(Ni’met-i
islâm)da diyor ki, âkıl ve bâlig
olan her müslimânın hergün beş vaktde nemâz kılması farzdır. Kimse, kimsenin
yerine nemâz kılamaz. Bir kimse kıldığı nemâzın ve başka ibâdetlerinin sevâbını
[diri veyâ ölü] başkalarına hediyye edebilir. [Kendine verilen sevâb kadar
onların herbirine de sevâb verilir. Kendi sevâbı hiç azalmaz.] Hasmının ya’nî
alacaklısının hakkını afv etmesi için, nemâz kılıp sevâbını ona bağışlamak câiz
değildir. Nemâzın farz olduğuna inanıp da, özrü olmadığı hâlde tenbellik ederek
kılmıyan kâfir olmaz. Fâsık olur. [Bir nemâz için, Cehennemde yetmişbin sene
yanacağı bildirildi.] Nemâz kılmağa başlayıncıya kadar habs olunur. Çocuk, yedi
yaşına gelince nemâz kılması emr olunur. On yaşına gelince, nemâz kılmazsa, el
ile döğülür. Üçden ziyâde vurulmaz. Değnek ile vurulmaz. Değnek ile vurmak,
ancak cinâyet işliyen büyük insana hâkim karârı ile vurulur. Zevc de, zevcesini
sopa ile döğemez. [Hiçbir canlının başına, yüzüne, göğsüne ve önüne, karnına
vurmak câiz değildir.] Hastanın da kudreti, gücü yetdiği kadar nemâz kılması
farzdır.
Abdesti bozan şeyin
bedenden çıkması, devâmlı olursa, (Özr) denir.
İdrâr, iç sürmesi, yel kaçırmak, burun kanaması ve yaradan kan, sarı su akması,
ağrıdan, şişden dolayı gözyaşı akması devâmlı olunca, bu kimse ve istihâza kanı
akan kadın, (Özr sâhibi) olurlar.
Tıkamakla, ilâc ile veyâ nemâzı oturarak yâhud îmâ ile kılarak, bunları
durdurmaları lâzımdır. [İdrâr kaçıran erkek, idrâr yoluna arpa kadar nebâtî
pamuk sokar. Sun’î pamuk kullanılırsa, elyâfı böbreklere gidip, iltihâb
yapabilir. İdrâr yaparken, fitil kendiliğinden dışarı çıkar, gider. İdrâr çok
kaçıyorsa, fazlası fitil-
den geçerek, dışarı sızar ve abdesti bozulur. Sızan
idrârın çamaşırı kirletmemesi lâzımdır. Bunun için de, idrâr çıkan yere bez
sarıp, köşesine bağlı ipi ile, sarılıp bağlanır. İpin serbest ucundaki halka,
çengelli iğne ile dona rabt edilir. İdrâr çok kaçarsa, bezin içine pamuk da
konabilir. İp ucundaki halka, iğneden zor çıkarsa, iğneye rabtiye teli takılıp,
halka buna geçirilir. Halka bundan kolay çıkarılarak, bez üç def’a muslukda
yıkanır. İdrâr kaçıran kimse, cebinde üç, beş bez bulundurmalıdır. İpli bez
hâzırlamak için, (12x15) cm. eb’âdında bir bezin, bir köşesi bükülüp buraya
Gusl abdesti alınca,
hasta olmakdan veyâ hastalığının şiddetlenmesinden yâhud uzamasından korkan
teyemmüm eder. Bu korku, kendi tecribeleri ile yâhud müslimân, âdil tabîbin
söylemesi ile ma’lûm olur. Fıskı, günâh işlemesi dillere düşmüş olmıyan tabîbin
sözü de kabûl edilir. Soğuk olup barınacak yer, suyu ısıtacak şey, şehrde hamâm
parası bulamamak, hastalığa sebeb olabilir. Hanefîde, bir teyemmüm ile,
dilediği kadar farz kılabilir. Şâfi’îde ve mâlikîde her farz için yeniden
teyemmüm eder.
Abdest a’zasının
yarısında yara olan teyemmüm eder. Yara yarıdan azında ise, sağlamını yıkayıp,
yarayı mesh eder. Guslde, bütün beden bir uzv sayıldığı için, bütün bedenin
yarısı yara ise teyemmüm eder. Yaralı yer, yarıdan az ise, sağlamını yıkayıp
yaraları mesh eder. Yaraya mesh zarar verirse, sargıya mesh eder. Buna da zarar
verirse, meshi terk eder. Abdestde ve guslde, başa mesh zarar verirse, başı
mesh etmez. Eli çolak [ekzema, yara] olup, su kullanamıyan teyemmüm eder.
Yüzünü, kollarını yere, [kirecli, topraklı, taşlı dıvara] sürer. Elleri ve
ayakları kesik olanın yüzü de yara ise, nemâzı abdestsiz kılar. Abdest
aldıracak kimse bulamıyan, teyemmüm eder. Çocuğu, kölesi, ücret ile tutduğu
kimse, yardıma mecbûrdurlar. Başkalarından da yardım ister. Fekat, onlar
yardıma mecbûr değildir. Zevc ve zevce de, birbirlerine abdest aldırmağa mecbûr
değildirler.
Kan aldırarak, sülük
tutunarak, yara, çıban olarak, kemiği kırılarak veyâ incinerek sargı [pamuk,
gaz bezi üzerine flaster, merhem] koyan, orasını soğuk, sıcak su ile yıkamağa
veyâ mesh etmeğe kâdir olamazsa, abdestde ve guslde, bunların yarıdan fazlası
üstüne bir kerre mesh eder. Sargıyı çözmek zarar verirse, altındaki sağlam
yerler yıkanmaz. Sargı aralarında görünen sağlam deri kısmları mesh edilir.
Sargıyı abdestli olarak sarmak lâzım değildir. Meshden sonra, sargı
değişdirilirse, üstüne başkası da sarılırsa, yenisine mesh lâzım olmaz.
(Ni’met-i
islâm)da diyor ki:
Ayakda duramıyan veyâ
ayakda durunca, hastalığının uzayacağını çok zan eden hasta, nemâzını oturarak
kılıp, rükû’ için bedenini biraz eğer. Sonra dikilip, sonra yere secde yapar.
Kolayına geldiği gibi oturur. Diz çökmesi, bağdaş kurması, ihtibâ etmesi, ya’nî
kaba etleri üzerine oturup kollarını dizlerinin etrâfına halka yapması câizdir.
Baş, diş, göz ağrısı hastalık sayılır. Düşmana görünmek korkusu da, özrdür. Ayakda
olunca, abdesti bozulan da oturarak kılar. Bir şeye dayanarak ayakda durabilen,
dayanarak kılar. Ayakda fazla duramıyan, iftitâh tekbîrini ayakda alıp, ağrı
hâsıl olunca oturarak devâm eder.
Yere secde yapmakdan âciz
olan, ayakda okuyup, rükû’ ve secde için oturarak îmâ eder. Oturup rükû’ için
biraz, secde için dahâ çok eğilir. Bedenini eğemiyen, başını eğer. Birşey
üzerine secde etmesi lâzım değildir. Birşey üzerine secde ederse, secde için,
rükû’dan fazla eğilmiş ise, nemâzı sahîh olursa da, mekrûhdur. Dayanarak
oturmak mümkin iken, yatarak îmâ câiz olmaz.
Peygamberimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem”, bir hastanın, önüne yasdık koyup, yasdık üzerine secde
etdiğini görerek, yasdığı alıp atmış. Hasta, önüne tahta koymuş. Onu da atmış
ve (Muktedir isen, erd üzerinde [ya’nî
alnını toprağa koyarak] kıl! Buna gücün yetmezse,
îmâ et ve secde için, rükû’dan dahâ çok eğil!) buyurmuşdur. (Bahr-ür-râık)da bildirildiği üzere, Âli İmrân
sûresinin yüzdoksanbirinci âyet-i kerîmesi, (Nemâzı, gücü yeten ayakda kılar.
Âciz olan oturarak kılar. Bundan da âciz olan, yatarak kılar) demekdedir. İmrân
bin Husayn hasta olunca, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buna, (Ayakda kıl! Gücün yetmezse, oturarak kıl! Buna da kudretin
olmazsa, yan veyâ sırt üstü yatarak kıl!) buyurdu. [Görülüyor ki,
ayakda duramıyan hasta, oturarak kılar. Oturamıyan, yatarak kılar. Herhangi bir
şeklde oturamıyan, yatarak kılar. Yerde oturabilen hastanın ve otobüsde,
tayyârede gidenin, koltukda, sandalyada ayakları sarkıtarak kılması câiz değildir.
Cemâ’ate gidince ayakda kılamıyan, evinde ayakda kılar. Yirmi şeyden birinin
bulunması, cemâ’ate gitmemek için özr olur: Yağmur, şiddetli sıcak ve soğuk,
canına veyâ malına saldıracak düşman korkusu, arkadaşlarının gidip yolda yalnız
kalmakdan korkmak, havanın çok karanlık olması, fakîr borçlunun yakalanıp habs
olunmakdan korkması, kör olmak, yürüyemiyecek felci olması, bir ayağı kesik
olmak, hasta, kötürüm olmak, çamur, yürüyememek, yürüyemiyen ihtiyâr, nâdir
bulunan fıkh dersini kaçırmak, sevdiği yemeği kaçırmak korkusu, yolculuğa
hareket hâlinde olmak, yerine bırakacak kimse bulunmıyan hasta bakıcı, gece
şiddetli rüzgâr, halâya gitmek için sıkışmak. Hastalığının artmasından veyâ
uzamasından korkan hasta ve hastası bakımsız kalacak olan hasta bakıcı ve çok
ihtiyârlıkdan yürümesi güç olmak, Cum’a nemâzına gitmemek için özrdür. Cemâ’ate
yürüyerek gidip gelmek, vâsıtaya binerek gitmekden efdaldir. Câmi’de
sandalyada, koltukda oturarak, îmâ ile kılmak câiz değildir. İslâmiyyetin
bildirmediği şeklde ibâdet yapmak (Bid’at) olur.
Bid’at işlemenin büyük günâh olduğu fıkh kitâblarında yazılıdır.]
Kıbleye dönemiyen hasta,
kolayına gelen cihete doğru kılar. Sırt üstü yatanın başı altına birşey
konarak, yüzü kıbleye karşı yapılır. Dizlerini dikmesi iyi olur. Başı ile îmâ
edemiyenin nemâzı kazâya bırakması câiz olur. Nemâz arasında hasta olan, gücü
yetdiği şeklde devâm eder. Yerde oturarak kılan hasta, nemâzda iyi olursa,
ayakda kılarak devâm eder. Aklı, şu’ûru giden nemâz kılmaz. Beş vakt geçmeden
iyi olursa, beş vakti kazâ eder. Altı nemâz geçerse, hiç kazâ etmez.
Îmâ ile de olsa,
kılınmıyan nemâzı acele kazâ etmek farzdır. Kazâ etmeğe vakt bulmadan ölüm
hâline gelirse, kılmadığı nemâzların iskâtı için, bırakdığı maldan fidye
verilmesini vasıyyet etmek vâcib olmaz. Kazâ edecek zemân sıhhat bulursa,
vasiyyet vâcib olur. Vasıyyet etmezse, velîsinin hattâ yabancının kendi
malından iskât yapması câiz olur denilmişdir. (Ni’met-i
islâm)ın yazısı temâm oldu.
Ve dahî, hadîs-i şerîfde şöyle gelmişdir:
İnsana yoksulluk,
yirmidört şeyden gelir:
1- Zarûret
olmadan ayakda bevl etmek.
2- Cünüb
olarak ta’âm yimek.
3- Ekmek
ufağını, hor görüp basmak.
4- Soğan ve
sarmısak kabuklarını ateşe atmak.
5-
Büyüklerin önünde yürümek.
6- Babasını
ve anasını adıyle çağırmak.
7- Ağaç ve
süpürge çöpü ile dişini karışdırmak.
8- Elini
balçıkla yıkamak.
9- Eşik
üzerine oturmak.
10- Bevl
etdiği yerde, abdest almak.
11- Çanağı
ve çömleği, yıkamadan ta’âm koymak.
12-
Esvâbını üstünde dikmek.
13- Aç iken
soğan yimek.
14- Yüzünü
eteği ile silmek.
15- Evinde
örümcek bırakmak.
16- Sabâh
nemâzını kılınca mescidden acele çıkmak.
17- Pazara,
erken gidip, geç dönmek.
18- Yoksul
kimseden ekmek satın almak.
19- Babaya
ve anaya, kötü düâda bulunmak.
20- Çıplak
yatmak.
21- Kap kaçağı,
örtüsüz bırakmak.
22- Çırağı,
mumu üfleyerek söndürmek.
23- Her
şeyi, bismillah demeden işlemek.
24-
Şalvarını ayakda giymek.)
Bir kimse yatacağı vakt, (İnnâ a’taynâ) sûresini okusa ve sonra, (Yâ
Rabbî! Beni sabâh nemâzına vaktiyle uyandır) derse, Biiznillâhi teâlâ, o kimse,
sabâh nemâzına, vaktiyle uyanır.