Kitâbımızın birinci
kısmında, kötü ahlâkdan mühim olan kırk adedi ve bunların ilâcları
açıklanacakdır. Aşağıdaki yazıların hepsi, Ebû Sa’îd Muhammed Hâdimînin
“rahime-hullahü teâlâ” (Berîka) kitâbının
birinci cildinden terceme edilmişdir. Bu kitâbı iki cild olup arabîdir. 1284
[m. 1868] senesinde İstanbulda basdırılmış, 1411 [m. 1991] de, (Hakîkat
Kitâbevi) tarafından, tekrâr tab’ edilmişdir. Hâdimî hazretleri, 1176 hicrî
kamerî [m. 1762] senesinde Konyanın Hâdim kasabasında vefât etmişdir.
İnsana dünyâda ve
âhıretde zarar veren herşey, kötü ahlâkdan meydâna gelmekdedir. Ya’nî,
zararların, kötülüklerin başı, kötü huylu olmakdır. Harâmlardan [kötülüklerden]
sakınmağa (Takvâ) denir. Takvâ,
ibâdetlerin en kıymetlisidir. Çünki, birşeyi tezyîn etmek, süslemek için, önce
pislikleri, kötülükleri yok etmek lâzımdır. Bunun için, günâhlardan
temizlenmedikçe, tâ’atların, ibâdetlerin fâidesi olmaz. Hiçbirine sevâb
verilmez. Kötülüklerin en kötüsü, (küfr)dür.
Kâfirin [Allaha düşman olanın] hiçbir iyiliği, hayrâtı, hasenâtı, âhıretde
fâideli olmaz. [Zulm ile öldürülen kâfir,şehîd olmaz. Cennete girmez.] Îmânı
olmıyanın hiçbir iyiliğine sevâb verilmez. Bütün iyiliklerin temeli takvâdır.
Herşeyden önce, takvâ sâhibi olmağa çalışmak lâzımdır. Herkese, takvâ sâhibi
olmalarını emr ve nasîhat etmelidir. Dünyâda râhata, huzûra kavuşmak, sevişmek,
kardeşçe yaşayabilmek, âhıretde de, sonsuz azâbdan halâs olarak, ebedî
ni’metlere, se’âdetlere kavuşmak, ancak takvâ ile nasîb olur.
Kötü huylar, kalbi hasta
eder. Bu hastalığın artması, kalbin ölümüne [ya’nî küfre] sebeb olur. Kötü
huyların en kötüsü olan şirk, ya’nî küfr ise, kalbin en büyük zehridir. Îmânı
olmıyanın, (Kalbim temizdir. Sen kalbe bak) gibi sözleri, boş lâflardır. Ölmüş
olan kalb temiz olmaz.
Küfrün envâ’ı vardır.
Hepsinin de en kötüsü, en büyüğü (şirk)dir.
Bir kötülüğün her çeşidini bildirmek için, çok kerre, bunların en kö-
tüsü söylenir. Bunun için, âyet-i kerîmelerde ve
hadîs-i şerîflerde bulunan şirk kelimesinden, her nev’ küfr ma’nâsı anlaşılır.
Nisâ sûresinin kırksekiz ve yüzonaltıncı âyet-i kerîmelerinde, müşrikin hiç afv
edilmiyeceği bildirildi. Bu âyet-i kerîmeler, kâfirlerin Cehennem ateşinde
sonsuz yanacaklarını bildirmekdedir.
[(Şirk), Allahü teâlâya
ortak yapmak, benzetmek demekdir. Benzeten kimseye (Müşrik),
benzetilen şeye (Şerîk) denir.
Bir kimsede, birşeyde, ülûhiyyet sıfatlarından birisinin bulunduğuna inanmak,
onu şerîk yapmak olur. Allahü teâlâya mahsûs olan sıfatlara, ya’nî (Sıfât-ı zâtiyye) ve (Sıfât-ı
sübûtiyye)lere (ülûhiyyet sıfatları) denir.
Sonsuz var olmak, yaratmak, herşeyi bilmek, hastalara şifâ vermek, ülûhiyyet
sıfatlarındandır. Bir insanda, güneşde, inekde, herhangi bir mahlûkda,
ülûhiyyet sıfatı bulunduğuna inanarak, ona ta’zîm, hurmet etmeğe, ona
yalvarmağa, ona (ibâdet etmek), tapınmak
denir. O şeyler (Sanem=put) olur. Böyle
zan olunan insanın ve kâfirlerin heykelleri, resmleri ve mezârları önünde de,
ta’zîm edici şeyler söylemek, yapmak da, ibâdet etmek, şirk olur. Bir insanda
ülûhiyyet sıfatlarından birinin bulunduğuna inanmayıp, Allahın sevgili kulu
olduğuna veyâ vatana, millete hizmetleri olduğuna inanarak, bunun resmine,
heykeline, ta’zîm etmek şirk olmaz, küfr olmaz. Fekat, herhangi bir insanın
resmine hurmet etmek harâm olduğu için, ta’zîm, hurmet eden bir müslimân fâsık
olur. Harâm olduğuna ehemmiyyet vermezse, diğer bir harâmı, ehemmiyyet
vermiyerek yapanlar gibi (Mürted) olur.
Müşrik olmıyan yehûdî ve hıristiyanlar da, Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları
için kâfirdirler. [Allaha düşmandırlar.] Bunlara (Kitâblı
kâfir) denir. Şimdi, hıristiyanların çoğu, Îsâ aleyhisselâma
ülûhiyyet sıfatı isnâd etdikleri için, müşrikdir. Barnabas ve Aryus mezhebinde
olanları, kitâblı kâfir iseler de, bunlar bugün yokdur.]
Kalb hastalıklarının
şirkden sonra en kötüsü, (Bid’at)lara
inanmak ve bid’at işlemekdir. Bid’atlardan sonra, günâhlardan sakınmamak gelir.
Küçük olsun, büyük olsun, şirkden ya’nî küfrden başka günâh işleyip, tevbe
etmeden ölen bir mü’min, şefâ’at olunmakla, yâhud hiçbir sebeb olmadan, yalnız
Allahü teâlânın merhamet etmesi ile, afv olunabilir. Küçük günâh, afv
edilmezse, Cehennemde azâb çekilecekdir. Kul hakkı da bulunan günâhların afvı
güçdür ve azâbları dahâ şiddetli olacakdır. Zevcesinin mehrini vermemek ve
insanların hak dîni öğrenmelerine mâni’ olmak, kul haklarının en büyüğüdür. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki, (Bir zemân gelir ki, insan kazancının halâldan mı, harâmdan
mı olduğunu düşünmez) ve (Bir zemân
gelir ki, islâmiyyete yapışmak, elinde ateş tutmak gibi güç olur.) Bunun
için, harâmların-
hepsinden ve tahrîmî mekrûhlardan sakınmak takvâ
olur. Farzları ve vâcibleri terk etmek harâmdır. Müekked sünnetleri özrsüz terk
etmek tahrîmen mekrûh olur denildi. İ’tikâdda ve ahlâkda ve amelde emr
olunanları terk edene, kıyâmetde azâb yapılacakdır. Azâba sebeb olan şeyleri
terk etmek lâzımdır. Meselâ nemâz kılmamak ve kadınların, kızların açık
gezmeleri büyük günâhlardandır. Bir günâhı terk etmek, meselâ beş vakt nemâzı
hergün kılmak çok lâzımdır. Fekat, bu kitâbımızda, terk edilmemesi lâzım
olanları değil, terk edilmesi lâzım olanları bildireceğiz.
Yapılmaması lâzım olan
şeyler, yâ belli bir uzv ile yapılır, yâhud bütün beden ile yapılır. Günâh
işlenen uzvlardan sekiz uzv meşhûrdur. Bu uzvlar, kalb, kulak, göz, dil, el,
mi’de, ferc ve ayaklardır. Kalb, insanın göğsünde, sol tarafında bulunan yürek
denilen et parçasına nefh olunmuş [üfürülmüş] rûhânî bir latîfedir. Rûh gibi,
madde olmıyan [mücerred olan] bir varlıkdır. Günâh işliyen, bu uzvların
kendileri değildir. Bunlarda bulunan his kuvvetleridir. Dünyâda ve âhıretde
se’âdete kavuşmak, râhat etmek istiyen kimse, bu uzvların günâh işlemelerine
mâni’ olmalıdır. Günâh işlememek, kalbinde meleke, tabî’at, hâlini almalıdır.
Nemâz kılan, harâm işlemiyen sünnî bir kimseye (Müttekî)
ve (Sâlih) [iyi insan] denir.
Allahü teâlânın rızâsına, sevmesine kavuşarak, (Velî)si
olur. Kalbde tabî’at hâlini almadan, kendini zorlıyarak günâhlardan sakınmak
da, takvâ olur ise de, velî olmak için, günâh işlememek tabî’at, huy hâlini
almalıdır. Bunun için de, kalbin temizlenmesi lâzımdır. (Kalbin temizlenmesi, islâmiyyete uymakla olur.)
(İslâmiyyet) üç kısmdır: İlm, amel, ihlâs. Ya’nî, emrleri ve
yasakları öğrenmek, öğrendiklerine tâbi’ olmak, bunları yalnız Allah rızâsı
için yapmak lâzımdır. Kur’ân-ı kerîm, bu üçünü emr ve medh etmekdedir. 449. cu
sahîfeye bakınız! Bu (İslâm ahlâkı) kitâbında,
kalbin temizlenmesi için, yalnız, terk edilmesi lâzım olan günâhlar
bildirilecekdir. Bunlara (Kötü ahlâk) denir.