Ehl-i sünnet i’tikâdında olup, ahkâm-ı islâmiyyeye uyan bir müslimân, Allahü teâlânın dostlarını severse, onlardan olur. Allahü teâlâ, hepimize bunları sevmek nasîb eylesin! Bu muhabbet sebebi ile, bizleri onların kalblerindeki feyzlere, nûrlara kavuşdursun! Kalblerimizi bu nûrlarla doldursun! Seven, dâima sevgiliye kavuşur. Onun gibi olur. Tâlib iken, matlûb olur. Muhabbeti artdıkça, insanlık sıfatlarından sıyrılır. Nefsin zararlı isteklerinden halâs olur. Allahü teâlânın rızâsına, muhabbetine kavuşur. (Velî) olur. Muhabbet, kâinâtın yaratılmasına sebeb oldu. Kapalı olan hazîneyi [Mahlûkları] meydâna çıkardı.
[(İslâmiyyet), Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğuna inanmak ve Onun dînine uymak demekdir. Allahü teâlânın, Kur’ân-ı kerîmde bildirdiği emrlere (Farz) denir. Yasak etdiği şeylere (Harâm) denir. İkisine birden (Ahkâm-ı islâmiyye) denir. Ahkâm-ı islâmiyyeye uymak, Kur’ân-ı kerîme uymak demekdir. Muhammed aleyhisselâmın her sözünün Allahü teâlâ tarafından bildirildiğine, hepsinin doğru olduğuna inanan kimseye (Müslimân) denir. Onun sözleri iki kısmdır: 1- Ma’nâları, mübârek kalbine, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş, kendi konuşduğu kelimelerle söylemişdir. Böyle sözlerine (Hadîs-i kudsî) denir. 2- Kelimeleri de, ma’nâları da, kendisindendir. Böyle sözlerine (Hadîs-i şerîf) denir. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmi, sevgili Peygamberine, Cebrâîl ismindeki melek ile, yirmiüç senede gönderdi. Vefâtından sonra, halîfe Ebû Bekr-i Sıddîkın emri ile, bir araya toplandı. Meydâna gelen kitâba (Kur’ân-ı kerîm) ve (Mushaf) denildi. Kur’ân-ı kerîmin hepsi, arabîdir. Ma’nâsını herkes anlıyamaz. Kelâm-ı ilâhîden, murâd-ı ilâhîyi, yalnız Muhammed aleyhisselâm anlamış ve Eshâbına bildirmişdir. Muhammed aleyhisselâmın güzel cemâlini bir kerre gören müslimâna (Sahâbî) denir. Hepsine (Eshâb-ı kirâm) denir. Eshâb-ı kirâm, Resûlullahdan öğrendiklerinin hepsini, talebelerine bildirdi. Bunlar da, açıklıyarak, binlerce kitâblarında yazdılar. Bunlara (Ehl-i sünnet âlimleri) denir. Dört mezheb imâmları ve imâm-ı Ahmed Rabbânî ile oğlu Muhammed Ma’sûm, Ehl-i sünnet âlimleridirler. Görülüyor ki, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını doğru olarak öğrenmek istiyenin, Ehl-i sünnet âlimlerinin (Fıkh) ve (Îmân) kitâblarını ve Hin-
distândaki islâm âlimlerinden, imâm-ı Ahmed Rabbânînin (1034 [m. 1624]) ve oğlu Muhammed Ma’sûmun “rahimehümullah” üçer cild (Mektûbât) kitâblarını okuması lâzımdır. Îmân kitâblarında, kalb ile inanılacak bilgiler yazılıdır. Fıkh kitâblarında, beden ile yapılacak işler, ya’nî, ahkâm-ı islâmiyye bilgileri yazılıdır. Türkçe, (Ni’met-i islâm) kitâbında îmân ve islâm ve ahkâm bilgileri birlikde yazılıdır. Bu kitâb çok kıymetlidir. (Kalb), göğsümüzün sol tarafındaki et parçası değildir. Buna, yürek denir. Yürek, hayvanlarda da bulunur. Kalb, yürekde bulunan bir kuvvetdir. Görülmez. Ampulde bulunan elektrik ceryânı gibidir. Buna, gönül diyoruz. Gönül, insanlarda bulunur. Hayvanlarda bulunmaz. Bedendeki bütün a’zâ, kalbin emrindedir. His uzvlarımızın duydukları bütün bilgiler kalbde toplanır. İnanmak, sevmek, korkmak, insanın kalbindedir. İ’tikâd eden, ya’nî îmân eden ve kâfir olan, kalbdir. Kalbi temiz olan, ahkâm-ı islâmiyyeye uyar. Kalbi kötü olan, ahkâm-ı islâmiyyeden kaçar. Güzel, iyi ahlâkın ve kötü huyların yeri kalbdir. Allahü teâlâ, dinleri, Peygamberleri, kalbi temizlemek için gönderdi. Kalbi temiz olan, herkese iyilik eder. Devletine, milletine fâideli olur. Dünyâda, râhat, huzûr içinde yaşarlar. Âhiretde de, ebedî, sonsuz se’âdete kavuşurlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını okuyup, öğrenip de, öğretmeğe çalışan ana, baba, evlâdı için büyük ni’metdir. Böyle olan mu’allim, talebesi için büyük ni’metdir. Böyle olan kitâblar,mecmû’a ve gazeteler, okuyucuları için büyük ni’metdir. Böyle olan, radyo, televizyon ve internet, bütün millet için büyük ni’metdir. Etiketi, mevkı’i ne olursa olsun, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını okumamış, okusa da anlıyamamış olan bir câhil, ahmak kimsenin, islâmiyyet hakkında, boş kafasından çıkan sözleri, yazıları, hiç kıymetsizdir. Mechûle taş atmak gibidir. İslâmiyyete ve bütün insanlara zararlıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinden sonra, ba’zı câhiller, sapıklar ve bunların arasına karışan yehûdîler, ingiliz câsûsları, yunan felesoflarının fikrlerini ve kendi zemânlarındaki fen bilgilerini ve kendi sapık ve hâin düşüncelerini karışdırarak, bozuk din kitâbları yazdılar. İslâm dîninde, böylece yetmişiki bozuk (Bid’at) fırkası meydâna geldi. Bunların çoğu zemânla gayb oldu. Yalnız, (Şî’î) fırkası kaldı. Şimdi, islâmiyyeti bildiren kitâb olarak, dünyâya, Ehl-i sünnetin doğru kitâbları ile, şî’îlerin ve islâmiyyeti içerden yıkmak için, ingilizlerin 1150 hicrî ve 1737 mîlâdî senesinde, Süûdî Arabistânda kurdukları (vehhâbî) fırkasının, kitâbları yayılmakdadır. Mezhebsiz bir din adamı olan Ahmed ibni Teymiyyenin kitâblarındaki sapık fikrler ile ingiliz câsûsu Hempherin yalan ve hîlelerinin karışımına (Vehhâbîlik) denilmişdir.]