MEST ÜZERİNE MESH BAHSİ

16 - Ey Oğul! Abdest alırken, mestlerin üzerine mesh etmek için, iki elini su ile ıslatıp, ayağının parmakları ucundan ellerin parmaklarını açarak başlar, topuğuna kadar mesh edersin. Ayakları yıkayarak abdest alıp mestleri giydikden sonra, abdest bozulduğu ândan başlayarak, yirmidört sâat içinde, mest üzerine mesh edilebilir. Seferî olan için bu müddet, üç gün üç gecedir. 376.cı sahîfeye bakınız! 

TEYEMMÜM BAHSİ

17 - Ey Oğul! Abdest veyâ gusl için su bulamazsan veyâ suyu kullanamazsan, teyemmüm edersin. Abdest ve gusl için, teyemmüm aynıdır ve şöyle olur:

İki kolunu dirseklerinin üst tarafına kadar sıvarsın. (Nemâz kılmak için, teyemmüm etmeye) niyyet edersin. (Bismillâhirrahmânirrahîm) deyip, iki avucunu temiz bir toprak veyâ sokakdan gelen toprak tozları ile tozlanmış ev eşyâsı üzerine vurursun. Ellerini birbirine sürtüp yüzünün her tarafını tâm olarak mesh edersin. Toz toprak varsa sürterken ellerden yere düşer. İki el ayası açık, dört parmak yapışık, baş parmakları ayrı olarak avuç içleri yüze karşı, parmakları yatay vaziyetde, iki elin uzun parmakları birbirine dokundurulur. Uzun parmakların üst kenârı saç kesimine gelmek üzere yüze konup, eller yüze yapışık kalmak üzere yukardan aşağı çene ucuna kadar indirilir. Böylece yüz, bir kerre mesh edilmiş olur. Yüzde iğne ucu kadar el dokunmamış yer kalmamalıdır. İkinci bir def’a, iki el ayasını aynı sûretle toprağa vurup, sol elin ayasının yarısı ya’nî dört parmak içi ile, sağ elinin beş parmağı bitişik olarak, tırnağı ucundan başlayarak, dirseğe kadar, dış kısmını mesh et! Yine sol elinin iç kısmı avuç ve başparmak içi ile sağ kolun iç kısmını dirsekden bileğine kadar mesh edersin. Bu esnâda baş parmak içi, sağ elin baş parmak dışını mesh eder. Gevşek yüzük oynatılır. Sağ elinle de, sol kolunu aynen böyle yaparsın. Parmakların yanlarını, diğer elin parmaklarının içleri ile mesh lâzım değildir. İşte teyemmümün tertîbi budur.

Teyemmümün farzları üçdür:

1) Niyyet etmek, niyyetin kalbden olması lâzımdır.

2) Ellerini pâk toprağa vurup, yüzünü tam olarak mesh etmek, ya’nî sıvamakdır.

3) Yine ellerini temiz toprağa vurup, kollarını dirseklerinle berâber mesh etmekdir. Aynı toprakdan, çok kimse, teyemmüm ede-

-370-

bilir. Su bulunca, teyemmüm bozulur. Şâfi’îde ve mâlikîde her nemâz vakti girince, yeniden teyemmüm etmek lâzımdır.

Cünüb kimse, abdest alacak kadar su bulsa, abdest ve gusl için bir (Teyemmüm) ederek nemâzlarını kılar. Sonra, abdesti bozulunca, bu su ile abdest alır. Teyemmüme başlarken, niyyet etmek farzdır. Hadesden, cünüblükden temizlenmek için veyâ nemâz kılmak için yâhud belli bir ibâdeti yapmak için niyyet ederek yapılan teyemmüm ile nemâz kılınabilir. Yalnız teyemmüme niyyet edilirse, kılınamaz. Şehr içinde dahî sudan bir mîl uzak olan teyemmüm eder. Bir mîl dörtbin zrâ’dır. Bir zrâ’ hanefîde yirmidört, diğer üç mezhebde ise yirmibir parmak, bir parmak altı arpa genişliğinde olup, iki santimetredir. Bir mîl hanefîde 1920, diğer üç mezhebde 1680 metredir. Sıcak yer, hamâm parası olmıyan, hasta olmakdan korkarsa, teyemmüm eder. İçmek için olan su, yok demekdir. Zemzem suyu varken teyemmüm edilmez. Teyemmüm, taş ve toprakdan ve kireç, kükürt, kaya tuzundan yapılır. Yanıp kül olabilen şeylerden ve sıcakdan eriyen, ma’den, yağlı boya, camdan ve üzeri sırlı porselenden, kar ve buzdan, undan yapılmaz. Üzerinde toprak tozları bulunan herşeyden yapılır. Ele bulaşacak kadar tozlu olmaları lâzımdır. Yaş çamur ile yapılmaz. Mâlikîde kardan, buzdan teyemmüm câizdir. Sakal başı ile kulak arası, kaş ile göz arası ve burun delikleri yüze dâhildir. Yüzün ve kolların tozlanması lâzım değildir. Abdestde iki parmağı gezdirerek başın dörtde biri mesh olunabilir. Teyemmümde üç parmakdan az ile, mesh olmaz. İki el ile mesh şart değildir. Bir el ile de olur. Başkasına da, özrsüz yapdırabilir. Bir yerden çok kimsenin teyemmüm etmesi câizdir. Abdestsizin mescide girerken teyemmüm etmesi müstehabdır. Suyun bulunduğunu sormak, suyu olandan istemek, piyasa değerinde olunca, satın almak lâzımdır. Hanefîde, vakt girmeden evvel teyemmüm câizdir. Diğer üç mezhebde câiz değildir.

Abdest a’zâsının çoğunda veyâ yarısında yara bulunan kimse, teyemmüm eder. Çoğu sağlam ise, sağlamını yıkayıp yaralara mesh eder. Guslde, bedenin hepsi, bir uzv sayılır. Bedenin yarısı yaralı ise, teyemmüm eder. Deriye mesh zarar verirse, sargıya mesh eder. Bu da zarar verirse, bunu da terk eder. [Çünki, her mezhebde böyle olduğundan, başka mezhebi taklîd mümkin değildir.] Eli çolak olan, teyemmümde yüzünü ve kollarını yere sürer. Nemâzı terk etmez. Kolları dirsekden yukarı kesik olan da böyledir. Elleri ve ayakları kesik olanın, yüzünde yara varsa, nemâzı abdestsiz kılar. Nemâz kılmaz da, denildi. Abdest aldıracak kimse bulamıyan hasta, teyemmüm eder. Kölesi, çocuğu, hiz-

-371-

metcisi varsa, teyemmüm etmez. Bunlardan başkasından yardım istemesi mümkin olursa, yine etmez. Temiz yer, su ve toprak bulamıyan mahbûs, okumadan, nemâz kılar gibi yapar. Kurtulunca, hepsini i’âde eder. Yakında su olduğunu bilmiyerek, teyemmüm sahîh olur.

Tenbîh: (Ni’met-i islâm) kitâbında diyor ki: Ef’âl-i mükellefîn, ya’nî müslimânın yapması lâzım olan şeyler, sekizdir: Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mubâh, harâm, mekrûh, müfsid. Farzlar ve harâmlar, Allahü teâlâ tarafından, Kur’ân-ı kerîmde açıkca bildirilmişlerdir.

Bir ibâdetin farzlarından biri terk edilirse, o ibâdet sahîh olmaz. Bilmiyerek terk edilince de, sahîh olmaz. Bilerek terk edince, günâh da olur. Sünneti yapmanın sevâbı, farzın sevâbından azdır. Sünneti bilerek terk etmek günâh olmaz. Azâb yapılmaz. Azarlanır. Gayr-ı müekked sünnete, müstehab ve mendûb da denir. Bunu yapmak, sevâb olur. Ya’nî, Cennet ni’metine kavuşur. Bilerek yapmamak, günâh olmaz. Nâfile ibâdet, ya’nî emr olunmamış bir ibâdeti yapmak, müstehabdır. Mubâh, yapması veyâ yapmaması, sevâb veyâ günâh olmıyan şeydir. Yimesi harâm olmıyan şeyleri, doyuncaya kadar yimek, içmek mubâhdır. Doydukdan sonra yimek, içmek harâmdır. Harâmdan kaçınmak sevâbdır. [Farzı yapmakdan da çok sevâbdır.] Mekrûh işlemek de günâhdır. Harâma halâl diyen kâfir olur. Alkollü içki [meselâ bira] içmek, kumar oynamak, anaya, babaya âsî olmak, [ya’nî, harâm olmıyan emrlerini yapmamak, müslimânların kalbini kırmak, rızâsı olmadan malını almak] harâmdır. Mekrûha halâl diyen kâfir olmaz. Midye, istridye, istakoz yimek, abdestde ve guslde suyu isrâf etmek mekrûhdur. Sünnet deyince, müekked sünnet anlaşılır. Mekrûh deyince, tahrîmi olan mekrûh anlaşılır. Ödünc istemek, mubâhdır. Ödünc vermek, müstehabdır. Borc ödemek farzdır. Borclu fakîri sıkışdırmamak vâcibdir. Lâzım olan din bilgilerini öğrenmek, kadınlara da farzdır. Başkalarına öğretecek kadar fazla öğrenmek, farz-ı kifâyedir. Dahâ çok öğrenmek mendûbdur. İlmi ile öğünmek, mekrûhdur. Bey’ın şartlarından olmayıp da, alıcı ve satıcıdan birine fâidesi olan bir şeyi şart ederek yapılan satış fâsid olur, harâm olur. Her insana ilk farz olan şey, îmân etmesidir. [Îmânı olmıyana, (kâfir) denir. Îmânı olana, (müslimân) denir. Ba’zı sözler, ba’zı işler, îmânın gitmesine sebeb olur. Müslimân iken, sonradan îmânsız olana, (mürted) denir. Bir müslimân, mürted olunca, nikâhı gider.]

Allahü teâlânın, insanlara olan ni’metlerinin, ihsânlarının en

-372-

büyüğü, Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” göndermesidir. [Peygamberler göndererek, râzı olduğu ve râzı olmadığı şeyleri bildirmişdir. Peygamberler, fen bilgilerini öğretmediler. Bunları akl ile araşdırınız, bulunuz, fâideli işlerde kullanınız dediler. Kendileri de, kendi zemânlarında bilinen fen vâsıtalarını yapdılar ve kullandılar. Dahâ fazlasını ve yenilerini yapmakla uğraşmadılar. Bunları yapmağı başkalarına bırakdılar. Kendileri, Allahü teâlânın bildirdiği dinleri yaymağa, öğretmeğe uğraşdılar.] (Din), inanılacak şeyleri, beden ve kalb temizliğini, Allahü teâlâya kulluk vazîfesini, kulların birbirlerine karşı haklarını ve vazîfelerini bildirir. İnanılacak şeylere (Akâid) denir. İbâdetlere ve mu’âmelât ve hukûk bilgilerine (Fıkh) denir. İbâdetler, nemâz, oruc, zekât, hac ve cihâd olmak üzere beşdir. [Bunlara Ahkâm-ı islâmiyyenin (İbâdât) kısmı denir. Cihâd, ordunun harb etmesi ile ve ilm yayarak yapılır. Beden ile olan cihâdı hükûmet, ya’nî ordu yapar. İlm yayarak cihâdı, âlimler yapar. İkisi de farz-ı kifâyedir. İslâm âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, fıkh ilminde birçok kısmlara ayrıldı. Şimdi, bunlardan dördü kalmışdır. Bunlar, Hanefî, Şâfi’î, Mâlikî ve Hanbelî mezhebleridir. Her müslimânın, bunlardan birini seçerek, bunun fıkh kitâblarına uyması lâzımdır. Biz, hanefî mezhebindeyiz.]

(Tahâret), temizlik demekdir. Bedenin, elbisenin ve nemâz kılınacak yerin temiz olması farzdır. Hades, abdestsiz olmak demekdir. Yıkaması farz olan yerde iğne ucu kadar ıslanmamış yer kalırsa, abdest sahîh olmaz. Derideki mum, iç yağı, hamur, çamur, balık pulu [oje, yağlı boya] ve burnun dışında, gözün kenârında kalan kir, çapak altına su geçmez ise, abdest ve gusl sahîh olmaz. Gasl, yıkamak, su dökerek, üzerinden akıtmak demekdir. Hiç olmazsa, iki damla yere damlamalıdır. Suyu yağ gibi sürmek kâfî değildir. Kar ve yaş bez, sünger sürmek, yıkamak olmaz. Abdest alırken, gözlerin, ağzın, burnun içini ve sık sakal ve pire, sinek tersi, kaş, bıyık altındaki deriyi yıkamak farz değildir. Bunların üstü yıkanır. Dirsekleri ve ayağın iki tarafındaki tümsek topuk kemiklerini yıkamak farzdır. Çıplak ayağı yıkamayıp, mesh etmek câiz değildir. Mesh, başka yerde kullanılmadık yaşlığı değdirmekdir. Yaş bez, yağmur, kar sürünmesi ile de olur. Sarkan saçı değil, başı mesh etmek lâzımdır. Başı nezleli olup da, mesh zarar verirse mesh etmez. Abdest aldığını bilip, bozduğunda şübhe eden, abdestlidir. Abdesti bozulduğunu bilip, sonra abdest aldığında şübhe eden, abdestsizdir. Ba’zı uzvunu yıkayıp yıkamadığında şübhe eden, vesvese edici değil ise, bu uzvu yıkar. Her zemân şübhe ediyor ise, yıkamaz. Abdest bitince şübhe ederse, yı-

-373-

kamaz. Sık sakalın üstünü yıkamak farzdır. Çeneden sarkan sakalı ve sarkan saçı yıkamak farz değildir. Dudağın görünen kısmını yıkamak lâzımdır. Kabuk altındaki çıban yıkanmaz. Tırnak üzerinde kalan kına da böyledir. [Kollodyum ve ojenin altını yıkamak farzdır.] Dar yüzüğü oynatmak lâzımdır. Tabandaki yarığa su zarar verirse, merhemin üstü yıkanır. Buna da zarar verirse, yara mesh edilir. Bu da zarar verirse, sargı mesh edilir. Bu da zarar verirse, [Başka mezheb taklîd edilemez. Çünki, diğer üç mezhebde de afv edilmemişdir. Zarûret olup], hepsi terk edilir. Guslde de böyledir. Zararı olmıyanı yapmak lâzımdır. Soğuk su zarar verip, sıcak su vermezse, sıcak su ile yıkamak lâzım olur. İlâc yaranın, yarığın kenârındaki sağlam deriye aşmış ise, bunun altını yıkamak lâzım olur. Göz kapakları üstünü yıkamak da, göz ağrısı yaparsa, böyledir. Abdestden, guslden sonra traş olunca, traş yerlerini yıkamak lâzım olmaz. Tırnak kesmek de böyledir.

Sünneti terk günâh değildir. Özrsüz terk etmeği âdet etmek günâh olur. Eldeki, çok az necâseti yıkamak farzdır. Temiz suya pis eli sokmak îcâb ediyorsa, nemâzı teyemmüm ile kılar ve iâde etmez. Büyük kabı kaldıramaz ve suyu ağzı ile, bez ile alamazsa, sol eli temiz ise, bunun parmaklarını bitişdirip sokar. Bununla sağ elini yıkar. Sonra, sağ avcu ile su alıp yıkanır. Kurnada tası almak için, cünübün temiz olan kolunu sokması câiz olur. Abdest almağa başlarken besmeleyi unutunca, abdest arasında çekerse, sünnet hâsıl olmaz. Yimede ise, hâsıl olur. (Besmelesiz abdest, abdest olmaz) hadîs-i şerîfi, farzı değil, sünnet olduğunu bildirmekdedir. Abdeste başlarken besmele ve kalb ile niyyet, ya’nî Allah rızâsı için yapdığını düşünmek sünnetdir. Misvâk, Erâk ağacının dalıdır. Sağ elin küçük ve baş parmakları altda, diğer üç parmak üstde olarak tutulur. Misvâk bulamıyan, baş parmak sağ, şehâdet parmak sol tarafdan ağza sokularak, dişler oğalanır. Misvâki başka zemânlarda kullanmak müstehabdır. Kadınlar, misvâk kullanmaz. Sakız çiğnemeleri müstehabdır. Erkeklerin çiğnemeleri mekrûhdur. Mazmaza, ağzı su ile doldurup veyâ çalkalayıp, boşaltmakdır. Gargara şart değildir. Ağız dolusu su içmek, mazmaza olur. Emerek içmek olmaz. İstinşak, burun deliklerini ıslatmakdır. Kemiklerine çekmek lâzım değildir. Üç kerre yıkadığında şübhe edenin dördüncüyü yıkaması câiz olur. El ve ayak parmaklarını tahlîl etmek, ya’nî el parmaklarını birbirlerine ve küçük parmağı alt tarafdan ayak parmaklarının aralarına sokmak sünnetdir. Aralarına suyu akıtmak, tahlîl yerine geçer. Sık sakalı tahlîl, ya’nî, altından parmakları sakal ara-

-374-

sına sokmak sünnetdir. Başın her tarafını, önden arkaya doğru mesh müstehabdır. Kulakların dışı baş parmakla, içi şehâdet parmağı ile mesh edilip, küçük parmaklar deliğe sokulup tahrik edilir. Yıkanan yerleri bir kerre uğalamak ve acele etmek müstehabdır.

Abdestde üzerine su sıçratmamak, kıbleye karşı almak, kimseden yardım istememek, kalan sudan içmek, abdestden sonra, kurulanmak ve kelime-i şehâdet ve üç kerre (sûre-i Kadr) okumak ve iki rek’at nemâz kılmak müstehabdır.

Nemâz kılmak ve Kur’ân-ı kerîmi tutmak için ve para, perde, dıvar gibi bir şey üzerinde yazılı âyet-i kerîmeye ve tefsîrine, tercemesine dokunmak için, abdest almak farzdır. Tavâf için, abdest almak vâcibdir. Diğer üç mezhebde abdesti bozacak şeyi yapınca, abdest almak müstehabdır.

Önden ve arkadan çıkan her yaşlık, yayılmasa bile, başka yerden çıkan kan ve hastalıkla çıkan sıvı, yıkaması lâzım olan yere yayılınca, abdesti bozar. Burun kemiklerine kan inince bozulur. Çünki, buraya suyu ulaşdırmak sünnetdir. Kulak deliği de böyledir. Derd ile, ağrı ile göz yaşı bozar. Ağlamak, çok gülmek ile [ve soğan gibi tahrîş edici gazlar, tozlar te’sîri ile] akan gözyaşı ve nezle ile akan burun suyu bozmaz. Mayasıl, parmak arası pişinti, kabarcık, uyuz, çiçek suları ve yakı konulan yerden çıkan sular bozmaz diyen âlimler vardır. Zarûret hâlinde bu söze göre amel olunacağı, İbni Âbidînde yazılıdır. Sülük, kene, büyük tahta biti fazla emerek ve hacâmat ile kan alınca bozulur. Bunun için, şırınga iğnesi ile kan alınca da abdest bozulur. Kene, tahta biti, sivri sinek az emerlerse bozulmaz. Yakı altına çıkan kan, irin, üstündeki bezde ve etrâfında görünmedikçe bozmaz. Yakı, sargı çıkarılınca, üzerinde görülürse, o anda bozulur. Ağız dolusu kay, tükrüğe müsâvî kan bozar. Tükrük kandan sararmış ise, bozmaz. Kızarmış ise, bozar. Ayva, elmanın ısırılan yerinde kan görülürse, bozmaz. Mâlikî ve şâfi’îde cildden akan şeyler abdesti bozmaz. Mak’adın gevşek olacağı bir hâlde, meselâ yan veyâ sırt üstü yatarak veyâ dirseğine yâhud birşeye dayanıp veyâ bir dizini dikip diğer uyluğu üzerine oturarak uyumak abdesti bozar. Dayandığı şey çekilince düşmezse bozulmaz. Nemâzda uyumak, dizlerini dikip, başını dizleri üzerine koyarak, bağdaş kurarak, diz çökerek, teverrük ederek uyumak bozmaz. Teverrük, kadınların nemâzda oturdukları gibi oturmakdır. Bayılmak, serhoş olmak, nemâzda sesli gülmek bozar. Yaradan katı kan, et düşmek, yaradan, burundan, kulakdan kurd düşmek, abdest uzvuna el sürmek, yabancı kadına dokunmak, balgam kus-

-375-

mak, gülmek, ağlamak bozmaz. Yabancı kadına dokunmak şâfi’îde mutlaka bozar. Mâlikîde ve hanbelîde şehvet ile olunca bozar.

Gasl, birşeyi yıkamak, gusl, yıkanmak, boy abdesti demekdir. Mazmaza, suyu ağızda çalkalamak olup, abdestde sünnet, guslde farzdır. Gargara, suyu buğazda çalkalamak olup, guslde de farz değildir. Kapanmamış küpe deliğini guslde yıkamak farzdır. Çöp sokmağa lüzûm yokdur. Kadının saç diplerini yıkaması farzdır. Saç örgüsünü çözüp aralarını yıkaması lâzım değildir. Sakal sık dahî olsa, altındaki deriyi ve bıyığın ve kaşların altındaki deriyi yıkamak farzdır.

Uykuda veyâ uyanık iken menî çıkınca ve cimâ’ olunca, erkek ve kadın (Cünüb) oldu denir. Cünüb olanın ve (Hayz) ve (Nifâs) dan kurtulan kadının, nemâz kılacağı zemân, (Gusl) abdesti alması farz olur. Guslde niyyet etmek, besmele ile başlamak, necâset bulaşık olmasa dahî, avret yerini yıkayıp, sonra bir abdest almak, sonra bedenin her yerini üç kerre yıkamak, yâhud denize, nehre, büyük havza dalıp çıkmak, önce başa, sonra sağ omuza su dökmek, bedeni uğalamak sünnetdir. Guslde abdest düâları okunmaz. Erkek erkekler arasında, kadın kadınlar arasında peştamal bulamazsa, çömelerek ve arkasını dönerek öyle yıkanır. Bakan günâha girer. Kadın, erkek karışık ise, teyemmüm ederler. Sonra kazâ ederler. Kimsenin görmediği yer küçük ise, çıplak gusl câiz, büyük ise, mekrûhdur.

18 -MEST ÜZERİNE MESH: Topuklar ile ayakları örten, ayakkabıya ve aba terliğe mest denir. Mestlerin ikisi üzerine, abdest alırken mesh edebilmek için, bunları abdestli iken giymiş olmak lâzımdır. Ayakların parmakları ucundan başlıyarak, yanlardaki topuk kemiklerini aşmak üzere, ıslak üç el parmağı ile çizerek üzerleri sığanır. İçinde ayak olmıyan kısma yapılan mesh sahîh olmaz. Mukîm olan, yirmidört sâat, müsâfirin ise, üç gün üç gece sonra, mestleri çıkarıp, ayaklarını yıkayarak bir kerre abdest alması lâzımdır. Bu müddetden önce, mestin birisi ayakdan çıkınca, abdestli ise, yalnız ayaklarını yıkar. Mâlikîde mesh müddeti, cünüb oluncıya kadardır. Ayakları yıkamak, mest üzerine meshden dahâ çok sevâbdır. Abdest alırken, mest üzerine mesh, kadın ve erkek için, her yerde, bir özr olmadan câizdir. Guslde, mest üzerine mesh, câiz değildir. Mestin bir sâat yürüyebilecek şeyden yapılmış olması lâzımdır. Tahta, cam veyâ bezden yapılmış mest üzerine mesh edilmez. Bir mestde, üç ayak parmağı kadar delik olmaması lâzımdır. Yürür iken açılmıyan uzun yarık zarar vermez.

-376-

İki mestdeki delikler toplu hesâb edilmez. Necâset ve avret mahalli hesâbında ise, toplanırlar. Mestin su sızdırmaması lâzımdır. Ayak parmakları olmıyan kimse, mesh edemez. Bir ayağı kesik olan, diğer ayağındaki mest üzerine mesh edemez(Feyziyye). Mesh müddeti, yirmidört sâatdir. Mesti abdestli olarak giyip, abdest bozulduğu zemân başlar. Mestli olarak sefere çıkanın müddeti üç gün ve üç gece olur. Bir gün bir gece mesh etmiş olan müsâfir, mukîm olunca, bunlara mesh edemez. Bir mestin üzerinde üç el parmağı kadar yeri bir kerre mesh etmek şartdır. Yaş bez, sünger sürerek, su dökerek de mesh olur ise de, sünnet sevâbı hâsıl olmaz. Üç parmağı, konçdan parmaklara veyâ sağdan sola veyâ bir parmak ile üç kerre mesh sahîh ise de, sünnete muhâlifdir. Mestin biri ayakdan çıkınca, iki ayağı da yıkamak lâzım olur. Mest üzerine giyilen çizme, lâstik bot üstüne mesh edilebilir. Çizme çıkarılınca, altındaki mestin mesh zemânı değişmez. Bir meste su girip, ayağın çoğu ıslanırsa, ayakları yıkamak lâzım olur. Başlık, eldiven, [parmakdaki oje], peçe, [kaplama diş] üzerine mesh yapılmaz.

Mâlikîde mestin altını ve üstünü temâmen mesh etmek lâzımdır. Bunun için, yaş sağ el ayası, sağ mestin ucuna konup topuğa doğru çekilir. Sol el ayası da, altına konup, çekilerek, topuğun iki tarafı baş ve küçük parmaklar ile kavranır. Sonra, sol el ayası sol mestin üstünden ve sağ el ayası altından çekilip, kavranır. Mestin tâhir olması, mâlikîde de farzdır.

Kırık kemik üzerine bağlanan tahtaya [alçıya], cebîre denir. Yaraya sarılan beze [Flastere] Isâbe denir. Kan aldırmak, sülük tutunmak, iğne yapdırmak, düşmek gibi bir sebeb ile yaralanarak, çıban çıkararak, kemiği kırılarak, sargı sardıran kimse, yarayı sıcak su ile de yıkayamaz, mesh edemezse, üzerindeki şeyin çoğunu bir kerre mesh eder. Sargı arasında kalan deri de mesh edilir. Bu mesh için bir müddet yokdur. Yara iyi oluncıya kadar mesh olunur. Önceden abdestli sarılmış olmaları şart değildir. Bir ayağı yıkayıp, diğer yaralı ayağa mesh câizdir. Yara iyi olsa bile, sargıyı çözmek, kanamaya, ağrıya sebeb olursa, mesh zemânı bitmez. Yara ıslanırsa, sargının meshi bâtıl olmaz. Sargı değişdirilirse, yenisine mesh lâzım olmaz. Bunlara ve başa ve mestlere mesh için niyyete lüzûm yokdur. Yara, yarık gibi şeyler üzerine konan ilâc, merhem, pomat gibi şeylerin çıkarılması zarar verirse, bunların üstü yıkanır. Su zarar verirse, üzerleri mesh olunur. Mesh dahî zarar verirse, mesh de terk edilir. Diğer üç mezhebde de böyle olduğu için, başka bir mezhebi taklîd etmeğe imkân yokdur.

-377-

İstihâza kanı, idrâr, ishâl, yel, devâmlı burnu kanaması ve yaranın akması, hanefî mezhebinde, bir nemâz vakti içinde, durmadan devâm ederse, (Özr sâhibi) olur. Gözü ağrıyanın gözünün devâmlı sulanması, kulağından, memesinden, göbeğinden devâmlı birşey akması da böyledir. İlâc ile, pamuk koymak, sarmak ile, nemâzı oturarak kılarak akıntıyı durdurmak vâcibdir. Durduramazsa, her nemâz vakti girdikden sonra abdest alıp, nemâzları öylece kılar. Özrsüz iken kılmadığı nemâzları, özrlü olarak kazâ edebilir. Nemâz vaktlerinin çıkması ile abdestleri bozulur. Hanefîde, özr sâhibi olmak için, özrün, bir nemâz vakti içinde, abdest alıp, o vaktin farzını kılacak kadar bir zemân durmayıp, hep akması lâzımdır. Özr sâhibi oldukdan sonra, bir nemâz vaktinde, bir kerre akıp, durunca, özr sâhibi olmak devâm eder. Bir nemâz vaktinde hiç akmaz ise, özr sâhibi olmak nihâyet bulur. Şâfi’îde de böyle olduğu (El-ma’füvât) şerhinde yazılıdır. Şâfi’îde, ayrıca dört şart dahâ vardır. Özr sâhibinden akan şeyler, bu iki mezhebde, (Necâset-i galîza) olduklarından, nemâz kılacağı zemân, çamaşırına bulaşmış olanı, hanefîde bir dirhemden fazla ise, bunu yıkaması farzdır. Nemâz kılacak zemân kadar durmayıp bulaşırsa, yıkamadan kılar. [Dirhem mikdârı, katı necâset için, bir miskaldir ki, dört gram ve seksen santigramdır. Sıvılar için, açık avucun içini dolduran suyun yüzeyi kadar yer demekdir]. Abdesti bozan şey, bir nemâz vaktinde ve nemâz içinde çıkıp, devâm etmese bile, (mâlikî mezhebinde) özr sâhibi olur. Abdesti ve nemâzı bozulmaz. Hanefî mezhebinde olan kimse, mâlikî mezhebini taklîd eder.

Nemâzın oniki farzından ikincisi (Necâsetden tahâret)dir. Hınzırdan başka her hayvân diri iken temizdir. Ölünce, necs olurlar. Hınzırın derisi ve her parçası necsdir. Diğer hayvânlar ölünce, necs olurlar. Hanefîde, köpek de temiz olduğundan, bey’ ve îcâr ve hibe olunur. Başkasının köpeğini öldürenin tazmîn etmesi lâzım olur. Cildi, dabağlandıkdan sonra temiz olur. Üzerinde necâset bulunmıyan kedi, köpek, kuyuya, havuza düşüp, diri çıkarılsa, ağzı suya değmemiş ise, su necs olmaz. Köpeğin eti ve salyası necsdir. Kılları temizdir. [Şâfi’î mezhebinde köpek, domuz gibi necsdir. Mâlikîde, ikisi de temizdir.] Suya girerek veyâ yağmurdan ıslanan köpek silkinince, üzerine sıçrayan şeyler, hanefîde necs olmaz. [Şâfi’îde necs olur ve sıçrayan yerleri su ile yedi kerre yıkamak lâzım olur. Bunlardan birisinde, suya toprak karışdırılır. Sıçramış yerlere toprak serper. Sonra üzerine su serper. Uğalar ve su ile toprağı giderir. Yâhud yaş yere toprak serperek uğalar. Yâhud, önce toprağı su ile karışdı-

-378-

rır. Bu çamuru sürer uğalar. Necs olan sıvı, meselâ ispirto, ilâc, koku [su veyâ toprak] gibi şeylere [bir menfe’at için] karışdırılınca, karışım temiz olur. [Lâkin ilâc için olmıyanları içmek harâmdır.] Bunun için, tentürdiyot ve kolonya, hanefîde temizdir. Şâfi’îde, kulak, burun, göz gibi tabî’î deliklerden çıkan kan, az ise, ya’nî, âdete göre, çok denilemezse, afv edilmişdir. Çıban, yara ve hacâmatdan ise ve başka yere bulaşmamış ise, çoğu da, afv edilmişdir.] Balık ve suda yaşayan bütün hayvânlar, kanı olmıyan böcekler, ölünce leş olmazlar. Dînimize uygun kesilen veyâ avlanan hayvân, yimesi halâl ise, hem eti, hem derisi temiz olur. Yimesi harâm ise, yalnız derisi temiz olur. Leşin derisi dabağlanınca temiz olur. Domuzdan başka hayvânların derisinin ve leşinin tüyü, tırnağı, boynuzu, kemiği, gagası gibi kan bulunmıyan yerleri temizdir. Sinirleri pisdir. İnsan diri iken de, ölü iken de temizdir. Fekat, ölürken, her canlı gibi, o da necâsetlenir. Bunun için, yıkanır. Temizlenir. Kuyuya düşüp ölürse, suyu necs yapar. Bir suya, dişi, tırnağı, kılı düşerse necs yapmaz. Tırnak kadar derisi düşerse, kanı damlarsa pis yapar. Yimesi halâl olan hayvânlardan ve insandan, diri iken koparılan parça necs olur, yinmez. Hayvânların temiz yerlerini kullanmak mubâhdır. Satın alınır, satılır. İnsanın parçalarını,[saçını, böbreğini, sütünü zarûretsiz] kullanmak, satmak harâmdır. [Organ nakli yapmanın câiz olduğu buradan anlaşılmakdadır.] Ölü tavukdan çıkan yumurta tâhirdir, yinir. Şâfi’îde, kabuğu sertleşmemiş ise, necsdir, yinmez. Ölü koyundan gelen süt de temizdir, içilir. Şâfi’îde necsdir. Ölü koyundan çıkan ölü kuzu necsdir. Bunun işkembesinden yapılan peynir mayası temizdir. Et kokunca, yemek ekşiyince, necs olmaz. Fekat, zararlı oldukları için, yinilmeleri halâl olmaz. Yağ acımakla, yimesi harâm olmaz. Et, peynir, kokup kurtlanmakla necs olmaz. Bir temiz ciğer, kuyuya düşüp, kokup, kurdlansa, ciğer ve kuyudaki su pis olmaz.

Yağmur, kar ve dolu suyu, deniz, nehr, kuyu, göl, menba’ sularına, (Mutlak su) denir. Bunlarla, hem hades, hem de necâset temizlenir. Çiçek suyu, asma suyu, üzüm suyu, et suyu gibi, husûsî ismlerle söylenen sulara (Mukayyed su) denir. Bunların akıcı olanları ile, yalnız necâset temizlenir. Süt, zeytin yağı gibi akıcı olmıyan mâyı’ler ile ve bevl gibi necs olan sıvı ile hiçbirşey temizlenmez. 198. ci maddeye bakınız! (Ni’met-i islâm) kitâbından alınan yazılar temâm oldu.

Niçin kılmazsın sen, farz-u sünneti,

Değilmisin Muhammedin ümmeti “aleyhisselâm”

Anmaz mısın, Cehennemi, Cenneti,

Îmân sâhibi kul, böyle mi olur?

-379-