30 - Kudreti olduğu, gücü
yetdiği hâlde, harâm işliyene mâni’ olmamak müdâhene olur. Harâmı işliyene veyâ
yanında bulunanlara olan saygısı yâhud dîne olan bağlılığının gevşekliği,
müdâheneye sebeb olmakdadır. Fitne olmadığı, ya’nî dînine veyâ dünyâsına veyâ
başkalarına zarar olmadığı zemân, harâm ve mekrûh işliyene mâni’ olmak
lâzımdır. Mâni’ olmamak, susmak harâm olur. Müdâhene etmek, harâm işlemeğe râzı
olmağı gösterir. Susmak çok yerde iyidir. Fekat, hakkı, hayrı söyliyecek yerde
susulmaz. Yâ Resûlallah! Geçmiş ümmetlerden bir kısmına zelzele ile azâb yapıldı.
Toprak altında kaldılar. Bunların arasında sâlihler [iyi insanlar] de vardı,
denildikde, (Evet, sâlihler de birlikde helâk
oldular. Çünki, Allaha isyân olunurken susmuşlardı. Onlardan ayrılmamışlardı) buyuruldu.
Hadîs-i şerîfde, (Ümmetimden
bir kısmı, kabrlerinden maymûn ve hınzır şeklinde kalkacaklardır. Bunlar Allahü
teâlâya isyân edenlerin arasına karışanlar, onlarla berâber yiyip içenlerdir) ve
(Allahü teâlâ, bir âlime ilm ihsân edince,
Peygamberlerden aldığı gibi, bundan da mîsâk alır) buyuruldu.
İlmini, lâzım olduğu zemân söylemekden çekinmiyeceğine söz verir. (Bir kimse, Allahü teâlânın ihsân etdiği ilmi, lâzım olduğu
zemân söylemezse, kıyâmet günü boynuna ateşden tasma takılacakdır) hadîs-i şerîfi ve Nisâ
sûresinin, (Kendilerine ilm ve hidâyet verdiğimiz kimseler, ilmlerini
insanlardan saklarlarsa, Allahın ve la’net edenlerin la’netleri, bunların
üzerine olsun!) meâlindeki otuzaltıncı âyet-i kerîmesi, müdâhene etmenin harâm
olduğunu göstermekdedir. Müdâhenenin zıddı, karşılığı, (Gayret) ve salâbetdir. Mâide sûresinde ellidördüncü
âyet-i kerîmesinde meâlen, (Allah yolunda cihâd ederler, kötülenmekden korkmazlar) buyuruldu. Dinde, gayret ve salâbeti olanların
mâlları ile, cânları ile ve sözleri ile ve kalemleri ile, Allah rızâsı için
cihâd etmeleri lâzım olduğu, bu âyet-i kerîmede bildirilmekdedir. Hadîs-i şerîfde, (Çok acı
olsa da, hakkı söyleyiniz!) buyuruldu. Bir zâhid, Emevî
halîfelerinin dördüncüsü, Mervânın yanında çalgı çalanları görünce, çalgı âletlerini
kırdı. Mervân, bunun, arslanların arasına bırakılmasını emr etdi. Arslanların
yanında, hemen nemâza durdu. Arslanlar, bunu, yalamağa başladılar. Bunu
arslanların yanından alıp halîfeye getirdiler. Arslanlar-
dan korkmadın mı? dedi. Hayır, onlardan korku,
hâtırıma gelmedi. Bütün geceyi düşünceli geçirdim, dedi. Ne düşündün? dedi.
Arslanlar beni yalayınca, tükürükleri necs midir? Allahü teâlâ, nemâzımı kabûl
etdi mi, etmedi mi? diye düşündüm dedi[1].
Kendisine veyâ başkalarına zarar gelmek korkusundan dolayı iyiliği emr etmek ve harâmı men’ etmek mümkin olmazsa, böyle fitneye mâni’ olmak için susmağa, (Müdârâ) etmek denir. Kalbi, harâmı men’ etmek istediği hâlde, müdârâ yapmak câizdir. Hattâ, sadaka sevâbı hâsıl olur. Müdârâ ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır. Talebeye ders verirken de, müdârâ yapılır. İmâm-ı Gazâlî “rahime-hullahü teâlâ” buyurdu ki, (İnsanlar, üç kısmdır: Bir kısmı, gıdâ gibidir. Herkese, her zemân lâzımdır. İkinci kısmı, ilâc gibidirler. İhtiyâc zemânında lâzım olurlar. Üçüncü kısmı, hastalık gibidir. Bunlara ihtiyâc olmaz. Fekat, kendileri insanlara müsallat olurlar, bulaşırlar. Bunlardan kurtulmak için, müdârâ etmek lâzımdır.) Müdârâ, câizdir. Ba’zan da müstehab olur. Evinde, zevceye müdârâ etmiyen kimsenin râhatı, huzûru kalmaz. Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, bir müsâfir geldi, (İçeri alınız! O, kötü bir insandır) buyurdu. İçeri girince, onunla tatlı ve neş’eli konuşdu. Gidince, yumuşak konuşmasının sebebi soruldukda, (Kıyâmetde, en kötü yerde bulunacak kimse, dünyâda zararından korunmak için ikrâm olunandır) buyurdu. Hadîs-i şerîfde, (Sıkılmadan açıkca harâm işliyen kimseyi gîbet etmek câiz olduğu gibi, şerlerinden korunmak için bunlara müdârâ etmek de câizdir. Fekat müdârâ, müdâhene şeklini almamalıdır) buyuruldu. Müdârâ, dîni veyâ dünyâyı zarardan kurtarmak için, dünyâ menfe’atinden vermekdir. Müdâhene, dünyâ ele geçirmek için, dinden vermekdir. Zâlime müdârâ ederken kendisi ve zulmleri medh olunmaz.
---------------------------------
[1] Mervân bin Hakem 65 [m. 683] de öldürüldü.