(Eşi’at-ül-leme’ât)
kitâbında, Nikâh kısmı başında
diyor ki:
1 - Ebû Hüreyre
“radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”
yanına biri geldi. (Ensârdan bir kız ile evlenmek istiyorum) dedi. (Kızı [bir kerre] gör!
Çünki, Ensâr kabîlesinin gözlerinde birşey vardır) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, (Müslim) kitâbında
yazılıdır. Evlenilecek kızı önceden bir kerre görmek sünnetdir.
2 - Abdüllah ibni Mes’ûd
“radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”
buyurdu ki, (Kadınlar görüşdükleri kadınların
güzelliklerini, iyiliklerini, zevclerine anlatmasınlar. Zevcleri, o kadınları
görmüş gibi olurlar.) Bu hadîs-i şerîf,
(Buhârî)de ve (Müslim)de yazılıdır.
3 - Ebû Sa’îd-i Hudrî
“radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Erkek
erkeğin ve kadın kadının avret yerlerine bakmasın!) Görülüyor ki,
erkeklerin kadınlara ve kadınların erkeklerin avret yerlerine bakmaları harâm
olduğu gibi, erkeklerin erkeğin avret yerine ve kadınların kadının avret yerine
bakmaları da harâmdır. Erkeğin erkek için ve kadın için avret mahalli, diz ile
göbek arasıdır. Kadının kadın için avret mahalli de böyledir. Kadının yabancı
erkek için avret mahalli ise, ellerinden ve yüzünden başka bütün bedenidir.
Bunun için, kadınlara avret denir. Müslimân olsun, kâfir olsun, yabancı kadının
yüzlerine şehvet ile bakmak, avret yerine ise, şehvetsiz de bakmak harâmdır.
4 - Câbir bin Abdüllah
“radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”
buyurdu ki, (Yabancı kadının evinde gecelemeyiniz!)
5 - Akabe bin Âmir
“radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Yabancı
kadın ile bir odada yalnız kalmayınız! Kadın, zevcinin birâderi veyâ bunun oğlu
ile yalnız kalırsa, ölüme kadar sürüklenir.) Ya’nî fitnelere sebeb
olur. Bundan pek çok sakınmalıdır. Bu hadîs-i şerîf, (Buhârî)de ve (Müslim)de
yazılıdır.
6 - Abdüllah ibni Mes’ûd
“radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Kadının
bedeni avretdir.) Ya’nî örtülmesi lâzımdır. (Kadın sokağa çıkınca şeytân hep ona bakar.) (Ya’nî,
erkekleri aldatmak, onları günâha sokmak için onu tuzak yapar.)
7 - Büreyde “radıyallahü
anh” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi
ve sellem” hazret-i Alîye dedi ki, (Yâ Alî! Bir
kadını görürsen, yüzünü ondan ayır. Ona tekrâr bakma! Ansızın görmek, günâh
olmaz ise de, tekrâr bakmak günâh olur.) Ebû Dâvüd ve Dârimî
bildirdiler.
8 - Alî “radıyallahü anh”
haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve
sellem” buyurdu ki, (Yâ Alî! Uyluğunu açma ve ölü
veyâ diri, hiç kimsenin uyluk yerine bakma!). Bu hadîs-i şerîfi, Ebû
Dâvüd ve İbni Mâce haber verdiler. Bundan anlaşılıyor ki, ölünün avret yerine
bakmak, dirininkine bakmak gibidir. [Sporcuların ve denizde yüzenlerin avret
yerine bakmakdan çok sakınmalıdır.]
9 - Abdüllah ibni Ömer
“radıyallahü anhümâ” haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Avret
yerinizi açmayınız! [Ya’nî, yalnız iken de açmayınız.] Çünki, yanınızdan hiç ayrılmayan kimseler vardır. Onlardan
utanınız ve onlara saygılı olunuz!) Bunlar, Hafaza denilen
meleklerdir ki, insanı cinnin zararından korurlar ve insandan yalnız halâda ve
cimâ’da ayrılırlar.
10 - Ümm-i Seleme
“radıyallahü anhâ” diyor ki, Meymûne “radıyallahü anhâ” ile birlikde
Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanında idik. İbn-i Ümm-i Mektûm
“radıyallahü anh” izn isteyip içeri girdi. Resûlullah “sallallahü
aleyhi ve sellem” bunu görünce bize, (Perde
arkasına çekiliniz!) buyurdu. (O a’mâ değil midir? Bizi görmez)
dedim. (Siz de mi körsünüz? Onu görmez misiniz?) buyurdu.
Ya’nî, o kör ise de, siz kör değilsiniz ya, buyurdu. Bu hadîs-i şerîfi, imâm-ı
Ahmed ve Tirmüzî ve Ebû Dâvüd “rahime-hümullahü teâlâ” bildirdiler. Bu hadîs-i şerîfe
göre, erkeğin yabancı kadına bakması harâm olduğu gibi, kadının da yabancı
erkeğe bakması câiz değildir. Mezheb imâmlarımız “rahime-hümullahü teâlâ”,
diğer hadîs-i şerîfleri de düşünerek, kadının yabancı erkeklerin başlarına,
saçlarına bakmaması gücdür. Yapması güç olan emrler (Azîmet)
olur. Erkeğin kadın için avret yeri, diz ile göbek arasıdır. Buraya
bakmamak kolaydır. Kolay olan emrlere (Ruhsat)dır,
dediler.
[Görülüyor ki, Ezvâc-ı
tâhirât “radıyallahü teâlâ anhünne” ve Eshâb-ı kirâm “radıyallahü anhüm” azîmet
ile amel ederler, ruhsatlardan da sakınırlardı. İslâmiyyeti içerden yıkmağa
çalışan ingilizlerin ve (Zındık)ların,
(Peygamber zemânında kadınlar örtünmezlerdi. Şimdi gördüğümüz kadınların umacı
gibi örtünmeleri, o zemân yokdu. Hazret-i Âişe başı açık gezerdi. Şimdiki
örtünmeği sonradan yobazlar, fıkhcılar uydurdu) gibi sözleri çirkin iftirâdır.
Evet, önceleri, örtünmek emr edilmemişdi. Fekat, hicretin üçüncü ve beşinci
senelerinde kadınların örtünmeleri emr
olundu. Baban-zâde Ahmed Na’îm beg, hicâb
âyetlerinin üç def’ada nâzil olduğunu (Tecrîd-i
sarîh tercemesi) 118. ci sahîfesinde yazmakdadır.]
11 - Tâbi’înin
büyüklerinden Behz bin Hakim, babasından ve dedesinden haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Avret yerlerini ört! Zevcenden ve câriyenden başkasına
gösterme! Yalnız iken de, Allahü teâlâdan hayâ ediniz!) Bu hadîs-i
şerîfi Tirmüzî, Ebû Dâvüd ve İbni Mâce “rahime-hümullahü teâlâ” bildirdiler.
Câriyeye (Mülk-i yemîn) denir ki, sağ
elin mülkü demekdir. Çünki satın alırken, sağ el ile mu’âyene edilir ve sağ el
ile parası ödenir.
12 - Ömer-ül-Fârûk
“radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir
erkek, yabancı bir kadın ile halvet ederse, üçüncüleri şeytân olur.) Bu
hadîs-i şerîfi Tirmüzî bildirdi. [Yabancı bir veyâ çok kadınla (Halvet) etmek, ya’nî kapalı bir yerde yalnız
kalmak harâmdır. İbni Âbidîn imâmlığı anlatırken diyor ki, (Başka bir erkek
dahâ varsa veyâ zîrahm mahremi bir kadın da varsa halvet olmaz.)]
13-Câbir bin Abdüllah
“radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Zevci
uzakda olan kadınların yanlarına gitmeyiniz! Çünki şeytân, kan gibi
damarlarınızda dolaşır.) Sizin de dolaşır mı dediklerinde, (Benim de dolaşır. Fekat Allahü teâlâ, ona karşı, bana
yardım etdi. Onu müslimân yapdı. Bana teslîm oldu) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfi Tirmüzî “rahime-hullahü teâlâ”
bildirdi.
14 -Ümm-i Seleme
“radıyallahü anhâ” diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” yanımda
idi. Kardeşim Abdüllah bin ebî Ümeyyenin kölesi de odada idi. Bu köle muhannes
idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”,
bu muhannesi görünce ve sesini işitince, (Bunun
gibileri evinize almayınız!) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, (Buhârî)de ve (Müslim)de
yazılıdır. (Muhannes), ahlâkını, hareketlerini, sözlerini ve şeklini kadınlara
benzeten kimse demekdir. Böyle yapanlar mel’ûndur. Bunlar için, hadîs-i şerîfde, (Kendilerini
kadınlara benzeten erkeklere ve erkeklere benzeten kadınlara, Allah la’net
eylesin!) buyuruldu. Zarûret olmadan erkekler gibi giyinen ve onlar
gibi traş olan ve erkeklere mahsûs işleri yapan kadınlar ve kadın gibi
saçlarını uzatan ve süslenen erkekler, bu hadîs-i şerîfe dâhil olmakdadırlar.
15 - Misver bin Mahreme
“radıyallahü anh” hicretin ikinci senesinde tevellüd etdi. Abdürrahmân bin
Avfın hemşirezâdesidir “radıyallahü anhümâ”. Diyor ki, büyük bir taş
götürüyordum. Yolda, elbisem aşağı düşdü. Yukarı kaldıramadım. Resûlullah “sal-
lallahü aleyhi ve sellem” beni bu hâlde gördü. (Elbiseni yukarı kaldır! Çıplak olarak sokağa çıkmayınız!) buyurdu.
Bu hadîs-i şerîfi (Müslim) bildirmekdedir.
Bu hadîs-i şerîf, sokaklarda, plajlarda ve spor sâhalarında, erkeklerin de,
kızların da, açık bulunmalarını yasak etmekdedir.
16 - Ebû Ümâme “radıyallahü
anhâ” haber veriyor: Resûlullah “sallallahü
aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir kızın
güzelliğini gören kimse, gözünü ondan hemen ayırırsa, Allahü teâlâ, ona yeni
bir ibâdet sevâbı ihsân eder ki, bu ibâdetin lezzetini hemen duyar.) Bu
hadîs-i şerîfi, imâm-ı Ahmed bin Hanbel “rahime-hullahü teâlâ” bildirdi.
17 - Hasen-i Basrî
“rahmetullahi aleyh”, mürsel olarak haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Avret
yerlerini açana ve başkasının avret mahalline bakana, Allah la’net eylesin!). Bu
hadîs-i şerîf, imâm-ı Beyhekînin “rahime-hullahü teâlâ” (Şu’âbül-îmân) kitâbında yazılıdır.
18 - Abdüllah ibni Ömer
“radıyallahü anhümâ” haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Kendini
bir kavme benzeten, onlardan olur!). Bu hadîs-i şerîfi, imâm-ı Ahmed
ve Ebû Dâvüd “rahime-hümallahü teâlâ” bildirdiler. Demek ki, ahlâkını, işlerini
veyâ elbisesini islâm düşmanlarına benzeten, onlardan olur. [Modaya, kâfirlerin
kötü âdetlerine uyanlar, harâmlara güzel san’at ismini takanlar ve harâm
işliyenlere san’atkâr, ilerici diyenler, bu hadîs-i şerîfden ibret
almalıdırlar.]
19 - Amr Şu’ayb,
babasından ve dedesinden haber veriyor. Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü
teâlâ, kuluna verdiği ni’metleri görmesini sever.) Bu hadîs-i
şerîfi, Tirmüzî “rahime-hullahü teâlâ” bildirdi. Görülüyor ki, Allahü teâlâ
elbisenin yeni, güzel ve temiz olmasını sever. Bunları, ni’meti göstermek için
yapanı sever. Kibr ile yapanı sevmez. Allahü teâlânın verdiği ni’metleri gizlemek
câiz değildir. İlm ni’meti de böyledir.
20 - Câbir bin Abdüllah
“radıyallahü anh” diyor ki, Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” bize geldi. Evde, saçları dağınık biri vardı.
Bunu görünce: (Bu, saçlarını düzeltecek birşey
bulamamış mı?) buyurdu. Elbisesi kirli birini de görünce, (Elbisesini yıkayacak birşeyi yok mu?) buyurdu.
21 - Tâbi’înden
Ebülahves, babasından haber veriyor. Resûlullahın
“sallallahü aleyhi ve sellem” yanına gitdim. Elbisem eskimiş idi. (Malın yok mu?) buyurdu. Malım var dedim. (Ne cinsden malın var?) buyurdu. Her cinsden var
dedim. (Allahü teâlâ, mal verince, ni’metlerin
eserini üzerinde görmelidir!) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfi, imâm-ı
Ahmed ve Nesâî “rahime-hümallahü teâ-
lâ” bildirdiler. (Eşi’at-ül-leme’ât)
kitâbının üçüncü cildinden terceme burada temâm oldu.
22 - Yûsüf Kardâvînin (El-halâl-ü vel-harâm-ü fil-islâm) kitâbında
diyor ki: İslâm dîni, müslimân kadının, altı görünecek kadar ince örtü ile
örtünmesini harâm etmişdir. (Müslim) ve (Muvattâ) kitâblarındaki hadîs-i
şerîfde, (Örtülü çıplak ve başları deve
hörgücü gibi yükseltilmiş kadınlar, Cennete girmiyecek. Kokusunu bile
duymıyacaklardır. Hâlbuki, Cennetin kokusu, çok uzaklardan duyulacakdır) buyuruldu.
Bu hadîs-i şerîf, kadınların ince, şeffâf veyâ cilde yapışık dar elbise, çorap,
baş örtüsü ile örtünmelerini ve saçlarını, başlarının üstünde küme yapmalarını
yasak etmekdedir. Böyle örtünmek, çıplak gezmek gibidir. Müslimân hanımları,
kızları, ince, dar şeylerle örtünmemeli, saçlarını veyâ (peruk) takarak, bunların
kıllarını, deve hörgücü gibi başlarının üstünde toplamamalı, saçlarını topuz
yapmamalıdır. Bunların Cehenneme götüren günâh olduklarını bilmelidir.
[Kardâvînin mezhebsiz bir
din adamı olduğu, ikiyüzüncü sahîfede bildirilmişdi. İslâm dîni, kadınların örtünmelerinin
farz olduğunu ve örtünün evsâfını bildirmişdir. Bu evsâfı taşıyan çarşaf ve
geniş ve uzun entâri ve manto ile örtünmeleri arasında fark olduğu hiç
bildirilmemişdir. Örtünmenin farz olduğu, örtü, elbise şekllerinin ise, (Sünnet-i zevâid) olduğu, fıkh kitâblarında
yazılıdır. Sünnet-i zevâid, ibâdet olmıyan, âdet olan sünnetler demekdir. Bunun
için, örtülerden, âdet hâlini almış olanı kullanmak lâzımdır. İbâdet olmıyan
şeylerde âdete uymamak, mekrûh olur. Fitneye sebeb olursa, harâm olur. (Hindiyye)de diyor ki, (Kalın ve geniş kumaş ile
örtülü kadına bakmak câizdir. İnce, dar örtülmüş kadına bakmak câiz değildir.
Örtülü kadının da yüzüne şehvet ile bakmak harâmdır. Şehvetsiz olarak lüzûmsuz
bakmak mekrûhdur. Müslimân olmıyan kadınlara da bakmak böyledir. Bunların
yalnız saçlarına bakmak câiz olur, denildi.)
Kalın, geniş ve topuk
kemiklerine kadar uzun ve kolları bileklerini örten, koyu renkli manto ile
örtünmek, iki parça çarşafla örtünmekden dahâ iyidir. (Halebî-yi kebîr)de diyor ki, (Hür kadının kulaklarına
kadar sarkan saçı sözbirliği ile avretdir. Kulakdan aşağı sarkan kısmı,
âlimlerin çoğuna göre yine böyledir. Ba’zılarına göre, sarkan kısm nemâzda
avret olmaz. Fekat yabancının buna bakması da câiz değildir.) Saçlarının
hepsini, kalın baş örtüsü ile örtmelidir. Bu örtünün ortasının ön kısmı, alına
yapışmalı ve kaşlara yakın inmeli, iki kenârı, iki kaşın kenârından, çeneye
indirilerek, çene üstünde, iğne ile bitişdirilip, göğse sarkmalı, ortasının
arka kısmı, sırtı örtmelidir. Fitne ihtimâli olunca, yanakla-
rı da örtmelidir. Koyu renkli, kalın çorap da
giymelidir. Kadının sarkan saçının dörtde biri, bir rükn kadar açık olursa,
nemâzı sahîh olmaz. Dahâ azı açık olursa mekrûh olur. Burada kadının ihtiyâr
veyâ genç olmasını hiçbir kitâb ayırmamışdır. İhtiyâr kadının selâmına cevâb
vermek ve onunla müsâfeha ve halvet câiz olur demişler ise de, ihtiyâr kadının
saçını açması, bunun saçına bakmak câiz olur diyen olmamışdır. Müslimân olmıyan
kadının saçına bakmak câiz olur diyen oldu. Fekat ihtiyâr olan müslimân kadının
saçına bakmak câiz olur diyen hiç yokdur. İhtiyâr kadının mescide ve kabr
ziyâretine gitmesi câiz diyenler de, saçı, başı örtülü olmak şartını
bildirmişlerdir.
(Ahzâb sûresi
ellidokuzuncu âyetinde, müslimân kadınlar (cilbâb) ile
örtünsünler diyor. Bu âyet, ayrı iki parça olan çarşafla örtünmeği emr
etmekdedir) demek doğru değildir. Bu âyet, çarşaf giymeği emr etseydi,
Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmın
“radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” zevceleri çarşaf giyerlerdi. Hâlbuki
hiçbirinin çarşaf giydiği, hiçbir kitâbda bildirilmedi. Türkçe (Tibyân) tefsîri bunu, (Başlarını örtsünler) diye
tefsîr etmekdedir. (Celâleyn) tefsîrinde,
(Kadınların yüzlerine sarkıtdıkları baş örtüsüdür) diyor. Sâvî bunu açıklarken,
(Baş örtüsü ve Dır’, ya’nî gömlek üstüne örtülen bezdir) diyor. (Rûhulbeyân) ve (Ebüssü’ûd)
tefsîrlerinde, (Cilbâb, saçların dağılmaması için başa sarılan ve
Himar denilen tülbendin üstüne örtülen, dahâ geniş ve göğse kadar inerek
gömleğin ceybini [ya’nî yakasını, boyun kısmını] örten baş örtüsüdür. Bu
âyetde, kadınların başlarını ve bütün bedenlerini örtmeleri emr olunmakdadır)
diyor. (Zevâcir) ve (El-Fıkh-ü alel-mezâhibil erbe’a) kitâbları,
erkeklerin de cilbâb giydiklerini gösteren hadîs-i şerîfi yazmakda ve erkekler
için, cilbâbın, kamîs ya’nî, entârî denilen uzun gömlek olduğunu
bildirmekdedirler. Geniş manto ile kalın baş örtüsü yâhud iki parçadan yapılmış
çarşaf, bu âyet-i kerîmedeki hicâb emrini yerine getirmekde berâberdirler.
Kadınların, bulundukları yerin âdetine uygun şeklde örtünerek, fitneye sebeb
olmamaları lâzımdır. Hicâb âyetinin bir kısmının Zeyneb “radıyallahü anhâ”nın
nikâh gününde nâzil olduğu, (Buhârî) altıncı
cüz 26. cı sahîfesinde yazılıdır. Bu nikâh üçüncü senede yapıldı.]
Müslimân olduğunu
söyliyen bir kimsenin, yapacağı her işin, islâmiyyete uygun olup olmadığını
bilmesi lâzımdır. Bilmiyorsa, bir Ehl-i sünnet âliminden sorarak veyâ bu
âlimlerin kitâblarından okuyarak öğrenmesi lâzımdır. İş, islâmiyyete uygun
değil ise, günâh veyâ küfrden kurtulamaz. Hergün hakîkî tevbe et-
mesi lâzımdır. Tevbe edilen günâh ve küfr, muhakkak
afv olur. Tevbe etmezse, dünyâda ve Cehennemde, azâbını, ya’nî cezâsını çeker.
Bu cezâlar, kitâbımızın muhtelif yerlerinde yazılıdır.
Erkeklerin ve kadınların
nemâzda ve heryerde örtmesi lâzım olan yerlerine (Avret
mahalli) denir. (Avret mahallini açmak
ve başkasının avret mahalline bakmak harâmdır.) Erkeklerin nemâzda
ayaklarını örtmelerinin sünnet olduğu 419 da yazılıdır. İslâmiyyetde avret
mahalli yokdur diyen, kâfir olur. Avret mahallini örtmeği dînimiz emr
etmekdedir. Avret mahalli açık olan bir erkeğin veyâ kadının bulunduğu yere ve
çalgı, kumar ve alkollü içki ve kadın sesi bulunan bir yere (Fısk meclisi) denir. Fısk meclisine gitmek
harâmdır. Kalbin temiz olması da lâzımdır. Kalbin temiz olması, güzel ahlâklı
olmasıdır. Kalb, islâmiyyete uyarak temizlenir. İslâmiyyete uymıyanın kalbi
temiz olamaz. İcmâ’ ile, ya’nî dört mezhebde de avret olan bir yerini açmağa ve
başkalarının böyle avret mahalline bakmağa halâl diyen, ehemmiyyet vermiyen,
ya’nî azâbından korkmıyan kâfir olur. Kadınların avret yerini açmaları ve
erkekler yanında şarkı söylemeleri ve mevlid okumaları böyledir. Erkeklerin diz
ile kasıkları arası, yalnız Hanbelî mezhebinde avret değildir.
(Ben müslimânım) diyen
kimsenin, îmânın ve islâmın şartlarını ve dört mezhebin icmâ’ı, ya’nî söz
birliği ile bildirdiği farzları ve harâmları öğrenmesi ve ehemmiyyet vermesi
lâzımdır. Bilmemesi özr değildir. Ya’nî, bilip de inanmamak gibidir. (Kadınların yüzlerinden ve ellerinden başka yerleri, dört
mezhebde de avretdir.) İcmâ’ ile olmıyan, ya’nî diğer üç mezhebden
birine göre avret olmıyan bir yerini, ehemmiyyet vermiyerek açan kâfir olmaz
ise de, kendi mezhebine göre, büyük günâh olur. Erkeklerin diz ile kasık
arasını, ya’nî uyluğunu açmaları böyledir. Bilmediğini öğrenmesi farzdır.
Öğrenince hemen tevbe etmeli ve örtmelidir.