Ve dahî, kişinin
yetmişiki kadar güzel huyları vardır:
Îmân, Ehl-i sünnet
i’tikâdı, İhlâs, İhsân, Tevâzu’, Zikr-i minnet, Nasîhat, Tasfiye, Gayret,
Gıbta, Sehâ, Îsâr, Mürüvvet, Fütüvvet, Hikmet, Şükr, Rızâ, Sabr, Havf, Recâ,
Buğd-ı fillah, Hubb-i fillah, Hamûl, İstivâ-i zem ve medh, Mücâhede, Sa’y,
Kasd, Amel, Zikr-i mevt, Tefvîz, Teslîm, Taleb-ül-ilm, Selâmet, Sadr, Şecâat,
Hilm, Rıfk, İnâbet, Vefâ-i ahd, İncâz-i va’d, Hüsn-i hulk, Zühd, Kanâat, Rüşd,
Sa’y-i fil-hayrât, Rikkat, Şevk, Hayâ, Sebât fî emrillah, Ünsü billâh, Şevku
ilâ likâillah, Vekâr, Zekâvet, İstikâmet, Edeb, Firâset, Tevekkül, Sıdk,
Murâbata, Müşârata, Murâkabe, Muhâsebe, Muâtebe, Kezm-i gayz, Hubb-i tûl-i
hayâti liibâdetihi, Tevbe, Huşû’, Yakîn, Ubûdiyyet, Mükâfât, Ri’âyet-i hukûk-i
ibâd.
Tevâdu’, gönül
alçaklığına ve zikr-i minnet, her tâati Allahü azîm-üş-şânın tevfîki ve lütfu
olduğunu bilip, şükr etmeğe ve nasîhat, mü’min kardeşine nasîhat etmeğe ve
tasfiye, kalbinden ahlâk-ı zemîmeyi çıkarıp, ahlâk-ı hamîde ile muttasıf olmağa
ve gayret, dîninde gayret etmeğe ve gıbta, başkasındaki ni’metin kendinde de
olmasını istemeğe ve sehâ ile fütüvvet, cömerdliğe ve îsâr, mü’min
kardeşlerinin işlerini bitirmeğe ve mürüvvet, insanlık vazîfelerini yapıcı
olmağa ve hikmet, ilm-i hâlini bilip amel etmeğe ve şükr, ni’metleri emr olunan
yerlerde kullanmağa ve rızâ, Allahü teâlâdan kendisine gelen takdîrâta râzı
olmağa ve sabr, belâlara sabr etmeğe denir.
[Hukûk-i ibâd, kul
hakkını gözetmekdir. Kul hakkının en mühimmi ana-baba hakkıdır. Tatlı dil ile,
güler yüzle, yardımlarına koşmakla, onların gönüllerini kazanmağa çalışmalıdır.
Sonra komşu hakkı, hoca hakkı, karı-koca hakkı, arkadaş hakkı, sonra hükûmetin
hakkı gelir. Kimseye yalan söylememeli, hîle yapmamalı, ölçü âletlerini doğru
kullanmalı, işçinin ücretini, alın teri kurumadan ödemelidir. Borç ödememek,
otobüs ve benzerlerinin ücretlerini vermemek hiyânet olur. Hükûmete vergi öde-
memek, binlerle kimsenin hakkını çiğnemek olur.
Hükûmet zulm ederse, zulm edilenler, devlete karşı isyân ederlerse, bu
ısyâncılara yardım etmenin câiz olmadığı, (Berîka)da,
fitne bahsinde ve (Hindiyye)de ve (Dürr-ül-muhtâr)da yazılıdır. Hadîs-i şerîfde, (Hükûmete
ihânet edene, Allah ihânet eder) buyuruldu. Ya’nî ısyân edeni zelîl,
hakîr eder [Nibrâs]. Bunun için, Seyyid Kutb ve Mevdûdî gibi mezhebsizlerin,
müslimânları hükûmete karşı ısyâna teşvîk eden, bölücü, yıkıcı yazılarına
aldanmamalıdır. Zâlim olan hükûmete de ısyân edilmez ve ısyân edenlere yardım
edilmez. İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” ipek elbise giymenin erkeklere
harâm olduğunu bildirirken diyor ki, (Düğün ve bayramlarda ipekli kumaş sermek
ve altın, gümüş eşyâyı kullanmadan sergilemek, gösteriş için olmaz, yalnız
hükûmetin emrini yerine getirmek için olursa, câizdir. Fekat, gündüzleri, ışık,
kandil yakılması, ışıklı reklâmlar yapılması, malı zâyı’ etmek, lüzûmsuz yerde
kullanmak olduğundan, câiz değildir. Hükûmetin emri ile olursa, bunları yapmak
ve çocuklarını kız, oğlan karışık mekteblere göndermek câiz olur. 479.cu
sahîfeye bakınız! Kadın-erkek karışık olan, avret yerleri açık kimseler bulunan
toplantılara gitmek de câiz değildir.) Kâfirlerin kanûnlarına da ısyân etmek
câiz olmadığı da (İbni Âbidîn)in (Cum’a
nemâzı) ve (Kâdılık) kısmlarında yazılıdır. Üzerinde kul hakkı bulunanın
ibâdetlerinin kabûl olmıyacağı, Cennete giremeyeceği bildirildi. Kâfirin
hakkından kurtulmak, müslimânın hakkından kurtulmakdan dahâ zordur denildi.
Herkese iyilik yapmalı, kötülük edenlere, kötülükle karşılık vermemelidir.
Hakîkî müslimân, Allahü teâlânın emrlerine, hükûmetin kanûnlarına itâat eder.]
Erenlerin sohbeti,
ele giresi değil.
Sohbete kavuşanlar, mahrûm kalası değil.
Gezmek gerek her
yeri, bulmak için, bir eri,
sarraf tanır cevheri, magbûn bilesi değil.
Akar suyun başına,
kapalı desti konsa,
kırk yıl, orda dursa da, âbı alası değil.
Sohbet, kalbi eder
pâk, ona imrenir eflâk,
âdemi, ârif eden, tâcu hırkası değil.
Önce îmân etmeli,
harâmdan, el çekmeli,
rûh gıdâsın bilmeli:
Bâdem helvâsı değil!