NEMÂZIN EHEMMİYYETİ

(Eşi’at-ül-leme’ât) kitâbında, nemâzın ehemmiyyetini bildiren çeşidli hadîs-i şerîfler vardır. Bu kitâb (Mişkât-ül Mesâbîh) hadîs kitâbının fârisî şerhidir. Hindistândaki islâm âlimlerinin büyüklerinden Abdülhak bin Seyfüddîn Dehlevî “rahime-hullahü teâlâ” yazmışdır. 1384 [m. 1964] senesinde, Lüknov şehrinde dokuzuncu baskısı yapılmışdır. Dört cilddir. (Mesâbîh) kitâbını, Muhyissünne Hüseyn Begavî “rahime-hullahü teâlâ” yazmışdır. Muhammed Veliyyüddîn “rahime-hullahü teâlâ”, bunu şerh ederek (Mişkât-ül-Mesâbîh) ismini vermişdir. Abdülhak-ı Dehlevî, 1052 [m. 1642] de Delhîde vefât etmişdir.

Arabîde nemâza (Salât) denir. Salât, aslında düâ, rahmet ve istigfâr demekdir. Nemâzda bu üç ma’nânın hepsi bulunduğu için, nemâza salât denilmişdir.

1 - Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” bildiriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Beş vakt nemâz ve Cum’a nemâzı, gelecek Cum’aya kadar ve Ramezân orucu, gelecek Ramezâna kadar yapılan günâhlara keffâretdirler. Büyük günâh işlemekden sakınanların küçük günâhlarının afvına sebeb olurlar.) Arada işlenilmiş olan küçük günâhlardan kul hakkı bulunmıyanları yok ederler. Küçük günâhları afv edilerek bitmiş olanların, büyük günâhları için olan azâblarının hafiflemesine sebeb olurlar. Büyük günâhların afv edilmesi için tevbe etmek de lâzımdır. Büyük günâhı yok ise, derecesinin yükselmesine sebeb olurlar. Bu hadîs-i şerîf, (Müslim)de yazılıdır. Beş vakt nemâzı kusûrlu olanların afv olmasına, Cum’a nemâzları sebeb olur. Cum’a nemâzları da kusûrlu ise, Ramezân orucları sebeb olur.

2 - Yine Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” bildiriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Kapısının önünde akar su olan bir kimse, bu suda her gün beş kerre yıkansa, bedeninde kir kalır mı?) Eshâb-ı kirâm, cevâb vererek, hayır hiç kir kalmaz yâ Resûlallah dediler. (Beş vakt nemâz da böyledir. Beş vakt nemâz kılanların küçük günâhlarını Allahü teâlâ yok eder) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, (Buhârî)de ve (Müslim)de yazılıdır.

3 - Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü anh” diyor ki, birisi, yabancı bir kadını öpmüşdü. Ya’nî, Ensârdan biri, hurma satıyordu. Bir kadın, hurma almak için geldi. Kadına karşı hayvânî hisleri hareket etdi. Evde dahâ iyisi var. Gel ondan vereyim dedi. Eve gelince, kadını kucakladı, öpdü. Kadın, (Ne yapıyorsun Allahdan kork!) dedi. O da, pişmân oldu. Resûlullaha gelip, yapdığını söyle-

-284-

di. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buna cevâb vermedi. Allahü teâlâdan vahy bekledi. Sonra, bu zât nemâz kıldı. Allahü teâlâ Hûd sûresinin yüzonbeşinci âyetini gönderdi. Bu âyet-i kerîmede meâlen, (Günün iki tarafında ve güneş batınca nemâz kıl! İyilikler, kötülükleri elbette yok eder) buyuruldu. Günün iki tarafı, öğleden evvel ve öğleden sonra demekdir. Ya’nî sabâh, öğle ve ikindi nemâzlarıdır. Gündüze yakın olan gece nemâzı da, akşam ve yatsı nemâzlarıdır. Bu âyet-i kerîmede, hergün beş vakt nemâzın, günâhların afv edilmelerine sebeb oldukları bildirilmekdedir. Bu zât, yâ Resûlallah! Bu müjde yalnız benim için midir? Yoksa bütün ümmet için midir, dedi. (Bütün ümmetim içindir) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, iki Sahîhde de yazılıdır.

4 - Enes bin Mâlik “radıyallahü anh” diyor ki, bir kimse Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” gelip, (Had cezâsı verilecek bir günâh işledim. Bana had cezâsı vur!) dedi. Resûlullah, ne günâh işlemiş olduğunu buna sormadı. Nemâz vakti geldi. Berâber kıldık. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” nemâzı bitirince, bu zât kalkdı ve (Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Ben, had cezâsı yapılacak bir günâh işledim. Allahü teâlânın kitâbında emr olunan cezâyı bana yap!) dedi. (Sen bizimle berâber nemâz kılmadın mı?) buyurdu. Evet kıldım dedi. (Üzülme, Allahü teâlâ günâhını afv eyledi!) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, iki temel kitâbda yazılıdır. Bu zât, had lâzım olan büyük günâh işlediğini zan etmişdi. Nemâz kılınca afv olması, bunun küçük günâh olduğunu göstermekdedir. Yâhud had demesi, küçük günâhların karşılığı olan (Ta’zîr) cezâsı idi. İkinci sorusunda, (Had cezâsı yap!) dememesi de, böyle olduğunu gösteriyor.

5 - Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü anh” diyor ki, Allahü teâlânın en çok hangi ameli sevdiğini Resûlullahdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sordum: (Vaktinde kılınan nemâz) buyurdu. Ba’zı hadîs-i şerîflerde ise, (Evvel vaktinde kılınan nemâzı çok sever) buyurulmuşdur. Ondan sonra hangisini çok sever dedim. (Anaya-babaya iyilik yapmayı) buyurdu. Bundan sonra da hangisini çok sever dedim. (Allah yolunda cihâd etmeyi) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf de, iki Sahîh kitâbda yazılıdır. Başka bir hadîs-i şerîfde, (Amellerin en iyisi, yemek yidirmekdir) buyuruldu. Bir başkasında, (Selâm vermeyi yaymakdır.) Bir başkasında ise, (Gece, herkes uykuda iken nemâz kılmakdır) buyurulmuşdur. Başka bir hadîs-i şerîfde, (En kıymetli amel, elinden ve dilinden kimsenin incinmemesidir.) Bir hadîs-i şerîfde de, (En kıymetli amel, cihâddır) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde, (En kıymetli amel, hacc-ı mebrûrdur.) Ya’nî, hiç günâh işlemeden yapılan hacdır buyuruldu. (Alla-

-285-

hü teâlâyı zikr etmekdir) ve (Devâmlı olan ameldir) hadîs-i şerîfleri de vardır. Süâli soranların hâllerine uygun, çeşidli cevâblar verilmişdir. Yâhud, zemâna uygun cevâb verilmişdir. Meselâ, islâmiyyetin başlangıcında, amellerin en efdali, en kıymetlisi cihâd idi. [Zemânımızda, amellerin en efdali, yazı ile, neşriyyât ile, kâfirlere, mezhebsizlere cevâb vermek, Ehl-i sünnet i’tikâdını yaymakdır. Böyle cihâd edenlere, para ile, mal ile, beden ile yardım edenler de bunların kazandıkları sevâblara ortak olurlar. Âyet-i kerîmeler, hadîs-i şerîfler, nemâzın, zekâtdan, sadakadan dahâ kıymetli olduğunu gösteriyor. Fekat, ölüm hâlinde bulunana birşey verip, ölümden kurtarmak, nemâz kılmakdan dahâ kıymetli olur.]

6 - Câbir bin Abdüllah haber veriyor: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (İnsan ile küfr arasındaki sınır, nemâzı terk etmekdir.) Çünki nemâz, insanı küfre varmakdan koruyan perdedir. Bu perde aradan kalkınca kul küfre kayar. Bu hadîs-i şerîf, (Müslim)de yazılıdır. Bu hadîs-i şerîf, nemâzı terk etmenin çok fenâ olduğunu gösteriyor. Eshâb-ı kirâmdan çok kimse, nemâzı özrsüz terk eden kâfir olur dediler. Şâfi’î ve mâlikî mezheblerinde kâfir olmaz ise de öldürülmesi vâcibdir. Hanefî mezhebinde, nemâz kılıncaya kadar habs olunur ve dövülür.

7 - Übâde bin Sâmit “radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü teâlâ beş vakt nemâz kılmağı emr etdi. Bir kimse, güzel abdest alıp, bunları vaktinde kılarsa ve rükû’larını, huşû’larını temâm yaparsa, Allahü teâlâ, onu afv edeceğini söz vermişdir. Bunları yapmıyan için söz vermemişdir. Bunu, isterse afv eder, isterse azâb yapar.) Bu hadîs-i şerîfi, İmâm-ı Ahmed, Ebû Dâvüd ve Nesâî bildirmişlerdir. Görülüyor ki, nemâzın şartlarına, rükû’ ve secdelerine dikkat etmek lâzımdır. Allahü teâlâ sözünden dönmez. Doğru dürüst nemâz kılanları muhakkak afv eder.

8 - Ebû Emâme-i Bâhilî “radıyallahü anh” bildiriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Beş vakt nemâzınızı kılınız! Bir ayınızda oruc tutunuz! Mallarınızın zekâtını veriniz! Başınızda olan âmirlere itâ’at ediniz. Rabbinizin Cennetine giriniz.) Görülüyor ki, hergün beş vakt nemâz kılan ve Ramezân ayında oruc tutan ve malının zekâtını veren ve Allahü teâlânın yeryüzünde halîfesi olan âmirlerin islâmiyyete uygun emrlerine itâ’at eden bir müslimân, Cennete gidecekdir. Bu hadîs-i şerîfi, imâm-ı Ahmed ve Tirmüzî bildirmişlerdir.

9 - Eshâb-ı kirâmın meşhûrlarından Büreyde-i Eslemî “radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sel-

-286-

lem” buyurdu ki, (Sizinle aramızda olan ahd, nemâzdır. Nemâzı terk eden kâfir olur.) Görülüyor ki, nemâz kılanın müslimân olduğu anlaşılır. Nemâza ehemmiyyet vermiyen, nemâzı birinci vazîfe kabûl etmediği için kılmıyan kâfir olur. Bu hadîs-i şerîfi imâm-ı Ahmed ve Tirmüzî ve Nesâî ve İbni Mâce bildirdi.

10 - Ebû Zer-i Gıfârî “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki, sonbehâr günlerinden birinde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ile berâber sokağa çıkdık. Yapraklar dökülüyordu. Bir ağaçdan iki dal kopardı. Bunların yaprakları hemen döküldü. (Yâ Ebâ Zer! Bir müslimân Allah rızâsı için nemâz kılınca, bu dalların yaprakları döküldüğü gibi, günâhları dökülür) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfi imâm-ı Ahmed haber verdi.

11 - Zeyd bin Hâlid Cühemî haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir müslimân, doğru olarak ve huşû’ ile iki rek’at nemâz kılınca, geçmiş günâhları afv olur.) Ya’nî küçük günâhlarının hepsi afv olur. Bu hadîs-i şerîfi İmâm-ı Ahmed “rahime-hullahü teâlâ” bildirdi.

12 - Abdüllah bin Amr ibni Âs “radıyallahü teâlâ anhümâ” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir kimse, nemâzı edâ ederse, bu nemâz kıyâmet günü nûr ve burhân olur ve Cehennemden kurtulmasına sebeb olur. Nemâzı muhâfaza etmezse, nûr ve burhân olmaz ve necât bulmaz. Kârûn ile, Fir’avn ile, Hâmân ile ve Übey bin Halef ile birlikde bulunur.) Görülüyor ki, bir kimse, nemâzı farzlarına, vâciblerine, sünnetlerine ve edeblerine uygun olarak kılarsa, bu nemâz, kıyâmetde nûr içinde olmasına sebeb olur. Böyle nemâz kılmağa devâm etmezse, kıyâmet günü adı geçen kâfirlerle berâber olur. Ya’nî, Cehennemde şiddetli azâb çeker. Übey bin Halef, Mekke kâfirlerinin azgınlarından idi. Uhud Gazâsında, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek eli ile onu Cehenneme gönderdi. Bu hadîs-i şerîfi, imâm-ı Ahmed ile Beyhekî ve Dârimî bildirmişlerdir.

13 - Tâbi’înin büyüklerinden Abdüllah bin Şakîk “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, (Eshâb-ı kirâm “radıyallahü anhüm”, ibâdetler içinde, yalnız nemâzı terk etmenin küfr olacağını söylediler.) Bunu, Tirmüzî bildirdi. Abdüllah bin Şakîk, Ömerden, Alîden, Osmândan ve Âişeden “radıyallahü anhüm” hadîs-i şerîfler rivâyet etmişdir. Hicretin yüzsekiz senesinde vefât etdi.

14 - Ebüdderdâ “radıyallahü anh” diyor ki, çok sevdiğim bana dedi ki, (Parça parça parçalansan, ateşde yakılsan bile, Allahü teâlâya hiçbir şeyi şerîk yapma! Farz nemâzları terk etme! Farz

-287-

nemâzları bile bile terk eden müslimânlıkdan çıkar. Şerâb içme! Şerâb, bütün kötülüklerin anahtarıdır.) Görülüyor ki, farz nemâzlara aldırış etmeyip terk eden kâfir olur. Tenbellikle terk eden kâfir olmaz ise de büyük günâh olur. İslâmiyyetin bildirdiği beş özrden biri ile fevt etmek günâh değildir. Şerâb ve alkollü içkilerin hepsi aklı giderir. Aklı olmıyan her kötülüğü yapabilir.

15 - Alî “radıyallahü anh” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Yâ Alî! Üç şeyi yapmağı gecikdirme: Vakti gelince, nemâzı hemen kıl! Cenâze hâzırlanınca, nemâzını hemen kıl! Bir kızın küfvünü bulunca, hemen evlendir!) Bu hadîs-i şerîfi Tirmüzî “rahime-hullahü teâlâ” bildirdi. Cenâze nemâzını gecikdirmemek için, mekrûh olan üç vaktde de kılmalı.

[Görülüyor ki, kadını, kızı küfvüne, ya’nî dengine vermek lâzımdır. Küfv demek, zengin olmak, ma’âşı çok olmak demek değildir. Küfv olmak, erkeğin sâlih müslimân olması, Ehl-i sünnet i’tikâdında olması, nemâz kılması, içki içmemesi, ya’nî islâmiyyete uyması ve nafaka kazanacak kadar iş sâhibi olması demekdir. Erkeğin, yalnız zengin olmasını, apartman sâhibi olmasını isteyenler, kızlarını felâkete sürüklemiş, Cehenneme atmış olurlar. Kızın da nemâz kılması, başı, kolu açık sokağa çıkmaması, mahrem olmıyan akrabâsı ile dahî yalnız kalmaması lâzımdır.]

16 - Abdüllah ibni Ömer “radıyallahü anhümâ” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Nemâzlarını vaktleri gelince hemen kılanlardan Allahü teâlâ râzı olur. Vaktlerinin sonunda kılanları da afv eder.) Bu hadîs-i şerîfi Tirmüzî “rahime-hullahü teâlâ” bildirdi.

Şâfi’î ve hanbelîde, her nemâzı, vaktinin evvelinde kılmak efdaldir. Mâlikî mezhebi de buna yakındır. Ancak, çok sıcakda, yalnız kılanın, öğleyi gecikdirmesi efdal olur. Hanefî mezhebinde, sabâh ve yatsı nemâzlarını gecikdirmek ve sıcak zemânlarda öğleyi, hava serinleyince kılmak efdaldir. [Fekat öğleyi, imâmeyn kavline göre, ikindi vakti girmeden ve ikindiyi ve yatsıyı da, İmâm-ı a’zama göre, vakti girince kılmak iyi olur, ihtiyâtlı olur. Takvâ ehli olanlar, her işlerinde ihtiyâtlı olurlar.]

17 - Ümm-i Ferve “radıyallahü anhâ” haber veriyor. Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” hangi amelin efdal olduğu soruldu. (Amellerin efdali, vaktinin evvelinde kılınan nemâzdır) buyurdu. Bu hadîs-i şerîfi, imâm-ı Ahmed, Tirmüzî ve Ebû Dâvüd “rahimehümullahü teâlâ” bildirdiler. Nemâz, ibâdetlerin en üstünüdür. Vakti girer girmez kılınca, dahâ üstün olmakdadır.

-288-

18 - Âişe “radıyallahü anhâ” diyor ki, (Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” nemâzını âhır vaktinde kıldığını, iki def’a görmedim.)

19 - Ümm-i Habîbe “radıyallahü anhâ” haber veriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir müslimân kul, her gün, farz nemâzlardan başka, on iki rek’at, tetavvu’ olarak nemâz kılarsa, Allahü teâlâ ona Cennetde bir köşk yapar.) Bu hadîs-i şerîf (Müslim)de yazılıdır. Görülüyor ki, hergün beş vakt farz ile kılınan sünnet nemâzlara Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” tetavvu’, ya’nî nâfile nemâz demekdedir.

20 - Tâbi’înin büyüklerinden Abdüllah bin Şakîk “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” tetavvu’ nemâzlarını, ya’nî nâfile nemâzlarını, hazret-i Âişeden “radıyallahü anhâ” sordum. (Öğle farzından evvel dört, sonra iki, akşamın ve yatsının farzlarından sonra iki, sabâh nemâzlarının farzından evvel iki rek’at kılardı) dedi. Bu haberi, Müslim ve Ebû Dâvüd “rahime-hümallahü teâlâ” bildirdiler.

21 - Âişe “radıyallahü anhâ” dedi ki, (Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” nâfile ibâdetlerden en çok devâm etdiği, sabâh nemâzının sünneti idi.) Bu haber, (Buhârî)de ve (Müslim)de yazılıdır. Âişe “radıyallahü anhâ”, beş vakt nemâzda kılınan sünnet nemâzlara, nâfile nemâz demekdedir.

[Büyük islâm âlimi, sapıklara, mezhebsizlere karşı Ehl-i sünnetin en kuvvetli hâmîsi, Allahü teâlânın seçdiği dîni yayan, bid’atleri yıkan büyük mücâhid, İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî Ahmed bin Abdül-ehad Fârûkî Serhendî “rahmetullahi aleyh”, islâm dîninde bir benzeri yazılmamış olan, (Mektûbât) kitâbının birinci cildi, yirmidokuzuncu mektûbunda buyuruyor ki:

Allahü teâlânın râzı olduğu işler, farzlar ve nâfilelerdir. Farzların yanında nâfilelerin hiç kıymetleri yokdur. Bir farzı vaktinde kılmak, bin sene, durmadan nâfile ibâdet yapmakdan dahâ kıymetlidir. Her çeşid nâfile, meselâ nemâz, zekât, oruc, ömre, hac, zikr, fikr, hep böyledir. Hattâ bir farzı yaparken, bunun sünnetlerinden bir sünneti ve edeblerinden bir edebi yapmak da, başka nâfileleri yapmakdan kat kat dahâ kıymetlidirler. Emîr-ülmü’minîn Ömer-ül-Fârûk “radıyallahü anh”, birgün sabâh nemâzını kıldırınca, cemâ’at arasında birisini göremeyip sebebini sordukda, o her gece nâfile ibâdet yapıyor. Belki uyumuş, cemâ’ate gelememişdir dediler. (Bütün gece uyusaydı da, sabâh nemâzını cemâ’at ile kılsaydı, dahâ iyi olurdu) buyurdu. Görülüyor ki bir farzı yaparken, edeblerinden bir edebi yapmak ve bir mekrûhun-

-289-

dan sakınmak, zikr, fikr ve murâkabadan katkat dahâ kıymetlidir. Evet bunlar, o edebleri yapmakla ve mekrûhlardan sakınmakla berâber yapılırsa, elbet çok fâideli olurlar. Fekat onlarsız olunca, birşeye yaramazlar. Bunun gibi, bir lira zekât vermek, binlerce lira nâfile sadaka vermekden dahâ iyidir. O bir lirayı verirken bir edebini gözetmek, meselâ, yakın akrabâya vermek de o nâfile sadakadan katkat dahâ iyidir. [Gece nemâzı kılmak istiyenlerin kazâ kılmaları lâzım olduğu buradan anlaşılmakdadır. Allahü teâlânın emrlerine (Farz), yasaklarına (Harâm), Peygamberimizin emrlerine (Sünnet), yasaklarına (Mekrûh), bunların hepsine (Ahkâm-ı islâmiyye) denir. Güzel ahlâk sâhibi olmak, insanlara iyilik etmek farzdır. Ahkâm-ı islâmiyyenin bir hükmüne inanmıyan, beğenmiyen (Kâfir), (Mürted) olur. Hepsine inanana (Müslimân) denir. Tenbellikle ahkâm-ı islâmiyyeye uymıyan müslimâna (Fâsık) denir. Bir farza, bir harâma uymıyan fâsık, Cehenneme gidecekdir. Bunun yapdıklarının hiçbiri ve sünnetleri kabûl olmaz, sevâb verilmez. Bir lira zekât vermiyenin milyonlar vererek yapdığı hayrâtların ve hasenâtların hiçbiri kabûl olmaz. Yapdığı câmi’lere, mekteblere, hastahânelere, hayr cem’ıyyetlerine yapdığı yardımlara sevâb verilmez. Yatsı nemâzını kılmıyanın terâvîh nemâzı kabûl olmaz. Farzlardan ve vâciblerden başka yapılan ibâdetlere (Nâfile) denir. Sünnetler nâfile ibâdetdir. Bu ta’rîfe göre, kazâ nemâzları kılan, sünnet de kılmış olur. Bir farzı yapmanın, bir harâmdan sakınmanın sevâbı, milyonlarca nâfile sevâbından çokdur. Bir farzı yapmıyan, bir harâm işleyen, Cehennemde yanacakdır. Nâfile ibâdetleri, onu Cehennemden kurtaramaz. İbâdetlerde yapılan değişikliklere (Bid’at) denir. İbâdet yaparken bid’at işlemek harâmdır ve ibâdetin bozulmasına sebeb olur. [245.ci sahîfeye bakınız!] Hadîs-i şerîfde (Bid’at işleyenin hiçbir ibâdeti kabûl olmaz) buyuruldu. Fâsıkın, meselâ karısı, kızı tesettür yapmıyan kimsenin ve bid’at sâhibinin, meselâ ibâdetlerde ho-parlör kullanan kimsenin arkasında nemâz kılmamalı, va’zlarını, din üzerindeki uydurma nutklarını dinlememeli, kitâblarını okumamalıdır. Dosta da, düşmana da güler yüz, tatlı dil göstermeli, hiç kimse ile münâkaşa etmemelidir. Hadîs-i şerîfde (Ahmaka cevâb verilmez) buyuruldu. İbâdetler, kalbin temizliğini artdırır. Günâhlar kalbi karartır, feyzleri alamaz olur. Her müslimânın, îmânın şartlarını ve farzları ve harâmları öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özr değildir. Ya’nî bilip de inanmamak gibidir.] (Mektûbât) kitâbı fârisîdir. Tercemesi burada temâm oldu. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, 1034 [m. 1624] senesinde, Hindistânda, Serhend şehrinde vefât etdi.

-290-

Yukarıda yazılanlardan anlaşılıyor ki, beş vakt nemâzın sünnetleri de, nâfile nemâzdır. Bunlar, farzlarla berâber kılındıkları için ve kılınan farzlardaki noksanları temâmladıkları için, diğer nâfile nemâzlardan dahâ efdal oldular. Nemâzlara kıymet verdiği, bunları birinci vazîfe bildiği hâlde, bir farz nemâzı özrsüz vaktinde kılmıyan bir müslimân büyük günâh işlemiş olur. Cehennemde Fir’avnlar ile, Hâmân ile berâber olur. Nâfile nemâzlar, ya’nî sünnetler, insanı bu büyük günâhdan, bu şiddetli azâbdan kurtaramaz. Bunun için, terk edilmiş farz nemâzları kazâ etmek farzdır. Bunların kazâlarını gecikdirmek de büyük günâhdır. Bu artan, çoğalan günâhlara son vermek lâzımdır. Kazâ kılmak farz olduğu için, sevâbı, sünnetleri kılmak sevâbından binlerce kat fazladır. Buna göre ve sünnetleri özr ile terk etmek câiz olduğuna göre, her müslimân, özrsüz terk etdiği farz nemâzların kazâlarını, hergün dört vakt nemâzın sünnetleri yerine de kılmalıdır. Sabâh nemâzının sünnetine vâcib diyen âlimler olduğu için, sabâh nemâzının sünneti yerine kazâ kılmamalıdır. Böylece kazâlarını her zemân kılarak, büyük günâhdan bir ân önce kurtulmalıdır. Kazâlar bitdikden sonra, beş vakt nemâzın sünnetlerini devâmlı kılmalıdır. Çünki, sünnetleri özrsüz olarak kılmamakda ısrâr etmek, küçük günâh olur. Sünnete ehemmiyyet vermiyen ise kâfir olur.

Özr ile fevt edilmiş, kılınamamış nemâzları acele kazâ etmek de farz ise de, özr ile fevt etmek günâh olmadığı için, bunların kazâlarını, sünnetleri kılacak kadar gecikdirmeğe, Hanefî âlimleri câiz olur dediler. Fekat bu sözleri, özrsüz terk edilmiş nemâzların kazâları için de câiz olur demek değildir. Bundan başka, câiz demek, vâcibdir, iyidir demek değildir. Câiz denilen çok şey vardır ki, mekrûh oldukları bildirilmişdir. Meselâ, zimmî olan kâfirlere (Sadaka-i fıtr) vermek câizdir, fekat mekrûhdur.]

Kıl nemâzı, elin harâma salma,

çok yaşarım, dünyâ hep kalır sanma!

Beş nemâza sarıl, gençlik çağında!

Ekdiğini biçersin, Cennet bağında.

 

İki kişi ölümü hâtırlamaz,

harâm işler, biri de nemâz kılmaz!

Birgün gelir, tutmaz olur bu eller,

söyliyemez, Allah demeyen diller!

-291-