CEMÂ’ATİN FAZÎLETİ

27 - Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Her kim sabâh nemâzının farzını cemâ’at ile kılarsa, kıyâmetgününde yüzü ayın ondördü gibi parlar. Öğle ve ikindi nemâzlarının farzlarını cemâ’at ile kılsa Hak teâlâ, o kula bin saf melek müvekkel kılıp, kıyâmet gününe kadar onun için tesbîh ederler. Her kim akşam nemâzını cemâ’at ile kılsa, Hak teâlâ hazretleri o kişiyi Peygamberlerle haşr eder. Her kim yatsı nemâzını cemâ’at ile kılsa, o kimse ile Hak teâlâ arasında hicâb kalmaz.) Bu fazîletler, fâsık olmıyan ve bid’at ehli olmıyan imâmın cemâ’ati içindir.

Her kim cemâ’ati özrsüz terk eylese, Cennet kokusu duyamaz. Bu kimse, dört kitâbda mel’ûn diye vasflanmışdır. Nemâzı terk eden kimse, Hak teâlânın gazabından kurtulamaz. Her kim sabâh nemâzlarını kılmasa, îmânı za’îfler, öğle nemâzlarını kılmaz ise, Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ona gücenir, ikindi nemâzlarını kılmaz ise, melekler onu sevmez. Akşam ve yatsı nemâzlarını kılmaz ise, Allahü teâlâ onu sevmez.

28 - Her şeyin bir nûru, bir özü vardır. Dînin nûru ve özü beş vakt nemâzdır. Nemâz aynı zemânda dînin direği ve örtüsüdür. Her şeyin fesâdı vardır. Dînin fesâdı, nemâzı terk etmekdir. Nemâzını terk eden, dînini terk etmiş demek olur.

29 - Her kim cemâ’at ile nemâz kılmağı severse, Hak teâlâ hazretleri o kulunu sever, melekler de sever.

30 - Beş vakt nemâzını cemâ’at ile kıl! Gâfil olma!

Tenbîh: Cemâ’at ile kılınan nemâzın sevâbı, yalnız kılınan nemâz sevâbından çok olduğu anlaşıldı. Cemâ’atin bu kadar büyük fazîleti, imâmın nemâzının sahîh olduğu takdîrdedir. Eskiden İslâmiyyet kuvvetli olduğu zemânlarda, imâmlara ve her müslimâna hüsn-i zan edilirdi. Fekat, şimdi, müslimânım diyenlerin ve imâm olmak istiyenlerin ba’zısı, dinden, îmândan haberi olmıyan

-407-

câhiller olduğu sözlerinden, hâllerinden ve hareketlerinden anlaşılıyor. O hâlde, bugün Ehl-i sünnet i’tikâdına karşı olduğu belli olmıyan ve guslünü, abdestini ve nemâzını doğru yapabilen ve harâm işlemekden sakınan imâm bulup ona uymak lâzımdır. Aksi takdîrde cemâ’at sevâbı değil, nemâzımız da elden kaçar. Zîrâ, zarûrî ma’lûm olan, ya’nî câhillerin de işitdikleri ahkâmı öğrenmemek, bilmemek özr olamaz. Fâsık imâmın arkasında kılınan nemâzın mâlikîde sahîh olmadığı (Halebî-i kebîr)de yazılıdır. Sâlih bir imâmın ağzında kaplamalı, dolgulu diş görülürse, mâlikî veyâ şâfi’î mezhebini taklîd edip etmediği kendisine sorulmamalıdır.

31 - Resûl-i ekrem buyurdular ki: (Sabâh nemâzı ile yatsı nemâzını cemâ’at ile kılmak çok sevâbdır. Bu iki vakt nemâzı cemâ’at ile kılmanın, ne derece bir fazîlet ve ne büyük bir sevâb olduğunu lâiki ile bilseler, bunu kimse terk edemezdi.)

Hak teâlâ, hadîs-i kudsîde, buyurdu ki: (Kulum bana farz nemâzda olduğu kadar, hiçbir amel ile yakın olamaz.) Farz nemâzları kılıp, hiçbir nemâzı kazâya kalmayanların, nâfile nemâzları da böyle olur. Yine hadîs-i kudsîde, Allahü teâlâ buyurdu ki: (Kullarım nemâz kılmakla gözleri, kulakları, elleri, ayakları ve bütün a’zâları benim emrimde olmuş olur.) Resûlullah buyurdular ki: (Hak teâlâ Cennet-i a’lâda hûrîler yaratmışdır. O hûrîlere, sizler kimler için yaratıldınız, diye sorulduğu zemân, bizler beş vakt nemâzını cemâ’at ile kılanlar için yaratıldık derler.)

32 - İbn-i Mes’ûd [Otuzikide Medînede vefât etdi] buyurdu ki: Peygamberimize sordum. Allahü teâlâ indinde hangi amel sevgilidir? Cevâben buyurdular ki, (Nemâzı vaktinde kılmak, ana-babaya iyilik etmek ve hak yolunda cihâd etmek.)

33 - Bir gün bir a’mâ, Efendimize sordu: Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Benim gözlerim görmüyor, elimden tutup câmi’e götürecek bir kimsem de yokdur. Evimde nemâzımı kılayım mı? Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” sordular: (Ezân sesini işitiyor musun?) Evet işitiyorum, dedi.

Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, (Sana evde nemâzı kılmağa izn veremem) dedi. Yine bir kişi sordu:

Şehrin yılan, akreb ve vahşî hayvânları vardır. Bana bir çâre var mıdır? Nemâzımı evde kılsam? (Ezân-ı Muhammedîyi işitir misin?) buyurdu. Evet işitirim, dedim. (Şu hâlde, nemâza, ya’nî cemâ’ate gitmelisin), cevâbını verdi. Böyle olunca, nerede kaldı ki gözlerin, ayakların yerinde, bir korkun yokdur. Şer’î bir mâni’in de yok! Niye evde kılıp cemâ’ate gitmiyesin? Ancak yürüyemiyecek kadar hasta olana ve şiddetli soğuk ve yağmurda izn vardır.

34 - Peygamberimiz, (Hak teâlâ hazretlerinin rahmeti o kul

-408-

üzerinde olsun ki, ikindi nemâzının sünnetini terk etmez) ve (İkindi nemâzının sünnetini kılıp terk etmeyen kimsenin Cennete girmesine kefîlim) buyurdu. [Bu müjde, farz nemâzını kazâya bırakmıyanlar ve harâmdan sakınanlar içindir.]

35 - Akşam nemâzından sonra altı rek’at (Evvâbîn nemâzı)nı kılmayı da ihmâl etme!

Tenbîh: Yukarıdan beri, nemâzlar hakkında birçok fazîletler sayılmışdır. İnsanı bu fazîletlere kavuşduracak olan nemâz, bütün farzlarını, sünnetlerini, müstehab, vâcib ve bütün erkân ve şerâitini hâiz olan nemâzlardır. Ayrıca, nemâzın sevâblarına da kavuşmak için, Allah rızâsı için kılmağa niyyet etmek ve terk edilmiş nemâz borcu olmamak lâzımdır. Abdestli olduğunu zan ederek kıldığı nemâz sahîh olmaz ise de, niyyet etdiği için, sevâb verileceği (Eşbâh)ın otuzuncu sahîfesinde uzun yazılıdır.

36 - Sevâbı en çok ve birinci vazîfe olan nemâz, farzlardır. Sünnetler ve nâfile nemâzlar, farzların yanında büyük bir denize nazaran, bir damla kadar bile değildirler. Bir vakt farz nemâzı özrsüz kazâya kalan kimsenin hiçbir sünnet ve nâfilesi kabûl olmaz, ya’nî sahîh olsa ve niyyet etse bile, sevâb verilmez. Abdülkâdir-i Geylânî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” (Fütûhülgayb) kitâbında, (Farz nemâzı terk etmiş olan kimsenin, bunu kazâ etmeden önce, sünneti kılması ahmaklıkdır ve câhillikdir. Zîrâ bunun sünnetleri kabûl olmaz) diyor. Hanefî mezhebi âlimlerinden Abdülhak Dehlevî “rahime-hullahü teâlâ”, bu kitâbı şerh ederken, bunu bildiren hadîs-i şerîfi de uzun uzadıya yazıyor. Bu hadîs-i şerîf (Se’âdet-i Ebediyye) ilmihâl kitâbında ve (Zahîre-i Fıkh)da da vardır. O hâlde, her şeyden evvel kazâ nemâzlarını kılmalı, nemâz borçlarını ödemelidir ve sabâh nemâzının sünnetinden başka dört vakt nemâzın sünnetleri yerine de, tenbellikle kılınmamış nemâzlar bitinciye kadar kazâlarını kılmalıdır. Âlimlerin sözlerine âşinâ olmayan ve ilmden nasîbleri az olan ba’zı kimseler, sünnet yerine kazâ kılınmaz diyor ve kısa aklları ile sözlerini isbâta kalkışıyorlarsa da, iddi’âlarının temâmen indî olduğu ve hiçbir esâsa dayanmadığı, kitâblarını okuyan erbâb-ı vukûfa pek âşikârdır. Dört mezhebin inceliklerine vâkıf olan, derin âlim seyyid Abdülhakîm Efendi “rahime-hullahü teâlâ” (1281-1362 [m. 1943]) hazretleri bu husûsu İstanbul câmi’lerinde müslimânlara tekrâr tekrâr beyân buyurmuşlar ve yazmışlardır. 118.ci sahîfeye bakınız! Derin âlim, büyük velî Muhammed Ma’sûm Serhendî, ikinci cildin 63. cü mektûbunda buyuruyor ki, (Sünnetler yerine kazâ kılmalıdır. Sünnet sevâbı da hâsıl olur.)

(Se’âdet-i Ebediyye) 276.cı sahîfede diyor ki, (Bir farz nemâzı özrsüz kazâya bırakmak, ekber-i kebâirdir. Bu günâh, her ne-

-409-

mâzı kılacak kadar boş zemân geçince, bir misli artmakdadır. Çünki, nemâzı hemen kazâ etmek de farzdır. Bu müdhiş günâhdan ve azâbından kurtulmak için, dört vakt nemâzın sünnetlerini ve Cum’anın ilk ve son sünnetlerini kılarken, kılınmamış farz nemâzlarını da ve yatsının son sünnetini kılarken, üç rek’at vitr nemâzını da kazâ etmeğe niyyet etmelidir. Kazâyı gecikdirmek büyük günâhdır. Bu büyük günâh, her kazâ kılacak kadar zemân [ya’nî 6 dakîka] geçince bir misli artar. Kazâya kalan her nemâzın ilk kazâsı kılınınca, bu nemâzın kazâlarını gecikdirmek günâhlarının hepsi afv olur. (Tergîb-üs-salât)da diyor ki, hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir nemâzı vaktinden sonra kılan, 80 hukbe yanacakdır). Bir hukbe 80 senedir. Kazâ nemâzlarının cezâları, ilk günü 80 hukbe iken, sonraki günlerde, her altı dakîkada bir misli artar.)

İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” Nâfile nemâzları anlatırken diyor ki, (Sünnetler, farzlar ile ve vâcibler ile berâber ayrıca kılınan başka nemâzlar demekdir. Müekked olan ve müekked olmayan sünnetlerin hepsine nâfile nemâz denir. Çünki, farz ve vâcib olmıyan nemâzlar, nâfiledir. Nâfile denilen nemâzların hepsi, sünnet değildir. Sünnet nemâzı özrsüz ve devâmlı olarak terk eden, eğer sünnet olduğuna inanıyor, saygı gösteriyorsa küçük günâha girer. İnanmadığı, saygı göstermediği için kılmıyan ise, kâfir olur. Dinden olduğu zarûrî bilinen, ya’nî câhillerin de bildiği birşeyi inkâr eden de kâfir olur. Hanefî mezhebine göre, icmâ’ hâsıl olmuş, ya’nî dört mezhebde de aynı olan bir hükmü inkâr eden de kâfir olur. Müekked sünneti özrsüz devâmlı terk etmek günâhı, vâcibi terk günâhına yakındır. Devâmlı terk etmek dalâlet olur. Terk eden levm edilir, azarlanır. Farzlardan sonra kılınan sünnet nemâzlar, farzların içindeki sünnetlerden özr ile, meselâ unutarak terk edilen sünnetlerin yerine geçecek, böylece farzları temâmlıyacakdır. Yoksa, sünnet nemâzlar, hiç kılınmamış farzın yerine geçmez, terk edilmiş farzı temâmlamaz. Hadîs-i şerîfde, (Temâm kılınmamış olan bir nemâz sübhası ilâve edilerek temâmlanır) buyuruldu. Sübha, nâfile nemâz demekdir. [Görülüyor ki, farzlardan evvel ve sonra kılınan sünnetlere nâfile ismi verildi.] Sabâh nemâzının sünneti, diğer sünnet nemâzlardan dahâ kuvvetlidir. Buna vâcib diyen âlimler de vardır. Âişe “radıyallahü anhâ” diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” nâfile nemâzlar içinde en çok sabâh nemâzının iki rek’atına çok ehemmiyyet verirdi. [Görülüyor ki, hazret-i Âişe de, sünnet nemâzlara nâfile demekdedir.](Öğle nemâzının farzından önce olan dört rek’at sünneti terk eden, şefâ’atime kavuşamaz!) hadîs-i şerîfi, Cennet derecesinin yükselmesi için olan husûsî şefâ’atime kavuşamaz demekdir. Çünki, umûmî şefâ’atine bütün müslimânlar kavuşacaklardır. Bir âlime süâl

-410-

soranlar çok olup hiç boş vakti kalmazsa, sabâh nemâzından başka nemâzların sünnetlerini terk edebilir. Dersi kaçırmamak için talebenin terk etmesi de câiz olur. [Bunların farz nemâzları kazâya bırakmaları hiç câiz olmaz.]

Mescide girince, oturmadan önce, mescidin sâhibi için, ya’nî Allahü teâlâ için, iki rek’ât nemâz kılmak sünnetdir. Buna (Tehıyyetül-mescid) nemâzı denir. Mescide girince, farz veyâ başka nemâz kılmak veyâ bunları kılmak niyyeti ile girip oturmak, Tehıyyet-ülmescid nemâzı kılmak olur. Başka nemâz kılarken Tehıyyet-ül-mescid için de ayrıca niyyet etmek lâzım değildir. Sabâh ve ikindi nemâzlarını kılmış olan, câmi’e girince, Tehıyyet-ül-mescid kılmaz.

Bir kimse, öğlenin farzını kılarken, öğlenin farzına ve sünnetine birlikde niyyet etse, iki imâma göre yalnız farz kılmış olur. İmâm-ı Muhammede göre “rahime-hullahü teâlâ” ise, farz nemâzı da sahîh olmaz. Beş vakt nemâzın sünnetleri, farzdan gayrı kılınan, başka bir nemâz demek olduğu için, farz kılarken sünnet de kılınmış olmıyor. Farz kılarken, Tehıyyet-ül-mescid nemâzı da kılınmış oluyor. Terk edilmiş olmıyor. Fekat, Tehıyyet sevâbına da kavuşabilmek için, buna da ayrıca niyyet etmek lâzımdır. Çünki, hadîs-i şerîfde, (İbâdetler, niyyetlerine göredir) buyuruldu. Amelin sevâbına kavuşmak için, niyyet edilmesi şart olmakdadır.) İbni Âbidînden terceme burada temâm oldu.

Kazâ nemâzları, farzdan gayrı nemâz oldukları için, sünnet nemâzın ta’rîfine uymakdadır. Bundan dolayı, kazâ nemâzı kılarken, ayrıca niyyet etmeğe lüzûm olmadan sünnet de kılınmış olmakdadır. Ayrıca sünnet kılmağa niyyet lâzım olmamakdadır. Sünnet yerine kazâ kılan, sünneti terk etmiş olmıyor. Fekat sünnet nemâzlar için va’d edilmiş olan sevâblara kavuşabilmek için, kazâ nemâzına niyyet ederken, vaktin sünneti için de niyyet etmek, ya’nî kalbinden geçirmek lâzım olmakdadır. Böyle iki niyyet edince, hem kazâ, hem sünnet, üç imâma göre de sahîh olmakda, hem de sünnet sevâbı da hâsıl olmakdadır. 119.cu sahîfeye bakınız!

Bu mes’eleyi böyle uzatmamız, hem sünnetler yerine kazâ kılmak lâzım olduğunu anlatmak için, hem de Oflu Muhammed Emîn efendi merhûmun (Necât-ül-mü’minîn) kitâbının son sahîfesindeki yazısının doğru olduğunu bildirmek içindir. Bu sahîfesinde, (Sabâhdan başka nemâzların sünnetlerini kılarken, hem evvel kazâya kalmış olan nemâzın kazâsına, hem de vaktin sünnetine birlikde niyyet edilir. Böylece hem kazâ borcu ödenilmiş, hem de sünnet sevâbına kavuşulmuş olur) diyor. Din bilgisi az olan kimseler, Oflu Emîn efendinin bu yazısının doğru olmadığını söylüyorlar ise de, İbni Âbidînin yukarıda bildirilen tahkîkâtı, on-

-411-

ların sözlerinin yanlış olduğunu ortaya çıkarmakdadır.

Büyük âlim Ahmed Tahtâvî “rahime-hullahü teâlâ”, (Merâkıl-felâh) hâşiyesinde, kazâ nemâzlarını açıklarken, sonunda diyor ki, (Fevt edilmiş olan, ya’nî insanın elinde olmıyarak, şer’î bir özr ile kaçırılmış olan nemâzın farzının kazâsını kılmak, sünnet nemâzları kılmakdan dahâ mühim ve dahâ evlâdır. Fekat, müekked sünnetleri ve duhâ, tesbîh ve ismleri hadîs-i şerîflerde bildirilmiş olan nâfileleri, sünnet niyyeti ile kılmak, böyle olmıyanları farzın kazâsı niyyeti ile kılmak dahâ iyidir.) Müekked sünnetleri, sünnet niyyeti ile kılmak, diğer nâfileleri kazâ niyyeti ile kılmak dahâ iyidir demesi, sünnetler kazâ niyyeti ile kılınamaz demek değildir. (Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Fevt edilmiş olan nemâzların kazâlarını gecikdirmeden kılmak lâzımdır. Ancak, özr ile gecikdirilebilir. Nafaka te’mîn etmek için çalışmak özrdür.) Fevt edilmiş olan nemâzların kazâlarını müekked sünnetleri kılacak kadar gecikdirmek de özr sayıldı. Farz nemâzları özrsüz terk etmek ise, büyük günâhdır. Bu büyük günâhdan kurtulmak için, acele kazâ etmek farzdır. Nemâzların müekked sünnetlerini kılmak için, bu farzı gecikdirmek özr sayılmamışdır. Vâcibi gecikdirmemek için bile, müekked sünneti terk etmek lâzım olduğu vitr nemâzında yazılıdır.

Konyalı Muhammed Hâdimî “rahime-hullahü teâlâ” (Berîka) kitâbında, kötü huyların altmışıncısı olan (Günâh işlemekde isrâr)ı anlatırken diyor ki: Farz nemâzı özrsüz vaktinde kılmamak büyük günâhdır. Vazîfe olduğuna ehemmiyyet, kıymet vermezse kâfir olur. (Fetâvâ-yı Zeyniyye)de diyor ki, (Günâha hemen, acele tevbe etmek farzdır. Tevbeyi gecikdirmeğe de tevbe etmek lâzımdır.) [Görülüyor ki, tevbeyi gecikdirmek de günâhdır.] Farz nemâzı özrsüz terk etmekde iki büyük günâh vardır: Birincisi, nemâzı vaktinden sonraya bırakmakdır. Bunun tevbesi, pişmân olmak, bir dahâ kaçırmamağa karâr vermekdir. İkinci günâh, nemâzı terk etmekdir. Bunun tevbesi, hemen, acele kazâ etmekdir. Kazâ etmeği gecikdirmek de büyük günâhdır. Bunun için de ayrıca tevbe etmek lâzımdır. Çünki, günâh işlemekde isrâr etmek, ayrıca büyük günâhdır. Küçük günâhı işlemekde isrâr etmenin büyük günâh olduğu hadîs-i şerîfde bildirilmişdir. Farz nemâzları özrsüz terk etmek harâm olduğundan, bunların kazâlarını gecikdirmek için özr, beş vakt nemâzın farzlarını gecikdirmeğe özr olan şeylerdir. Bu özrler, îmâ ile de kılamıyacak kadar ağır hasta olmak, harbde düşmanın, yolculukda hırsızların ve yırtıcı hayvânların hücûm etmeleri, unutmak ve uykudur. Ölüm hastalığı hâsıl olursa, öldükden sonra, fidye verilmesi için vasıyyet etmek ve mal

-412-

bırakmak vâcib olur. (Berîka)dan terceme temâm oldu. Vaktin sonunda, müekked sünneti kılmak, farzı vaktinde kılmağa mâni’ olursa, bu sünneti kılmanın harâm olacağı fıkh kitâblarında yazılıdır. Bunun gibi, sünnet nemâzı kılmak, kazâ kılmanın gecikmesine sebeb olacağı için, harâm olur. Çünki, özrsüz terk edilmiş nemâzı kazâ edecek kadar geçen her zemânda, [ya’nî 6 dakîkada] bu büyük günâh katkat artmakdadır. Müslimânları bu büyük felâketden korumak için, bütün fıkh kitâbları, kazâ nemâzlarını gecikdirmeden acele kılmak lâzım olduğunu yazmakdadırlar. Farz nemâzı fevt etmek, ya’nî özr ile vaktinde kılamamak harâm olmadığı için, bunların kazâlarının müekked sünnetleri kılacak kadar gecikdirilmeleri özr sayılmış, bundan fazla gecikdirilmelerine izn verilmemişdir.

37 -(İşrak nemâzı)nın fazîleti de çok büyükdür. Bunun hakkında birçok âsâr vardır. Sultân-ı Enbiyâ buyurdu ki: (Sabâh nemâzını kıldıkdan sonra dünyâ kelâmı söylemeden kıbleye karşı durup, güneş bir mızrak yükseldikden sonra iki rek’at işrak nemâzı kılan kimse, şübhesiz Cennetlikdir.) [Güneşin alt kenârının üfk-ı zâhirî hattından bir mızrak yükselmesi, merkezinin üfk-ı hakîkîden beş derece yükselmesidir. Bu da, güneşin doğmasından 40 dakîka sonradır.]

38 -(Teheccüd nemâzı) ya’nî gece nemâzı da kıl, düân kabûl olsun. Hasen-i Basrî rahmetullahilbârî hazretleri (21-110 Basrada) rivâyet ederler ki: Allahü teâlâ Tûr-i Sinâda, Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki, (Yâ Mûsâ, benim için ibâdet yap!) Mûsâ aleyhisselâm ise, yâ Rabbî! Sana ne zemân ibâdet yapayım ki, huzûrunda kabûl olunsun? diye arz edince, gecenin yarısında gece nemâzı kılması emr olundu. Nitekim, Müzzemmil sûresinin ikinci âyetinde meâlen, (Gecenin yarısında gece nemâzı kıl!) buyuruldu. [Böyle olmakla berâber, (Dürr-ül-muhtâr) beşinci cildde buyuruyor ki, bir sâat ilm öğrenmek [ve öğretmek] geceyi ibâdetle geçirmekden dahâ çok sevâbdır.]

39 - Düânın makbûl olması için, beş şart lâzımdır:

1- Müslimân olmak.

2- Ehl-i sünnet i’tikâdında olmak. Bunun için, dört mezhebden birini taklîd etmek lâzımdır.

3- Farzları yapmak. Kazâya kalmış nemâzları, geceleri de ve sünnetler yerine de kazâ ederek, bir ân önce ödemelidir.

Farz nemâzı kazâya kalan kimsenin, sünnet ve nâfile nemâzları ve düâları kabûl olmaz. Ya’nî, sahîh olsa da sevâb verilmez. Şeytân, müslimânları aldatmak için, farzları ehemmiyyetsiz gösterip, sünnet ve nâfileleri yapmağa sevk eder. Nemâzı, vaktin gel-

-413-

diğini bilerek ve evvel vaktinde kılmalıdır.

4- Harâmdan sakınmalıdır. Halâl yiyenin düâsı makbûldür.

5- Evliyâ-yı kirâmdan birini vesîle ederek, düâ etmelidir.

Hindistân âlimlerinden Muhammed bin Ahmed Zâhid, (Tergîb-üs-salât) kitâbının elli-dördüncü faslında, fârisî olarak diyor ki, (hadîs-i şerîfde (Düânın kabûl olması için, iki şey lâzımdır: Birincisi, düâyı ihlâs ile yapmalıdır. İkincisi, yidiği ve giydiği halâldan olmalıdır. Mü’minin odasında, harâmdan bir iplik varsa, bu odada yapdığı düâsı, hiç kabûl olmaz) buyuruldu.) İhlâs, Allahü teâlâdan başka, hiçbirşey düşünmeyip, yalnız Allahü teâlâdan istemekdir. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek ve ahkâm-ı islâmiyyeye uymak, bilhâssa üzerinde kul hakkı bulunmamak ve beş vakt nemâzı kılmak lâzımdır.

40 - Tesbîh nemâzını kılabildiğin zemân kıl! Bu nemâz dört rek’atdır. Fekat iki rek’atda bir selâm verilir. Evvelâ niyyet edip tekbîr aldıkdan sonra sübhânekeyi oku! Ondan sonra onbeş kerre “Sübhânallahi vel hamdü lillâhi ve lâilâhe illallahü vallahü ekber” de! Onbeş temâm olunca “Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm” deyip, E’ûzü Besmele ile Fâtihayı ve zamm-ı sûre okudukdan sonra, rükû’a varmadan önce on kerre aynı tesbîhi oku. Temâmında “Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil’ aliyyil azîm” de. Rükû’a git. Rükû’da rükû’ tesbîhini yapdıkdan sonra, on kerre yine aynı tesbîhi yap, rükû’dan kalk, “Semi’allahü limen hamideh” deyip doğruldukdan sonra, ayakda iken aynı tesbîhi on kerre dahâ oku. Tesbîh bitip “Rabbenâ lekel hamd” dedikden sonra Allahü ekber diyerek secdeye var. Secdede, secde tesbîhlerini yapdıkdan sonra, aynı tesbîhleri on kerre dahâ oku. Secdeden başını kaldırıp oturunca, ikinci secdeye varmadan, aynı tesbîhi on kerre dahâ oku. Ondan sonra ikinci secdeye varıp, secde tesbîhlerini okudukdan sonra, secdeden başını kaldırmadan önce, on kerre dahâ aynı tesbîhi okuyup başını kaldır. Tâm olarak ayağa kalkıp, Fâtiha-i şerîfeyi okumadan, onbeş kerre aynı tesbîhi okuyup, ondan sonra Besmele ile Fâtiha-i şerîfeyi oku, zamm-ı sûreyi dahî okudukdan sonra aynı tesbîhi on kerre okuyup rükû’a git. Ondan sonra ayağa kalk ve sonra secdeye git. Birinci rek’atdaki ta’rîf üzere tesbîhlerini yap. Tehiyyâta otur. Tehiyyât ve salevâtları okuyup selâm ver. Bu ta’rîf üzere aynen iki rek’at dahâ kıl!

İşte tesbîh nemâzının kılınması böyledir. Bu nemâz için muayyen bir vakt yokdur. Hangi zemânda istersen, gece de kılınabilir. Bu dört rek’at tesbîh nemâzını kılan kimsenin bütün günâhlarını Allahü teâlâ afv eder ve tevbesini kabûl eder.

-414-

41 - Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdular ki: (Her kim akşam nemâzından sonra, yatsı vakti girmeden iki rek’atnemâz kılarsa, evvelki rek’atında bir Fâtiha ve bir Âyetel-kürsî ve beş kerre İhlâs-ı şerîfi okuyup, ikinci rek’atda bir Fâtiha ve bir def’a “lillahi mâ fissemâvâti ve mâ fil erdı ve in tübdû mâ fî enfüsiküm ev tuhfûhü yuhâsibküm bihillâh fe yağfirü limen yeşâü ve yuazzibü men yeşâü vallahü alâ külli şey’in kadîr” okuyup, sonra âmenerresûlü’yü sonuna kadar okuyup ve böylece bu nemâzı îfâ ederse, Hak teâlâ hazretleri Cennetde bir mevki’ lutf eder ve her rek’atı için bir şehîd sevâbı ve her âyet için de bir kul âzâd etmiş sevâbı verir.) [Kazâ nemâzı borcu olanlara bu sevâblar verilmez. Bunlar, borçlarını ödemedikce, Cehennemden kurtulamaz.]

42 - Nemâz kılmağa muhabbet eyle! Beş vakt farz nemâzlarını îfâ eyle! Beş vakt nemâz, bütün ibâdetlerden dahâ fazîletlidir. Nemâz, cemâ’at ile kılınırsa, çok dahâ fazîletli olur. Özrsüz sakın cemâ’at ile nemâz kılmağı terk etme. Özrsüz olarak cemâ’at ile nemâz kılmağı terk etmek münâfıklık alâmetidir. Ve dört kitâbda la’netle yâd edilmişdir. Nemâzı özrsüz yalnız kılanın hâli böyle olursa, hiç kılmayanın hâlinin ne olacağını sen düşün! [İ’tikâdı, Ehl-i sünnet i’tikâdına uymayan kimse, yâ sapıkdır, yâhud kâfir, mürteddir. Böyle imâm arkasında nemâz kılmamalı, kavga ve münâkaşa da etmemelidir. Herkesle iyi geçinmelidir.]

43 - Nemâzın rükû’ ve sücûdünde ve sâir erkânında ta’dîl-i erkân ile, hudû’ ve huşû’ ile, dürüst olarak nemâzını kıl. Bir kişi nemâz kılarken, rükû’ ve sücûdü ile ta’dîl-i erkânı temâm yapmıyor idi. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” gördü. Buyurdu ki: (Şu kişinin hâli böyle giderse, amelinin fâidesini bulmaz!) Nemâzın rüknlerinde ta’dîl-i erkân olmazsa, nemâz temâm olmaz. Nemâzı maskaralığa almış olur. Bir kimsenin nemâzı nemâz olmazsa, dîni dahî tekmil olmaz. Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Nemâz dînin direğidir, direksiz din olmaz.) Nemâz kılmıyanın dîni yıkılır. Yine (Nemâz mü’minin mi’râcıdır) buyurdu.

44 - Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Her kim beş vakt farz nemâzda Kur’ân-ı kerîm okursa, Hak teâlâ her harfine yüz sevâb verir. Her kim nemâzdan başka vaktlerde Kur’ân okursa, her harfine on sevâb verir. Her kim, [tegannîsiz ve hurmetle okunan] Kur’ânı ayakda veyâ oturarak hurmet ile dinlerse, her harfine bir sevâb verir. Her kim Kur’ân-ı kerîmi hatm eylese, o kulun düâsı Allah indinde kabûl edilir.)

45 -Tenbîh: İmâm-ı Gazâlî “rahime-hullahü teâlâ” 450 [m. 1058] senesinde Tus şehrinde tevellüd ve 505 [m. 1111] de orada vefât etmişdir. Bu yüce âlim yüzlerce kitâbının sonuncusu olan fâ-

-415-

risî dilde yazdığı (Kimyâ-i se’âdet) kitâbında buyuruyor ki: Kur’ân-ı kerîm okumasını öğrenen kimseler, Kur’âna hurmet etmesini de öğrenmelidir. Evvelâ günâhlardan ve çirkin söz ve hareketlerden kaçınmalı, her hâlinde edebli olmalıdır. Böyle olmazsa, Kur’ân-ı kerîm ondan da’vâcı olur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki: (Münâfıkların çoğu hâfızlardan olacakdır.) Ebû Süleymân-ı Dârânî “rahime-hullahü teâlâ” 205 [m. 820 Şâmda] buyuruyor ki: Cehennem zebânîleri özü ve sözü bozuk olan hâfızlara, puta tapan kâfirlerden dahâ evvel azâb edeceklerdir. Hasen-i Basrî “rahime-hullahü teâlâ” 110 [m. 727 Basrada], buyuruyor ki, (Bizlerden evvel gelenler, Kur’ân-ı kerîmi Allahü teâlânın emrlerini bildiren bir kitâb olarak okuyup, geceleri emrlerini düşünürler, gündüzleri bunları yapmağa uğraşırlardı. Sizler ise, yalnız ezberlemek ve nağme ile, mûsikî perdelerine uydurarak okumağa uğraşıp, emrlerini aklınıza bile getirmiyorsunuz. Hâlbuki maksad, emrlerini yerine getirmekdir.)

Kur’ân-ı kerîme uygun hareket etmeyen hâfızlar, efendisinden mektûb alan bir hizmetçiye benzer ki, mektûbu alıp mûsikî ile, yanık sesle okur, fekat mektûbdaki emrleri yapmaz.

Kur’ân-ı kerîm okurken on edeb lâzımdır:

1- Abdestli ve kıbleye karşı [başını örterek] hurmetle okumalı.

2- Ağır ağır ve ma’nâsını düşünerek okumalı. Ma’nâsını bilmeyen de ağır okumalıdır.

3- Ağlıyarak okumalıdır.

4- Her âyetin hakkını vermeli, ya’nî azâb âyetini okurken, korkarak, rahmet âyetlerini heveslenerek, tenzîh âyetlerini tesbîh ederek okumalı. Kur’ân-ı kerîm okumağa başlarken E’ûzü ve Besmele çekmelidir.

5- Kendisinde riyâ, ya’nî gösteriş uyanırsa veyâ nemâz kılana mâni’ oluyorsa, yavaş sesle okumalıdır. Hâfızların mushafa bakarak okumaları, ezber okumakdan dahâ çok sevâbdır. Çünki, gözler de ibâdet etmiş olur.

6- Kur’ân-ı kerîmi güzel sesle ve tecvîd üzere okumalıdır. Harfleri, kelimeleri bozarak tegannî etmek harâmdır. Harfler bozulmazsa, mekrûh olur. [Halebîde diyor ki, tegannî ile okuyan bir imâm arkasında kılınan nemâzın iâdesi lâzımdır.]

7- Kur’ân-ı kerîm Allahü teâlânın kelâmıdır, sıfatıdır, kadîmdir. Ağızdan çıkan harfler, ateş demeğe benzer. Ateş demek kolaydır. Fekat ateşe kimse dayanamaz. Bu harflerin ma’nâları da böyledir. Bu harfler, başka harflere benzemez. Bu harflerin ma’nâları meydâna çıksa, yedi kat yer ve yedi kat gök dayanamaz. Allahü

-416-

teâlâ kendi sözünün büyüklüğünü, güzelliğini bu harflerin içine saklayarak insanlara göndermişdir. Nitekim hayvânlara söylemekle iş yapdırılamaz. Hayvân seslerine benziyen ba’zı sesler çıkararak idâre edilirler. Meselâ öküz alışdığı bir sesle tarlayı sürer. Fekat yapdığı işin sebebini ve fâidesini bilmez. İşte insanların çoğu da, böyle, Kur’ân-ı kerîmden yalnız ses duyarlar ve Kur’ân, harf ve sesden başka bir şey değildir zan ederler. Bunlar, ateş, birkaç harfden başka bir şey değildir, zan eden kimseye benzer. Bu zevallı bilmez ki, kâğıd ateşe dayanamayıp yanar. Ateş harfleri ise, kâğıd üzerinde durur ve kâğıda bir şey yapmaz. Nasıl her insanın bir rûhu vardır ve rûhu, insanın şekline benzemez ise, bu harfler de, insan gibi şekldir. Harflerin ma’nâları ise, insanın rûhu gibidir. İnsanın şerefi, kıymeti, rûh ile olduğu gibi, harflerin şerefi de ma’nâları iledir.

8- Kur’ân-ı kerîmi okumadan evvel, bunu söyleyen Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünmelidir. Kimin sözü söyleniyor, ne tehlükeli iş yapılıyor düşünmelidir. Kur’ân-ı kerîme dokunmak için, temiz el lâzım olduğu gibi, onu okumak için de, temiz kalb lâzımdır. Bunun içindir ki, İkrime “radıyallahü anh”, mushafı açınca kendinden geçerdi. Allahü teâlânın büyüklüğünü bilmeyen, Kur’ân-ı kerîmin büyüklüğünü anlayamaz. Allahü teâlânın büyüklüğünü anlamak için de, Onun sıfatlarını ve yaratdıklarını düşünmek lâzımdır. Bütün mahlûkatın sâhibi, hâkimi olan bir zâtın kelâmı olduğunu düşünerek okumalıdır.

9- Okurken başka şeyler düşünmemelidir. Bir kimse, bir bağçeyi dolaşırken, gördüklerini düşünmezse, o bağçeyi dolaşmış olmaz. Kur’ân-ı kerîm de, mü’minlerin kalblerinin dolaşacağı yerdir. Onu okuyan, ondaki acâ’iblikleri ve hikmetleri düşünmelidir.

10- Her kelimeyi okurken ma’nâsını düşünmeli ve anlayıncaya kadar tekrâr etmelidir. Lezzet bulunca da, tekrâr etmelidir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir gece sabâha kadar “İn-tüazzibhüm” âyetinin temâmını tekrâr buyurmuşdur. Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını anlamak çok güçdür. Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını üç kimse anlayamaz:

1- Arabî ilmleri iyi bilmeyen ve zâhirî tefsîri okumayan.

2- Büyük bir günâhı yapmağa devâm edenler veyâ Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ” îmân ve i’tikâdlarına uymayıp kalbi kararmış olanlar.

3- Ehl-i sünnet i’tikâdını zâhir ve görünüş ma’nâsına göre kabûl edip, bundan başka kalbe gelen şeyden nefret eden kimse, bu zâhir ma’nâdan ileri geçemez.

[Kur’ân-ı kerîmdeki âyetler, altıbinikiyüz ile altıbinüçyüz

-417-

arasındadır. Halk arasında, altıbinaltıyüzaltmışaltı diye meşhûrdur. Uzun âyetleri, birkaç kısa âyete ayıranlar, âyet sayısının çok olduğunu bildirdiler.]

(Kimyâ-i se’âdet) kitâbından terceme temâm oldu.

46 - [Radyo ile, ho-parlör ile Kur’ân-ı kerîm okumak, ezân okumak câiz değildir. Böyle okunan ezânı ve Kur’ân-ı kerîmi işitenler, bunlara benziyen başka sesi işitmiş olurlar. Cemâ’at ile nemâz kılarken, imâm efendiyi veyâ imâmı görerek, yâhud sesini işiterek kılanı görmiyenlerin veyâ imâmın yâhud müezzinin sesini işitmiyenlerin, yalnız radyonun, ho-parlörün sesine uyarak kıldıkları nemâz sahîh olmaz. Çünki bunlardan işitilen ses, imâmın, müezzinin kendi sesleri değildir. Elektrik, mıknâtıs hareketi ile ihtizâz eden ya’nî titreyen ma’den levhasının hâsıl etdiği sesdir. İmâm efendinin sesine çok benziyor ve onun irâdesi ile, sesi ile hâsıl oluyor ise de, onun sesi değildir. İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, nikâh bahsinde, muharrem olan, ya’nî evlenmesi harâm olan kadınları anlatırken buyuruyor ki, (Cam arkasında veyâ su içinde bulunan birşeyi görmek, onu görmek olur. Birşeyin sudaki, aynadaki hayâlini görmek, onu görmek olmaz. Misâlini, benzerini görmek olur. Bir kimsenin yüzüne bakmamak için yemîn eden, o kimsenin aynadaki yâhud sudaki hayâline bakarsa, yemîni bozulmaz. Gözlükle birşeye bakan kimsenin gözüne, o şeyden çıkıp, camdan geçerek gelen şu’â, görmeğe sebeb olmakdadır. Aynadaki, sudaki hayâlden gelen şu’â’ın sebeb olduğu şeyi görmek, o şeyin kendini görmek değil, benzerini görmekdir.) Bu ifâde, açıkca gösteriyor ki, radyodan, ho-parlörden çıkan ses, imâm efendinin sesi değildir. Bu sesin benzeridir. Bunu işitenler, imâm efendinin sesini değil, bu sese benziyen başka bir sesi işitmekdedirler. İmâmın, müezzinin seslerine uymayıp, başka sese tâbi’ olanın ve imâmdan başkasının okuduğu Fâtihaya (âmîn) diyenin nemâzı sahîh olmaz.]

47 - Eğer imâmlık yapmak istersen, evvelâ [Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ” bildirdiklerine göre, i’tikâdını düzelt!] Nemâzın farzı, vâcibi, sünneti ve âdâbını güzelce öğren! Bunları bildikden sonra imâmlık eyle ve Kur’ân-ı kerîmi güzel oku. İmâmlık edenin âkıl ve bâliğ olması şartdır. Eğer hâne sâhibi, müsâfire imâmlık eyle derse, o vakt eder. Nemâzı hiçbir şeyden dolayı te’hir etmemelisin. Karnın aç olup yemek de hâzır olduğu zemân yemeğini yidikden sonra nemâzını kıl. Fekat nemâz vakti geçiyorsa, evvelâ nemâzını kıl, ondan sonra yemeğini yi! Nemâz kılacağın zemân, Allahü teâlânın huzûruna çıkabilecek bir şeklde temiz elbiseni giy ve kollarını geçirmiş olarak giy.

-418-

Giydiğin ceket, palto ve pardesünün iliklerini düğmele. Kollarını, bacaklarını ve başını ört. İhrâm içinde nemâz kılarken, baş örtülmez. Nemâzını, üzerinde yazı, her cins resm bulunmıyan, temiz bir bez veyâ tek renkde seccâde üzerinde kılarsan sevâbı dahâ fazla olur. Nemâz için kullanılacak seccâdelerin en fazîletlisi, yerden biten bir mahsûlden i’mâl edilmiş olanıdır. Ot üzerinde kılmak da sevâbdır.

(Halebî)de diyor ki, başı açık nemâz kılmak mekrûhdur. Nemâzda başlığı düşerse, az hareketle, hemen başa koymalıdır. Kolları dirseklere kadar veyâ dahâ az sıvalı olarak nemâza durmak mekrûhdur. Nemâzda sıvarsa, nemâzı bozulur. [Kısa kollu gömlekle nemâza durmak mekrûh olmakdadır.] (Dürr-ül-muhtâr)da, nemâzın mekrûhları sonunda diyor ki, (Nemâzı, ayakları temiz mest ve ayakkabı ile örtülü olarak kılmak, çıplak ayakla kılmakdan katkat efdaldir. Hadîs-i şerîfde örtülü ayakla kılmak emr edildi.) [Ayakkabı, mest kirli iseler, ayakları temiz çorap ile örtmek sünnet olur. Nemâzın vâcibini, sünnetini terk etmek mekrûh olur. Mekrûh olan nemâz sahîh ise de, sevâbı olmaz. Câmi’de ayakkabı ve benzerlerini arkada bırakmanın mekrûh olduğu, (Berîka)da ve İbni Âbidînde, nemâzın mekrûhlarının ve Hacda şeytân taşlamanın sonlarında yazılıdır.]

48 - Müsâadesiz imâmlık etme! Şâyed teklîf ederlerse eyle. Nemâzdan sonra düâ okunur. İmâm ve cemâ’atin düâda birbirlerine düâ etmeleri lâzımdır. Düâda anaya, babaya da düâ etmeği unutmamak lâzımdır. Cemâ’at ile nemâz kılarken imâm önde durur. Sen mümkin olduğu kadar imâmın arkasında durmağa gayret eyle. Şâyed imâmın arkasında boş yer yoksa sağında, yoksa solunda durursun. Birinci safda yer varken ikinci safda durulmaz. Mekrûhdur. İlerki saflarda yer olup arka taraflar dolu ise, insanların üstüne basa basa ön tarafa geçmeğe kalkışma. İnsanları râhatsız etme! Safda düzgün bir şeklde durmak lâzımdır. Safların düzgün olması, nemâzın ikâmesindendir. Safdan ayrılıp ileri geri ve yanındakinden ayrı durma. Zîrâ mü’minlerin birbirlerine muhabbeti saflarda düzgün ve sık olarak durmakla kâimdir.

49 - İmâmdan evvel rükû’ ve sücûda gitme. İmâmdan evvel hiçbir rükne gitmeğe kalkışmamak lâzımdır. İmâm oturarak kılarsa sen ayakda kıl!

50 - Nemâzlarını özrsüz terk etme ki, münâfıklardan olmayasın. Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Eğer kadınlarla, memede olan çocuklar olmasa, yerime bir imâm koyup, şehri gezer, nemâza gelmiyenlerin evlerinin yakıl-

-419-

masını te’mîn ederdim.) Yine Resûlullah buyurdu ki: (Nemâzlarınızı ihlâs üzerine kılınız! Çünki yanınızda bulunan melekler, sizin amel, nemâz ve tâatinizi alıp göklere giderler, göklere giderken, muhtelif melekler, bu ibâdetleri görürler:

1. ci kat gökdeki melekler, yalancıların ibâdetini geçirmezler.

2. ci katdaki melekler, nemâz kılarken dünyâ işi ile kalbi meşgûl olan kimsenin nemâzını geçirmezler.

3. cü katdaki melekler, nemâzını beğenenlerin nemâzını geçirmezler.

 4.cü katdaki melekler, kibredenlerin, ya’nî kendini beğenenlerin nemâzını geçirmezler.

5.ci katdaki melekler, hasûdlük edenlerin nemâzını geçirmezler.

6.cı katdaki melekler, kalbinde şefkat ve merhameti olmıyanın nemâzını geçirmezler.

7. ci katdaki melekler ise, hırs ve tama’ı olanların nemâzını geçirmeyip geri döndürürler.) Bu hâli Habîb-i kibriyâ beyân buyurdukları zemân, bütün Eshâb-ı güzîn “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ağladılar.

Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” büyük eshâbdan Mu’âz hazretlerine buyurdular ki: (Yâ Mu’âz! Aybları gizle, kimsenin aybını yüzüne vurma! Farzlardan başka kıldığın nemâzları ve ibâdetleri kimseye söyleme! Dünyâ işini âhıret işinden büyük görüp, evvel yapma! Hiç kimseye hor bakma! Kimsenin gönlünü kırma, herkesle hoş geçin. Eğer bu şeklde hareket etmezseniz elem verici azâba uğrarsınız.)

51 - Gecenin en karanlık zemânında, ya’nî seher vaktinde ibâdet eyle ki, yarın sıratdan geçerken her tarafın aydınlık olsun. [İbâdetlerin en kıymetlisi ilmihâl kitâbı okumak, öğrenmek ve öğretmekdir.] Kudretin yetdiği kadar câmi’lere sâlih imâm ve müezzin gelmesine çalış! [Sâlih, günâh işlemiyen, çalgı dinlemiyen, karısını, kızlarını harâmlardan koruyandır.]

52 - Câmi’e girince, dünyâ kelâmı söyleme! Resûlullah buyurdular ki: (Câmi’de dünyâ kelâmı söyleyen kimsenin ağzından fenâ bir koku çıkar. Melekler derler ki, yâ Rabbî, bu kulun câmi’de dünyâ kelâmı söylemesinden dolayı, ağzından çıkan koku bizleri râhatsız ediyor. Hak teâlâ hazretleri buyurur ki, “İzzim, celâlim hakkı için, onlara yakında büyük bir belâ veririm.”)

[Önce (Tehıyyetül mescid) denilen iki rek’at kılıp, veyâ başka ibâdet edip, sonra dünyâ kelâmı konuşmak câizdir.]

-420-

Câmi’ temizliğine elinden geldiği kadar yardım et! Çok büyük sevâb sâhibi olursun. Resûl aleyhisselâm buyurdu ki: (Bir ümmetim câmi’ temizlese, benimle berâber dörtyüz gazâ, dörtyüz kerre hac etmiş gibi, benimle dörtyüz rek’at nemâz kılmış gibi, dörtyüz kerre oruc tutmuş gibi ve dörtyüz kul âzâd etmiş gibi, Hak teâlâ hazretleri o kula sevâb ihsân eder.)

53 - Allâme Ahmed Tahtâvî “rahmetullahi aleyh” (Merâk-ıl-felâh) hâşiyesinde diyor ki, (İstiska, yağmur düâsı için sahrâya çıkmak demekdir. Hamd ederek, istigfâr okuyarak düâ edilir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâm ve islâm âlimleri, yağmûr düâsı yapdılar. Çıkılan yerde imâm, evvelâ yalnızca veyâ cemâ’at ile iki rek’at nemâz kılar veyâ kılmayıp yerde asâya dayanıp bir hutbe okur. Sonra kıbleye dönüp, avuçları semâya karşı açık olarak omuzları hizâsına kaldırıp ayakda düâ eder. Hâzır olanlar, arkasında oturarak dinleyip âmîn der. Yalnız yağmur düâsında kollar omuzdan yukarı kaldırılır. Birşey istemek için yapılan düâlarda, avuçları semâya karşı açmak sünnetdir. Hadîs-i şerîfde, (Kul ellerini kaldırıp düâ edince, Allahü teâlâ onun düâsını kabûl etmemekden hayâ eder) buyuruldu. Hastalık, kahtlık ve düşmandan kurtulmak için yapılan düâlarda avuç içleri yere çevrilir. Kollarını kaldıramıyan, sağ elinin şehâdet parmağını uzatarak işâret eder. Yağmur düâsına, fâsıla vermeden, üç gün çıkmak, eski, yamalı giymek, çıkmadan sadaka vermek, üç gün oruc tutmak, çok tevbe ve istigfâr etmek, kul haklarını ödemek, hayvânları da çıkarıp, yavrularından ayrı bulundurmak, ihtiyârları ve çocukları da çıkarmak sünnetdir. Elbiseler ters çevrilmez. Kâfirler getirilmez. Onların cemâ’ate karışmaları mekrûhdur.) Kadınlar erkeklerden uzak, sabîler analarından ayrı bulunur.

54 - Ramezân-ı şerîfin her gecesinde iki rek’at nemâz kılmağı terketme! Resûlullah buyurdu ki: (Her kim Ramezân-ı şerîfin her gecesinde iki rek’at nemâz kılarsa, her rek’atında sekiz ihlâs-ı şerîf okursa, Hak teâlâ hazretleri, o kulun her rek’atında sekizyüz melek halk eder. Bu melekler, o kul için ibâdet ederler ve sevâbı o kulun amel defterine yazılır. Derecesi yükselir, gelecek Ramezân-ı şerîfe kadar bu melekler Cennetde bu kul için çeşidli dereceler hâzırlarlar.) [Terâvîh nemâzının sevâbı, bundan dahâ çokdur. Kazâ nemâzlarını kılmak ise, hepsinden dahâ çok sevâbdır.]

55 - Resûl-i ekrem efendimiz buyuruyorlar ki: (Her kim Ramezân-ı şerîf gecesi seher vaktinde kalkıp nemâz kılmakla meşgûl olsa ve ibâdet etmeğe niyyet eylese, kirâmen kâtibîn melekleri derler ki, Hak teâlâ hazretleri sana rahmet eylesin, ömrünü

-421-

bereketli kılsın! Döşeği dahî der ki, Hak teâlâ hazretleri senin ayağını sırat üzerinde muhkem eylesin ve selâmet ihsân buyursun. Abdest alınca, su dahî der ki, Hak teâlâ hazretleri, senin kalbini temiz eylesin! Nihâyet bu kul nemâz kılmağa başlayınca, Hak teâlâ hazretleri azamet-i şâniyle buyurur ki: “Ey benim kulum, ne istersen iste! Dileğini yerine getireceğim.”) [Geceleri ilmihâl öğrenmeli, kazâ nemâzlarını kılıp, bitirmeli, sonra bu nemâzı kılmalıdır.]

56 - Yağmur yağdığı zemânlarda nemâz kıl! Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Yâ Ebâ Hüreyre! Yağmur yağarken nemâz kıl! Her ne kadar yağmur yağarsa, her bir damlası mikdârınca Hak teâlâ hazretleri sevâb ihsân buyurur.)

57 - Kudretin kâfi gelirse, müezzin veyâ imâm ol! [Böylece, fâsık kimsenin imâm olmasına mâni’ olursun.] Arkanda nemâz kılanlar sayısınca sevâb alırsın. Nemâzdan sonra, düâ edince yalnız kendine düâ etme! Ana babana ve bütün ehl-i îmâna düâ eyle! Yoksa, hâin olursun. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdular ki: (Yâ Ebâ Hüreyre! Nâfile nemâz kılmağı terk etme ve nâfile nemâzlarını evinde kıl, gökdeki yıldızlar gibi nûrun artar.) Nemâz kılmağa durduğun zemân, elbisenle oynama, çünki şeytânı sevindirmiş olursun. Bu hâlinden de melekler mahzun olur. Abdestin olmadığı hâlde üzerine gün doğmasın!

58 - İmâm olursan nemâzı uzatma! Çünki, cemâ’at içinde ihtiyâr olduğu gibi, hasta da vardır.

59 - Kuşluk [Duhâ] nemâzını terk etme! Resûl-i ekrem buyurdu ki: (Yâ Ebâ Hüreyre! Kuşluk nemâzını terk etme! Cennetin bir kapısı vardır ki, ona “Duhâ kapısı” derler. Bu kapıdan yalnız kuşluk nemâzı kılanlar girer.) Her kim kuşluk nemâzını iki veyâ dört rek’at kılarsa, zâkirler zümresine yazılır. Altı veyâ sekiz rek’at kılsa, sıddîklar zümresine yazılır. [Bu vaktlerde kazâ nemâzı kılan, hem borcundan kurtulur, hem de bu sevâblara kavuşur.]

60 - Kendini harâmdan çok sakın! Resûlullah buyurdu ki: (Bir kimsenin üzerindeki elbisesinde harâmdan bir tel iplik olsa, o elbise ile kılınan nemâz ve yapılan düâlar kabûl olmaz.) Bir kimsenin vücûdü harâm ile büyürse, hâli acabâ ne olur? Bütün ibâdetlerin başı, halâl lokma kazanmak, çoluk çocuğuna halâl yidirmekdir. Halâlı, harâmı öğrenmek lâzımdır.

61 - Resûl-i ekrem buyurdu ki: (Ey benim ümmet-ü eshâbım! Sizler nemâz kılarken gözlerinizi yummayınız ve yürürken ellerinizi kalçalarınıza tutup yürümeyiniz. Zîrâ bu hareket, yehûdîlerin yapdığı bir hareket ve pek alçak bir işdir.)

-422-

62 - Mü’min-i sâlih olanların cenâzelerine iştirâk eyle ki, senin cenâze nemâzına da iştirâk etsinler. Cenâze arkasından gitmeğe gayret eyle! Her bir adımına bin sevâb yazılır. Her kim bid’at sâhiblerinin, mezhebsizlerin cenâzelerinin arkasından gitmezse, Hak teâlâ, o kimseye kıyâmet günü merhamet edecekdir.

Tenbîh: Cenâzeyi omuzda taşımak sünnetdir. Kâfirlerin âdeti üzere taşımak veyâ cenâzeyi görünce, taşımayıp ayakda durmak harâmdır ve mevtâya eziyyet verir. Mâtem işâretleri ve çelenk taşımak ve bunları kabr üstüne koymak, müslimânlıkda yokdur.

63 - Yukarıki satırlarda, nâfile, sünnet ve mendûb ibâdetleri de topladım ki, bununla da amel ederek çok sevâb kazanasın.

Tenbîh: Farzları terk edenler, ya’nî tenbellikle kılmamış olanlar, sünnetleri, nâfileleri kılarken, kazâ nemâzlarına da niyyet etmelidir. Farz borcu olanların, sünnet ve nâfileleri kabûl olmaz. Ya’nî bunlara sevâb verilmez. Fekat, kazâ kılarken, o vaktin sünnetini kılmağa da niyyet edince, o sünnetin sevâbı da verilmekdedir. İbni Nüceym “rahime-hullahü teâlâ” (926-970 Mısrda) buyuruyor ki, (Sünnet ve nâfile nemâzlar, kazâ borcu olanı Cehennemden kurtarmaz.) Kazâlarının mikdârını hesâb edip, sünnetler yerine de kazâ nemâzları kılarak, Cehennemden kurtulmağa çalışmalıdır. Sabâhdan başka nemâzların ilk sünnetlerini kılarken, bu nemâzların ilk kazâya kalmış farzları ve öğlenin son sünneti yerine, sabâhın farzını ve akşamın sünneti yerine, üç rek’at farzını ve yatsının son sünneti yerine, üç rek’at salât-i vitri kazâ etmeğe niyyet etmek lâzımdır ve çok mühimdir. Terâvîh nemâzını evde yalnız kılarak bir günlük kazâları kılmağa niyyet etmelidir. Fitne çıkarmamak için, terâvîhi cemâ’at ile kılmak îcâb ederse, yine kazâ nemâzı kılmalıdır. İmâm efendi iki rek’atde selâm veriyorsa, sabâh nemâzı farzlarını, dört rek’atde selâm veriyorsa, diğer farzları kazâ etmeğe niyyet etmelidir.