38 - Günâh işlemeği kasd
etmek, az işlese dahî, ısrâr etmek olur. Kasd etmek, niyyet etmekle, irâde
etmekle ve karâr vermekle olur. Karâr verip bir kerre de yaparsa, ısrâr olur.
Hiç yapmazsa, devâmlı yapmağa kasd etmesi, karâr vermesi ısrâr olmaz. Devâmlı
yapmağa karâr verip ve işleyip de pişmân olur, terk ederse ısrâr olmaz. Tekrâr
yapıp yine tevbe ederse, ısrâr olmaz. Günde çok kerre yapıp, her birinden sonra
tevbe etmek, ısrâr olmaz. Tevbe ederken, günâh işlediğine pişmân olup üzülmek
ve günâhdan hemen vaz geçmek ve bir dahâ yapmamağa karâr vermek şartdır. Bu üç
şartı yapmadan, yalnız dil ile tevbe etmek, yalancılık olur. Küçük günâhlara
ısrâr etmek, büyük günâh olur. Bir büyük günâhı bir kerre yapmakdan dahâ büyük
olur. Tevbe edince, büyük günâh da afv olur. Küçük günâhı küçük görmek, büyük
günâhdır. Küçük günâh işlediğini söyliyerek övünmek, büyük günâh olur. Küçük
günâh işliyeni, âlim ve sâlih sanmak da, büyük günâh olur. Küçük günâh işleyince
de, Allahü teâlâdan ve azâbından korkmak lâzımdır. Allahü teâlâdan utanmazsa ve
azâb yapılacağını düşünmezse büyük günâh olur.
Kalbi
bozuk olana, kıymet mi verir, mal ile mevki’?
altın
palan vursan, merkeb yine merkebdir!
39 - Belli bir mü’minin
veyâ zimmînin [gayr-ı müslim vatandaşın] aybını, onu kötülemek için arkasından
söylemek, gîbet olur. [Kötüleyen sözler doğru ise, (gîbet)
olur. Yalan ise, (iftirâ) olur.
Gîbet ve iftirâ söylemek, büyük günâh olduğu gibi, bunları dinlemek de harâmdır.
Söyleyen ve dinleyen, Cehennem ateşinde yanacakdır. Söyleyeni susdurmalı,
susduramaz ise, oradan kalkıp gitmelidir. Ve bunlar için, hayr düâ etmelidir.
Dostların, ahbâbların ismlerini yazıp, dıvara asmalı, bu ismleri her görüşde,
sâhiblerine hayr düâ etmelidir. Mezârların üzerine taşlar dikip, üzerlerine
meyyitin ismi yazılır, geçenler, görenler, bu meyyite rahmet ve istigfâr
okurlar. Senelerce bu düâlara kavuşan meyyitler kabr azâbından kurtulur.]
Gîbet, harâmdır. Dinleyen, o kimseyi tanımıyorsa, gîbet olmaz. Gîbet olunan
kimse bunu işitirse, üzülür. Bedeninde, nesebinde, ahlâkında, işinde, sözünde,
dîninde, dünyâsında, hattâ elbisesinde, evinde, hayvânında bulunan bir kusûr,
arkasından söylendiği zemân, bunu işitince üzülürse, gîbet olur. Kapalı söylemek,
işâret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi
gîbetdir. Bir müslimânın günâhı ve kusûru söylendikde, hâfızların, din
adamlarının, elhamdülillâh biz böyle değiliz demeleri, gîbetin en kötüsü olur.
Birisinden bahs edilirken, elhamdülillâh, Allah, bizi hayâsız yapmadı gibi, onu
kötülemek, çok çirkin gîbet olur. Falanca kimse çok iyidir, ibâdetde şu kusûru
olmasa, dahâ iyi olurdu demek, gîbet olur. Hucurât
sûresinde, onikinci âyetinde meâlen, (Birbirinizi gîbet etmeyiniz!)
buyuruldu. Gîbet, adam çekişdirmek demekdir. Birisini gîbet etmek,
ölmüş insanın etini yimek gibi olur buyuruldu. Hadîs-i
şerîfde, (Kıyâmet günü, bir kimsenin sevâb
defteri açılır. Yâ Rabbî! Dünyâda iken, şu ibâdetleri yapmışdım. Sahîfede
bunlar yazılı değil, der. Onlar, defterinden silindi, gîbet etdiklerinin
defterlerine yazıldı denir) ve (Kıyâmet
günü bir kimsenin hasenât defteri açılır. Yapmamış olduğu ibâdetleri orada
görür. Bunlar seni gîbet edenlerin sevâblarıdır, denir) buyuruldu.
Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve
sellem” ile oturuyorduk. İçimizden birisi kalkıp gitdi. Yâ Resûlallah! Râhatsız
olup gitdi, denildi. (Arkadaşınızı gîbet etdiniz,
etini yidiniz) buyurdu. Âişe “radıyallahü anhâ” diyor ki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yanında,
bir kadının uzun olduğunu söyledim, (Ağzında olanı
çıkar!) buyurdu. Tükürdüm. Ağzımdan et parçası çıkdı. Allahü teâlâ
sıfatları, özellikleri, cism şeklinde göstermeğe kâdirdir. Gîbet, din
kardeşinin, bir zimmînin işitince üzüleceği bir kusûrunu arkasından
söylemekdir. Allahü teâ-
lâ, Mûsâ aleyhisselâma vahy eyledi ki, (Gîbet edip tevbe eden kimse, Cennete en son gidecekdir.
Gîbet edip, tevbe etmiyen kimse, Cehenneme en önce girecekdir.) İbrâhîm
Edhem “rahime-hullahü teâlâ”, bir yemeğe da’vet edilmişdi. Sofrada,
çağrılanlardan birinin bulunmadığı söylenince, o ağır kimsedir, denildi.
İbrâhîm bin Edhem “rahime-hullahü teâlâ”, gîbet edildi, buyurdu ve çıkıp gitdi.
Hadîs-i şerîfde, (Bir
kimse için söylenen kusûr, onda varsa, bu söz gîbet olur. Yoksa bühtân, ya’nî
iftirâ olur) buyuruldu. Dindeki kusûrları söylemek, meselâ nemâz
kılmaz veyâ şerâb içer veyâ sirkat eder veyâ söz taşıyıcıdır demek ve dünyâdaki
kusûrlarını söylemek, meselâ sağırdır, şaşıdır demek, gîbet olur. Dindeki
kusûrları, onu kötülemek için söylenirse, gîbet olur. Onun islâhını düşünerek
söylerse, gîbet olmaz. Acıyarak söylemek de, gîbet olmaz denildi. Bu köyde,
nemâz kılmıyan var veyâ komünist var, hırsız var demek, gîbet olmaz. Çünki,
belli bir şahs söylenmemişdir.
Bir kimse, nemâz kılar,
oruc tutar, hem de insanlara eli ile zarar verir. Meselâ döver, mallarını gasb
eder, sirkat eder. Yâhud dili ile zarar verir. Meselâ söver, iftirâ eder, gîbet
eder, söz taşır. Âşikâre yapılan fısk ve harâmları ve bid’atları söylemek,
gîbet olmaz. Bunları men’ etmesi için hükûmete haber vermesi, günâh olmaz. Bir
kimse, babasından gizli harâm işleyince, babasının mâni’ olacağını bilenin,
babasına söylemesi veyâ yazarak bildirmesi lâzımdır. Mâni’ olacağı bilinmiyorsa
haber vermek câiz olmaz. Çünki, düşmanlığa sebeb olur. Birinin zararlarını, ona
acıdığı için veyâ başkalarının ondan sakınması için söylerse, gîbet olmaz. Onu
kötülemek için söylerse, gîbet olur. Altı kişinin kusûrlarını, ayblarını
arkasından söylemek, gîbet olmaz: Ona acıdığı için söylemek, ona mâni’ olunması
için söylemek, fetvâ almak için söylemek, müslimânları onun şerrinden korumak
için söylemek. O kusûr, ona ism olmuş ise, onu bu ism ile tanıtmak
mecbûriyyetinde olmak. Âşikâre, herkesce bilinen fıskı, bid’ati ve zulmü
söylemek. Kızarak, onu kötülemek niyyeti ile söylenen, gîbet olur. Satılmakda
olan mâlın kusûrunu müşteriye söylemek, satıcıyı gîbet etmek olmaz. Evlenecek
erkeğe, nikâh edeceği kızın aybını, kusûrunu haber vermek, gîbet olmaz, nasîhat
olur. Birşeyi bilmeyene nasîhat vermek, vâcibdir. Açıkca harâm işliyenin ve
zulm edenin, açık olmıyan başka ayblarını bildirmek, gîbet olur. Hadîs-i şerîfde, (Hayâ
cilbâbını çıkaran kimseyi söylemek gîbet olmaz) buyuruldu. Cilbâb,
kadınların geniş baş örtüsüdür. Burada, hayâ cilbâbını çıkarmak, açıkca harâm
işlemek demekdir. Hadîs-i şerîf, böyle kimsenin hayâsı olmadığını işâret
etmekde-
dir. İmâm-ı Gazâlî ve ba’zı âlimler
“rahime-hümullahü teâlâ”, açık günâh işliyenin ve başkalarının kusûrunu
söylemenin gîbet olmasında, onu kötülemek, şart değildir, dediler. Bunun için
gîbet etmekden çok sakınmak lâzım gelir.
İnsanı gîbet etmeğe
sürükliyen sebebler çokdur. Burada onbiri bildirilecekdir: Ona karşı düşmanlık,
yanında olanların fikrlerine uymak düşüncesi, sevilmiyen bir kimseyi kötülemek,
kendisinin o günâhda bulunmadığını bildirmek, kendinin ondan üstün olduğunu
bildirmek, hased etmek, yanında bulunanları güldürmek, şakalaşmak, onunla alay
etmek, ummadığı kimsenin harâm işlemesine hayretini bildirmek, buna üzüldüğünü,
ona acıdığını bildirmek, harâm işlediği için onu sevmediğini bildirmek.
Gîbet, insanın
sevâblarının azalmasına, başkasının günâhlarının kendisine verilmesine sebeb
olur. Bunları, her zemân düşünmek, insanın gîbet etmesine mâni’ olur.
Gîbet, üç dürlüdür:
Birincisinde, ben gîbet etmedim, onda bulunan şeyi söyledim, der. Böyle
söylemek, küfr olur. Çünki, harâma, halâl demiş olur. İkincisinde, gîbet
olunana duyurmakdır. Büyük harâm olur. Tevbe etmekle afv edilmez. Onunla
halâllaşmak da lâzım olur. Üçüncüsünde, gîbet olunanın bundan haberi olmaz.
Tevbe ve istigfâr etmekle ve ona hayr düâ etmekle afv olur.
Yanında gîbet yapıldığını
işiten kimse, buna hemen mâni’ olmalıdır. Hadîs-i
şerîfde, (Din kardeşine, onun haberi olmadan
yardım eden kimseye, Allahü teâlâ dünyâda ve âhıretde yardım eder) ve
(Yanında, din kardeşine gîbet edilince, gücü
yetdiği hâlde ona yardım etmiyen kimsenin günâhı, dünyâda ve âhıretde kendisine
yetişir) ve (Bir kimse, dünyâda din
kardeşinin ırzını korursa, Allahü teâlâ, bir melek göndererek, onu Cehennem
azâbından korur) ve (Bir kimse, din
kardeşinin ırzından bir şeyi korursa, Allahü teâlâ, onu Cehennem azâbından
korur) buyuruldu. Gîbet yapılırken, orada bulunan kimse, korkmazsa,
söz ile, korkunca, kalbi ile red etmezse, gîbet günâhına ortak olur. Sözünü
kesmesi veyâhud kalkıp gitmesi mümkin ise, bunları yapmalı. Eliyle, başıyle,
gözüyle men’ etmesi kâfî gelmez. Açıkca, sus, demesi lâzımdır.
Gîbet etmenin keffâreti,
üzülmek, tevbe etmek ve onunla halâllaşmakdır. Pişmân olmadan halâllaşmak, riyâ
olur, ayrı bir günâh olur. [Ölüyü ve zimmî olan kâfiri gîbet harâm olduğu İbni
Âbidîn 5. ci cild, 263. cü sahîfede yazılıdır.]
Hak irâde eyleyince,
yol verir herkes sana,
Halk eder
sebeblerini, bol verir herşey sana.