Bunların ölümleri birdir.
Birini diyelim, diğeri dahî ona benzer.
Garîb dahî, iki dürlüdür:
Biri, uzak iklimde kalıp yanında akrabâsı ve âşinâsı bulunmaya. Biri dahî,
mekânında fakîr ola. Kimse, tenezzül edip, onun yanına varmaz ola. Böyle
mü’minler dahî, garîbdir ve ölürse şehîddir. Birisi, altmış yaşını geçe ve beş
vakt nemâzını terk etmeye. Bu dahî şehîddir. [Harâm işlemesi ölümüne sebeb
olan, meselâ, içki içerek zehrlenen, şehîd olmaz. Fekat, harâm işlerken başka
sebeb ile ölürse, meselâ, binâ çökerek ölürse, şehîd olur. Kadınların, kızların
yüzlerinden ve avuç içlerinden başka her yerleri avret mahallidir. Örtünmeleri
farzdır. Ehemmiyyet vermiyen kâfir olur. Başı, saçı, kolu, bacağı açık olarak
sokağa çıkmayan kadınlar, kızlar da şehîddir. Allahü teâlânın emrlerine ve
yasaklarına (Ahkâm-ı islâmiyye) denir.
Ahkâm-ı islâmiyyeyi öğrenen ve çocuklarına öğreten ana, baba da şehîddir.]
Îmânı ve nemâzı olmazsa, şehîd olmazlar. Ve kâfir elinde esîr olduğu hâlde ölen
müslimân dahî şehîddir. Zulm, işkence yapılarak öldürülen kâfir şehîd olmaz.
Kâfir olarak ölen, aslâ Cennete girmez.
Bu kişiler, ne zemân ölüm
yasdığına başlarını koyalar, gökler kapısı açılır ve yere o kadar melâike iner
ki, hesâbını, ancak Mevlâ bilir. Bunların ellerinde, nûrdan tâc ve hulleler
ola. O kişinin canını, izzet ile da’vet edeler. Nitekim Hak teâlâ, bu hâli,
Fecr sûresinin sonunda beyân buyuruyor.
Bir şehîd dahî budur ki,
yüzünü dergâh-ı izzete tutup, (Ey benim ma’budum! Ne ki, ömrüm olsa, bir şeye
ümmîd bağlamadım, illâ hazretine. Ve dahî, kimseye boyun eğmedim. Dünyâ
mekrine, din düşmanlarına aldanmadım. Yâ Rabbî! Şimdiki hâlde, senden ümmîdim
budur ki, cemî’ ümmet-i Muhammedi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” afv ve
mağfiret edesin) diye düâ ve niyâz ede. Bu dahî şehîddir.
O hâs melekler, o
hullelere saralar. O ânda Hakdan nidâ gele ki: (Cennete götürün! Zîrâ, dünyâda,
cümleden ziyâde nemâz kılardı ve müsâfiri sever, suçları bağışlar idi ve
istiğfar eder idi. Ve beni çok zikr ederdi. Avret mahalli açık olarak sokağa
çıkmazdı. Kendini harâmlardan pâk ederdi. Ve Peygamberlere ve islâmiyyete mutî’
idi.)
Şimdi, o iki melekler ki,
insanın iki omuzunda, dünyâda, hayr ve şer olarak, işlediklerini yazarlar,
onlar diye ki: (Yâ Rabbî! Bizi dünyâda bu kuluna müvekkel eyledin. Şimdiki
demde, izn ver –
bu kulunun canı ile göklere çıkalım.) Hitâb-ı izzet
vârid ola ki: (Siz onun kabrinin yanında durun, tesbîh ve tekbîr edip, bana
secdede bulunun ve sevâbını o kuluma bağışlayın.) Onlar dahî, kıyâmete değin,
zikr ve tesbîh edip, sevâbını, o kulun defterine yazarlar.
[TENBÎH: Mısrdaki
münâfıklar, ısyân ederek, halîfe Osmân “radıyallahü anh”ı öldürmek için,
Medîneye geldiler. Medînedekiler de yalan ve iftirâlarla bunları destekledi.
Medînedeki müslimânlar, halîfeye yardım etmedi diyerek, Eshâb-ı kirâmı
kötülediler. Hâlbuki, halîfe Cennetdeki şehîdlerin yüksek derecelerine de
kavuşmak istiyordu ve bunun için düâ ediyordu. Kendisine yardıma gelenlere
mâni’ oldu. Bunları geri çevirdi. Bundan istifâde eden âsîler, halîfeyi kolayca
şehîd etdi. Böylece, düâsı kabûl oldu. Murâdına kavuşdu. Şehîdler ölürken hiç
acı duymaz. Cennetde verilecek olan ni’metler, lezzetler kendilerine
gösterilip, bunların zevkleri içinde, rûhlarını meleklere seve seve teslîm
ederler.]