CEMÂ’AT İLE NEMÂZIN FAZÎLETİ

Bir kimse, cemâ’at ile iki rek’at nemâz kılsa, yalnız yirmiyedi rek’at nemâz kılsa, yine cemâ’at ile kıldığı iki rek’atın sevâbı ondan ziyâdedir.

Bir rivâyetde, yalnız bin rek’at nemâz kılsa, yine cemâ’at ile kılınan iki rek’atin sevâbı dahâ ziyâdedir. Cemâ’at ile nemâz kılmanın sevâbı çokdur. Bunlardan birkaçı beyân edilmişdir:

1- Mü’minler bir araya geldikde, birbirlerine muhabbet hâsıl olur.

2- Câhiller âlimlerden nemâzın mes’elelerini öğrenirler.

3- Ba’zısının nemâzı kabûl olur ve ba’zısının olmazsa, kabûl olanların hurmetine, kabûl olmıyanların nemâzı dahî kabûl olur.

Hadîs-i şerîfde, (Ey ümmetim ve Eshâbım! Sizin için iki yol koydum: Biri Kur’ân-ı azîm-üş-şân, diğeri sünnetimdir. Bunlardan gayri yol tutan kimse, ümmetim değildir!) buyuruldu. [Abdülganî Nablüsî “rahime-hullahü teâlâ”, (Hadîka)nın doksandokuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Allahü teâlâ, islâmiyyetin bir kısmını Kur’ân-ı kerîm ile bildirdiği gibi, bir kısmını da, Peygamberinin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sünneti ile bildirmişdir. Resûlullahın sünneti, Onun inandıkları, söyledikleri, yapdıkları, ahlâkı ve birinin sözü veyâ işi karşısında susması [böylece kabûl etdiğinin anlaşılması]dır.) Bu hadîs-i şerîf, (Edille-i şer’ıyye)den ikincisini göstermekdedir.]  

NEMÂZDA İMÂMET

Ve dahî, imâma uyanlar dört nev’dir. Bunlar, Müdrik, Muktedî, Mesbûk, Lâhık diye anılırlar.

1- Müdrik, iftitâh tekbîrini imâm ile birlikde alana denir.

2- Muktedî, iftitâh tekbîrine yetişemiyene denir.

3- Mesbûk, imâm rek’atlerin birini veyâ ikisini kıldıkdan sonra uymuş olana denir.

4- Lâhık, iftitâh tekbîrini imâm ile berâber almış, fekat sonra, kendisine hades vâkı’ olduğundan, abdest alıp, tekrâr imâma uyana denir. Bu kimse, yine evvelce olduğu gibi, kırâetsiz, rükû’ ve sücûd tesbîhlerini ederek nemâzını kılar. O kişi, eğer dünyâ kelâmı söylememiş ise, imâmın ardında gibidir. Lâkin, câmi’den çıkdıkdan sonra, pek yakın yerden abdestini almalıdır. Çok ileriye giderse, nemâzı fâsid olur diyen vardır.

Bir kimse, mescide geldiğinde, imâmı, rükû’da bulsa ve rükû’a yetişeyim diye acele edip, iftitâh tekbîrini rükû’a inerken alsa, imâ-

-258-

ma uymuş olmaz. İmâmı, rükû’da buldukda, imâma uymağa niyyet edip, tekbîri ayakda tekmil edip, sonra rükû’a gider ve imâmın beli ile berâber olup, tesbîh ederse, o rek’ate uymuş olur. Ammâ rükû’a inerken, imâmın beli doğrulsa, o rek’ate yetişmiş olmaz.  

NEMÂZDA TA’DÎL-İ ERKÂN

Nemâzın beş yerinde, ta’dîl-i erkânı, unutmadığı hâlde, bilerek terk etse, İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre “rahime-hullahü teâlâ”, nemâzı fâsid olur. Tarafeyne göre, fâsid olmaz. Lâkin vâcibin kasden terki dolayısı ile, noksanın cebri için iâde lâzım gelir. Unutarak terk edince (Secde-i sehv) lâzım olur. [185.ci sahîfeye bakınız!]

Ta’dîl-i erkânın terkinden, yirmialtı kadar zarar vardır:

1- Fakîrliğe sebeb olur.

2- Âhıret ulemâsı, ona buğz eder.

3- Adâletden düşer, şehâdeti makbûl olmaz.

4- Nemâz kıldığı mekân, kıyâmet gününde aleyhine şehâdet eder.

5- Bir kimse, ta’dîl-i erkânsız nemâz kılarken biri görüp söylemese günâhkâr olur.

6- O nemâzın tekrâr kılınması vâcib olur.

7- Îmânsız ölümüne sebeb olur.

8- Nemâzın hırsızı olur.

9- Kıldığı nemâzı, eski bez gibi -yevm-i cezâda- yüzüne vurulur.

10- Allahü teâlânın merhametinden mahrûm olur.

11- Allahü teâlâya münacâtda, sû-i edeb etmiş olur.

12- Nemâzın fazla olan sevâbından mahrûm olur.

13- Sâir ibâdetlerin sevâbının verilmemesine sebeb olur.

14- Cehenneme müstehak olur.

15- Câhiller onu görüp, ta’dîl-i erkânı terk etmelerine sebeb olur. Bunun içindir ki, din adamının günâh işlemesi, dahâ çok azâb çekmesine sebeb olur.

16- İmâmına muhâlefet etmiş olur.

17- İntikâlâtda olan sünnetleri terk etmiş olur.

18- Allahü azîm-üş-şânın gazabına dûçâr olur.

19- Şeytânı sevindirmiş olur.

20- Cennetden uzak olur.

21- Cehenneme yakın olur.

-259-

22- Kendi nefsine zulm etmiş olur. 23- Nefsini mülevves etmiş olur. 24- Sağında ve solunda olan meleklere eziyyet etmiş olur. 25- Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” mahzûn etmiş olur.

26- Bütün mahlûkata zararı dokunur. Zirâ o kimsenin günâhı sebebine, yağmurlar yağmaz, yerde ekinler bitmez ve vaktsiz olarak yağmur yağmış olup, fâide yerine zarar vermiş olur.