5 - Kalb hastalıklarının beşincisi,
(Medh ve Senâ) olunmağı sevmekdir. Bunun
sebebi, insanın kendini beğenmesi, yüksek, iyi sanmasıdır. Medh olunmak, böyle
kimseye tatlı gelir. Bunun üstünlük, iyilik olmadığını, olsa da, geçici
olduğunu düşünmelidir. Kibr hastalığı anlatılırken, bu konuda bilgi
verilecekdir.
6 -(Bid’at i’tikâdı), yanlış, sapık inanmakdır. Îmânın bozuk ve
sapık olmasıdır. Müslimânların çoğu, bu kötü hastalığa yakalanmışlardır. His
organları ile anlaşılamıyan, hesâb ile ulaşılamıyan şeylerde akl yürütmek ve
aklın yanıldığı şeylere inanmak, insanı bu hastalığa sürükler. Her müslimânın (i’tikâdda mezheb)in iki imâmından birine, ya’nî (Mâtürîdî) veyâ (Eş’arî)
mezhebine tâbi’ olması lâzımdır. Bu iki imâmdan birini taklîd etmek,
insanı bu hastalıkdan kurtarır. Çünki, (Ehl-i
sünnet) âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, aklın ermediği
bilgilerde, yalnız Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uymuşlar, akllarını
yalnız bu ikisinin ma’nâlarını arayıp bulmakda ve anlamakda kullanmışlardır. Bu
ma’nâları, Eshâb-ı kirâmdan, Onlar da, Resûlullahdan öğrenmişler ve
öğrendiklerini kitâblarına yazmışlardır.
[Kur’ân-ı kerîmde ve
hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilmiş olan
birşeye inanmıyan veyâ şübhe eden (Kâfir) [Allahın düşmanı] olur. Açık olarak
bildirilmemiş, şübheli olan emrlere yanlış ma’nâ vermek (Bid’at) olur. Kur’ândan, hadîsden yanlış ma’nâ
çıkarana (Bid’at sâhibi) denir. Kendi
anladıklarına, düşüncelerine Kur’ân, hadîs diyene (Zındık)
denir. Bu yanlış anladığına inanan, bid’at sâhibi olur. Böyle şey
olmaz, aklım kabûl etmez derse, kâfir olur. Bir harâma mubâh diyen kimse, bir
âyete veyâ hadîs-i şerîfe dayanarak söyliyorsa, kâfir olmaz, bid’at sâhibi
olur. Ebû Bekr ile Ömerin hilâfete seçilmeleri haklı değildi demek bid’atdir.
Hilâfete hakları yok idi demek küfrdür. Muhammed Şihristânî “rahime-hullahü
teâlâ”, (Milel ve Nihal)da diyor ki,
Hanefî mezhebinin âlimleri, i’tikâdda, Ebû Mansûr Mâtürîdî “rahime-hullahü
teâlâ” hazretlerine tâbi’ olmuşlardır. Çünki, Ebû Mansûr hazretleri, üsûl ve
fürû’da, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin mezhebindedir. (Üsûl),
i’tikâd demekdir. (Fürû’), ahkâm-ı
islâmiyye demekdir. Mâlikî, şâfi’î ve hanbelî mezheblerinin âlimleri,
i’tikâdda, Ebül-Hasen Eş’arî “rahime-hullahü teâlâ” hazretlerine tâbi’
olmuşlardır. Ebül-Hasen Eş’arî hazretleri, şâfi’î mezhebinde idi. Şâfi’î
âlimlerinden Ebül-Hasen Alî Sübkînin oğlu Abdülvehhâb Tâc-üddîn-i Sübkî
“rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, hanefî âlimlerinin kitâblarını inceledim, onüç
mes’elede, şâfi’î i’tikâdından ayrıldıklarını gördüm. Fekat bu ayrılıkları, kendilerini
doğru yoldan çıkarmamakdadır. Esâsda ayrılıkları yokdur. Her ikisi de, hak
yoldadır. Muhammed Hâdimî “rahime-hullahü teâlâ” (Berîka)
kitâbının üçyüzonyedinci sahîfesinde, Mâtürîdî ve Eş’arî mezhebleri
arasındaki en küçük farkları da hesâba katarak, hepsinin yetmişüç aded olduğunu
bildirmişdir. Bid’at sâhiblerinin muhakkak Cehenneme gidecekleri (Hadîka) ve (Berîka) kitâblarında
uzun yazılıdır.]