ÖNSÖZ
Allahü teâlâ, dünyâda bütün insanlara acıyarak, fâideli şeyleriyaratıp göndermekdedir. Âhıretde, Cehenneme gitmesi gereken âsî mü’minlerden dilediğini afv edecek, doğruca Cennete kavuşduracakdır. Her canlıyı yaratan, her vârı, her ân varlıkda durduran, hepsini korku ve dehşetden koruyan yalnız Odur. Böyle bir Allahın şerefli ismine sığınarak, bu kitâbı terceme etmeğe başlıyoruz.
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun çok sevdiği Resûlü Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm olsun! Bu yüce Peygamberin temiz Ehl-i beytine ve âdil, sâdık Eshâbının hepsine hayrlı düâlar olsun!
Allahü teâlâ, kullarına çok acımakda, onların dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşamalarını, âhıretde de sonsuz se’âdete kavuşmalarını istemekdedir. Bunun için, insanlar arasından seçdiği en üstün, en iyi kimseleri Peygamber yapmış, bunlara kitâblar göndererek huzûr, se’âdet yolunu göstermişdir. Se’âdete kavuşmak için, önce kendisine ve Peygamberlerine inanmak lâzım olduğunu bildirmiş, sonra kitâblarındaki teklîflere uymağı emr etmişdir. Böyle inanan ve teklîfleri beğenen insana (Mü’min) ve (Müslimân) denir.
Allahü teâlânın var ve bir olduğunu ve Peygamberlere nasıl inanılacağını bildirmek için, islâm âlimleri birçok dilde çok kitâb yazdılar. Kısa, açık, kolay anlaşılır, şübheleri, vesveseleri giderir olarak yazılmış olanlardan arabca (İsbât-ün-nübüvve) kitâbı çok fâidelidir. Bu kitâbı, büyük islâm âlimi, imâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî, onsekiz yaşında iken yazmışdır. (Şerh-i Mevâkıf) kitâbı
nın son kısmından seçdiği yazıları almış ve bunları açıklamışdır. İlk olarak, urdu tercemesi ile birlikde Pâkistânda basılmışdır. İmâm-ı Rabbânî, 971 [m. 1564] senesinde, Hindistânda Serhend şehrinde tevellüd etmiş, 1034 [m. 1624] de, orada vefât etmişdir.
Bütün insanların, sömürücü ve aldatıcı yayınların şaşırtıcı te’sîrlerinden kurtularak, bu kitâbı dikkat ile ve insâf ile okuyup, dünyâda râhata ve huzûra, âhıretde de sonsuz se’âdete kavuşmaları için âcizâne düâlar ederiz.
Çün aşk denizi dalgalandı,
Ol dürr-i yetîm zâhir oldu.
Şânında buyurdu, Hâlıkı pâk,
(Levlâke levlâk lemâ halaktül eflâk).
Mahmûdu Muhammedü mübeccel,
Mahbub-i Hüdâ, Nebiyyi mürsel.
Doğdukda o şemsin ziyâsı,
Doldurdu bütün kâinâtı.
Gördü onu basîr olanlar
Görmiyor, yalnız kör olanlar.
O gonca, Mekkede açıldı,
Kokusu dünyâya saçıldı.
Zerredir o güneşden el’an,
Âlemdeki ilm ile irfân.
Bugün dolduran, rûy-i zemîni,
İlmler, o gülün filizi.
Ol güneşin olmasa berkı,
Kim parlatırdı, şarkı-garbı?
Olmasa Endülüs okulu açık,
Kim Avrupaya tutardı ışık.
İlm merkezi Semerkand, Bağdâd,
Etdi, yeryüzünü cehlden âzâd.
Böylece kapladı her yeri,
Hızla envâr-ı Muhammedî.
İnsâf et, ey inadcı insâf,
Meydânda değilmi ilmi eslâf?
Kim eyledi Mustafâ gibi,
Tevhîd-i Cenâb-ı ezelî?