29 - İnsanları sıkıntıya,
belâya düşürmek, ihtilâle sebeb olmak, fitne çıkarmakdır. Hadîs-i şerîfde, (Fitne,
uykudadır. Bunu uyandırana Allah la’net etsin!) buyuruldu.
İnsanları, hükûmete karşı, kanûnlara karşı isyâna teşvîk etmek, fitne olur.
Fitne çıkarmak harâmdır. Haksız yere adam öldürmekden dahâ büyük günâhdır.
Zâlim olan hükûmete karşı isyân etmek de harâmdır. Mazlûmlar isyân ederse,
bunlara yardım etmek de harâmdır. İsyân etmenin zararı, günâhı, zulmün
zararından ve günâhından dahâ çokdur.
İmâmın, sünnet olan
mikdârdan fazla okuyarak nemâzı uzatması da, fitne çıkarmakdır. Cemâ’atin hepsi
râzı olursa, fitne olmaz, câiz olur. Vâizlerin, din adamlarının, cemâ’atin
anlıyamıyacakları şeyleri söylemeleri ve yazmaları da, fitne olur. Herkese,
anlıyabileceği kadar söylemelidir. Müslimânlara yapamıyacakları ibâdetleri emr
etmemelidir. Za’îf kavl olsa bile, yapabileceklerini söylemelidir. Emr-i ma’rûf
yaparken de fitne çıkarmamağa dikkat etmek lâzımdır. Emr-i ma’rûf yaparken,
kendini tehlükeye sokmak, emr olunmadı. Dîne ve başkalarına zarar vererek,
dünyâ fitnesine de, sebeb olmamalıdır. Kendine dünyevî zararı dokunacak emr-i
ma’rûfu yapmak câiz olur, cihâd olur. Sabr edemiyecekse, bunu da, yapmamalıdır.
Fitne zemânında evinden çıkmamalı, kimse ile görüşmemelidir. Fitneye
yakalanınca, sabr etmelidir.
İmâm-ı Rabbânî
“rahime-hullahü teâlâ”, ikinci cildin altmışsekizinci mektûbunda buyuruyor ki:
Sevgili yavrum! Tekrâr tekrâr yazıyorum ki, şimdi, günâhlarımıza tevbe edecek,
Allahımızdan afv dileyecek zemândayız. Fitnelerin çoğaldığı bu zemânda, eve
kapanıp, kimse ile görüşmemelidir. Fitneler, nerdeyse yağmur gibi yağarak,
heryeri kaplıyacak. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Kıyâmet
kopmadan evvel, her yeri fitneler kaplıyacak. Fitnelerin-
zulmeti, ortalığı karanlık gece gibi
yapacak. O zemân, evinden mü’min olarak çıkan kimse, akşam kâfir olarak evine
dönecek. Akşam mü’min olarak evine gelen, sabâh kâfir olarak kalkacak. O zemân
oturmak, ayakda kalmakdan hayrlıdır. Yürüyen, koşandan dahâ iyidir. O zemân
oklarınızı kırınız! Yaylarınızı kesiniz. Kılınclarınızı taşa çalınız! O zemân,
evinize birisi gelince, Âdem nebînin iki oğlundan iyisi gibi olsun!) Eshâb-ı kirâm “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”,
bunu işitince, o zemânda bulunacak müslimânlara ne yapmağı emr edersiniz
dediler. Cevâbında, (Evinizin eşyâsı olunuz!) Bir
rivâyetde, (Öyle fitne zemânında, evinizden dışarı
çıkmayınız!) buyurdu. [Bu hadîs-i şerîf, Ebû Dâvüdda ve Tirmüzîde
mevcûddur.] Bu günlerde, Dâr-ül-harb kâfirlerinin Negrekût şehrinde,
müslimânlara, islâm memleketlerinde yapdıkları zulmleri, işkenceleri
işitmişsinizdir. Müslimânlara, görülmedik hakaretler yapdılar. Böyle alçakca
işler, âhır zemânda çok olacakdır. Altmışsekizinci mektûbdan terceme temâm
oldu.
(Tezkire-i
Kurtubî) muhtasarında diyor ki: Hadîs-i şerîfde, (Fitne
çıkarmayınız! Söz ile çıkarılan fitne, kılınc ile olan fitne gibidir.
Zâlimlere, fâcirlere milleti çekişdirmekden, yalan ve iftirâ söylemekden hâsıl
olan fitne, kılınc ile yapılan fitneden dahâ zararlıdır) buyuruldu.
Âlimlerin hemen hemen hepsi, sözbirliği ile bildiriyorlar ki, malını, canını
kurtarmak zorunda kalanın da, ısyân etmemesi, hükûmete, kanûnlara karşı
gelmemesi lâzımdır. Çünki, zâlim olan hükûmete karşı sabr etmeği hadîs-i
şerîfler emr etmekdedir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Allahümme innî es’elü-ke fi’lel hayrât ve terkelmünkerât ve
hubbel-mesâkîn ve izâ eredte fitneten fî kavmî fe-teveffenî gayre meftûn) düâsını
okuduğunu imâm-ı Muhammed “rahime-hullahü teâlâ” bildiriyor. Bu düâ, (Yâ Rabbî!
Bana hayrlı işler yapmak, çirkin şeyleri terk etmek ve fakîrleri sevmek nasîb
eyle! Kavmim arasında fitne çıkarmak istediğin zemân, fitneye karışmadan canımı
al!) demekdir. İmâm-ı Kurtubî “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, bu hadîs-i
şerîf, fitneden sakınmak, ona karışmamak lâzım olduğunu, fitneye karışmakdansa,
ölmenin hayrlı olacağını açıkca göstermekdedir.
(Mişkât)daki hadîs-i şerîflerde
buyuruyor ki, (Fitne zemânında, müslimânlara ve
onların reîslerine tâbi’ olunuz. Hak yolda olan yoksa, fitneciler, isyâncılar
arasına karışmayınız! Ölünceye kadar, fitneye katılmayınız!). (Fitne zemânında,
hükûmetinize tâbi’ olunuz. Size zulm etse, mallarınızı alsa da, ona itâ’at
ediniz!). (Fitne zemânında, islâmiyyete sarılınız. Kendinizi kurtarınız.
Başkalarına akl vermeyiniz! Evinizden dışarı çıkmayınız. Dilinizi tutunuz!). (Fitne
zemânında, çok kimse öldürülür. Onların arasına karışmıyan kur-
tulur). (Fitnecilere karışmıyan, se’âdete
kavuşur. Fitneye yakalanıp, sabr eden de, se’âdete kavuşur). (Allahü teâlâ,
Kıyâmet günü, bir kuluna soracak: Günâh işliyeni gördüğün zemân, niçin mâni’
olmadın diyecek. O kul, onun zararından, düşmanlık yapmasından korkdum ve senin
afv ve magfiretine güvendim diyecek). Bu hadîs-i şerîf, düşmanın
kuvvetli olduğu zemânlarda, emr-i ma’rûfu ve nehy-i münkeri terk etmek câiz
olacağını göstermekdedir.
(Şir’atül-islâm)
şerhinde diyor ki, farzın
yapılmasını, harâmdan sakınılmasını emr etmek, farz-ı kifâyedir. Sünnetin
yapılmasını emr, mekrûhdan nehy, men’ etmek, sünnetdir. Harâm işlemekde olan,
el ile men’ edilmez. Söz ile men’ edilir. Ya’nî, kötülüğü, zararı anlatılır.
Harâm işlemeğe hâzırlanan, el ile men’ edilir. Söz ile, el ile nehy ederken,
fitne, zarar çıkarmamak lâzımdır. Nehyin fâideli olacağını önceden bilmek
lâzımdır. Zann-ı gâlib, ya’nî çok zan etmek de, bilmek demekdir. Hubb-u fillah,
buğd-u fillah olmayınca, yapılan ibâdetlerin fâidesi olmaz. Emr-i ma’rûf özrsüz
terk edilirse, düâlar kabûl olmaz. Hayr ve bereket kalmaz. Cihâdda ve müşkil
işlerde zafer nasîb olmaz. Gizli işlenen günâh, bunu işleyene zarar verir.
Açıkca işlenirse, herkese zararı dokunur. Bir kimsenin kötülemesi ile, bir
insanı kötü bilmemelidir. Bir kimsenin kötülemesi gîbet olur. Bunu dinlemek de
harâm olur. Bir insanın fâsık olduğu, iki âdil şâhidin, bunun bir münker
işlediğini gördüklerini bildirmeleri ile veyâ kendi tecribesi ile anlaşılır.
Günâh işliyeni görüp de, gücü, kudreti olduğu hâlde, nehy etmemek, (Müdâhene) olur. Müdâhene edenlerin, kabrden maymûn
ve hınzır şeklinde kalkacakları, hadîs-i şerîfde bildirilmişdir. Emr-i ma’rûf yapanı,
arkadaşları sevmez. Müdâhene yapanı severler. Zâlim olan hükûmet adamlarına söz
ile emr-i ma’rûf yapmak, cihâdın en kıymetlisidir. Nasîhat vermeğe gücü
yetmezse, kalbi ile red etmek de cihâd olur. Devlet adamları el ile, âlimler
söz ile, diğer müslimânlar kalb ile emr-i ma’rûf yapar. Emr-i ma’rûfu Allah
rızâsı için yapmak ve söylediğinin kitâbdan vesîkasını bilmek ve fitneye sebeb
olmamak lâzımdır. Sözünün fâidesi olmıyacağını ve fitne çıkmasına sebeb
olacağını bilen kimsenin emr-i ma’rûf yapması vâcib olmaz. Hattâ, ba’zan harâm
olur. Böyle zemânda, fitneye sebeb olmamak için, evinden çıkmamalıdır. [Ya’nî,
fitnecilerin arasına karışmamalıdır.] Fitne çıkarsa veyâ hükûmet zulm yapar,
fesâd çıkarırsa, o şehrden, beldeden hicret etmek lâzım olur. Hicret mümkin
iken, hükûmetin ikrâh etmesi, zorlaması, günâh işlemek için özr olmaz. Hicret
mümkin olmazsa, bir kenâra çekilmeli, kimseye karışmamalıdır. Sözünün fâidesi
olmıyacağını ve fitne çıkacağını bilirse, emr-i ma’rûf yapmak vâcib olmaz,
müstehab olur. Sözünün fâideli olacağını, fekat fitneye sebeb olacağını da
bilirse, yine vâcib
olmaz. Fitne, döğülmek gibi küçük ise, müstehab olur. Fitne büyük ve tehlükeli ise, emr-i ma’rûf yapması harâm olur. Emr-i ma’rûfu yumuşak yapmak vâcibdir. Sertlik, fitneye sebeb olur. Müslimâna ve zimmî kâfire karşı, silâh ile işâret etmemeli, bunlara da, zulm, işkence yapmamalıdır. (Şir’a)dan terceme temâm oldu.