(Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil-azîm). Bu kelime-i tenzîhi sabâh ve akşam yüz kerre okuyanın günâhları afv olur. Bir dahâ günâh işlemekden muhâfaza olunur. Bu düâ, (Mektûbât Tercemesi) kitâbının 307 ve 308.ci mektûblarında yazılıdır. Bütün derdlerin giderilmesine de sebeb olur.
- I -
Besmeleyle başlıyalım kitâba,
Allah adı en iyi bir sığnakdır.
Ni’metleri sığmaz ölçü hisâba,
Çok acıyan, afvı seven bir rabdır!
Allahü teâlâ, dünyâda
bütün insanlara acıyor. Muhtâc oldukları şeyleri yaratıp, herkese gönderiyor. Ebedî se’âdete
kavuşduran yolu gösteriyor. Nefslerine, kötü arkadaşlara, zararlı kitâblara ve yabancı radyolara aldanarak, bu se’âdet yolundan
ayrılanlardan, küfr ve dalâlet yoluna sapanlardan, pişmân olup, afv dileyenleri
hidâyete kavuşduruyor. Bunları ebedî felâketden
kurtarıyor. Azgın, zâlim olanlara bu ni’metini ihsân
etmiyor. Onları, beğendikleri, istedikleri
küfr yolundabırakıyor. Âhiretde,
Cehenneme gitmesi gereken mü’minlerden, dilediğini, ihsân ederek afv edecek, Cennete kavuşduracakdır. Her canlıyı yaratan, her vârı, her ân varlıkda durduran, hepsini, korku ve dehşetden
koruyan, yalnız Odur. Böyle bir Allahın şerefli ismine sığınarak, ya’nî Ondan yardım bekliyerek bu kitâbı yazmağa başlıyoruz.
Allahü teâlâya hamd
olsun. Onun sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm olsun. O
yüce Peygamberin temiz Ehl-i beytine ve âdil, sâdık Eshâbının herbirine, hayrlı düâlar olsun.
Hamd, bütün ni’metleri
Allahü teâlânın yaratıp gönderdiğine inanmak ve söylemek demekdir. Şükr, bütün ni’metleri islâmiyyete uygun
kullanmak demekdir.
İslâm dîninin inançlarını, emrlerini ve yasaklarını bildiren binlerce kıymetli kitâb yazılmış, bunların çoğu, yabancı dillere çevrilerek, her memlekete yayılmışdır. Buna karşılık, bozuk düşünceli, kısa görüşlü kimseler ve ingiliz câsûslarına aldanmış olan câhil din adamları, zındıklar, her zemân, islâmın fâideli, feyzli ve ışıklı ahkâmına, ya’nî emrlerine, yasaklarına saldırmış, onu lekelemeğe, değişdirmeğe, müslimânları aldatmağa uğraşmışlardır.
İslâm âlimlerinin şimdi
de, dünyânın hemen her yerinde, islâm i’tikâdını yaymağa, savunmağa çalışdıkları şükrânla görülmekdedir. İslâmiyyeti Eshâb-ı kirâmdan işiterek, kitâblara yazan doğru yolun âlimlerine (Ehl-i sünnet âlimleri) denir. Ehl-i sünnet
âlimlerinin kitâblarını okumamış veyâ anlıyamamış, tektük
kimsenin, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden yanlış ma’nâlar çıkararak, uygunsuz konuşmaları ve yazıları da görülüyor ise de, böyle sözler ve yazılar, müslimânların sağlam îmânı karşısında, eriyip gitmekde, sâhibinin bilgisizliğini göstermekden başka te’sîri olmamakdadır.
Müslimân olduğunu söyliyen veyâ cemâ’at ile nemâz kılarken görülen bir
kimsenin müslimân olduğu anlaşılır. Sonra, bunun bir sözünde, yazısında veyâ bir hareketinde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri îmân
bilgilerine uymıyan birşey görülürse, bunun küfr veyâ
dalâlet olduğu kendisine anlatılır. Bundan vazgeçmesi, tevbe etmesi söylenir. Kısa aklı, bozuk düşüncesi ile cevâb verip vazgeçmezse, bunun sapık veyâ mürted olduğu yâhud ingiliz kâfirlerine satılmış olduğu anlaşılır. Nemâz kılsa, hacca gitse, her ibâdeti ve iyiliği yapsa da, bu
felâketden kurtulamaz. Küfre sebeb olan şeyden vazgeçmedikce, bundan tevbe
etmedikce müslimân olamaz. Her müslimân, küfre sebeb olan şeyleri iyi öğrenerek, mürted olmakdan korunmalı, kâfir olanları ve müslimân görünen zındıkları ve ingiliz câsûslarını iyi tanıyıp, zararlarından sakınmalıdır.
Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden, yanlış, bozuk ma’nâlar
çıkarılacağını, böylece yetmişiki dürlü sapık müslimân fırkanın türeyeceğini, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve
sellem” efendimiz haber vermişdir. (Berîka) ve (Hadîka) kitâbları, bu hadîs-i şerîfi, (Buhârî) ve (Müslim)
kitâblarından alarak, açıklamakdadırlar. Büyük islâm âlimi ve din profesörü adı altında ortaya çıkmakda olan bu sapık fırkalardaki kimselerin kitâblarına, konferanslarına aldanmamalı, bu din, îmân hırsızlarının tuzaklarına düşmemek için, çok uyanık olmalıdır. Bu câhil müslimânlardan başka, komünistlerle masonlar bir yandan, hıristiyan misyonerleri ve ingilizlere satılmış olan vehhâbîler ile yehûdî siyonistleri de bir yandan, yeni yeni
üsûllerle, müslimân yavrularını aldatmağa çalışıyorlar. Uydurma
yazılar, filmler, tiyatrolar ve radyo, televizyon neşriyyâtı ile, islâmı ve îmânı yok etmeğe uğraşıyorlar. Bu yolda milyarlarca lira harc ediyorlar. İslâm âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, bunların hepsine gerekli cevâbları önceden yazmışlar, Allahü teâlânın dînini, huzûr ve kurtuluş yolunu
bildirmişlerdir.
Hakîkî âlimlerden,
büyük islâm âlimi, mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Osmânînin “kuddise
sirrûh” (İ’tikâdnâme) kitâbını seçdik. Bu kitâb, Kemâhlı merhûm hâcı Feyzullah efendi tarafından türkçeye terceme
edilerek (Ferâid-ül-fevâid) ismi verilmiş ve hicrî 1312 senesinde Mısrda tab’ edilmişdir.
Bu tercemeyi sâdeleşdirerek, (Herkese LâzımOlan Îmân) adını verdik. Birinci baskısı 1966 da yapıldı. Yapdığımız
açıklamaları, kitâbdan ayırmak için, köşeli parantez [ ] içine
koyduk. Neşr olunmasını nasîb etdiği için, Allahü teâlâya sonsuz hamd ve şükrler olsun! Bu tercemenin fârisî
olan aslı, İstanbul Üniversitesi kütübhânesinin (İbnül Emîn Mahmûd Kemâl
beğ) kısmında (İ’tikâdnâme) ismi ile F. 2639 numarada mevcûddur. Türkçe tercemesini (Hakîkat Kitâbevi), (Îmân ve İslâm) ismi ile basdırmışdır.
(Dürr-ül-muhtâr) kitâbının sâhibi fazîletli Alâüddîn-i Haskefî “rahime-hüllahü teâlâ”, kâfirin nikâhı bahsi sonunda diyor ki, (Nikâhlı müslimân bir kız bâliga olduğu zemân, müslimânlığı bilmezse, nikâhı bozulur. [Ya’nî mürted olur.] Allahü
teâlânın sıfatlarını ona bildirmelidir. O da, tekrâr etmeli ve bunlara inandım demelidir). İbni Âbidîn, bunu açıklarken diyor ki, (Kız küçük iken; anasına, babasına tâbi’ olarak müslimândır. Bâliga olunca, anasının, babasının dînine tâbi’ olması devâm etmez. İslâmiyyeti bilmeyerek bâliga olunca, mürted
olur. Îmân edilecek altı şeyi öğrenip inanmadıkça ve islâmiyyete uymak lâzım olduğuna inanmadıkça, (Kelime-i
tevhîd) söylese, ya’nî (Lâ
ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah) dese de, müslimânlığı devâm etmez. (Âmentü billâhi...) de bulunan altı şeyi öğrenip, bunlara inanması ve Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını kabûl etdim demesi lâzımdır). İbni Âbidînin bu sözünden anlaşılıyor ki, bir kâfir,
Kelime-i tevhîd söyleyince ve bunun ma’nâsına kısaca inanınca, o anda müslimân olur. Fekat, her
müslimân gibi, bunun da, imkân bulunca, (Âmentü
billâhi ve Melâiketihi ve Kütübihi ve Rüsülihi vel Yevmil-âhiri ve bil Kaderi
hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-ba’sü ba’delmevti hakkun, eşhedü en
lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü) diye Âmentünün esâslarını ezberlemesi ve ma’nâsını ve islâm bilgilerinden kendisine lâzım olanları iyice öğrenmesi lâzımdır. Bir müslimân çocuğu da, bu altı şeyi ve islâm bilgilerini öğrenmez ve inandığını söylemezse, âkıl ve bâlig olduğu zemân, mürted olur. Îmân etdikden sonra, (İslâm bilgileri)ni, ya’nî farzları, harâmları, abdesti, guslü ve nemâz kılmasını ve avret mahallini örtmesini hemen sorup öğrenmesi de farz olur. Sorduğu kimsenin öğretmesi veyâ hakîkî din kitâbı bildirmesi, buna da
farz olur. Soracak kimseyi veyâ kitâbı bulamazsa araması farz olur. Aramazsa kâfir olur. Buluncaya kadar bilmemesi özr olur.
Farzları vaktinde yapmıyan ve harâm işliyen Cehennemde azâb
görecekdir. Îmânın altı esâsı üzerinde, bu kitâbımızda geniş bilgi vardır. Her müslimân bu kitâbı iyi okumalı ve çocuklarının ve bütün tanıdıklarının okumaları için gayret etmelidir. Avret mahalli
475.ci sahîfede yazılıdır.
Kitâbımızda, âyet-i kerîmelerin ma’nâlarını yazarken, (Meâlen buyuruldu) denilmekdedir. (Meâlen) demek, (tefsîr
âlimlerinin bildirdiklerine göre) demekdir. Çünki, âyet-i kerîmelerin ma’nâlarını, yalnız Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” anlamış ve Eshâbına bildirmişdir. Tefsîr âlimleri, bu hadîs-i
şerîfleri münâfıkların ve ingiliz
kâfirlerine satılmış olan zındıkların, ya’nî mezhebsiz din adamlarının
uydurdukları hadîslerden ayırmışlar, bulamadıkları hadîs-i şerîfler için, tefsîr ilmine uyarak, âyet-i kerîmelere kendileri
ma’nâ vermişlerdir. Arabca bilen, fekat tefsîr ilminden haberi olmayan din
câhillerinin anladıklarına (Kur’ân tefsîri)
denilmez. Bunun için, hadîs-i şerîfde, (Kur’ân-ı
kerîme kendi anladığına göre ma’nâ veren, kâfir olur) buyuruldu.
Allahü teâlâ, hepimizi,
Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği doğru yolda bulundursun! İslâm câhillerinin ve
büyük islâm âlimi gibi ismler taşıyan mezhebsizlerin, münâfıkların yaldızlı, sinsi yalanlarına aldanmakdan korusun! Âmîn.
Hakîkat Kitâbevinin
neşr etdiği bütün kitâblar, her dilde olarak Internet vâsıtası ile bütün dünyâya yayılmakdadır.
Mîlâdî sene
Hicrî Şemsî Hicrî kamerî
2001 1380 1422
----------------------------
TENBÎH: Misyonerler, hıristiyanlığı yaymağa, yehûdîler,
Talmûtu yaymağa, İstanbuldaki Hakîkat Kitâbevi, islâmiyyeti yaymağa, masonlar
ise, dinleri yok etmeğe çalışıyorlar. Aklı, ilmi ve insâfı olan, bunlardan doğrusunu
iz’ân, idrâk eder, anlar. Bunun yayılmasına yardım ederek, bütün insanların
dünyâda ve âhıretde se’âdete kavuşmalarına sebeb olur.
Bugün, dünyâda bulunan müslimânlar, üç fırkaya
ayrılmışdır. Birinci fırka, Eshâb-ı kirâmın yolunda olan, hakîkî
müslimânlardır. Bunlara (Ehl-i sünnet) ve
(Sünnî) ve (Fırka-i nâciyye), Cehennemden kurtulan fırka denir. İkinci fırka, Eshâb-ı kirâma
düşman olanlardır.
Bunlara (Şî’î) ve (Fırka-i dâlle), sapık fırka denir.
Üçüncüsü, sünnîlere ve şî’îlere düşman olanlardır. Bunlara (Vehhâbî) ve (Necdî) denir.
Çünki bunlar, ilk olarak, Arabistânın Necd şehrinde meydâna çıkmışdır. Bunlara (Fırka-i mel’ûne) de
denir. Çünki, bunların
müslimânlara kâfir dedikleri, (Se’âdet-i Ebediyye) ve
(Kıyâmet ve Âhıret) kitâblarımızda
yazılıdır.
Peygamberimiz böyle söyliyenlere la’net etmişdir. Müslimânları bu üç fırkaya
parçalayan, yehûdîlerle ingilizlerdir.
Her mü’min, nefsini tezkiye için,
ya’nî yaratılışında bulunan
câhillikden ve günâhlardan temizlenmek için, her zemân (Lâ ilâhe illallah) okumalı ve kalbini
tasfiye için, ya’nî nefsinden ve şeytândan ve kötü arkadaşlardan ve zararlı, bozuk
kitâblardan gelmiş olan, küfr ve günâhlardan kurtulmak için, (Estagfirullah) okumalıdır. İslâmiyyete
uyanın ve
günâhlarına
tevbe edenin düâları
kabûl olur. Nemâz kılmıyanın, açık kadınlara ve
avret yeri açık
olanlara bakanın,
harâm yiyip içenin, islâmiyyete uymadığı anlaşılır. Bunun
düâları
kabûl olmaz. Son sahîfedeki ilâveyi okuyunuz!