2 - Kalb hastalıklarının,
ikincisi, (Cehâlet)dir. Câhilliğin
çeşidleri ve zararları birinci maddenin baş tarafında bildirilmişdir.
3 - Kalb hastalıklarının,
ya’nî kötü huyların üçüncüsü, mal ve mevkı’ hırsıdır. Aşağıdaki hadîs-i şerîfler (Hubbürriyâset)
denilen, bu hastalığın teşhîs ve tedâvîsine ışık tutmakdadır:
1) (İki aç kurd, bir koyun sürüsüne girdiği zemân, yapdıkları
zarardan, mal ve şöhret hırsının yapacağı zarar dahâ çokdur.)
2) (İnsana zarar olarak, din ve dünyâ işlerinde parmakla
gösterilmesi yetişir.) Ya’nî, insanın din veyâ dünyâ işlerinde
şöhret sâhibi olması, dînine de, dünyâsına da çok zarar verir.
3) (Medh olunmağı sevmek, insanı kör eder ve sağır eder.
Kabâhatlerini, kusûrlarını görmez olur. Doğru sözleri, kendisine yapılan
nasîhatları işitmez olur.)
Mevkı’ ve şöhret sâhibi
olmak arzûsu, insanlarda üç şeyden hâsıl olur: Birinci sebeb, nefsin arzûlarına
kavuşmakdır. Nefs, arzûlarının, harâm yollardan elde edilmesini ister.
İkincisi, kendinin ve başkalarının haklarını zâlimlerden kurtarmak ve müstehab
olan meselâ, sadaka vermek için ve hayrât, hasenât yapmak için yâhud mubâh olan
işler yapmak için, meselâ, iyi yimek, iyi giyinmek, iyi evlerde oturmak ve
çoluk çocuk sâhibi olup, râhat ve mes’ûd yaşamak için veyâ ibâdetlerine mâni’
olacak şeylerden kurtulmak için ve islâm dînine ve müslimânlara hizmet için
mevkı’ sâhibi olmak istenir. Bu niyyet ile mevkı’a kavuşurken, riyâ gibi ve
hakkı bâtıl ile karışdırmak gibi, islâmiyyetin yasak etdiği şeyleri
yapmazsa ve vâcibleri, sünnetleri terk etmezse,
bunun mevkı’ sâhibi olması câizdir, hattâ müstehabdır. Çünki, câiz ve lâzım
olan şeylere kavuşdurucu sebebleri, vâsıtaları yapmak da, câiz ve lâzım olur.
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, iyi insanların nasıl olacağını bildirirken,
bunların (Müslimânlara imâm olmak istediklerini) de bildirmekdedir. Süleymân
aleyhisselâm, (Yâ Rabbî! Benden sonra kimseye nasîb etmiyeceğin bir mülkü bana
ihsân eyle!) diyerekmelik ve emîr olmak istemişdir. Önceki dinlerden bildirilen
ve red edilmiyen haberler bizim dînimizde de mu’teberdir. Hadîs-i şerîfde, (Hak ve
adâlet üzere bir gün hâkimlik yapmağı, bir sene devâmlı gâzâ etmekden dahâ çok
severim) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfde,
(Bir sâat adâlet ile idârecilik yapmak, altmış sene
nâfile ibâdet yapmakdan dahâ iyidir) buyuruldu. Riyâ ile ve hakkı
bâtıl ile karışdırarak mevkı’ sâhibi olmak câiz değildir. İyi niyyet ile olsa
da, câiz değildir. Çünki, harâmları ve mekrûhları, iyi niyyet ile de yapmak
câiz değildir. Hattâ, ba’zı harâmların iyi niyyet ile yapılması, dahâ büyük
günâh olur. Niyyetin iyi olması, tâ’atlarda, ibâdetlerde fâideli olur. Mubâh,
hattâ farz olan bir amel, niyyete göre günâh olabilir. Günâh işliyenin, (Sen
kalbime bak! Kalbim temizdir. Allah kalbe bakar) sözünün yanlış, hattâ zararlı
olduğu buradan da anlaşılmakdadır.
Mevkı’ sâhibi olmağı istemenin
sebeblerinden üçüncüsü, nefsini eğlendirmekdir. Nefsi, maldan olduğu gibi,
mevkı’den de lezzet almakdadır. Arada islâmiyyete uymayan işler bulunmazsa,
nefsi lezzet aldığı şeye kavuşdurmak harâm olmaz ise de, takvânın, himmetin az
olduğunu gösterir. Mevkı’ elde etdikden sonra, insanların gönüllerini kazanmak
için, riyâ ve müdâhane ve gösteriş yapmasından korkulur. Hattâ, münâfıklık ve
hakkı bâtıl ile karışdırmak ve hattâ hiyle ve yalan gibi tehlükeli hâller de
olabilir. Halâl ile harâm karışık olan şeyi yapmamak lâzımdır. Mevkı’ sâhibi
olmanın bu üçüncü sebebi, harâm değil ise de, iyi olmadığı için, ilâcını bilmek
ve yapmak lâzımdır. Önce mevkı’in geçici olduğunu ve zararlarını, tehlükelerini
düşünmelidir. Şöhretden ve hurmet toplıyarak kibrli olmakdan kurtulmak için,
islâmiyyetde mubâh olup, câiz olup, halkın beğenmediği işleri yapmalıdır. Bir
zemân, bir emîr, bir zâhidi ziyârete gitmiş. Zâhid, emîrin ve etrâfındakilerin
kendisine yaklaşmak istediklerini anlayınca, ziyâfet vermiş. Kendisi, iri lokmaları
hırs ile çabuk çabuk, yimeğe başlamış. Emîr, bu hâli görünce, zâhidi
beğenmiyerek, oradan ayrılmış. Zâhid, arkasından, Elhamdü lillah! Rabbim beni
kurtardı demiş. Mevkı’ sâhibi olmak arzûsunu gideren en kuvvetli ilâc,
insanlardan uzlet etmekdir. Din ve dünyâ için zarûrî vazîfelerden başka,
insanlar arasına karışmamalıdır. Hadîs-i şerîfde, bu ilâc tavsiye edilmekdedir.