17 - Şemâtet, başkasına
gelen belâya, zarara sevinmekdir. Hadîs-i şerîfde,
(Din kardeşinize şemâtet etmeyiniz! Şemâtet
ederseniz, Allahü teâlâ belâyı ondan alır size verir) buyuruldu.
Zâlimin zulmünden, şerrinden kurtulmak için, onun ölümüne sevinmek, şemâtet
olmaz. Düşmanın başına gelen ölümden başka belâlara sevinmek, şemâtet olur.
Hele belâların gelmesine kendisinin sebeb olduğunu düşünerek sevinmek, meselâ
düâsının kabûl olduğuna sevinmek dahâ fenâdır. Ucb kötü huyuna yakalanmasına
sebeb olur. Ona gelen belânın, kendisi için mekr ve istidrâc olabileceğini
düşünmelidir. Ondan belânın giderilmesi için düâ etmelidir. Hadîs-i şerîfde, (Mü’minin
din kardeşi için, arkasından yapdığı hayrdüâ kabûl olur. Bir melek, Allah bu
iyiliği sana da versin. Âmîn, der. Meleğin düâsı red edilmez) buyuruldu.
Düşman, zâlim olup da, kendisine gelen belâ, başkalarına zulm etmesine mâni’
olursa, belânın gelmesine sevinmek, şemâtet olmaz, günâh olmaz. Din gayreti
olur. Din gayreti, îmânın kuvvetli olduğunu gösterir. Allah için gayret etmek
iyidir. Hayvânî arzûlar için gayret etmek iyi değildir. Zâlime de belâ
gelmesine sevinmek, yine iyi değildir. Fekat, başkalarına zulm etmesine mâni’
olduğu için ve diğer zâlimlerin de ibret almaları için, câiz olmakdadır.
18 - Hicr, dostluğu
bırakmak, dargın olmak demekdir. Hadîs-i şerîfde,
(Mü’minin mü’mine üç günden fazla hicr etmesi halâl
olmaz. Üç geceden sonra ona gidip selâm vermesi vâcib olur. Selâmına cevâb
verirse, sevâbda ortak olurlar. Vermezse günâh, ona olur) buyuruldu.
Erkek olsun, kadın olsun, dünyâ işleri için, mü’minin mü’mine darılması, ya’nî
onu terk etmesi, aradaki bağlılığı kesmesi câiz değildir. Zimmî, ya’nî gayr-ı
müslim, mu’âmelâtda müslimân gibidir. İbâdetlerden ve nikâhdan başka olan
işlere (Mu’âmelât) denir.
[Gayr-ı müslim
vatandaşlara da, dünyâ işleri için, dargın olmak câiz değildir. Onların da,
güler yüzle, tatlı dille gönüllerini almak, incitmemek, haklarını ödemek
lâzımdır. Müslimân olsun, kâfir olsun, islâm memleketinde olsun, dâr-ül-harbde
olsun, nerde olursa olsun, hiç bir insanın mâlına, canına ve ırzına, nâmûsuna
dokunmak, câiz değildir. İslâm memleketinde yaşıyan kâfirler ve başka
memleketlerden gelen kâfir turistler, kâfir tüccârlar, mu’âmelâtda, müslimânların
hak ve hürriyyetlerine mâlikdirler. Kendi dinlerinin îcâblarını yapmakda,
ibâdetlerini yapmakda serbest-
dirler. İslâmiyyet, kâfirlere de, bu hürriyyeti
vermişdir. Müslimân, Allahın emrlerine uymalı, günâh işlememelidir. Hükûmetin
kanûnlarına karşı gelmemeli, suç işlememelidir. Fitne çıkmasına sebeb
olmamalıdır. Müslimânlara ve kâfirlere her yerde iyilik yapmalı, herkesin
hakkını gözetmelidir. Hiç kimseye zulm, işkence yapmamalıdır. Müslimânlığın
güzel ahlâkını, şerefini, her yerde herkese göstermeli, her milletin islâm
dînine sevgili ve saygılı olmasına sebeb olmalıdır].
Dargın olana, üç günden
önce gidip barışmak, dahâ iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün müsâ’ade
edilmişdir. Dahâ sonra günâh başlar ve gün geçdikçe artar. Günâhın artması,
barışıncaya kadar devâm eder. Hadîs-i şerîfde, (Sana darılana git, barış! Zulm yapanı afv et. Kötülük
yapana iyilik et!) buyuruldu. (Esselâmü
aleyküm) diyene on sevâb verilir. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah
diyene yirmi sevâb verilir. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah ve berekâtüh diyene
otuz sevâb verilir. Cevâb vermekde de böyledir. Üç günden fazla dargın duran
kimse, şefâ’at olunmazsa, afv olunmazsa, Cehennemde azâb görecekdir. Günâh
işleyene, ona nasîhat olmak niyyeti ile hicr eylemek, câizdir, hattâ müstehabdır.
Allahü teâlâ için darılmak olur. Hadîs-i şerîfde,
(Amellerin, ibâdetlerin en kıymetlisi, hubb-i
fillah ve buğd-ı fillahdır) buyuruldu. Hubb-i fillah, Allahü teâlâ
için sevmek demekdir. Buğd-ı fillah, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak
demekdir. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma sordu: Benim için ne yapdın? dedi.
Senin için nemâz kıldım, oruc tutdum, zekât verdim, ismini çok zikr eyledim,
deyince, Allahü teâlâ, nemâz, sana burhandır. Kötü iş yapmakdan korur. Oruc,
kalkandır. Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana
râhatlık verir. Zikr, mahşerde karanlıkdan kurtarır, ışık verir. Benim için ne
yapdın? buyurdu. Yâ Rabbî! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye
yalvarınca, Yâ Mûsâ! Dostlarımı sevdin mi? Düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu.
Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdetin, hubb-i fillah ve
buğd-ı fillah olduğunu anladı. Günâh işliyeni, kabâhat yapanı uzun zemân hicr
eylemek câizdir. Ahmed bin Hanbelin “rahime-hullahü teâlâ” harâmdan geldiği
bilinen hediyyeyi kabûl etdikleri için amcasını ve oğullarını hicr eylediği
meşhûrdur. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Tebük gazâsına gelemiyen
üç kişiyi ve zevcelerini hicr eylemişdir.
Allaha
tevekkül edenin yâveri Hakdır.
Nâ-şâd
gönül, bir gün olur, şâd olacakdır.