[Nemâz iskâtı, meyyiti
nemâz borçlarından kurtarmak demekdir. Bunun için nemâzlarının keffâreti
verilir. Keffâret verilmesi için, ölmeden önce, vasıyyet etmesi ve keffârete
yetişecek kadar mal bırakması vâcibdir. Ya’nî, bırakdığı malın sülüsü [üçde
biri] keffâret mikdârından az olmamalıdır. Keffâreti velîsi verir. Meyyitin
velîsi, vasıyyet etdiği kimsedir. Yâhud vârislerinden biridir. İslâmiyyetde
dört çeşid velî vardır. Meyyitin velîsi, yetîmin velîsi, nikâhı yapılacak
kadının velîsi, köle ve câriyenin velîsi. Bu sonuncusuna (Mevlâ) da denir. Bunlardan başka, Allahü
teâlânın da velîleri vardır. Bunlara (Evliyâ) da
denir. Allahü teâlânın çok sevdiği kimselerdir. Bu sevgiye kavuşmak için, bütün
sözlerin, işlerin ve ahlâkın, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği gibi olmaları
lâzımdır. Bunlar, hakîkî âlimden kolayca öğrenilir. Hakîkî âlim bulamıyan,
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarından öğrenmelidir. (İbni Âbidîn) “rahime-hullahü teâlâ” buyuruyor ki, (Fâit, ya’nî
özr ile kılınmamış nemâzları olan kimse, bunların keffâretlerinin yapılmasını
vasıyyet etse, her bir farz ve vâcib için, bırakdığı malın sülüsünden, yarım
sâ’ [2,1 litre], ya’nî beşyüzyirmi dirhem [1750 gram] buğday veyâ buğday unu
fakîrlere verilir. Hepsini bir fakîre vermek de olur. Kıymetini [altın veyâ
gümüş olarak] vermek dahâ iyidir. Vasıyyet eden kimse mal bırakmamış veyâ
bırakdığı malın üçde biri, keffâret için kâfî değil ise, yâhud hiç vasıyyet
etmemiş olup da, velîsi az bir para teberru’ ederek keffâretini yapacaksa, bir
günlük 1750 x 6 =
hâ iyisi, bunun kıymeti olan [altmış aded bir
liralık] altın ödünc alır. Bunu, nemâzının keffâretinin iskâtı için niyyet
ederek bir fakîre verir. Fakîrin, âkıl, bâlig, sâlih, erkek olması lâzımdır.
Fakîr kabûl etdim deyip alır. Sonra vârise hediyye eder. Vâris teslîm aldıkdan
sonra, ona veyâ başka fakîre verir. Böylece mükellef olduğu sene kadar
tekrârlanır. Dahâ fazla altın ödünç almış ise, devr adedi o nisbetde az
yapılır. Altın lira yok ise, velî, bileyzik, yüzük gibi altın eşyâ, bir
hanımdan ödünc alır. Bundan (Nemâz kılmadığı sene adedi x 7,2) gram dartılıp,
bir mendile konur. Mendilde, nemâz kılmadığı sene adedi kadar altın lira vardır.
60 adedine darb ve fakîr adedine bölününce, devr adedi olur. Altın az ise,
birincidekinin yarısı kadar dartılır. Devr adedi birincinin iki misli olur. 60
yaşında vefât eden erkek için, bir fakîre 60x48 x 7,2 =
Keffâret için vasıyyet
eden meyyitin bırakdığı malın sülüsü, bütün keffâretleri için yetişmezse velî,
vârislerin izni olmadan, sülüsden fazla mal ile keffâret yapamaz. Sülüs
keffâretlere yetişiyor, fekat borcu varsa, alacaklı iskâtı için verse de,
keffâretden önce borcu ödenir. Hakkını aldıkdan sonra, keffâret için hediyye
etmesi câiz olmaz. Çünki, keffâret yalnız vârisin hibe etdiği mal ile olur.
Bütün ömrünün nemâzlarının keffâreti için vasıyyet edenin ömrü bilinmiyorsa,
vasıyyet bâtıl olur. Fekat sülüs, ömrünün nemâzları için tahmin edilenden az
ise, sülüsün hepsini vasıyyet etmiş olacağından, belli mikdâr malın vasıyyeti
olur ve sahîh olur.
Meyyit vasıyyet etmiş
olsa dahî, velînin [ya’nî vârisinin veyâ vasînin] keffâret yapmak için teberru’
yapması vâcib değildir. Meyyitin sülüsü keffâretlerine yetişecek kadar mal
bırakması ve bu sülüs ile keffâret yapılmasını vasıyyet etmesi vâcibdir.
Sülüsün bir kısmı ile devr yapılmasını, geri kalanının vârislere veyâ
başkalarına teberru’ edilmesini vasıyyet ederse, vâcibi terk etmiş olur. Bu ise,
günâhdır. Bunun için, sülüsün bir kısmı ile devr
yapılmasını, geri kalanı ile Kur’ân-ı kerîm ve
tehlîl hatmleri yapılmasını vasıyyet etmek sahîh olmaz. Bundan başka ücret ile
Kur’ân-ı kerîm okumak câiz değildir. Ücreti alan da, veren de günâh işlemiş
olur. Ücret ile, Kur’ân-ı kerîm öğretmek câiz olur denildi ise de, okumak câiz
olur diyen olmamışdır.
Nemâzlarımı vârisim
kılsın diye vasıyyet eden meyyitin vârisinin, bunun nemâzlarını kazâ etmesi
sahîh olmaz. Fekat bir kimse, nemâz kılar veyâ oruc tutar ve sevâbını bir
meyyite hediyye ederse, sahîh olur. Ölüm hastasının, kendi nemâzlarının
fidyelerini vermesi câiz değildir.) İbni Âbidînden terceme temâm oldu.
Ahmed Tahtâvî
“rahmetullahi aleyh” (Merâk-ıl-felâh) hâşiyesinde
diyor ki, tutulamıyan orucların fidyelerini vererek iskât edilmeleri nass ile
bildirilmişdir. Nemâz, orucdan dahâ mühim olduğu için, nemâzın da oruc gibi
olacağını âlimlerimiz sözbirliği ile bildirmişlerdir. Nemâz iskâtının aslı
yokdur diyen din adamı, kendi câhilliğini bildirmiş olur. Bu sözü ile âlimlerin
sözbirliğine karşı gelmekdedir.
Bir hasta, yatarken başı
ile îmâ ederek de nemâz kılamaz ise, kılamadığı bu nemâzları beş vaktden az
olsa bile, bunlar için vasıyyet etmesi lâzım olmaz. Bunun gibi, seferde ve
hastalıkda oruc tutamıyan da, bunları kazâ edecek kadar ikâmet ve sıhhat zemânı
bulamazsa, vasıyyet etmez. Sadaka-i fıtr, zevcesinin nafakası, hac ihrâmındaki
cinâyetleri, haccı, adak sadakaları için de vasıyyet edilir. Vasıyyet etmemiş
olan meyyit için vârisinin veyâ herhangi birinin teberru’ etmesi inşâallah câiz
olur. Hac için vasıyyet edenin vekîli, meyyitin şehrinden veyâ bırakdığı malın
sülüsünün kifâyet etdiği yerden; teberru’ eden ise, dilediği yerden hacca
gider. Meyyit için hiç kimsenin ücretli veyâ ücretsiz oruc tutması ve nemâz
kılması sahîh olmaz. Bu husûsdaki hadîs-i şerîf mensûhdur. Keffâret olarak
verilen sadaka vâsıtası ile, Allahü teâlâ, meyyitin borçlarını afv eder. Şâfi’î
(Envâr) kitâbında, (Meyyitin kılmadığı
nemâzlar için fidye vermesi vâcib değildir. Verilirse, iskât olmaz) diyor.
Mâlikî ve şâfi’îler, hanefîyi taklîd ederek devr yaparlar.
Meyyitin vasıyyet etdiği
mal mikdârı, keffâret için kâfî gelmezse veyâ bırakdığı malın sülüsü kâfî
gelmezse yâhud hiç vasıyyet etmemiş ise, bir kimsenin teberru’ etdiği az bir
mal ile borclarının hepsini iskât edebilmek için devr yapılır. İskât niyyeti
ile bir fakîre verilir. Fakîr aldıkdan sonra, bunu velîye veyâ bir başkasına
hediyye eder. Bunun kabz etmesi, ya’nî eline alması lâzımdır. Bu da meyyitin
borcunun iskâtı için diyerek, bunu teberru’ ederek bir fakîre verir. Tahtâvî
hâşiyesinden terceme burada temâm oldu.]