34 - Hadîs-i şerîfde, (Kendinize,
evlâdınıza, kötü düâ etmeyiniz. Allahın kaderine râzı olunuz. Ni’metlerini
artdırması için düâ ediniz) ve (Ananın,
babanın çocuğuna olan ve mazlûmun, zâlime olan beddüâları, red olunmaz) buyuruldu.
Bir müslimânın kâfir olması için düâ edenin kendisi kâfir olur. Bir zâlimin,
kâfir olarak ölerek, sonsuz azâb çekmesini istemek, küfr olmaz. Mûsâ
aleyhisselâmın böyle düâ etdiği, Kur’ân-ı kerîmde bildirilmişdir. İmâm-ı a’zam
Ebû Hanîfe “rahime-hullahü teâlâ”, başkasının kâfir olmasını istemek, küfr olur
buyurdu. Zâlimden başkasına beddüâ etmek harâmdır. Zâlime, zulmü kadar beddüâ
etmek câiz olur. Câiz olan birşeyin mikdârı, özrün mikdârı kadar olur. Zâlime
de beddüâ etmemek, sabr etmek ve hattâ, afv etmek dahâ iyidir. Zimmîye ve
herhangi bir kâfire, Allah ömr versin demek, câiz değildir. Müslimân olması
için veyâ cizye vererek müslimânların kuvvetlenmesi için, böyle düâ etmek, câiz
olur. Kâfire saygı ile selâm veren, kâfir olur. Kâfire saygı bildiren bir söz
söylemek, meselâ üstâdım demek, küfr olur.
35 - Müslimâna kötü ism
takmak veyâ başkasının takdığı kötü ismi söylemek câiz değildir. Soy adı ve
nâm-ı müsteâr koymak câizdir. Sıddîk Gümüş, Hüseyn Hilmi Işık hocamızın nâm-ı
müsteârıdır. Hadîs-i şerîfde, (Kötü ismi olan, bunu güzel isme çevirsin!) buyuruldu.
Meselâ, Âsıye ismini, Cemîle yapmalıdır. Müslimâna güzel ism takmak câizdir.
Çocuğuna, övücü ism koymamalıdır. Meselâ Reşîd, Emîn ismini vermemelidir.
Muhyiddîn, Nûrüddîn gibi ismler de, yalan ve bid’at olur. Fâsıkları, câhilleri,
mürtedleri böyle ismlerle çağırmak mekrûhdur. Çünki, bunlar, medh edici, övücü
ismlerdir. Mecâz olarak da, söylenemezler. Kendi çocuklarına, bu ismleri
tefe’ül ederek, uğurlu olmak için koymak, câiz olur denilmişdir. Sâlih
oldukları meşhûr olan âlimleri bu ismler ile zikr etmek câiz ve fâidelidir.
[İbni Âbidîn
“rahime-hullahü teâlâ”, beşinci cildde buyuruyor ki, çocuğa konulacak ismler
arasında en efdal olanı, Abdüllah, sonra Abdürrahmân, sonra Muhammed, sonra
Ahmed, dahâ sonra İbrâhîmdir. Allahü teâlânın ismlerinden olan Alî, Reşîd, Azîz
gibi ismleri de koymak câizdir. Fekat, bu ismleri söylerken
hurmet etmek lâzımdır. Bilerek hurmetsizlik eden kâfir olur. Meselâ, ismi Abdülkâdir olana, Abdülkoydur demek, Hasen yerine Hasso, İbrâhîm yerine İbo demek, bu ismlerle alay etmek olur. Bu ismlerle alay etmek niyyet edilmezse, küfr olmaz ise de, küfre benziyen şeyi söylemekden sakınmak lâzımdır. Çocuk, dünyâya gelip, hemen ölse, ism koymadan defn edilmez. Abdünnebî ismi câiz ise de, koymamak ihtiyâtlı olur. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri hicrî kamerî 1362 [m. 1943] senesinde vefât edinciye kadar, İstanbulda, Bâyezid câmi’inde, Salı, Perşembe ve Cumartesi günleri, ikindi nemâzından sonra, yirmibeş sene va’z ve irşâd eyledi. Bir va’zında, (Veledin, vâlideyni üzerinde üç hakkı vardır: Doğdukda müslimân ismi koymak. Âkıl oldukda, kitâbet, ilm ve san’at öğretmek. Bâlig oldukda, dîni ve ahlâkı güzel bir müslimân bulup, bununla hemen evlendirmekdir) buyurdu. Kızları böyle evlendiren ana-baba, hattâ her akrabâ ve ahbâblar ve hattâ komşular çok sevâb kazanırlar. Avrupada, Amerikada, din, edeb düşmanı olarak yetişdirilen soysuzlara, uydurma diploma vererek, profesör ism ve etiketi ile islâm memleketlerine gönderiyorlar. Bu câhil kâfirleri liselere, üniversitelere muallim ve profesör yapıyorlar. Bunlar, tuzaklarına düşen müslimân evlâdlarını dinsiz, mezhebsiz yapıyorlar. Bunlar kolayca, hâin, kâtil oluyorlar.]