RECEB-İ ŞERÎFİN FAZÎLETİ

69 - Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Receb-i şerîfin bir gün evvelinden, bir gün ortasından ve bir gün de sonundan oruc tutana, Receb-i şerîfin hepsini tutmuşcasına, Hak teâlâ hazretleri lutf-ü ihsânda bulunur.) Regâib gecesi, Receb ayının ilk Cum’a gecesidir. Çok kıymetlidir. Fekat, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” babasının evlendiği gece değildir. Böyle söylemek yanlışdır. (Tam İlmihâl) 355.ci sahîfeye bakınız!

Mâla mülke olma mağrur, deme var mı ben gibi,

Bir muhâlif rüzgâr eser, savurur harman gibi.  

ŞA’BÂN-I ŞERÎFİN FAZÎLETİ

70 - Şa’bân-ı şerîfde oruc tutmanın da sevâbı çokdur. Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Şa’bân-ı şerîf, benim kendime mahsûs bir aydır. Hak teâlâ hazretleri Arş-ı a’lânın meleklerine azamet-i şâniyle buyurur ki, ey benim meleklerim, gördünüz mü, benim kullarım sevgilimin ayına nasıl ta’zîm ve hurmet ediyorlar. İzzim, celâlim hakkı için ben de kullarımı afv-ü mağfiretime nâil eyledim.) Diğer bir hadîs-i şerîfde buyurdu ki, (Her kim Şa’bân-ı şerîfde üç gün oruc tutarsa, Hak teâlâ, Cennet-i a’lâda ona bir yer hâzırlar.) Bir hadîs-i şerîfde, (Şa’bân ayının onbeşinci gecesini ihyâ edenleri, Allahü teâlâ afv eder. Yalnız, müşrikleri, sihr yapanları ve anaya babaya eziyyet edenleri ve bid’at ehlini ve zinâ edenleri ve şerâb iç-

-430-

meğe devâm edenleri afv etmez) buyurdu. Bu geceye (Berât gecesi) denir. Önce, yalnız nemâz kılarken serhoş olmak harâm idi. Bu hadîs-i şerîf, bu zemânlarda söylenmiş idi. Sonra, her zemân içmek harâm olunca, (Fazlası serhoş edenin damlasını içmek de harâmdır) buyurularak, bir damla dahî içki içenin tevbe etmedikçe afv edilmiyeceği anlaşıldı.  

RAMEZÂN-I ŞERÎFİN FAZÎLETİ

71 - Ramezân-ı şerîf ayında oruc tutduğun zemân bütün a’zâlarınla tut ki, orucun oruc olsun ve orucun fazîletine ve derecesine nâil olasın. Habîb-i kibriyâ “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz buyurdular ki, (Yâ Ebâ Hüreyre! Oruc tutduğun vakt, orucunu erken aç! [Ya’nî akşam olduğu anlaşılınca, hemen iftâr eyle.] Benim ümmetimden hayrlı o kimsedir ki, akşam ezânı okunduğu gibi, orucunu açar ve sahûr yemeğini geç yer. Zîrâ sahûrda çok rahmet ve bereket vardır. Ve benim ümmetim Ramezân-ı şerîfin orucunu güzel ve tam olarak tutsa, Hak teâlâ hazretlerinin bayram gecesi vereceği ecr-ü mesûbâtı, in’âm ve ihsânı, kendi zât-i pâkinden başkası bilmez. Hak teâlâ hazretleri, azamet-i şâniyle buyurur ki: “Oruc benim rızâm içindir, vereceğim ecri de kendim bilirim.”) Bunun içindir ki, kâfirler bütün ibâdetlerle puta tapdılar. Fekat, oruc ile tapmadılar. Ramezân orucu, nemâz kılmakdan sonra, bütün ibâdetlerden ve başka aylarda tutulan oruclardan dahâ çok fazîletlidir.

[Oruc, insanı hasta yapmaz. Kuvvetlendirir ve zihnini açar. Din düşmanlarının yalanlarına aldanmamalıdır.]

Tenbîh: İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” (Redd-ül-muhtâr) kitâbında buyuruyor ki: (Ramezân ayının başında, gökde hilâli, ya’nî yeni ayı aramak, âkıl ve bâliğ olan her müslimân üzerine vâcib-i kifâyedir. Görünce, kâdîya, ya’nî hâkime haber vermesi de vâcibdir. Fâsıkın haberini kabûl eden kâdî, günâha girer. Sözü kâdî tarafından red edilen kimsenin, yalnız kendisi oruc tutar. Kâdî kabûl ve i’lân edince, [her memleketde] bütün müslimânların o gün oruc tutmaları farz olur. Fâsık otuz gün tutdukdan sonra, bayram yapamaz. Herkesle berâber bir gün dahâ tutar. Bulutlu havada, âdil olan bir müslimânın haberi kabûl edilir. Bulutsuz havada, çok kimsenin haber vermesi lâzımdır. Kâdîsı veyâ müslimân vâlîsi bulunmıyan yerlerde, âdil bir müslimânın gördüm demesi ile, bunu işitenlerin oruc tutmaları lâzım olur. Topu ve kandili kullananlar âdil müslimân iseler, kâdînın hükmüne alâmet olurlar. Ramezân ayının takvîm ile, hesâb ile başlaması câiz değildir. Âdil olsalar bile, Ramezân ayının başlaması için, bunların hesâb-

-431-

larının kıymeti yokdur. Bunların, Ramezân hilâlinin doğacağı günü önceden haber vermeleri ile, Ramezân orucu başlamaz. Şâfi’î âlimlerinden imâm-ı Sübkî “rahime-hüllahü teâlâ”, (Şa’bânın otuzuncu gecesi hilâli gördüğünü söyliyen olsa, hesâb ise, hilâlin bir gece sonra doğacağı bildirilse, burada hesâba inanılır. Çünki, hesâbla anlaşılan kat’îdir. Doğmadan bir gece evvel görülmesi imkânsızdır) diyor. Şems-ül-eimme Halvânî “rahime-hullahü teâlâ” buyuruyor ki, (Ramezân ayının başlaması, hilâlin görülmesi ile olur. Hilâlin doğması ile başlamaz. Hesâb, hilâlin doğduğu geceyi bildirdiği için, Ramezân-ı şerîf ayının başlaması hesâb ile anlaşılamaz. İki âdil müslimânın, (hilâli gördük) demeleri ile veyâ kâdînın hükm etmesi ile, bir yerde Ramezân başlayınca, dünyânın her yerinde oruca başlamak lâzım olur. Hac, kurban ve nemâz vaktleri böyle değildir. Bunlar vaktlerinin bir yerde ma’lûm olması ile, başka yerlerde de böyle olmaları lâzım gelmez.)) Yine İbni Âbidîn “ rahime-hullahü teâlâ” nemâzın şartlarını bildirirken, kıble ta’yîninde diyor ki, (Nemâz vaktlerini ve kıble cihetini anlamak için, [âdil müslimânların tasdîk etdikleri] takvîmlere ve astronomik hesâblara inanılır. Bunların bildirdikleri kesin olmasa bile, kuvvetli zan hâsıl eder. [Fekat, takvîmlerin, vaktleri anlıyan sâlih bir müslimân tarafından hâzırlanmış olduğunu bilmek lâzımdır.] Burada kuvvetli zan etmek kâfî ise de, şübhe ve ihtimâl kâfî değildir. Ramezânın başladığını anlamak için ise, astronomik hesâblara uyulmaz. Çünki, Ramezân-ı şerîfin başlaması, gökde hilâli görmekle olur. Hadîs-i şerîfde, (Hilâli görünce, oruca başlayınız!) buyuruldu. Hilâlin doğması, görmekle değil, hesâbla anlaşılır. Hesâbın bildirdiği kesin doğru olur. Fekat, hilâl doğduğu gece görülebileceği gibi, o gece görülemeyip, ikinci gecesi görülebilir. Ramezânın başlaması, hilâlin doğması ile değil, hilâlin görünmesi ile olacağı emr olundu.) Takvîmler, hilâlin görülmesini değil, doğmasını bildirdikleri için, Ramezân ayının başlaması, takvîmle anlaşılamaz. Takvîm ile veyâ âdil olmıyan kimselerin, ya’nî kâfirlerin, mezhebsizlerin, fâsıkların sözleri ile başlayan Ramezân aylarının ilk ve son günlerinin Ramezân olup olmadıkları şübhelidir. Ya’nî, Ramezân ayı, hakîkî zemânından bir gün evvel başlamış ise, birinci günü tutulan oruc, Şa’bân ayında tutulmuş olur. Bayram da, bir gün evvel yapılmış olacağı için, hakîkî Ramezân ayının, son günü oruc tutulmamış olur. Ramezân ayı, hakîkî Ramezândan bir gün sonra başlamış ise, Ramezânın birinci günü oruc tutulmamış, sonunda da, bayram günü oruc tutulmuş olup, bu oruc sahîh olmaz. Böyle başlatılan Ramezân ayı, hakîkî Ramezân ayının başlamasına uygun da olabileceği gibi, Ra-

-432-

mezân olup olmaması, şübheli olmakdadır. Bu şübheli iki günde Ramezân orucu tutmanın tahrîmen mekrûh olduğu ve müslimân memleketinde olup da, ibâdetleri bilmemenin özr olmadığı İbni Âbidînde yazılıdır. Bunun için, büyük islâm âlimi, ondördüncü asrın müceddidi seyyid Abdülhakîm Efendi “rahime-hullahü teâlâ”, (Böyle yerlerde bulunan müslimânların bayramdan sonra, dilediği zemân, kazâ niyyeti ile, iki gün dahâ oruc tutmaları lâzımdır) buyurdu. Takvîmlerde bildirilen geceden önceki gecede (Hilâli gördük) demek yanlışdır. [Böyle yanlış söze uyarak Arafâta çıkmış olanların hacları sahîh olmaz. Bunlar hâcı olmazlar.]

Yâ Hannân, yâ Mennân, yâ Deyyân, yâ Burhân. Yâ Zel-fadlı vel-ihsân! Nercül-afve vel gufrân. Vec’alnâ min utekâi şehr-i Ramezân, bi hurmetil Kur’ân! (Ramezân düâsıdır.)