Hanefi mezhebinde, teyemmüm,
vakt girmeden de sahîh olur. Diğer üç mezhebde olmaz. Teyemmümün
farzları üçdür: Abdest almak için lâzım olan teyemmüm ile, gusl etmek
için lâzım olan teyemmüm birbirinin aynıdır. Yalnız niyyetleri farklıdır. Bunun
için, bu iki teyemmümden birisi diğeri yerine kullanılamaz.
1- Niyyet etmek olup, bu
şartdır.
2- Ellerini pâk toprağa
vurup, yüzüne kaplıyarak mesh etmek.
3- Ellerini bir dahâ
toprağa vurup, önce sol eliyle sağ kolunun ve sonra, sağ eliyle sol kolunun her
tarafını mesh etmek, bunlar dahî, rükndür.
Teyemmümün farz olduğuna
delîl, Nisâ sûresinin kırküçüncü ve Mâide sûresinin altıncı âyet-i
kerîmeleridir. Mâlikîde ve şâfi’îde teyemmüm, nemâz vaktinden evvel câiz
değildir ve bir teyemmüm ile birden fazla farz kılınamaz.
Altı şeyle teyemmüm
yapmak câiz değildir. Meğer, o şeylerin üstlerinde toprak tozu buluna. O şeyler
şunlardır: Demir, bakır, tunç, kalay, altın, gümüş ve bütün ma’denler. Sıcakda
eriyen bu metallerden ve sıcakda yumuşayan camdan ve üzeri sırlanmış
porselenden ma’da her şeyle, teyemmüm câizdir. Lâkin, toprak cinsinden olmak
şartdır.
Bir toprağa bevl edilmiş,
sonra kurumuş olsa, orada nemâz kılınır. Ammâ o yerden teyemmüm olunmaz.
Teyemmüm yapabilmek için,
suyu aramak ve arayıp bulamamak ve bir müslimân ve âdil kimseye sormak ve o
âdil dahî, sâlih olmak şartındandır.
Teyemmümün
şartları beşdir:
1- Niyyet etmek. 2- Mesh
etmek. 3- Teyemmüm etdiği şey, toprak cinsinden olmak. Toprak cinsinden
olmazsa, üzerinde toprak tozu bulunmak lâzımdır. 4- Kullandığı yer cinsi şeyin
veyâ tozun, pâk olması lâzımdır. 5- Suyun isti’mâline, hakîkaten veyâ hükmen
kudreti olmamak. [Hastalıkdan sonra, kollardaki ve ayaklardaki hâlsizlik de
özrdür. İhtiyârlardaki hâlsizlik de böyledir. Bunlar, nemâzlarını oturarak
kılar.]
Ve dahî,
teyemmümün sünnetleri yedidir:
1- Besmele okumak. 2-
Ellerini pâk toprağa vurmak. 3- Ellerini, vurduğu şey üzerinde, bir kerre
ileriye ve geriye çekmek. 4Parmaklarını açmak. 5- İki elini birbirlerine
çarparak silkmek. 6Evvelâ yüzüne mesh etmek. 7- Kolların dirsekleri ile berâber
her yerini mesh etmek.
Su aramanın
şartı dörtdür:
1- Bulunduğu mahal
ma’mûrluk ola.
2- Suyun bulunduğu haber
verilse.
3- Suyun bulunduğuna,
zann-ı gâlibi var ise.
4- Korkulacak mahal değil
ise.
Bir kimse suyu bulsa,
ammâ suyun bulunduğu mahal, bir mîlden ziyâde ise, teyemmüm câizdir. Bir mîlden
eksik ise ve vakt geçmiyecek ise, teyemmüm etmek câiz değildir. [Bir mîl,
dörtbin zrâ’, ya’nî Hanefî mezhebinde 0,48 x 4000 =
Ve eğer, bir kimse suyu
arasa ve bulamayınca teyemmüm edip nemâzı kıldıkdan sonra, suyu görse, nemâzını
iâde eder mi, veyâ etmez mi? Bu, ihtilâflıdır. Esah olan, kılmış olduğu nemâzı
iâde etmez.
Bir kimse, ıslansa, ammâ
abdest alacak su bulamasa ve teyemmüm edecek yer dahî bulamasa, bir parça
çamuru kurutup, onunla teyemmüm eder. Birkaç kimse teyemmüm etmiş olsa,
bunlardan yalnız birisi suyu görse, hepsinin teyemmümü bozulur.
Ve dahî, bir kimse bir
mikdâr su getirse, içinizden biriniz abdest alsın dese, cümlesinin teyemmümü
fâsid olur. Ammâ cümleniz abdest alınız dese, hâlbuki getirilen su, yalnız bir
kişiye kifâyet etse, hepsinin dahî, teyemmümü sahîh olur.
Bir kimse cünüb olsa, bir
yerde su bulamayıp, ancak câmi’de bulsa, gusl için, teyemmüm eder ve sonra suyu
almak için câmi’e girer. Ammâ câmi’e girdiğinde, su bulamazsa, nemâz için,
başka teyemmüm lâzım gelir.
Bir kimse, câmi’ içinde
otururken, ihtilâm olsa, teyemmüm eder ve sonra câmi’den çıkar.
Bir kimsenin elleri kesik
olsa, teyemmüm edebilir. Lâkin, o kimsenin istincâ edecek kimsesi var ise, ondan
istincâ sâkıt olmaz. Eğer yok ise sâkıt olur.
Ve eğer, hem elleri ve
hem ayakları kesik olsa, Tarafeyne göre, nemâzı sâkıt olur. İmâm-ı Ebû Yûsüfe
göre, nemâzını kılması lâzımdır.
Ve dahî, Cum’a nemâzında
teyemmüm câiz değildir. Ya’nî, abdest almak için vakt az olup, Cum’a fevt olur
diye, acele teyemmüm etse, câiz değildir. [Cum’a nemâzının bedeli öğle nemâzı
olduğundan ötürü.] Nebîz denilen hurma suyu ile abdest almak câiz olmadığı (Dürr-ül-muhtâr)da yazılıdır.
Bir kimse, yolda ihtilâm
olsa, teyemmüm eder, sabâh nemâzını kılar. Ve öğleye dek gider. İkindinin vakti
yaklaşıp, öğlenin
vakti çıkacak zemânda, teyemmüm ederek öğleyi
kılar. Bu kimse, ikindiden sonra su bulsa, sabâh ve öğle nemâzlarını iâde eder
mi? Bunda, ulemâ ihtilâf etdiler. Bir kavlde, iâde eder, diğer kavle göre iâde
etmez. Bu mesele sâhib-i tertîbe göre olmak muhtemeldir.
Bir kimsenin merkebinde
su olsa, merkebini gayb etse, teyemmüm eder ve nemâzını kılar. Nemâzını
kılarken, merkebin sesini işitse, abdesti bozulur.
Bir kimse binekli olsa,
inerse yoldaşları onu beklemese, atının üzerinde iken teyemmüm eder ve îmâ ile
nemâzını kılar.
Yol korkulu veyâ hava
soğuk olur ve gusl ederse, hasta olması muhtemel bulunursa, teyemmüm ile
nemâzını kılar.
Yola gidenin heybesinde
bir kiremit veyâ bir tuğla bulundurması lâzımdır. Zîrâ, teyemmüm edecek olsa,
ortalık yaş ise o zemân tuğla ile teyemmüm eder. Nemâzını kılar.
Bir kimse bayram nemâzına
dursa, abdesti bozulsa, eğer tekrâr abdest alırsa bayram nemâzına
yetişemiyeceğini bilse, yâhud fazla izdiham olmak korkusu olunca, teyemmüm
eder, nemâza durur. Bu kavl, İmâm-ı a’zama göredir. İmâmeyn kavline göre ise,
abdest alır.
[(Merâk-ıl-felâh)ın Tahtâvî hâşiyesinde diyor ki,
(Hastalık, teyemmüm etmek için özrdür. Sağlam kimsenin, abdest alırsa, hasta
olacağından korkması özr olmaz. Sağlam kimse oruc tutunca, hasta olacağından
korkarsa, kazâya bırakması câiz olur diyen âlimler, hasta olmakdan korkanın
teyemmüm etmesi câiz olur dediler. Hastalık dört çeşiddir: Su zarar verir.
Hareket etmek zarar verir. Kendisi suyu kullanamaz. Teyemmüm de edemez. Zarar
vermek, kendinin çok zan etmesi ile veyâ müslimân, âdil ve mütehassıs bir
doktorun haber vermesi ile anlaşılır. Âdil bulunmazsa, fıskı zâhir olmıyan
tabîbin sözü de kabûl edilir. Kendisi suyu kullanamayan, abdest aldıracak kimse
bulamazsa teyemmüm eder. Çocuğu ve hizmetcisi veyâ hâtır için abdest aldıracak
kimsesi varsa, bunlar abdest aldırır. Bunlar yoksa, teyemmüm eder. İmâm-ı
a’zama göre ücretli adam tutması lâzım değildir. Teyemmüm de yapamıyan nemâzı
kazâya bırakır. Zevc ve zevce birbirlerinin abdest ve nemâzlarına yardım etmeğe
mecbûr değil iseler de, zevcesinden yardım istemesi lâzımdır. Şehr, köy
hâricinde olup sıcak su bulamayan kimse, soğuk su ile gusl ederse, hasta
olacağından korkunca teyemmüm eder. Şehr içinde de böyle olduğuna fetvâ
verildi. Abdest ve gusl a’zâsının yarıdan fazlası yara ise, teyemmüm eder.
Yarısı yara ise, sağlam yerleri yıkar. Yara-
ları mesh eder, yaraya mesh zarar verirse, sargı
üzerine mesh eder. Bu da zarar verirse, hiç mesh etmez. Başında hastalık olup,
mesh zarar verirse, mesh sâkıt olur. İki elinin ve iki ayağının yıkaması farz
olan yerleri kesik olanın yüzü de yara ise, teyemmüm edemeyeceğinden abdestsiz
kılar ve i’âde etmez. Yüzü sağlam ise, yüzünü yıkatır. Yardımcısı yoksa, yüzünü
toprağa sürer. Sağlam kimsenin bir eli nüzüllü, yaralı, kesik, çolak ise, diğer
eli ile abdest alır. İki eli de böyle ise, elini, yüzünü toprağa sürer.
Yaranın, çıbanın, kırığın üstüne, bunları tedâvî ve zarardan korumak için zarûrî
olarak sarılan sargı veyâ tahta, merhem, alçı açılıp yara yıkanamaz ve mesh
edilemezse, bunların yüzeylerinin ekserîsine ve arada kalan sağlam cild üzerine
mesh edilir. İmkân olursa, bunlar çıkarılıp yara üzerine mesh etmek ve sağlam
cildi yıkamak lâzım olur. Bunların abdestli olarak sarılması ve belli müddeti
yokdur. Sağlam ayağı yıkayıp diğerindeki sargıya mesh câizdir. Yara iyi
olmadan, üzerindeki şey düşerse, abdest bozulmaz. Mesh etdikden sonra, mesh
olunan şey değişdirilirse de bozulmaz. Tırnak kırılır veyâ yara olursa, üzerine
veyâ ayakdaki çatlağa konan merhemi kaldırmak zarar verirse, zarûret
olacağından, merhemin üstü yıkanır. Yıkamak zarar verirse mesh eder. Bu da
zarar verirse mesh de etmez. [Diğer üç mezhebde, böyle olduğu için başka
mezhebi taklîde imkân yokdur.] Bu merhemin, cebîre gibi olduğu, İbni Âbidînde
yazılıdır. Fekat, diş dolgusu ve kaplaması böyle değildir. Çünki, mâlikîyi veyâ
şâfi’îyi taklîd mümkindir. Kendi sebeb olmıyarak aklı giden veyâ bayılan
üzerinden altı nemâz vakti geçerse, aklı gelinciye kadar kılamadığı nemâzları
kazâ etmez. Hasta, îmâ ile de kılamadığı nemâzların sayısı ne olursa olsun,
bunların iskâtı için vasiyyet etmez. İyi olursa, hepsini kazâ eder.)
İbni Âbidîn “rahmetullahi
aleyh” diyor ki, (Sağlam insanın abdest uzvlarını başkasının yıkaması, mesh
etmesi mekrûhdur. Buna başkasının abdest suyu getirmesi ve kendisi yıkarken
başkasının su dökmesi câizdir. Hasta, elbisesini ve yatağını hep kirletiyorsa
yâhud bunları değişdirmek meşakkatli oluyorsa, necs oldukları hâlde kılar.
Cebîre denilen tahtalar, flasterler, merhemler, altlarındaki yara iyi oldukdan
sonra düşerlerse, abdest bozulur. Yara iyi olur, fekat üstündekiler düşmezse,
zararsız kaldırılabilirlerse, abdest ve gusl yine bozulur.)
Allahü teâlâ,
sevdiklerine, günâhlarını afv etmek için veyâ Cennetdeki ni’metlerini artdırmak
için, derdler, hastalıklar veriyor. İbâdetleri zahmetli, sıkıntılı oluyor. Buna
karşılık, dünyâ işlerinde, râhatlık, kolaylık ve rızklarına bereket veriyor.
İbâdet
yapmıyanlara, râhatlık, bereket vermiyor. Bunlar,
zahmet çekerek, hîle ve hiyânet yaparak, çok kazanıp, zevk ve safâ içinde
yaşarlar ise de, bu zevkleri uzun sürmez. Az zemân sonra, hastahânelerde,
habshânelerde sürünürler. Âhiretdeki azâbları da, çok şiddetli olur.]