NEMÂZ NASIL KILINIR

Nemâza dört şey ile girilir: Farz ile, vâcib ile, sünnet ile, müstehab ile. Hanefî mezhebinde, ellerini kulağının hizâsına kaldırmak, sünnet. Ellerinin ayasını, kıbleye yöneltmek sünnet. Er kişilerin baş parmağını kulağı yumuşağına değdirmek ve hâtun kişilerin, omuzu hizâsına kaldırmak müstehab, (Allahü ekber) demek farz. Tekbîr aldıkdan sonra, el bağlamak sünnet. Sağ elini, sol elinin üstüne koymak, sünnet. Er kişinin, ellerini göbeğinden aşağı koymak ve hâtun kişi, göğsüne koymak sünnet. Er kişi, sol elin bileğini pekçe kavramak müstehab.

Nemâzda -İmâm olsun, muktedî olsun ve yalnız olsun- Sübhâneke okumak sünnet. Eğer imâm veyâhud yalnız olursa, E’ûzü okumak sünnet. Besmele okumak sünnet. Fâtiha-i şerîfe okumak vâcib ve Fâtihadan sonra, üç âyet, yâhud, üç âyet kadar uzun bir âyet okumak vâcib, sünnetlerin ve vitrin her rek’atinde, yalnız kılarken farzların iki rek’atinde, ayakda Kur’ân-ı kerîmden bir âyet okumak farz.

Rükû’da belini eğmek farz. Üç kerre (Sübhânallah) diyecek kadar eğlenmek vâcib. Üç kerre (Sübhâne rabbiyelazîm) demek sünnet. Beş kerre veyâ yedi kerre demek müstehab. Rükû’dan kıyâma doğruldukda ve iki secde arasında doğrulup oturdukda, bir kerre (Sübhânallah) diyecek kadar eğlenmek, İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre farz. Ve tarafeyn kavline göre, vâcib olup, ba’zıları sünnet demişler ise de, esah olan vâcibdir.

Secdede, başını secdeye koymak farz. Üç kerre (Sübhânallah)diyecek kadar eğlenmek vâcib. Üç kerre (Sübhâne rabbiyel-a’lâ) demek sünnet. Beş kerre veyâ yedi kerre demek müstehab.

İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, (Secde yapar-

-241-

ken,önce iki diz, sonra iki el, sonra burun ve sonra alın yere konur. Baş parmakları, kulakları hizâsında olur. Şâfi’îde, eller omuz hizâsına konur. Ayakların, en az birer parmağını yere koymak farzdır. Yerin sertce olup, başın içine girmemesi lâzımdır. Yere serili halı, hasır, buğday ve arpa böyledir. Yerde duran masa, kanape, araba da, yer demekdir. Hayvân üzeri ve hayvân üstünde bulunan semer ve benzerleri, yer sayılmaz. Salıncak ve ağaçlara, direklere bağlanarak havada gerilmiş duran bez, halı, hasır yer sayılmaz. Pirinç, darı, keten tohumu gibi kaygan şeyler üzerine secde sahîh olmaz. Çuval içinde iseler sahîh olur. Secde yeri, dizlerini koyduğu yerden yarım zrâ’, ya’nî oniki parmak eni [yirmibeş santimetre] yüksek olunca nemâz sahîh olur ise de, mekrûhdur. Secdede dirsekler bedenden, karnı da uyluklardan açık tutulur. Ayak parmaklarının uçları kıbleye karşı tutulur. Rükû’a eğilirken topuk kemiklerini birbirine yapışdırmak sünnet olduğu gibi, secdede dahî bitişik tutulur.

Kadın, nemâza dururken, ellerini omuzlarına kadar kaldırır. Ellerini kol ağzından dışarı çıkarmaz. Sağ avucu sol üzerinde olarak göğüs üstüne kor. Rükû’da az eğilir. Belini kafası ile düz tutmaz. Rükû’da ve secdede parmaklarını açmaz. Birbirlerine yapışdırır. Ellerini dizleri üzerine kor. Dizlerini büker. Dizlerini tutmaz. Secdede kollarını, karnına yakın olarak yere serer. Karnını uyluklarına yapışdırır. Teşehhüdde, ayaklarını sağa çıkararak yere oturur. El parmaklarının ucu dizlerine uzanır. [Erkekler de dizi kavramaz.] Parmakları birbirlerine yapışık olur. Kendi aralarında veyâ erkeklerin cemâ’ati arasında imâm ile kılmaları mekrûhdur. Cum’a ve bayram nemâzı kılması farz değildir. Kurban bayramında farz nemâzlardan sonra (Tekbîr-i teşrîk) sessiz okur. Sabâh nemâzını geç kılması müstehab değildir. Nemâzlarda yüksek sesleokumaz. İbni Âbidînden terceme temâm oldu.) Hamevî “rahimehullahü teâlâ”, (Eşbâh) şerhinde diyor ki: Kadınların başlarındaki saçlarını, kazımakla veyâ kesmekle yâhud ilâc ile izâle, ya’nî yok etmeleri tahrîmen mekrûhdur. [Erkeklere benzetmemek şartı ile saçlarını kulaklara kadar kısaltmalarının câiz olduğu anlaşılmakdadır.] Kadının ezân ve ikâmet okuması mekrûhdur. Zevci veyâ mahremi yanında olmadan sefere çıkamaz. Hacda başını açmaz. Safâ ile Merve arasında, özrlü iken de, sa’y yapar. Tavâfı Kâ’beden uzak olarak yapar. Hutbe okumaz. Çünki, sesinin avret olması sahîhdir. Hacda mest giyer. Kadın, cenâze taşımaz. Mürted olunca öldürülmez. Had ve kısas da’vâlarında şâhidliği kabûl edilmez. Câmi’de i’tikâf yapmaz. Ellerini, ayaklarını, kına ile boyaması câizdir. [Oje kullanmaz.] Mîrâsda ve şâhidlikde ve fakîr akrabâya nafaka vermekde erkeğin yarısıdır. Muhsine kadın mahkemeye çağrılmaz. Hâkim veyâ vekîli, onun evine gider. Genç kadın,

-242-

yabancı erkeğe selâm ve başsağlığı ve aksırana birşey söylemez ve kendine söylenince cevâb vermez. Yabancı erkekle bir odada yalnız kalmaz. Hamevîden terceme temâm oldu.

Ka’de-i ûlâda oturmak, vâcib. Ka’de-i ahîrede oturmak farz. Son ka’dede tehıyyât okumak vâcib.

Farzların ve vâciblerin ve öğlenin ve Cum’anın evvel sünnetlerinin ve Cum’anın son sünnetinin -yalnız ka’de-i ahîrelerinde- ve sâir nemâzların [İkindi ve yatsının dört rek’at sünnetleri gibi] her ka’delerinde, salevât düâlarını okumak sünnet. Selâm lafzı, vâcib. Ve selâmda, iki omuzuna bakmak sünnet. Dikkatle bakmak müstehab.

Ve dahî, nemâzın kemâl-i mertebe kabûl olmasının şartı, [harâmlardan sakınmak ve] huşû’ ve takvâ ve mâlâya’nîyi terk ve terk-i kesel ve ibdâddır. Huşû’, Allahü azîm-üş-şândan korkmağa, takvâ, dokuz a’zâsını harâmdan ve mekrûhdan hıfz etmeğe; mâlâya’nîyi terk demek, dünyâsına ve âhıretine yaramıyan sohbeti ve işi terk etmeğe; terk-i kesel, nemâzının ef’âlini edâda üşenmekliği terk etmeğe; ve ibdâd, ezân-ı Muhammedî okunduğu vakt, her işi terk edip, cemâ’ate müdâvemet etmeğe derler.

Nemâzın içinde, riâyeti ehem olan altı şey bunlardır: İhlâs, tefekkür, havf, recâ, rü’yet-i taksîr, mücâhede.

İhlâs, amelinde hulûs üzere bulunmağa; [yalnız Allah rızâsı için yapmağa] tefekkür, nemâz içinde olan mes’eleleri düşünmeğe; havf, Allahü azîm-üş-şândan korkmağa; recâ, Allahü azîm-üş-şânın rahmetini ummağa; rü’yet-i taksîr, kendisini kusûrlu bilmeğe; mücâhede, nefsle ve şeytânla cenk etmeğe derler.

Ezân-ı Muhammedî okundukda, İsrâfîl “aleyhisselâm” sûru üfürüyor diye, abdeste kalkarken, kabrimden kalkıyorum diye, câmi’e giderken, mahşer yerine gidiyorum diye, müezzin ikâmet edip, cemâ’at safsaf olurlarken, bu insan mahşer yerinde yüzyirmi saf olup, seksen safı, bizim Peygamberimizin ve kırk safı, sâir Peygamberlerin ümmetleri olsa gerekdir diye, imâma uydukdan sonra, imâm, Fâtiha-ı şerîfeyi okurken, sağımda Cennet ve solumda Cehennem ve ensemde Azrâîl “aleyhisselâm” ve karşımda Beytullah ve önümde kabr ve ayağımın altında sırat. Acaba, benim süâlim âsân olur mu? Ve etdiğim ibâdet, âhıretde başıma tâc ve yanıma yoldaş ve kabrimde çırağ olur mu? Yoksa kabûl olmayıp, eski bez gibi yüzüme vurulur mu diye tefekkür etmek gerek.

Vefâsızdır, ey denî dünyâ senin her ni’metin!

Ecel fırtınaları, mahv eyliyor her rif’atın.

-243-