Türkistânda 14 bin câmi’ ve mescid, Kafkasya ve Kırımda 8 bin, Tataristânda ve Baş Kurdistânda 4 bin câmi’, mescid yıkılmış ve tahrîb edilmişdir. Yalnız Buhârâ vilâyetinde 360 câmi’, mescid yıkdırılmışdır. Bir medrese bırakılmışdır ki, o da, din aleyhdarlığı müzesi olarak kullanılmışdır. Semerkand vilâyetinde de, aynı şeklde bırakılan Uluğ Beğ medresesi, din aleyhdarlığı müzesi olarak kullanılmışdır. Semerkanddaki iki kilise de, basketbol, voleybol salonu olarak kullanılmışdır.
Müslimân din âlimleri olarak katl edilenlerin mikdârı 270 binin üzerindedir. Bir kısmı da, Sibiryada sıfırın altında 65 derece soğuğun hükm sürdüğü kamplara sürgün edilmişlerdir. Dindâr olanlardan ise, yalnız Türkistânda üç milyonun üstünde bir kitle, dînî inançlarından dolayı, şehîd edilmişlerdir.
Ruslar, 1979 senesinin son ayında, Efganistâna girince, hemen köylere saldırdılar. Yiyecekleri, giyecekleri, ev ve zînet eşyâlarını yağma etdiler. Kadın, çocuk ayırmaksızın, rastladıkları müslimânları öldürdüler. Tanklarla Kunday şehrine girince, büyük câmi’i top ateşine tutarak, yüzlerce müslimânı, nemâz kılarken şehîd etdiler.
Komünistlerin feci’ bir şeklde yürütdükleri dinsizleşdirme siyâsetine, devrimlere muhâlefet edenlerin imhâsına veyâhud Sibirya kamplarına sürülmesine dâir verdiğimiz şu rakamlar, beşeriyyet için ibret dersi alınması gereken vahşet sahnesidir.
Türk milletinin islâmı kabûlünden sonra, dînî âbidelerle süsleyip, islâm mi’mârisi ile şarkın birer pırlantası hâline getirdiği Buhârâ, Semerkand, Kakant, Kazan, Hayve, Ufa, Bakü, Taşkent, Bahçeserây, Derbend, Timirhan, Kaşgâr, Almasta, Tirmi v.s. şehrlerinde mevcûd milyonlarca Kur’ân-ı kerîm ve Hadîs kitâbları başda olmak üzere, bütün dînî eserleri toplayıp, komünistler, bunları vicdansızca ve hayâsızca yakmışlar, sokaklarda yırtarak, ayaklar altında çiğnemişlerdir. Diğer tarafdan halkın elinde bulunan dînî, millî ve târîhî kitâbların hükûmete teslîm edilmesini emr etmişler ve müsâdere etdikleri bu kıymetli eserleri de aynı şeklde imhâ etmişlerdir. Bu arada, ba’zı müslimânlar, ölümü göze alarak, ellerinde bulunan kitâbları bu kâtil sürüsüne, sapıklara teslîm etmeyip, sandıklara doldurarak yere gömmüşlerdir. Bu hareketler esnâsında, kitâbları teslîm etmek istemiyen binlerce dindâr, şehîd edilmişdir.
Dîne indirilen bu ağır darbe ve din adamlarının katl edilmeleri netîcesinde milyonlarca ma’sûm insan cesedlerinin üzerine ku-
rulan Allahsız komünizm devletinin din aleyhindeki belli başlı baskı ve propagandaları şunlardır:
1 - Mekteblerde din dersi okutulması men’ edilmişdir.
2 - Bütün ibâdethânelerde ibâdetler yasak edilmişdir.
3 - Devlet işlerinde din adamları yok edilmişdir.
4 - Evlerde dînî terbiye verilmesi kat’iyyetle men’ edilmişdir.
5 - Gazete, mecmû’a ve radyolar ile din aleyhinde neşriyyât yapılmış, uydurma temsîller verilmişdir.
6 - Allahü teâlânın (hâşâ) yok olduğu, mukaddes kitâbların, uydurma, hurâfe olduğu telkîn edilmişdir.
7 - Komünist partisinin kolları olan Allahsızlar Cemiyyeti ve genç Allahsızlar derneği nâmı altında teşekküllerle, şehr ve köylerde konferanslar verilip, din ile, Allah ile, Peygamberler ile alay edilmiş, din düşmanlığı aşılamak için, gece kursları tertîb edilmişdir.
8 - Tiyatro, sinema v.s. eğlence yerlerinde, Allah, Din, Kur’ân ve Peygamberler, din adamları, dâimâ alay mevzû’u edilmiş, böylelikle, genç ve körpe dimâgları zehrlenmişlerdir.
9 - Müslimânların başlıca dînî farîzelerinden olan nemâz, oruc, hac, zekât, kat’iyyetle men’ edilmiş olup, kelime-i şehâdet getirmek, Allah kelâmını söylemek dahî büyük bir suç teşkîl etmişdir. Ve bu şeklde asîlâne hareketlerinden dolayı dâimâ gizli polisin tâkibâtına uğrayan dindârlar, ekseriyâ “Batıl inançları yaymak”, “Devlet aleyhdarlığı yapmak”, “Rejime, devrimlere karşı gelmek” gibi ithâmlara mâruz kalmış, ölüm kamplarına götürülmüşlerdir.
1 - Cenâze nemâzı kılmak, ölüleri yıkamak, temâmen yasak edilmişdir.
2 - Ölen insan, doğrudan doğruya bir çukura atılır, üzerine kireç serpilerek toprağı örtülürdü.
3 - Şehrlerdeki mezârlardan çıkarılan insan kemikleri ve yıkılan ibâdet yerlerinin molozları ile şehrin çukur yerleri doldurulmuşdur.
4 - Köylerdeki mezârlardan çıkarılan insan kemikleri ise, tarlalarda gübre olarak kullanılmışdır.
Muhterem okuyucu! Komünistler, bütün bu işkence, katliâm, sürgün ve baskılara rağmen, insan denilen varlıkdaki, o ilâ-
hî sevgiyi körletememişlerdir. O mukaddes bağı koparamamışlardır. Komünist rejimin altında bulunan 140 milyon müslimân din kardeşlerimizden, bu sistemli çalışmalara, işkencelere rağmen kendi emellerine âlet edebildikleri, dinsiz yapdıkları soysuzların mikdârı yüzde 5’i geçemez. Demek ki, fıtrî olan dîni, îmânı hiçbir maddî kuvvet ezemiyecekdir. Mahkûm edilebilir, fekat yok edilemez. Müslimân, canını verir. Fekat, dînini, nâmûsunu, aslâ vermez. Bunu 1986 Efgan fâci’asında ruslar da iyi anladı. Yüzbinlerce kızıl askerlerle, füze ve tayyârelerle saldırarak, köylüleri, kadınları öldürdüler. Müslimân çocuklarını dinsiz yapmak için Moskovaya götürdüler. Câmi’leri, mektebleri, evleri, gıdâ maddelerini yakdılar. 1979 dan 1986 ya kadar akıtdıkları müslimân kanı bir milyonu geçmişdir. Fekat müslimân mücâhidler, binlerle şehîd verip, dinsizlere esîr olmadı. Ruslar, bu vahşetlerini islâm milletlerinden saklamak için, Rusyada din hürriyyeti olduğunu, islâm ilmlerinin ve ibâdetlerin serbest olduğunu anlatan kitâblar hâzırlayıp, islâm memleketlerinde parasız dağıtdılar. Bu kitâblardan, Rusyadaki müslimânların haberleri bile olmadı. Çünki bunlar, yalnız dış memleketlere gönderildi. Rusyada dağıtılması yasakdı. Komünizme hiyânet etmek olurdu. Bu kitâblardan 1986 da, Cezâirde halka dağıtılanlardan bir kısmı elimize geçdi. Ekstra kâğıda basılmış, parlak cildli. Devlet tarafından ofsetle basılmış, arabî kitâblar. Üzerlerinde 1400 hicrî târîhi ve Taşkend yazılı. İçlerinde, sarık ve cübbe giydirilmiş, dinsiz birkaç komünistin resmleri, müftî, imâm ve din idâresi reîsi gibi ismlerle teşhîr ediliyordu. Efganistânda, müslimânlara yapılan rus zulmü ile zıd bir komünist propagandası. Öyle kurnazca hâzırlanmış ki, islâm dînini ve komünizmin iç yüzünü bilmeyen, bu hîleye ve yalanlara çabuk aldanır. Azılı islâm düşmanını dost sanarak, sonsuz felâkete sürüklenir.
İster sosyalizm, ister cumhûriyyet densin, ister demokrat ismi verilsin, hattâ isterse kralcılık kürküne bürünsün, istediği kadar yaldızlı, yalan propagandalar yapsın, komünizm her yerde ve her ânda kendisini belli eden hürriyyet düşmanı bir rejimdir. Dinsiz, merhametsiz, zâlim bir azınlık diktatörlüğüdür. Bunun için İslâmiyyetin amansız düşmanıdır. Rusyanın adı, “Sovyet Sosyalist Cumhuriyyetleri” idi. Bu ismde komünizmin bir harfi dahî geçmiyor. Komünist Doğu Almanyanın adı: “Demokratik Almanya Cumhuriyeti” idi. Yugoslavyanın adı: “Federal Halk Cumhuriyyeti”, Kızıl Çin, Bulgaristanın, Macaristanın, Polonyanın, hulâsa komünist her devletin adı, bir başka cumhûriyyet idi. Çok şükr, komünizm, Kızıl Çinin dışındaki ülkelerde yıkıldı. Komü-
nizm, dünyâ insanlığı için o kadar tehlükeli bir ma’nâ ifâde etmekde ve içine düşenler bu rejimden öylesine nefret duymakda idiler ki, bizzat komünistler dahî, bu ismden kaçınmakda ve kendi devlet ünvanlarına, hür devletlerin adlarını takışdırarak, kamufle, setr etmek ihtiyâcını duymakda idiler.
Komünizm, üzerine hangi kürkü giyerse giysin, bir parça aralanınca altından kızıllığı, vahşeti derhâl beliren bir rejimdir. Komünizmi, böyle ilk bakışda belirten damgası nedir? İsmi, demokrat da, kralcı da, cumhûriyyetci de, halkçı da olsa, komünizm ilk bakışda nasıl anlaşılır? İşâret edelim: Komünizmin tek ve mümeyyiz vasfı “Devletçilik” ve “Din düşmanlığı”dır. Her şeyin ve her işin devletleşdirildiği, müslimânlara gerici, yobaz denildiği, komünist olmıyanlara faşist damgası basıldığı bir ülke, ismi ne olursa olsun, komünist bir ülkedir. Bir memleket devletçilikden ne kadar uzaklaşır, Allaha ve Peygambere saygı gösterirse, o memleket komünizmden o kadar uzaklaşmış demekdir. Devletçilik ve din düşmanlığı komünizmin gerçek ismidir.
Aşırı devletçiliği getirmek ve mekteblerden din derslerini kaldırmak istiyenlerin gâyeleri memlekete komünizmi yerleşdirmekdir. Komünizmin ilmî adı: Her şeyin devletleşdirilmesi, kollektivite ve din düşmanlığıdır. Her şey devletleşdirildikden sonra “Allahsızlar Cemiyyeti” kurulur ki, böyle bir cemiyyeti kurmak, birkaç sâatlik işdir.
Dünyâ komünist teşkilâtı, hür memleketlere komünizmi sokabilmek ve yerleşdirebilmek için, önceden satın almış oldukları yoldaşlarına 18 direktif vermekdedirler. Bunlardan on madde aynen şöyledir:
1 - Memleketinizde komünist veyâ sosyalist partilerin kurulmasını teşvîk ediniz. Bunlar mevcûd ise, kendileri ile işbirliği yapınız.
2 - Halkınızı mümkin olduğu kadar çok sınıf ve zümrelere bölünüz.
3 - İşçi ve işverenler arasında dâimî anlaşmazlık çıkarınız.
4 - Komünist rejimi kuruncaya kadar mücâdele ediniz ve uğraşınız. Komünist rejim kökleşinceye kadar yurdunuzda böyle bir tehlükenin olmadığına herkesi inandırınız. Sizin niyyet ve maksadınızı fark edip yüzünüze vurmak istiyenleri vehimli ve jurnalci olmakla suçlandırınız.
5 - Mezheb ve tarîkat kavgalarını körükleyiniz. Gizli, açık din düşmanlığı yapınız.
6 - Halkın çok sevdiği kahramanları, kendinize bayrak yapıp,-
onları tarafınızdanmış gibi gösteriniz.
7 - Roman, şi’r, yazı ve karikatür ile de, sistemli olarak, işçi ve köylünün sefâlet içinde olduklarını, mübâlagalı olarak yayınız.
8 - Hür memleketlere karşı muhâlif tavır alıp, Batı düşmanlığını yayınız.
9 - Sendikaları, gençlik derneklerini ve san’at kuruluşlarını elde ediniz.
10 - Sürekli huzûrsuzluk kaynakları arayıp bularak, bunları devâm etdirmeğe çalışacaksınız.
Komünizm felâketine yakalanmamak için, onun bu on tohumunu en küçük fırsatlardan fâidelenerek, zararsız hâle getirmelidir.
Komünizme karşı elele birleşmek, teşkilâtlanmak, parçalamasına göz yummamak lâzımdır. Komünistlere selâm vermekle, yüzlerine gülmekle, kitâb, gazete ve dergilerini almakla, vitrinlerde teşhîr etmekle, satmakla, dergi ve gazetelerini i’lânlarla beslemekle, onun satırı bilenmekdedir.
Çar da, sinsi Rus komünistlerini serâyına da’vet eder, iltifâtlarda bulunur, sofrasına alır, fikrlerini dinlerdi. Amma ihtilâl olunca, o dostlar, Çarı, Çariçeyi, çocuklarını, torunlarını, kundakdakilere kadar boğazladılar.
Komünizmde anlayış, vefâ, insanlık, merhamet, îmân ve insaf yokdur. Rusların 1980 senesinde Efganistân köylerine havadan yapdıkları hücûmlar, komünist vahşetinin, barbarlığının yeni ve korkunç bir vesîkasıdır.
Komünist, Allahla, vicdanla, ahlâkla berâber olanların düşmanıdır. O, bu gibi insânî duyguları, hastalık, budalalık, rejimine ve prensiplerine hiyânet sayar! Parolası, (Parçala, sonra yut)dur.
Komünizmin şerrinden korunmak için formül tekdir: Ona kendi usûlleriyle, ya’nî kuvvetle saldırmak, suratına tükürmek, yumruğu tepesinden eksiltmemek ve onu böylece, nâmûslu insanlardan ayırmak, kızıl lekeli suratiyle yalnız ve ortada bırakmakdır. Rus ihtilâli elliiki milyon insan boğazlamışdır ki, bunun kırk milyonu tarım ve fabrika emekçileridir. (Toprak dağıtacağım, işletmelere ortak edeceğim) diye gelmiş, fakîr köylünün birkaç dönüm tarlasını, yoksul işçinin kulübesini de ellerinden almış, dîni, îmânı olanları, Allah diyenleri öldürmüşdür. Kızıl ihtilâl, işçi iktidârı nâmı altında, işçileri yiyen doymaz bir canavardır! O, öyle bir katliâm ve yağmadır ki, bu katliâmı ve yağmayı yapanlar dahî, katliâm ve yağmadan kurtulamazlar.
Cana, mala, ırza, dîne, îmâna karşı başlıyan kin, insanlığa karşı beslenen sadizme çevrildi ve başlarındaki bir avuç zâlimin plânları hesâbına çalışmağa başladı. O zemân nasıl aldatıldıkları anlaşıldı. Amma iş işden geçmiş oldu.
Gizli komünist partisi tüzüğünün dördüncü maddesi aynen şöyledir:
(Komünist Partisi, Emperyalizmin yerli uşaklarının, toprak, fabrika, binâ sâhiblerinin, esnaf ve tüccar burjuvalarının, bütün dindârların, onların ruhban ve ülemâsının, çalışan ve emekliye ayrılmış bütün subay, polis ve memurun, hülâsa ihtilâl safları dışında kalanların barışmaz düşmanıdır.)
Leninin ihtilâl parolası da şudur:
(Aktif elemanları, en kısa zemânda mümkin olduğu kadar çok öldürün ki, bize az iş kalsın).
Görülüyor ki, boğazlanması gerekenler dışında, yüzde yüz selâmetde kalanlar, sâdece kendileridir, kızıl yöneticilerdir.
Lenine göre, (Kızıl iktidârın yaşaması için, kızıl ihtilâlin devâmı şartdır). Sonu gelmez işçi katliâmlarının, rejim temizliklerinin sebebi budur. Kızıl Çinde, komünist diktatör Maonun emri ile, beher temizlemede üçyüzbin emekçi kurşunlandı. Bu cinâyetler, din düşmanı, Allaha, kıyâmet gününe inanmıyan bir zümre tarafından yapıldı.
Rusya komünizm sâyesinde ne seviyeye gelmişdir? Halkının mutluluk derecesi nedir? gibi mühim soruların cevâbları verilmeden (Adamlar fezâda geziyor) diye kesip atmak ve zâlim bir azınlığın lüks, şâhâne, zevkli, safâlı hayâtlarına imrenmek, dar görüşlülük olurdu. Bir zemânlar, Mısrdaki ehramlar da, devrinin şâheseriydi. Müstebid bir azınlığın, kaprislerini tatmin için, milyonlarca insanın kan ve cesedleri üzerine kurulan, aç ve perîşan bırakılan işçinin, emekçinin elinden alınan paralarla yapılan eserleri, fabrikaları, füzeleri, toplum se’âdetinin hedefi olarak gösterebilir miyiz? Vâsıtaları, hayâtın gâyesi gibi göstermek, hayâtın kendisine ihânet olur. 1990 senesi başlarında, Sovyetler Birliği dağıldı. Doğu Almanya, Batı Almanya ile birleşdi. Kızıl Çinde de, komünist yönetim gevşedi.
Ba’zı yazarlar ve ba’zı kimseler, acabâ yazdıklarının veyâ söylediklerinin yüzde birini, hasretini çekdikleri komünistlikde ağızlarına alabilirler mi?
Gençler! Saf gönülleriniz, temiz rûhlarınız, bu yaşlarınızda, böyle hayâlî yarınların büyüsüne kapılmağa gâyet müsâiddir. Fekat, sonra pişmân olursunuz!..
İnsanları komünizm felâketinden korumak için tek çâre, onun şerbetli zehrlerine, yaldızlı pisliklerine aldanmamakdır. Bunun için de, insanların kuvvetli bir îmân, sağlam bir tevekkül ve gönül râhatlığı, adâlet ve hürriyyet içinde bulunmaları lâzımdır. Bu da, insanın, ilâhî, sarsılmaz, değişmez, güvenilir bir kitâba uyarak, ahlâkını ve niyyetlerini temizlemesi ile hâsıl olur. Bu temizlik, her dürlü, kayırıcı veyâ ezici düşüncelerden uzak olan islâmiyyetle sağlanabilir. İnsanları, komünist canavarının pençesine düşmekden koruyacak kuvvetli kalkan olan sosyal adâlet, islâmiyyetde tam olarak mevcûddur. Komünistliği yıkmak, İslâma hizmet etmekle olur. Müslimânlık ile komünistlik bir arada bulunamaz. Devletin idâresini gasb ederek, müslimân bir milletin başına geçen ba’zı diktatörlerin, devletlerine (Sosyalist İslâm Cumhuriyyeti) gibi ismler koydukları görülmekdedir. Bu ismlerdeki (Sosyalist) kelimesi, müslimân olmıyanların, ya’ni komünistlerin ismidir. Bu kelimenin yanına islâm kelimesini ilâve etmeleri, müslimânları aldatmak için uydurulmuş tuzaklardan biridir. Çünki, islâmiyyet ve sosyalizm birlikde bulunamaz. Müslimân, sosyalist olamaz. Bunun içindir ki, komünist barbarları, ele geçirdikleri islâm memleketlerindeki insanları komünist yapabilmek için, herşeyden önce, büyük bir önemle İslâmiyyete saldırıyor. Komünistlerdeki din düşmanlığı bundan ileri geliyor.
Her milletde bulunabilen tektük soysuz, dinsiz, ahlâksız, alçak kimseler aldanır, kandırılır, komünist olabilir. Bunlar, kızıl ve sarı merkezlerin çevirdiği fırıldaklarla, bir komünist ihtilâli hâzırlayabilir. Böyle bir karanlık ve kanlı ihtilâlin patlamasından ve yayılmasından milleti korumak, gençlere din bilgisi, İslâm ahlâkı vermekle olur. Her baba, çocuklarına Kur’ân-ı kerîm okutmalı, din dersine göndermeli, abdest, gusl abdesti almasını, nemâz kılmasını, oruc tutmasını, halâl ve harâmları öğretmeli ve yapdırmalıdır. Böyle müslimân olarak yetişen bir kimseyi, komünistler aldatamaz. İşte komünist Rus ve Çin engizisyonu, vahşeti altında inliyen milyonlarla müslimân meydânda! Her çeşid baskıya, işkenceye,azâba ve ölüme katlandılar, fekat komünist olmadılar. Öldürüldüler veyâ kaçıp kurtuldular.
Müslimânları aldatamıyacaklarını, İslâm memleketlerinde ihtilâl yapamıyacaklarını anlıyan komünist zâlimleri, İslâm memleketlerini ele geçirmek için, ağır sanâyı’, harb gücü üzerinde çalışıyorlar. Atom silâhları, roket, füze, yeni tayyâreler, jetler, kimyâ maddeleri ile saldırmağa, müslimânları dünyâdan kaldırmağa uğraşıyorlar. O hâlde, yer yüzündeki bütün müslimânlar, el ele vermeli, i’tikâddaki mezheb ayrılıklarını ortadan kaldırmalı, tek kurtuluş yo-
lu olan Ehl-i sünnet mezhebinde birleşmelidir. Bütün güçleri ile, yeni silâhları yapmağa, komünistlerden üstün olmağa çalışmalıdırlar.
Îmânda birlik, ahlâkda birlik, adâletde birlik hâsıl olunca ve yeni silâhlar yapılınca, komünist baskını korkusu olmaz.
Avrupanın meşhûr fikr adamı Roger Garaudynin 1982 senesinde, açdığı yoldan, denizlerin kaptanı Cousteau rotasını İslâmdan yana çevirdi. Bale dünyâsının meşhûr ismi Bejart da adımlarını İslâm dünyâsına doğru atdı. 8 Nisan 1983 günü Bingazinin Karyünes Üniversitesinin konferans salonunda bir büyük ilm adamı, bir büyük yazar Roger Garaudy, “Evet, bugün ben müslimânım. Niçin İslâmı seçdiniz, diyorsunuz. İslâmı seçmekle çağı seçdim” diyordu.
70 yaşındaki Roger Garaudy ki, yıllarca Fransada komünist sistemin ateşli savunucusu olmuşdu. Üniversiteden siyâset kürsîlerine kadar Fransızlara ve Batı dünyâsına hep Marksizmi anlatmış, insanların kurtuluşunu yalnız bu sistemde bulmuşdu. Çağımızda Fransız komünistlerinin en büyük “Rûh mimârı” durumunda idi. Nerede komünistlerin düzenlediği bir miting, konferans ve seminer var, orada Garaudy vardı. Hıristiyanlığa karşı, düşüncesiyle, kalemiyle, hitâbetiyle büyük bir mücâdele veriyordu.
Bir gün, Batının sanat, edebiyyât ve siyâset çevrelerinde bir bomba patladı. “Roger Garaudy İslâmı seçdi!” Haber ajanslarının telekslerinde dünyâya ulaşan bu haberle, o zemânki Kremlin müdhiş sarsıldı. Çünki Kremlin, Fransadaki komünistlerin en büyük akl hocasını gayb etmişdi. Garaudy yakından tanınan bir bilim adamı idi. Son yıllarda Marksizm onun kaleminden yayılıyordu.
O büyük adam, hakîkati anladı ve bütün dünyâya şunları söyledi: “İslâm, çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Ya’nî, İslâm dışındaki bütün dinler zemâna uyduruldu. Reforma tâbi’ tutuldu. Mukaddes kitâblar zemâna göre tahrif edildi. Kur’ân-ı kerîm ise, indirildiği günden beri hep zemâna hükm etdi. O, zemânı değil, zemân onu izledi. Zemân yaşlandıkca o gençleşdi. Bu, çağlar üstü bir olaydır. Bugüne kadar, bunca savaşların bırakdığı korkunç, sosyal, siyâsî ve ekonomik sarsıntılardan dahâ büyük bir olaydır. İslâm, materyalizme de, pozitivistlerin görüşüne de, ekzistansiyalistlere de hâkimdir. Fekat, hiç bir şey islâma hâkim değildir.
İslâmın büyük Peygamberi, “Yarın ölecekmiş gibi âhirete, hiç
ölmeyecekmiş gibi, dünyâya çalışın!” derken, her şeyi anlatmışdır. İslâm hem
maddeye, hem de ma’nâya hükm etmişdir. Öyle ise, bunların ikisi birbirinden
koparılamaz. Nasıl koparılabilir ki, İslâm, “İlm Çinde de olsa gidip bulunuz.
İlm ve
fen mü’minin gayb olmuş
malıdır, ara ve bul” diyor. İlmin ve çalışmanın burada sınırı yokdur. İslâm,
dünyâyı sarsan bu iki olaya sınır koymadığına göre, dünyâyı sarsmışdır.
İnsanı, mahlûkların efdali ve en şereflisi olarak bildirirken, onun
sömürülemeyeceğini anlatmışdır. İsrâfı, gösterişi ve lüksü yasaklayan, kazancı
alın terindeki damlacıklarda arayan, biriken sermâyeyi fakîre ölçülü ve ahlâk
hükmleri içinde aktaran, fâizi, tembelliğe sebeb olduğu için yasaklayan ve
gayrimeşrû’ serveti böylece imhâ eden bir sistemler manzûmesidir. İslâm, halîfe
ile kölenin aynı hakka sâhib olmasını mecbûr kılmışdır. Deve olayı vardır
ki,bu, kralların kılıçlarından dahâ keskin bir olaydır. Hazret-i Ömer ile
kölesi bir şehrden bir şehre giderken deveye sıra ile binerler. Zemân zemân,
devenin yularını halîfe çeker, zemân zemân da köle... İşte adâlet ve hukukda
İslâmın devrimidir bu.
Marksizm ile kapitalizmin ikisi de, insanı sömüren sistemlerdir.
İslâm bunlara karşı, insana prestijini iâde eden bir semâvî dindir”.
(İsbât-ün nübüvve) arabî kitâbın sonuna bakınız!
Çok mühîm ilâve: Peygamberler vâsıtası ile, Allah tarafından bildirilmiş olan yaşamak yoluna (Din) denir. İnsanların yapdığı yaşamak yoluna (Kanûn) denir. Din, anadan, babadan ve kitâbdan öğrenilir. Dinsiz insan olamaz. Her insan, dîninin emrlerine uygun olarak yaşar. Dînine uyanın, dünyâda râhat yaşayacağına ve âhıretde Cennete giderek, sonsuz se’âdete kavuşacağına, başka dinde olanların, dünyâda sıkıntı çekeceklerine ve âhıretde Cehennem ateşinde sonsuz yanacaklarına inanır. Herkes, dînini övmekdedir. Propagandalarla, reklâmlarla herkesi kendi dînine çağırmakda, böylece kendi dîninin doğru olduğuna inanmakda ve herkesi inandırmakdadır. İnsanın dünyâ ve âhıret se’âdeti, dînine bağlı olduğu için, insan, anasından, babasından öğrendiği dînine bağlı kalmamalı ve propagandalara ve reklâmlara aldanmamalı, mevcûd dinlerin hepsini incelemeli, doğru olduğunu anladığı dîne sarılmalıdır.
Hakîkat Kitâbevinin çıkardığı kitâblar, bütün dinleri tarafsız olarak bildiriyor. Uzun senelerin tedkîki netîcesinde, bütün dinleri okuyucularına haber veriyor. Kitâbevimiz, din ile alâkası olmıyan, birkaç kültürlü gence, Hakîkat Kitâbevinin kitâblarını incelemelerini vazîfe olarak verdik. Bunun için kendilerine ücret de verdik. Bir sene sonra verdikleri raporda, (İslâm dîninin hiç değişdirilmemiş hak din olduğunu, bütün insanlara se’âdet yolunu gösterdiğini, inanılacak dînin yalnız islâmiyyet olduğunu anladık. Tahsîlli, akllı her gencin, Hakîkat Kitâbevi kitâblarını
muhakkak okuyarak, mevcûd dinleri iyice öğrenmesi, aklı ile, ilmi ile, vicdânı ile karâr vererek, hey’etimizin seçdiği islâm dînine sarılıp, se’âdete kavuşması, yalan ve hîleli yazılar ile okuyucuları aldatanların tuzaklarına düşerek, dünyâda ve âhıretde felâketlere, sonsuz azâblara düşmekden kurtulması lâzımdır.) bildirmişlerdir. Biz de, bütün dünyâya islâm dînini seçerek, se’âdete kavuşmalarını tavsiye ediyoruz.
Muhammed Ma’sûm hazretlerinin 2.ci cildi, 80.ci mektûbundaki Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (İstigfâr düâsına devâm edeni, Allahü teâlâ derdlerden kurtarır ve ummadığı yerden rızklandırır). Bu fakîr, her gün, farz nemâzlardan sonra, üç kerre istigfâr düâsı okuyorum. İstigfâr düâsı, (Estagfirullahel’azîm, ellezî lâ ilâhe illâ huv, elhayyel kayyûme ve etûbü ileyh.)dir.
Bu düâyı okudukdan sonra, yalnız istigfâr (Estagfirullah) okuyarak yetmişe temâmlıyorum. Ölümden başka, her derdden kurtarır. Eceli gelenin de, ağrısız, sıkıntısız ölmesine yardım eder. 344.cü sahîfeye bakınız!
İstigfâr düâsından sonra, Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn ve ene abdin zâlimin li nefsihî lâ yemlikü li nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Hasbünallah ve ni’mel vekîl, ni’mel mevlâ ve ni’men nasîr. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm! okunur. 3.cü ve 125.ci, 271 ve 344.cü sahîfelere bakınız!
Yâ Allah, yâ Allah. Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah. Yâ Rahmân, yâ Rahîm,
yâ afüvvü yâ Kerîm, fa’fü annî verhamnî yâ erhamerrâhimîn! Teveffenî müslimen
ve elhıknî bissâlihîn. Allahümmagfirlî ve li-âbâ-i ve ümmehâtî ve li âbâ-i ve
ümmehât-i zevcetî ve li-ecdâdî ve ceddâtî ve li-ebnâî ve benâtî ve li-ihvetî ve
li-ehavâtî ve li-a’mâmî ve ammâtî ve li-ahvâlî ve hâlâtî ve li üstâzî
Abdülhakîm-i Arvâsî ve li kâffatil mü’minîne vel-mü’minât. “Rahmetullahi teâlâ
aleyhim ecma’în.”
Kalbe Allah sevgisini yerleşdirmek için, kalbden dünyânın, mahlûkların sevgisini çıkarmak lâzımdır. Bunun için, hiçbir mahlûku hâtırlamamalıdır. Bu hâle (Fenâ-yı kalb) denir. Bunun birinci ilâcı, mürşidin sohbetidir. Sohbet ele geçmezse, mürşidin kabrini ziyâret etmek ve râbıta yapmakdır. Bu da ele geçmezse, mürşidin izni ile yapılan zikrdir. İznsiz zikr, kalbi temizlemez ise de, kırâ’at-i Kur’ân sevâbı hâsıl olur. İnsanın kalbi, bir şişeye benzer. Şişeye su dolarsa, şişede hava kalmaz. Su boşalınca, hava kendiliğinden girer. Kalbden dünyâ düşüncesi çıkınca, Allah sevgisi kendiliğinden girer. Çünki kalb, Beytullahdır, imâm-ı Rabbânî 2.ci cild, 37.ci mektûbda buyuruyor ki, Allahü teâlânın gadabını teskîn etmekde (Kelime-i tevhîd) okumak gibi fâideli birşey yokdur.
Allahü teâlânın var ve bir olduğunu ve kemâl sıfatlarını bildiren bu kelime gibi bir şey yokdur. Kalbi temizlemek, ya’nî mahlûkları düşünmekden kurtarmak için, bunu okumak gibi fâideli bir ilâc yokdur. 49.cu mektûbda diyor ki, bunu çok söyliyenin kalbi herşeyi unutur. Kalb herşeyi unutunca, temizlenmiş olur. Buna alâmet, ahkâm-ı islâmiyyeye uymakdan lezzet almakdır. Mürşid ele geçerse, zikrden de lezzet alınır. 2.ci cild, 47.ci mektûbda diyor ki, zikrin kalbi temizlemesi için, ahkâm-ı islâmiyyeye uymak lâzımdır. 49.cu mektûbda diyor ki, kalbi hastalıklarından kurtarıncaya, ya’nî herşeyi unutuncaya kadar zikre devâm etmelidir.