NEMÂZI BOZAN
ŞEYLER: Amden veyâ sehven yapılınca, nemâzı bozanlar,
hanefî mezhebinde ellibeş kadar beyân olunur:
1- Dünyâ kelâmı söylemek.
2- Kendisi işitecek kadar
gülmek.
3- Amel-i kesîr denecek
şeyi işlemek.
4- Farzın birini -özrsüz
olarak- terk etmek.
5- İhtiyârsız, farzın
birini terk etmek.
6- Dünyâ işi için yüksek
sesle ağlamak.
7- Özrsüz, buğazını
ayıklamak, öksürmek.
8- Sakız çiğnemek.
9- Bir rüknde, üç kerre
bir yerini kaşımak, yâhud elini kaldırarak birbirine vurmak.
10- Müsâfeha etmek.
11-Kendi işitecek kadar
sesle iftitâh tekbîrini almamak.
12- Kendi işitecek kadar
okumamak.
13- Birisi çağırdıkda, (Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil-aliyyilazîm) yâhud
(Sübhânallah), (Lâ ilâhe illallah) demek.
Nemâz içinde bulunduğunu bildirmek kasdi ile söylenmiş ise, nemâz fâsid olmaz.
Sorana cevâb ise bozulur.
14- Kasd ile selâm almak.
15- Ağzında bulunan şeker
gibi şeylerin lezzetini duyup, suyunun buğazına kaçması.
16- Açıkda nemâz
kılarken, ağzını havaya açması üzerine, yağan yağmur veyâ dolu gibisinin
buğazına kaçması.
17- Hayvânın yularını üç
kerre çekmek.
18- Üç kerre elini
kaldırmak yâhud üç kerre ezerek kehle ve pire ve emsâlini öldürmek.
19- Bir rüknde üç kıl
koparmak.
20- Üç harf olarak, yuf,
püf, demek.
21- At üstünde,
islâmiyyete mütâbık olarak nemâz kılarken, bir ayağı ile üç kerre özengisini
tepmek.
22- İki ayağı ile, bir
kerre özengiyi tepmek.
23- İmâmdan ileri durmak.
24- Özrsüz bir saf kadar
yürümek.
25- Saçını ve sakalını
taramak.
26- İmâm, er ve avret
için imâmete niyyet etmekle, er ve avret -bir safda bulunarak- imâma uyarak yan
yana kılmak. (Aynı safda, ya’nî yan yana olmazsa veyâ aralarında perde varsa
câizdir. Kadınların ve kızların câmi’e gitmek için veyâ herhangibir sebeble,
başları, kolları, kısaca avret mahalleri açık olarak sokağa çıkmaları harâmdır.
Bu hâlde yapdıkları ibâdetleri sevâb değil, büyük günâh olur.)
27- Kendi imâmından
gayriye, feth etmek. (Ya’nî, imâm kırâetde duraklarsa, okumasına yardım etmek.)
28- Bir avret, hâli
yerde, imâma iktidâ etse, sonradan gelen cemâ’atin teşkîl etdikleri saflar, o
avretin bulunduğu yere kadar yayılsa, onun sağında ve solunda ve arkasına
tesâdüf eden mahalde nemâzda bulunan üç kişinin nemâzı fâsid olur.
29- Çocuğunu kucaklamak.
30- Bir şey yimek veyâ
içmek.
31- Dişinin arasında
kalan nohut kadar şeyi yutmak.
32- İki eliyle yakasını
kavuşdurmak, başındaki kisvesini eliyle çıkarmak, yâhud çıkarıp giymek. 33- Bir
musîbet işitmekle, (İnnâ lillâh ve innâ ileyhi
râci’ûn) demek.
34- Bir sürûr işitmekle (Elhamdülillah) demek.
35- Bir kavle göre, bir
kimse, nemâz içinde aksırıp, (Elhamdülillah) demek.
36- Yanındakinin
aksırmasına (Yerhamükellah) demek.
37- Başkası aksırınca (Yehdîkümüllah) demek.
38- Er gelip, nemâz kılan
avreti öpmek.
39- Nemâz içinde düâ
ederken, altın ve gümüş ve sâir dünyâ metâına müteallik birşey istemek.
40- Göğsünü, kıbleden
döndürmek. Kıble cihetini bulmak iki yol ile olur. 1- Kıble açısı ile. 2- Kıble
sâati ile. 1- Harita üzerinde, bir şehr ile Mekke arasına bir doğru çizilirse,
bunun istikâmeti, (Kıble hattı) olur.
Bunun cenûbdan farkı, (Kıble açısı) olur.
2- Takvîmde yazılı, (kıble sâati) vaktinde,
güneşe dönen, kıbleye dönmüş olur. Kedûsî hâşiyesinde diyor ki, (Rub’-ı
dâirede, mürî ayarlandıkdan sonra, kıble kavsine getirilince, haytın kavs-i
irtifâ’ üzerinde gösterdiği derecenin temâmîsi, İstanbulda kıble vaktinin H
fadl-ı dâir derecesi olur). Bir sâat makinesi yüzü semâya doğru ve akrebi
güneşe doğru tutulunca, akreb ile 12 arasındaki zâviyenin orta hattı cenûbu
gösterir. 568. ci sahîfeye bakınız!
41- Secdede iki ayağını
yerden kaldırmak.
42- Kur’ânı, ma’nâsı
bozulacak kadar yanlış okumak.
43- Kadın, çocuğunu
emzirmek.
44- Başkasının sözü ile
yerini değişdirmek.
45- Hayvâna üç kamçı
vurmak.
46- Kapalı kapıyı açmak.
47- Üç harfe kadar yazı
yazmak.
48- Kaftanını giymek.
49- Kazâ nemâzları
altıdan az ise, bunları hâtırlamak.
50- [Gemide, trende] ve
hayvân üzerinde -özrlü olarak- farz nemâz kılarken, kıbleden gayri yere
çevrilmek.
51- Hayvânın üzerinde yük
yapmak.
52- Kalbinden mürted
olmak.
53- Cünüb olmak veyâ
kadın âdetli olmak.
54- İmâm, abdestim
bozuldu zanniyle, yerine diğerini geçirmek.
55- Ma’nâyı bozacak
derecede harfleri değişdirmek sûretiyle Kur’ân-ı kerîm okumak. [İbni Âbidîn
“rahime-hullahü teâlâ”, nemâzın sünnetlerini anlatmağa başlarken diyor ki,
(Nemâz hâricindekine uyarak kılınan nemâz sahîh olmaz. İmâmın ve müezzinin
cemâ’ate duyuracak mikdârdan fazla ses çıkarmaları mekrûhdur. İmâmın ve
müezzinin, nemâza durmak için tekbîr alırlarken, nemâza başlamağı niyyet
etmeleri lâzımdır. Yalnız cemâ’ate du-
yurmağı niyyet ederlerse, nemâzları sahîh olmaz.
Bunlara uyanların da nemâzları sahîh olmaz. İmâmın sesi yetişirken, müezzinin
de nemâz içindeki tekbîrleri söylemesi mekrûhdur ve çirkin bid’atdir. İhtiyâc
olunca söylemesi müstehab olur ise de, tegannî etmeği düşünürse, nemâzı fâsid
olur). Buradan da anlaşılıyor ki, imâmın ve müezzinin cemâ’ate ho-parlör ile
seslerini duyurmaları, hem cemâ’atin nemâzını ifsâd eder. Nemâzları sahîh
olmaz. Hem de, çirkin bid’at olur. Bid’at işlemek büyük günâhdır. Başka yerde
nemâz kıldırırken televizyonda görülen ve sesi de işitilen imâma uymanın sahîh
olmadığı, Hindistân âlimlerinin Malappuram şehrinde çıkardıkları (El-mu’allim) mecmû’asının Rebî’ul-evvel 1406 ve
Dessembr [aralık] 1985 târîh ve oniki sayılı nüshasında, vesîkaları ile
yazılıdır.]
Ve dahî,
nemâzı bozmayanlar: Önünde, boş saf olduğunda, bir veyâ iki adım
yürüyerek varırsa veyâ âmîn dese ve bu deyiş, eğer bir başkasına cevâb değilse,
kaşıyla veyâ gözü ile bir kimsenin selâmını alsa, birisi gelip, kaç rek’at
kıldınız dese ve ona parmaklariyle işâret etse, bu sûretlerin hiç birisi nemâzı
bozmaz.
Salât, lügatda Allahü
azîm-üş-şândan rahmet ve meleklerden istigfâr, mü’minlerden düâ etmeğe derler.
Istilâh ma’nâsı, ef’âl-i ma’lûme ve erkân-ı mahsûsaya derler ki, türkçede nemâz
kılmak denir. Ef’âl-i ma’lûme, nemâzın hâricinde işlediğimiz fi’llere, erkân-ı
mahsûsa, nemâzın içinde olan rüknlere derler ki, ancak nemâza mahsûsdur.
Ve dahî birgün Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” Hazret-i Alî “kerremallahü vechehü ve radıyallahü
anh” hazretlerine se’âdetle, (Yâ Alî! Senin nemâzın
farzına, vâcibine, sünnetine, müstehabına riâyet etmen gerekdir) buyurduklarında,
ensârdan bir zât dedi ki, (Yâ Resûlallah! Hazret-i Alî bunların cümlesini
bilir. Bize, bir nemâzın farzına, vâcibine, sünnetine, müstehabına riâyet
etmenin fazîletini beyân buyur. Biz dahî, ona göre amel edelim.) Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretleri
buyurdu ki: (Ey benim ümmetim ve Eshâbım! Nemâz,
Allahü azîm-üş-şânın hoşnud olduğudur. Feriştehlerin sevdiğidir. Peygamberlerin
sünnetidir. Ma’rifetin nûrudur. A’mâlin efdalidir. Bedenin kuvvetidir. Rızkın
berekâtıdır. Canın nûrudur. Düânın kabûlüdür. Melek-ül-mevte şefâ’atcidir.
Kabrde çirağdır. Münker ve Nekîr hazerâtına cevâbdır. Kıyâmet gününde,
üzerinize sâyebândır. Cehennem ile aranızda perdedir. Sırâtı yıldırım gibi
geçiricidir. Cennetde başınıza tâcdır. Cennetin anahtarıdır.)