için, şimdi de, evlenmek
istiyen müslimân, önce belediyeye giderek kanûnun emr etdiği evlenme işlemini
yapdırmalı, sonra islâm nikâhını yapmalıdır. İslâm nikâhını imâmın, din
görevlisinin yapması şart değildir. Din bilgisi olan, nemâz kılan, sâlih
kimseler yapar. Dinsizler, mezhebsizler, islâm nikâhına; imâm nikâhı diyerek
alay ediyorlar. Belediye nikâhı yapılınca imâm nikâhına lüzûm yok diyorlar.
İmâm nikâhı yapmak yasakdır, suçdur diyerek müslimânları aldatıyorlar. Hâlbuki,
islâm nikâhı yapmak yasak değildir, suç değildir. Belediyede evlenme işlemi
yapdırmamak suçdur. (İslâm nikâhına lüzûm yokdur. Kur’ânda yazılı değildir)
gibi sözlerle nikâhı inkâr eden, inanmadığı için yapmıyan ve yapdırmayan kâfir
olur, îmânı gider. İslâmın beş şartından birini inkâr etmiş gibi olur. Evlenecek
erkeğin ve kızın müslimân olmaları lâzımdır. Bu şart, islâm nikâhının sahîh
olabilmesi için lâzım olan şartların en mühimmidir. Bunun için, nikâh yapmadan
önce, şübhe olunan erkeğe ve kıza îmânın altı şartını ve islâmın beş şartını
sormalı, bilmiyorlarsa öğretmeli, ezberden okutmalı ve (Kelime-i şehâdet) okumalıdırlar. (Tecdîd-i îmân) etdirmeli, bundan sonra nikâh
yapmalıdır. Şâhidlerin de, böyle şübhesiz îmânlı olmaları lâzımdır. İslâm
nikâhı zevc ile zevce arasında muhabbete, mes’ûd yaşamalarına sebeb olur.
Evlâdlarının ve torunlarının da müslimân ve sâlih olmalarını ve dünyâda ve
âhıretde mes’ûd olmalarını, râhat etmelerini istiyen her müslimânın, nikâha çok
ehemmiyyet vermesi lâzımdır.
(Dürr-ül-muhtâr)da, ikinci cildde, kâfirin nikâhı sonunda diyor ki,
kadın, boşanmak için veyâ böyle düşünmeden mürted olursa, tecdîd-i îmân etmesi
ve nikâhının tâzelenmesi için, hâkim tarafından, ebedî habs edilerek cebr
olunur. Buhârâ âlimleri böyle dedi. Fetvâ da böyledir. Belh âlimleri, kadının
mürted olması ve sonra tevbe etmesi ile nikâhı bozulmaz dediler. (Nevâdir) bilgilerine göre ise, mürted olan
kadın, Dâr-ül-islâmda da, câriye olur ve Fey denilen mal olur. Zevci bunu
imâm-ül-müslimînden satın alır veyâ Beyt-ül-mâldan hakkı var ise, imâm bunu
zevcine verir. Böylece, zevcinin câriyesi olur. Ömer “radıyallahü anh”,
erkeklere şarkı söyliyen kadını kamçı ile döğdü. Başörtüsü açıldı dediklerinde,
onun hurmeti, izzeti kalmamışdır dedi. Fıkh
âlimlerinden kâdı Ebû Bekr bin Ömer Belhî[1], başı ve kolları açık olarak nehrde çamaşır
yıkayan kadınların yanlarından geçdi. (İslâmiyyetin tesettür emrine ehemmiyyet
vermedikleri için), hurmetleri kalmamışdır. Îmânları olduğu şübhelidir.
Dâr-ül-harbden esîr alınan kâfir kadınları gibidirler demişdir. Ya’nî, Nevâdir
haberlerine göre, câriye olmuşlardır. Fekat, mürted olan zevce için, nevâdir
haberlerine göre değil, Belh âlimlerinin sözlerine göre fetvâ vermek iyi olur.
Böylece, câriye değil, zevce olur.
İbni Âbidîn
“rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, Buhârâ âlimlerine göre hareket etmekde
meşakkat olduğundan, Belh âlimlerine göre fetvâ verilir. Zevcin, zevcesini
emîrden satın alarak veyâ hakkı varsa isteyerek, zevcesine mâlik olabilmesi
için, Nevâdir haberlerine göre fetvâ vermek de iyi olur. Kadının tekrâr
müslimân olması, kendisini esîrlikden kurtarmaz. Zevc, zevcesini, Dâr-ülharbde,
ya’nî kâfir memleketlerinde yakalarsa, zâhir haberlerine göre, ona mâlik olur.
Ya’nî câriyesi olur. Satın alması îcâb etmez. Cengîzin ele geçirdiği islâm
memleketleri Dâr-ül-harb olmuşdu. Dâr-ül-harbde mürted olan kadının, zevcinin
mülkü olabilmesi için, Nevâdir haberlerine göre, fetvâ vermeğe hâcet yokdur.
Hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” ve Ebû Bekr bin Ömer Belhînin
“rahime-hullahü teâlâ”, mürted olarak Nevâdir haberlerine göre, câriye
olduklarını bildirdikleri kadınlar, Dâr-ül-islâmda, kimsenin mülkü, ya’nî
câriyesi olmazlar. Fey olurlar ve Emîrden satın alanın veyâ Beyt-ül-mâldan
hakkı varsa, parasız istiyenin mülkü, ya’nî câriyesi olurlar. Fekat, Nevâdir
haberlerine göre fetvâ, yalnız zevcin, mürted olan zevcesinden ayrılmaması için
verilmelidir. Başkaları için, bu fetvâya zarûret yokdur. Nevâdir haberleri
za’îfdirler. Zarûret olmadıkca, bunlarla fetvâ verilmez. Bundan başka mürted
kadın, Nevâdir haberlerine göre, Dâr-ül-islâmda câriye olacağı için, bunun
kollarına, başına bakmanın câiz olması, bunun mülk edilerek vaty edilmesine
sebeb olmaz. Dâr-ülislâmdaki genel ev kadınları da, böyle hurmetsiz iseler de,
mülk olmazlar. Vatyleri zinâ olur.
Müslimân erkeğin,
zevcesinden ve kendi câriyesinden başka, müslimân olsun veyâ kâfir olsun, bir
kadın ile, Dâr-ül-islâmda da, Dâr-ül-harbde de, ya’nî dünyânın her yerinde,
zinâ yapması harâmdır, büyük günâhdır. Başkasının câriyesinin başına,
kollarına, ayaklarına bakmak câiz ise de, bunlarla da zinâ yapmak harâmdır.
Bugün, dünyânın hiçbir yerinde, dîne uygun câriye de yokdur. Bunun için, (Ebedî mahrem) olan, ya’nî nikâh ile alması ebedî
ha-
---------------------------------
[1] Ebû Bekr
Ömer Belhî 559 [m. 1165]de vefât etdi.
râm olan (Mahrem
akrabâ), ya’nî onsekiz kadından başka, müslimân olsun kâfir olsun
her kadının, hiçbir yerde, ellerinden ve yüzlerinden başka yerlerine, şehvetsiz
de bakmak harâmdır. Kadınların yabancı erkeklere görünmeleri, bir arada
oturmaları, arkadaşlık etmeleri de harâmdır. Karısının, kızının zinâ yapacağını
anlayıp da, mâni’ olmıyan erkeğe, (Deyyûs) ve
(Pezevenk) denir.
(Dürr-ül-muhtâr)da, üçüncü cildde, müste’min bâbında diyor ki,
(Dâr-ül-harbde bulunan müslimân esîrin ve müste’minin kâfir kadınlarının
ırzlarına saldırmaları, onlarla zinâ yapmaları câiz değildir.) Zevcesinden ve
Dâr-ül-islâmda mâlik olduğu câriyesinden başka kadınla cimâ’ halâl değildir.
Dâr-ül-islâmda bulunan hiç bir kadın câriye yapılamaz. Dâr-ül-harbdeki kâfir
kadınları da, Dârül-islâma getirilmedikce, câriye olamazlar.
(Dürr-ül-muhtâr),
kadını boşamağı anlatırken diyor
ki, dört mezhebe göre de, sahîh olan nikâhdan sonra, bir araya gelmemiş olsalar
bile, üç def’a boşayan veyâ bir def’a (üç kerre boşadım) diyen kimse, bu kadını
tekrâr nikâh yapabilmesi için, bu kadının başka erkekle nikâhlanarak vaty
edilmesi ve bu erkekden boşanması lâzımdır. Buna (Hulle)
yapmak denir. Bu ikinci erkeğin, boşanmak şartı ile, bu kadını nikâh
etmesi harâmdır. Bu erkek, bu kadını boşamağa zorlanamaz. Bu erkeğin, bu kadını
boşamak niyyeti ile nikâh etmesi, harâm olmaz. Hattâ sevâb olur. Kadın, erkeğin
boşamasından emîn olmaz ise, nikâh yapılırken evvelâ kadının (beni zevceliğe
al!) demesi, sonra erkeğin (Seni zevceliğe aldım. Meselâ, üçden fazla cimâ’
yaparsam, bâin olarak boş ol!) demesi iyi olur. Yâhud kadının cevâb olarak,
(Emrim, elimde olmak üzere, kendimi sana tezvîc etdim) diyerek, nikâhdan ve
cimâ’dan sonra kendini boşaması câiz olur. Birinci kimsenin ilk nikâhı, dört
mezhebe göre de sahîh ise, Hulle yapmak şart olur. Fekat meselâ, nikâhda velî bulunmamış
ise veyâ nikâh yerine hibe denilmiş ise yâhud nikâhın iki şâhidi fâsık iseler,
üç kerre boşadıkdan sonra, hulle yapmadan tekrâr nikâhlanabilmek için, şâfi’î
müftîye mürâce’at olunur. Şâfi’î müftî, şâfi’î mezhebine göre, şartları temâm
olmadığı için, nikâhın şimdi ve şimdiden sonrası için bâtıl olacağını, geçmiş
zemân için bâtıl olmadığını, bu kadın ile şâfi’î mezhebine göre yeniden nikâh
yapmağı bildirir.
İbni Âbidîn
“rahime-hullahü teâlâ” buyuruyor ki, fıskı zâhir olan şâhid ile yapılan nikâh
ve velînin izn vermediği nikâh, şâfi’î mezhebinde sahîh olmaz. Şâfi’î
âlimlerinden İbni Hacer-i Mekkî “rahime-hullahü teâlâ” (Tuhfet-ül-muhtâc) kitâbında diyor ki, (Hâkim,
hulleyi iskat etmek için, evvelki nikâhın bâtıl olacağına karâr vermez.
İkisinin arasını ayırır. Fekat, müftîye, hâkime
gitmeyip, kendileri, şâfi’îyi taklîd ederek,
yeniden nikâh yapmaları câiz olur.) İbni Kâsım “rahime-hullahü teâlâ” Tuhfenin
hâşiyesinde diyor ki, (Şâfi’îyi taklîd ederek yeniden nikâh yapar. Hulle lâzım
olmaz.) Birinci nikâhın geçmişde sahîh olması, bir hanefînin niyyet etmiyerek
abdest alıp, öğleyi kılması ve ikindiden sonra, şâfi’î olmasına benzemekdedir.
Bunun öğle nemâzı sahîhdir. İkindi nemâzı için ise, niyyet ederek yeniden
abdest alması lâzımdır. Talâk sayısının en çoğu üçdür. Üçden fazla söylenen
sayı, üç demekdir. Meselâ, dokuz kerre boş ol demek, üç kerre boş ol demekdir.
(Emâlî
kasîdesi) şerhlerinde diyor ki,
(Serhoş iken, bilmiyerek küfre sebeb olan birşey söyleyenin îmânı gitmez.
Mürted olmaz. Serhoş iken, zevcesini boşaması, bey’ ve şirâ yapması sahîh
olur.) Zevcesine, seni üç kerre boşadım diyen kimse, mürted iken söylemiş veyâ
yazmış ise, tecdîd-i îmân ve tecdîd-i nikâh yapar. Çünki, mürted olurken nikâhı
da bozulur. Nikâhı olmıyanın talâkı sahîh olmaz. Zevcesine üç talâk veren
müslimânın, nikâhı vaktîle kendi mezhebinin şartlarına uygun yapılmamış ise, bu
talâkı sahîh olmaz. Yeniden, şartlarına uygun nikâh yapması ve tevbe etmeleri
lâzım olur. Nikâhı kendi mezhebine uygun, fekat diğer üç mezhebden birine uygun
olmamış ise, yine o mezhebe uymıyarak yeniden nikâh yapar. Hulle yapdırmakdan
kurtulmak için, bu üç çâreden birine baş vurmağa (Hîle-i
şer’ıyye) yapmak denir.
Allahü teâlâ, talâk
kelimesini söylemeğe izn verdiği hâlde, söylenmesini hiç beğenmez. Sonu
pişmânlık olan bu sözü şaka ile söylemek, keskin kılınc ile oynamağa benzer.
Evlilik se’âdetini yıkan bu zararlı sözü dillerine almamaları için, Allahü
teâlâ, erkeklere hulle yapdırmak belâsını, sıkıntısını verdi. Erkek, hulle
yapdırmak azâbını düşünerek, talâk lâfını ağzına alamaz.
[Boşanan kadına
babasının, babası yoksa, ebedî mahrem akrabâsından zengin olanın bakması
lâzımdır. Bakmazlarsa, hükûmet bunlardan zor ile alıp, kadına verir. Akrabâsı
yoksa, kadına her ay Beyt-ül-mâldan maâş verilir. İslâmiyyetde hiçbir kadın
çalışıp kazanmağa mecbûr bırakılmamışdır. Bütün ihtiyâcları onun ayağına
gelmekdedir.]
(Ni’met-i
islâm) kitâbı sonunda diyor ki,
efendisinden çocuğu olan câriyeye (Ümm-i veled) denir.
Ümm-i veled satılamaz ve hibe olunamaz. Efendisi vefât edince âzâd olur ise de,
zevce gibi vâris olamaz. Oğlu ise vâris ve hür olur. Bir câriye, efendisinin
izni ile nikâh olunabilir. Zevcinden hâsıl olan çocuk, efendisinin mülkü olur.
Fekat, efendi bunu satamaz. Efendi vefât edince, anası ile birlikde âzâd
olurlar. Evlâdlık yapılan çocuk, o kimsenin öz
veledi olmaz. Mahremi, akrabâsı olmaz. Nafakası ona
âid olmaz. Çocuk erkek ise, bırakdığı zevcesini, kız ise, kendisini nikâh ile
alabilir. Evlâdlıkları, o kimseye vâris olamazlar. Süt çocukları da, vâris
olamazlar ise de, mahrem olurlar.