Muhammed aleyhisselâmın
fazîletlerini bildiren yüzlerce kitâb vardır. Fazîlet, üstünlük demekdir.
Üstünlüklerinden seksenaltı adedi aşağıda
bildirilmişdir:
1 - Mahlûklar içinde ilk olarak
Muhammed aleyhisselâmın
rûhu yaratılmışdır.
2 - Allahü teâlâ, Onun ismini Arşa,
Cennetlere ve yedi kat göklere yazmışdır.
3 - Hindistânda yetişen bir gülün
yapraklarında, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) yazılıdır.
4 - Basra şehrine yakın bir nehrde
tutulan balığın sağ tarafında Allah,
sol tarafında
Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” yazılı görülmüşdür. Bunlara benzeyen vak’alar çokdur.
1975 de Londrada basılmış olan (A History of Fishes) kitâbının, ikiyüzüncü
sahîfesinde, kuyruğunda
Kur’ân-ı
kerîm harfleri ile (Şânullah) yazılı balığın resmi mevcûddur. Verilen bilgide, kuyruğun diğer tarafında (Lâ ilâhe
illallah) yazılı olduğu
bildiriliyordu. Bunun misâlleri pek çokdur.
5 - Muhammed aleyhisselâmın ismini
söylemekden başka vazîfesi olmıyan melekler vardır.
6 - Meleklerin Âdem aleyhisselâma
karşı secde etmeleri emr olunması, alnında Muhammed aleyhisselâmın nûru
bulunduğu
için idi.
7 - Âdem aleyhisselâm zemânında nemâz
için okunan ezânda, Muhammed aleyhisselâmın ismi de söylenirdi.
8 - Allahü teâlâ bütün Peygamberlere
emr etdi ki, Muhammed aleyhisselâm sizin zemânınızda Peygamber olursa, ona îmân etmelerini
ümmetlerinize de emr ediniz!
9 - Tevrâtda, İncîlde ve
Zebûrda Muhammed aleyhisselâm ve dört halîfesi ve eshâbı ve ümmetinden
ba’zıları, güzel sıfatlarla
bildirilmiş ve medh olunmuşlardır. Allahü teâlâ, kendinin Mah-
mûd isminden Muhammed kelimesini çıkararak
Habîbine ism koymuşdur. Allahü teâlâ, kendi ismlerinden Raûf ve Rahîm ismlerini
Habîbine de vermişdir.
10 - Dünyâya geldiği zemân,
melekler tarafından
sünnet edilmişdir.
11 - Dünyâya geleceği zemân, çok
büyük alâmetler görülmüşdür. Târîh ve mevlid kitâblarında yazılıdır.
12 - Dünyâya gelince, şeytânlar göke
çıkamaz,
meleklerden haber alamaz oldular.
13 - Dünyâya geldiği zemân,
yeryüzündeki bütün putlar, tapınılan
heykeller yüzüstü devrildiler.
14 - Beşiğini melekler
sallardı.
15 - Beşikde iken gökdeki ay ile
konuşurdu. Mübârek parmağı ile
işâret etdiği
tarafa meyl ederdi.
16 - Beşikde iken konuşmağa başladı.
17 - Çocuk iken, açıklarda
gezerken, başı hizâsında
bir bulut da birlikde hareket ederek gölge yapardı. Bu hâl, Peygamberliği başlayıncaya kadar
devâm etdi.
18 - Üç yaşında iken ve kırk yaşında
Peygamberliği
bildirildiği
vakt ve elliiki yaşında mi’râca götürülürken, melekler göğsünü yardı. Cennetden
getirdikleri leğen
içinde Cennet suyu ile kalbini yıkadılar.
19 - Her Peygamberin sağ eli üstünde
nübüvvet mührü vardı.
Muhammed aleyhisselâmın
ise, sol kürekdeki deri üzerinde, kalbi hizâsında idi. Cebrâîl aleyhisselâm kalbini
yıkayıp, göğsünü kapadığı zemân,
Cennetden getirdiği
mühr ile sırtını mührlemişdi.
20 - Önünden gördüğü gibi, arkasından da
görürdü.
21 - Aydınlıkda gördüğü gibi,
karanlıkda
da görürdü.
22 - Sevr [öküz] burcunun yanında bulunan
(Süreyyâ) denilen yıldız kümesindeki
yedi yıldızı gözleriyle
görüp sayısını bildirmişdi.
Bu yıldız kümesine
Pervin ve Ülker de denilmekdedir.
23 - Tükrüğü acı suları tatlı yapdı. Hastalara
şifâ verdi. Bebeklere süt gibi gıdâ oldu.
24 - Gözleri uyurken, mübârek kalbi
uyanık
olurdu. Bütün Peygamberler de “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” böyle idi.
25 - Ömründe hiç esnemedi. Bütün
Peygamberler de “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” böyle idi.
26 - Teri gül gibi güzel kokardı. Bir fakîr
kimse, kızını evlendirirken,
kendisinden yardım
istemişdi. O ânda verecek şeyi yokdu. Küçük bir şişeye terinden koydurup verdi.
O kız,
yüzüne, başına sürünce, evi misk gibi kokardı. Evi (güzel kokulu ev) adı ile meşhûr
oldu.
27 - Orta boylu olduğu hâlde, uzun
kimselerin yanında iken,
onlardan yüksek görünürdü.
28 - Güneş ve ay ışığında
yürüyünce, gölgesi yere düşmezdi.
29 - Bedenine ve elbisesine sinek,
sivri sinek ve başka böcekler konmazdı.
30 - Çamaşırlarını ne kadar çok
giyse, hiç kirlenmezdi.
31 - Her yürüdüğü zemân, arkasından melekler
gelirdi. Bunun için, Eshâbını “radıyallahü teâlâ
anhüm ecma’în” önünden yürütür, arkamı meleklere bırakın derdi.
32 - Taş üstüne basınca, taşda
ayağının izi kalırdı. Kum üstünde
giderken hiç iz bırakmazdı. Açıkda abdest
bozduğu
zemân, yer yarılıp bevl ve
benzerleri toprak içinde kalırdı.
Oradan etrâfa güzel kokular yayılırdı. Bütün
Peygamberler de böyle idi.
33 - Hacâmat kanından içenler
oldu. Bunu işitince, (Cehennem ateşi onu yakmaz) buyurdu.
34 - Büyük bir mu’cizesi de, mi’râca
götürülmesidir. Burak denilen Cennet hayvanı ile Mekkeden Kudüse götürüldü. Oradan göklere ve
Arşa götürüldü. Kendisine acâib şeyler gösterildi. Allahü teâlâyı baş gözü ile
bilinmeyen bir şeklde gördü. [Fekat bu görmesi, madde âleminin dışında ya’nî
âhiret âleminde oldu.] Bir ânda tekrâr evine getirildi. Mi’râc mu’cizesi, başka
hiçbir Peygambere verilmedi.
35 - Ona ömrlerinde bir kerre salât
ve selâm okumaları
ümmetine farz oldu. Allahü teâlâ ve melekler de, Ona salât ve selâm etmekdedir.
36 - İnsanlar ve melekler içinde, en çok
ilm Ona verildi. Ümmî olduğu hâlde, ya’nî kimseden birşey öğrenmemiş
iken, Allahü teâlâ Ona herşeyi bildirmişdir. Âdem aleyhisselâma herşeyin ismi
bildirildiği
gibi, Ona da herşeyin ismi ve ilmi bildirilmişdir.
37 - Ümmetinin ismleri ve aralarında olacak
şeylerin hepsi
kendisine bildirildi.
38 - Aklı, bütün
insanların aklından dahâ
çokdur.
39 - İnsanlarda bulunabilecek bütün iyi
huyların
hepsi Ona ihsân olundu. Büyük şâir Ömer bin Fârıda, (Resûlullahı niçin medh
etmedin) dediklerinde, Onu medh etmeğe gücüm yetmiyeceğini anladım. Onu medh
edecek kelime bulamadım
demişdir.
40 - Kelime-i şehâdetde, ezânda,
ikâmetde, nemâzdaki teşehhüdde, birçok düâlarda, ba’zı ibâdetlerde
ve hutbelerde, nasîhat yapmakda, sıkıntılı zemânlarda,
kabrde, mahşerde, Cennetde ve her mahlûkun lisânında Allahü teâlâ, Onun ismini kendi
isminin yanına
koymuşdur.
41 - Üstünlüklerinin en üstünü,
Habîbullah olmasıdır. Allahü
teâlâ, Onu kendisine sevgili, dost yapmışdır. Onu herkesden, her melekden dahâ çok sevmişdir. Allahü
teâlâ, hadîs-i kudsîde, (İbrâhîmi Halîl yapdım ise, seni kendime Habîb yapdım) buyurmuşdur.
42 - (Sana,
râzı oluncaya kadar, [yeter deyinceye kadar] her
dilediğini vereceğim) meâlindeki Duhâ sûresinin 5. ci âyet-i kerîmesi, Allahü teâlânın, Peygamberine
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bütün ilmleri, bütün üstünlükleri, ahkâm-ı islâmiyyeyi,
düşmânlarına
karşı yardım ve
galebe ve ümmetine fethler, zaferler ve kıyâmetde her dürlü şefâ’at ve tecellîler ihsân
edeceğini
va’d etmekdedir. Bu âyet-i kerîme nâzil olduğu [geldiği] zemân, Cebrâîl aleyhisselâma bakarak, (Ümmetimden birinin Cehennemde kalmasına râzı olmam) buyurdu.
43 - Gece, uyanık iken,
uykuda iken, yalnız
iken, çoklukda iken, yolculukda iken, evde iken, harbde iken, gülerken, ağlarken,
mübârek kalbi hep Allahü teâlâ ile idi. Ba’zı zemânlarda ise, yalnız Allahü
teâlâ ile idi. Dünyâdaki vazîfelerini yapabilmek ve mübârek kalbini beşeriyyet
âlemine döndürmek için, zevcesi Âişenin “radıyallahü anhâ” yanına gelip, (Ey
Âişe! Birâz benimle konuş [da kendime geleyim]) buyurur, ondan sonra Eshâbına nasîhat ve
irşâd etmeğe
giderdi. Sabâh nemâzının sünnetini
evinde kılıp, Âişe “radıyallahü anhâ”
ile bir mikdâr konuşdukdan sonra Eshâbına farzı kıldırmak için mescîde giderdi. Bu hâl hasâis-i
peygamberîdir. Âişe “radıyallahü
anhâ” ile konuşmadan dışarı çıksa idi,
ilâhî tecellîlerden ve nûrlardan dolayı, yüzüne kimse bakamazdı.
44 - Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, her
Peygamberi “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ismi ile bildirmişdir. Muhammed
aley-
hisselâmı ise, (ey Resûlüm, ey
Peygamberim) diyerek Onu yücelten
vasfları ile
bildirmişdir.
45 - Gâyet açık, kolay
anlaşılır
olarak konuşurdu. Arabî lisânının her
lehçesi ile konuşurdu. Çeşidli yerlerden gelip soranlara onların lügati ile
cevâb verirdi. İşitenler
hayrân olurlardı. (Allahü teâlâ, beni çok güzel yetişdirdi) buyurdu.
46 - Az kelime ile çok şey anlatırdı. Yüz binden
ziyâde hadîs-i şerîfi, Onun (Cevâmi-ul-kelim) olduğunu
göstermekdedir. Ba’zı
âlimler dediler ki, Muhammed aleyhisselâm, islâm dîninin dört temelini, dört hadîs-i şerîfle bildirmişdir. Bunlar:
(Ameller niyyetlere göre
değerlendirilir) ve,
(Halâl meydândadır, harâm meydândadır) ve,
(Da’vâcının şâhid göstermesi ve da’vâlının yemîn etmesi lâzımdır) ve,
(Bir kimse, kendine istediğini, din kardeşi için de istemedikce, îmânı kâmil olmaz).
Bu dört hadîs-i şerîfden birincisi,
ibâdet bilgilerinin, ikincisi, muâmelât bilgilerinin, üçüncüsü, husûmât, ya’nî
adâlet işlerinin ve siyâset bilgilerinin, dördüncüsü de, âdâb ve ahlâk
bilgilerinin temelidir.
47 - Muhammed aleyhisselâm ma’sûm
idi. Bilerek ve bilmiyerek büyük ve küçük, kırk yaşından evvel ve sonra, hiçbir günâh
işlememişdir. Çirkin hiçbir hareketi görülmemişdir.
48 - Müslimânların nemâzda
otururken, (Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve
rahmetullâhi) okuyarak, Muhammed aleyhisselâma selâm vermeleri emr
olundu. Nemâzda, başka bir Peygambere ve meleklere karşı söylemek câiz olmadı.
49 - Rütbeyi, saltanatı istememiş,
Peygamberliği,
fakîrliği
dilemişdir. Bir sabâh, Cebrâîl aleyhisselâm ile konuşurken bu gece evimizde
yiyecek bir lokmamız
yokdu buyurdu. O anda, İsrâfîl
aleyhisselâm gelip, (Allahü teâlâ söylediğini işitdi ve beni gönderdi. İstersen her
elini sürdüğün
taş altun olsun, gümüş olsun, zümrüt olsun. İstersen melik olarak peygamberlik yap) dedi. Resûlullah üç kerre (Kul
olarak Peygamberlik istiyorum) dedi.
50 - Başka Peygamberler
“aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” belli bir zemânda, belli bir memleketde
Peygamberlik yapdı. Muhammed
aleyhisselâm ise, yer yüzündeki bütün insanlara ve cinne
kıyâmete kadar Peygamber olarak gönderilmişdir.
Meleklerin de, hayvanların da,
nebâtların da,
cansızların da, kısaca bütün
mahlûkların
Peygamberi olduğunu
bildiren âlimler de vardır.
51 - Bütün varlıklara
rahmeti, fâidesi yayılmışdır. Mü’minlere
fâidesi meydândadır.
Başka Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” zemânındaki
kâfirlere, dünyâda azâblar yapılır,
yok edilirlerdi. Ona îmân etmiyenlere dünyâda azâb yapılmadı. Birgün,
Cebrâîl aleyhisselâma, (Allahü teâlâ benim âlemlere
rahmet olduğumu bildirdi. Benim rahmetimden sana
da nasîb oldu mu?) buyurdu. Cebrâîl de, (Allahın büyüklüğü, dehşeti karşısında, sonumun nasıl olacağından hep korku içindeydim. Emîn olduğumu
bildiren âyetleri [Tekvîr sûresindeki 20
ve 21. âyetleri] getirince, bu medh ile
müdhiş korkudan kurtuldum, emîn oldum. Bundan büyük rahmet olur mu?) dedi.
52 - Allahü teâlâ, Muhammed
aleyhisselâmın râzı olmasını istemişdir.
[42. ci fazîletde bildirdiğimiz gibi, Allahü teâlâ O râzı oluncaya
kadar istediğini
verecekdir. Bu husûs, Duhâ sûresinde bildirilmişdir.]
53 - Başka Peygamberler, kâfirlerin
iftirâlarına
kendileri cevâb vermişdir. Muhammed aleyhisselâma yapılan
iftirâlara ise, Allahü teâlâ cevâb vererek, Onun müdâfe’asını yapmışdır.
54 - Muhammed aleyhisselâmın ümmetinin sayısı, başka
Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ümmetlerinin sayıları toplamından dahâ
çokdur. Onlardan dahâ üstün ve dahâ şereflidirler. Cennete gireceklerin üçde
ikisinin bu ümmetden olacağı, hadîs-i şerîflerde bildirilmişdir.
55 - (Mevâhib-i
ledünniyye)de diyor ki, (Ümmetimin
dalâlet üzerinde birleşmemelerini Rabbimden diledim. Kabûl eyledi) hadîsi meşhûrdur. Başka bir hadîs-i
şerîfde, (Allahü teâlâ sizi üç şeyden
korumuşdur. Bunlardan biri, dalâlet üzerinde birleşmekden korumuşdur. İkincisi, sârî [bulaşıcı] hastalıkdan ölen, şehîd sevâbına kavuşur.
Üçüncüsü, iki sâlih müslimân, bir müslimân için, hayrlıdır [iyi biliriz]
diyerek şâhid olursa, o müslimân Cennete gider) buyurdu.
Bir hadîs-i şerîfde, (Eshâbımın ihtilâfı, sizin için rahmetdir) ve (Ümmetimin ihtilâfı, [amelde mezheblere ayrılması], rahmetdir) buyurdu.
Onun ümmeti hakkı, doğruyu bulmak
için çalışırlarken,
ihtilâfa düşerler. Bu çalışmaları ise, rahmete
sebeb olur. Bu hadîs-i şerîfi iki kimse inkâr etmişdir: Biri mâcin, ikincisi
mülhiddir. Mâcin, dîni dünyâ kazancına âlet eden hîlecidir. Mülhid de,
âyet-i kerîmelere dünyâ çıkarlarına göre ma’nâ vererek kâfir olan sapıkdır. Yahyâ bin
Sa’îd diyor ki, İslâm
âlimleri kolaylaşdırıcıdırlar. Bir
işe, birisi halâl demiş, başkası harâm demişdir. Sâlih insanlar için halâl dediklerine,
fesad zemânında
harâm demişlerdir.
Yukarıdaki hadîs-i şerîfler gösteriyor ki, (İcmâ-ı ümmet) ya’nî, müctehid denilen âlimlerin sözbirliği, (Edille-i şer’ıyye)dendir.
Ya’nî, din bilgilerinin dört kaynağından birisidir ve dört mezheb hakdır. Mezhebler,
müslimânlar için Allahü teâlânın rahmetidirler.
56 - Resûlullaha verilecek sevâblar,
diğer
Peygamberlere verilecek sevâblardan kat kat ziyâdedir. Makbûl bir ibâdet ve
hayrlı bir
iş işleyene verilen sevâb kadar bunun hocasına da verilecekdir. Hocasının hocasına dört
misli, onun hocasına
sekiz misli, onun da hocasına onaltı misli olmak üzere, Resûlullaha kadar her hocaya
talebesinin iki misli sevâb verilecekdir. Meselâ, yirminci hocasına beşyüz
yirmidört bin ikiyüzseksensekiz sevâb verilecekdir. Muhammed aleyhisselâma,
Ümmetinin herbir işinden sevâb verilecekdir. Muhammed aleyhisselâma herbir
işinden verilecek olan sevâbların sayısı, bu
hesâba göre düşünülürse, hepsinin mikdârını Allahü teâlâdan başka kimse bilmez. Selef-i sâlihînin,
sonra gelenlerden dahâ efdâl, dahâ üstün oldukları bildirildi. Sevâb sayısı bakımından bu
üstünlük meydândadır.
57 - Kendisini, ismi ile çağırmak, yanında yüksek
sesle konuşmak, uzakdan kendisine seslenmek, yolda önüne geçmek harâm edilmişdir.
Başka Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ümmetleri, kendilerini
ismleri ile çağırırlardı.
58 - İsrâfil aleyhisselâm da Muhammed
aleyhisselâma çok kerre gelmişdir. Başka Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü
vetteslîmât” yalnız
Cebrâîl aleyhisselâm gelmişdir.
59 - Cebrâîl aleyhisselâmı melek
şeklinde iki kerre görmüşdür. Başka hiçbir Peygambere “aleyhimüssalevâtü
vetteslîmât” melek şeklinde görünmemişdir.
60 - Kendisine Cebrâîl aleyhisselâm
yirmidört bin kerre gelmişdir. Başka Peygamberlerden “aleyhimüssalevâtü
vetteslîmât” en çok olarak Mûsâ aleyhisselâma, dörtyüz kerre gelmişdir.
61 - Allahü teâlâya Muhammed
aleyhisselâm ile, yemîn vermek câiz olup, başka Peygamberlerle ve meleklerle
câiz değildir.
62 - Muhammed aleyhisselâmdan sonra,
mübârek zevcelerini
“radıyallahü teâlâ anhünne” başkalarının nikâhla
almaları
harâm edilmiş, bu bakımdan
mü’minlerin anneleri oldukları bildirilmişdir.
Başka Peygamberlerin
“aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” zevceleri kendilerine yâ zararlı olmuş, veyâ
fâidesiz olmuşlardır. Muhammed
aleyhisselâmın
mübârek zevceleri “radıyallahü
teâlâ anhünne” ise, dünyâ ve âhiret işlerinde, kendisine yardımcı olmuşlar,
fakîrliğe
sabr etmişler, şükr etmişler ve islâmiyyeti yaymakda çok hizmet etmişlerdir.
63 - Resûlullahın mübârek kızları ve zevceleri
“radıyallahü
teâlâ anhünne”, dünyâ kadınlarının en
üstünleridir. Eshâbının hepsi de,
Peygamberlerden başka, bütün insanların en üstünleridir. Şehrleri olan Mekke-i
mükerreme ve sonra Medîne-i münevvere, yer yüzünün en kıymetli
yerleridir. Mescid-i şerîfinde kılınan bir rek’at nemâza, bin rek’at sevâbı yazılır. Başka
ibâdetler için de böyledir. Kabri ile minberi arası, Cennet bağçesidir. (Öldükden sonra beni ziyâret eden, diri iken etmiş gibidir.
Haremeynden birinde ölen bir mü’min, kıyâmet günü emîn olarak diriltilir) buyurdu.
Mekke ve Medîne şehrlerine (Haremeyn) denir.
64 - Neseb ve sebeb bakımından, ya’nî
kan ve nikâh bakımından olan
akrabâlığın kıyâmetde
fâidesi yokdur. Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” akrabâsı bundan
müstesnâdır.
65 - Herkesin soyu oğlundan devâm
eder. Muhammed aleyhisselâmın soyu ise, Kızı Fâtımadandır. Bu husûs, hadîs-i şerîf ile de bildirilmişdir.
66 - Onun mübârek ismini taşıyan
hakîkî mü’minler Cehenneme girmeyecekdir.
67 - Onun her sözü, her işi doğrudur. Her
ictihâdı,
Allahü teâlâ tarafından
doğrulanmışdır.
68 - Onu sevmek herkese farzdır. (Allahü teâlâyı
seven, beni sever) buyurdu. Onu sevmenin alâmeti, dînine, yoluna,
sünnetine ve ahlâkına
uymakdır. Kur’ân-ı kerîmde
meâlen, (Bana uyarsanız, Allahü teâlâ sizi sever) demesi
emr olundu.
69 - Onun ehl-i beytini “radıyallahü teâlâ
anhüm ecma’în” sevmek vâcibdir. (Ehl-i beytime
düşmanlık eden münâfıkdır) buyurmuşdur.
Ehl-i beyt, zekât alması
harâm olan akrabâsıdır. Bunlar,
zevceleri ve dedesi Hâşimin soyundan olan mü’minlerdir ki, Alînin, Ukaylin,
Ca’fer Tayyarın ve
Abbâsın
soyundan olanlardır.
70 - Eshâbının hepsini
“radıyallahü
teâlâ anhüm ecma’în” sevmek vâcibdir. (Benden
sonra, eshâbıma düşmanlık etmeyiniz! Onları sevmek, beni sevmekdir.
Onlara düşman olmak, bana düşman olmakdır.
Onları inciten, beni incitmiş olur. Beni
inciten de, Allahü teâlâyı incitir. Allahü
teâlâ, kendisini incitene azâb eder) buyurdu.
71 - Allahü teâlâ, Muhammed
aleyhisselâma, gökde iki ve yerde iki yardımcı yaratmışdır. Bunlar Cebrâîl, Mikâîl ve Ebû Bekr ve Ömerdir “radıyallahü teâlâ
anhüm ecma’în”.
72 - Her insanın cinden bir
arkadaşı vardır. Bu
şeytân kâfirdir. Vesvese vererek, îmânını almağa, günâh yapdırmağa çalışır. Resûl aleyhisselâm, arkadaşı olan
cinnîyi îmâna getirmişdir.
73 - Erkek, kadın, büyük
yaşda vefât eden herkese kabrinde Muhammed aleyhisselâm sorulacakdır. Rabbin
kimdir denildiği
gibi, Peygamberin kimdir denilecekdir.
74 - Muhammed aleyhisselâmın hadîs-i
şerîflerini okumak ibâdetdir. Okuyana sevâb verilir. Hadîs-i şerîf okumak için,
abdest almak, temiz elbise giymek, güzel koku sürünmek, hadîs-i şerîf kitâbını yüksek bir
yere koymak, okuyanın dışarıdan gelenler
için ayağa
kalkmaması ve
dinliyenlerin birbirleriyle konuşmamaları müstehâbdır. Hadîs-i şerîfleri devâmlı okuyanların yüzleri
nûrlu, parlak ve güzel olur. Kur’ân-ı kerîm okurken de, bu edebleri gözetmek lâzımdır.
75 - Resûlullah “sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem” vefât edeceği zemân, Cebrâîl aleyhisselâm gelip, Allahü teâlâdan
selâm getirdi ve hâtırını sorduğunu söyledi.
Vefât edeceğini
bildirdi. Kendisi ve ümmeti için çok müjdeler verdi.
76 - Mübârek rûhunu almak için,
Azrâîl aleyhisselâm, insan şeklinde geldi. İçeri girmek için izn istedi.
77 - Kabrinin içindeki toprak, her
yerden ve Kâ’beden [ve Cennetlerden] dahâ efdaldir.
78 - Kabrinde, bilmediğimiz bir
hayât ile diridir. Kabrinde Kur’ân-ı kerîm okur, nemâz kılar. Bütün
Peygamberler de “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” böyledir.
79 - Dünyânın her yerinde
Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” salevât okuyan müslimânları işiten
melekler, kabrine gelip haber verirler. Kabrini hergün binlerce melek ziyâret
eder.
80 - Ümmetinin amelleri ve ibâdetleri
her sabâh ve akşam kendisine gösterilir. Bunları yapanları da görür.
Günâh işliyenlerin afv olması için düâ eder.
81 - Kabrini ziyâret etmek, kadınlara da
müstehâbdır.
Başka kabrleri ise, yalnız
tenhâ zemânlarda ziyâret etmeleri câizdir.
82 - Diri iken olduğu gibi, vefâtından sonra
da, dünyânın her
yerinde, her zemân Ona tevessül edenlerin, ya’nî Onun hâtırı ve hurmeti
için istiyenlerin düâsını Allahü teâlâ
kabûl eder. Bir köylü, türbesi yanına gelip, (Yâ Rabbî! Köle âzâd etmeği emr etdin.
Bu senin Peygamberindir. Ben de, kölelerinden biriyim. Peygamberinin hâtırı için, Beni
Cehennem ateşinden âzâd et!) dedi. (Ey kulum! Niçin yalnız kendinin
âzâd olmasını istedin?
Bütün kullarımın âzâd
olmalarını niçin
istemedin? Haydi git! Seni Cehennemden âzâd etdim) sesi işitildi.
Evliyânın meşhûrlarından Hâtim-i
Esam[1], Resûlullahın türbesinin
yanında
durup, (Yâ Rabbî! Peygamberinin kabrini ziyâret etdim. Beni, eli boş olarak
çevirme!) dedi. (Ey kulum! Habîbimin kabrini ziyâret etmeni kabûl etdim. Seni
ve seninle berâber ziyâret edenleri mağfiret etdim) sesi işitildi.
İmâm-ı Ahmed Kastalânî “rahmetullahi aleyh” diyor ki,
birkaç sene hastalık
çekdim. Doktorlar çâresini bulamadı. Mekkede bir gece Resûlullaha çok yalvardım. O gece
rü’yâda bir kimse gördüm. Elindeki kâğıdda, (Burada Ahmed Kastalânînin hastalığı için,
Resûlullahın
izni ile ilâcı yazılmışdır) okudum.
Uyandığımda
hastalığım
kalmamışdı.
Kastalânî yine diyor ki, bir kızcağız sar’a
hastalığına
yakalanmışdı. İyi olması için
Resûlullaha çok yalvardım.
Rü’yâmda bir kimse, kızcağızı hasta yapan
cinnîyi bana getirdi. Bunu sana Resûlullah gönderdi dedi. Cinnîye darıldım, bağırdım. Kızcağızı incitmiyeceği için bana
yemîn verdi, uyandım. Kızcağızın sar’a
hastalığından
kurtulduğunu
haber aldım.
83 - Kabrden ilk önce Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” kalkacakdır. Üzerinde Cennet elbisesi
bulunacakdır.
Burak üzerinde mahşer [toplantı] yerine gidecekdir. Elinde (livâ-ülhamd) denilen bayrak
olacakdır.
Peygamberler ve bütün insanlar bu bayrağın altında duracakdır. Hepsi, bin sene beklemekden, çok sıkılacaklardır. Önce Âdem,
sonra Nûh, sonra İbrâhîm
ve Mûsâ
----------------------------
[1] Hâtim-i Esam Belhî,
237 [m. 852] de vefât etdi.
ve Îsâ peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”
gidip, hesâba başlanması için
şefâ’at etmelerini dileyeceklerdir. Her biri, birer özr bildirerek, Allahü
teâlâdan utandıklarını, korkduklarını
söyliyecekler, şefâ’at edemiyeceklerdir. Sonra, Resûlullaha gelip
yalvaracaklardır.
Secde edip, düâ edecek ve şefâ’ati kabûl olacakdır. Önce, Onun ümmetinin hesâbı görülecek,
önce sırâtdan
geçecekler ve Cennete gireceklerdir. Her gitdiği yeri nûrlandıracaklardır. Fâtıma “radıyallahü anhâ”
sırâtdan
geçerken (Herkes gözlerini kapasın! Muhammed aleyhisselâmın kızı geliyor)
denecekdir.
84 - Beş yerde şefâ’at edecekdir.
Birincisi (Makâm-ı Mahmûd) denilen şefâ’atı ile, bütün insanları mahşerde
beklemek azâbından
kurtaracakdır.
İkincisi, şefâ’atı ile, çok kimseyi hesâbsız Cennete
sokacakdır.
Üçüncüsü, günâhı çok olan
mü’minleri Cehennemden çıkaracakdır.
Dördüncüsü, sevâbı ve günâhı müsâvî olup,
(A’râf) denilen yerde bekliyenlerin
Cennete gitmelerine şefâ’at edecekdir.
Beşincisi, Cennetde olanların
derecelerinin yükselmesine şefâ’at edecekdir. Şefâ’at ile hesâbdan kurtardığı yetmiş bin
kimsenin her birinin şefâ’atleri ile de, yetmişer bin kişi hesâbsız Cennete
gireceklerdir.
85 - Hadîs-i
kudsîde, (Sen olmasaydın, hiçbirşeyi yaratmazdım) buyuruldu.
86 - Resûlullahın “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” Cennetde bulunduğu makâmın ismi (Vesîle)dir.
Burası
Cennetin en yüksek derecesidir. Cennetde bulunan herkese birer dalı yetişecek
olan (Sidret-ül-müntehâ) ağacının kökü oradadır.
Cennetdekilere her ni’met, bu dallardan gelecekdir.
Zâhidâ! Aç gözün,
sahraya bak da, ibret al!
Şu direksiz kubbe-i
semâya bak da, ibret al!
Görmek istersen,
Cenâb-ı kibriyânın kudretin,
her sabâh, seher vakti, dünyâya bak da ibret al!
Pâdişâh olsan da,
derler “er kişi niyyetine”,
Var, musallada
yatan mevtâya bak da, ibret al!
Bir kefendir âkıbet, sermâye-i beğ
ve fakîr,
varlığa mağrur olan, mecnûn değil de, yâ nedir?