Bir san’at sâhibine, birşey ta’rîf ederek,
yapdırmakdır. Malzeme san’at sâhibine âid olur. Malzemeyi müşterî verirse,
işçilik olur. Başkasının yapdığı şeyi verip, müşterî kabûl ederse, sahîh olur.
İşin bitme zemânını ta’yîn etmek şart değildir. Bir aydan fazla müddet şart
olunursa, Selem olur. Ayakkabı, elbise, kayık, dolap, ma’denî eşyâ ve binâ gibi
ısmarlamak âdet olan şeylerde, zemân söylenmezse veyâ bir aydan az söylenirse,
istisnâ’ sahîh olur. Âdet olmıyan şeylerde bir aydan çok zemân söylenirse,
Selem olur. Selemde zemân söylenmezse, akd fâsid olur. İstisnâ’da parayı peşin
vermek câiz olduğu gibi, belli olmıyan zemânlarda taksîtlerle ödemek de şart
edilebilir. Belli zemânda ödenmesi şart edilirse, Selem olur. Müşterî, yapılan
şeyi görüp beğenmezse vazgeçebilir. Selem olduğu zemân, iki taraf da muhayyer
olamaz. İnşa’âta başlamadan evvel ikisi de vazgeçebilirler. Başladıkdan sonra,
san’at sâhibi yine vazgeçebilir. Müşterîye gösterdikden sonra vazgeçemez.
Müşterî görünce, ta’rîfe uygun bulmazsa, red edebilir. (Bahr-ür-râık) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”
diyor ki, (Dülgere, bana bir ev yap dese ve evsâfını bildirse ve bir mukavvimin
tesbît edeceği piyasa değerine göre kıymetini veririm dese, san’at sâhibi bu
değerden dahâ fazla para istese, binâyı teslîm etmesi ve piyasa değerini kabûl
etmesi lâzım olur). [Görülüyor ki, istisnâ’ sözleşmesi yapılırken, fiyâtın
ta’yîn edilmesi şart değildir. Ta’yîn edilmiş ise, san’at sâhibinin, sonradan
fazla para istemesi, câiz ise de, müşterî bunu kabûl etmezse, ehl-i vukûfun
tesbît edeceği piyasa değerinde anlaşmaları lâzım olur.] İki tarafdan biri
ölürse, istisnâ’ bâtıl olur. Ya’nî yok sayılır. Kirâ dahî, bunun gibi bâtıl
olur.
[Mevcûd olmıyan malı satmak câiz değildir. Bunun için,
arsayı müte’ahhide verip de, buna karşılık, buraya yapacağı apartmandan kat
almak câiz olmaz. Bunun gibi, bir müte’ahhidden, yapacağı binâ, yapılmadan
satın alınamaz. Bu binâ ve apartman katı, yapılmadan önce, selem yolu ile de
satın alınamaz. Çünki, malı vermek zemânı gelinciye kadar çarşıda bulunmıyan şey
ve misli bulunmıyan şey selem yapılamaz. Fekat, binâyı müte’ahhide istisnâ’
yolu ile yapdırmak câizdir ve pek kolaydır. Çünki, (Mecelle)
kitâbının otuzyedinci [37] maddesinde, (İnsanların kullanması,
âdetleri, bir huccetdir. Buna uymak vâcib olur) yazılıdır. Ya’nî, islâmiyyetin
yasak etmediği âdetlere uymak vâcibdir. Üçyüzseksendokuzuncu [389] maddesinde
(İstisnâ’ yapılması âdet olan şeylerde
istisnâ’ yapmak sahîhdir) denilmekdedir. Ya’nî binânın teslîm zemânı belli olmasa
veyâ bir aydan az olsa, sözbirliği ile câizdir. Bir aydan çok olursa, iki imâma
göre, istisnâ’ yine sahîh olur. Bu maddelere uyularak, arsanın belli bir kısmı,
meselâ üçde ikisi, (Hisse-i şâyı’a) olarak
müte’ahhide veresiyye olarak satılır. Müte’ahhidden alacağı olan paranın
karşılığı olarak, istenilen kat, müte’ahhide istisnâ’ yolu ile yapdırılır.
Çünki, kendi arsasına, projesine göre, istisnâ’ yolu ile apartman yapdırılması
câizdir. İstisnâ’ yolu ile yapdırılacak apartmanın veyâ katın proje ve plânının
ve kullanılacak her malzemenin cinsinin ve fabrikasının önceden söz kesilirken
bilinmesi, karârlaşdırılması lâzımdır.
(Fetâvâ-yı Feyziyye), (icâre) kısmında diyor
ki, (Zeyd kendi arsasında kendi malzemesi ile, eni, boyu ve yüksekliği belli,
bir oda yapması için, bir usta ile, belli ücret ile sözleşse ve ücretini peşin
verse, odayı yapdıkdan sonra, ustanın dahâ para istemesi câiz olmaz. Usta kendi
malzemesi ile yapsaydı, [ya’nî istisnâ’ sözleşmesi olsaydı] câiz olurdu). Bir
kimsenin, kendi arsası üzerinde, istisnâ’ yolu ile ev yapdırmasının câiz olduğu
bu misâlden anlaşılmakdadır.
Arsası olmıyan kimsenin, bir apartman katını, inşâ edilmeden
önce, peşin se-
men
ile satın alabilmesi için, yâ istisnâ’ yapılır. Yâhud semeni müte’ahhide emânet
olarak verir. İnşâ’at temâm oldukdan sonra,
satış sözleşmesi [Akd]
yapılır. Müte’ahhidin, apartmandaki ve arsadaki hisse-i
şâyı’asını birlikde olarak satmasının câiz olduğu, Mecellenin ikiyüzonbeşinci
maddesinde yazılıdır. İkinci kısmın 38. ci maddesine de bakınız!
Peşin semen ile yapılacak binâ temâmlanmadan önce zekât
verme vakti gelirse, zekâtı verilmez. Müeccel semen ile olanın zekâtını san’at
sâhibi, sarf etdiği paranın kırkda biri kadar verir.
Günlük işlerde ahkâm-ı islâmiyyeye uygun davranabilmek için,
her müslimânın (Mecelle) kitâbı
başındaki yüz maddeyi ezberlemesi ve iyi anlaması lâzımdır.
(Mecelle) kitâbında, bir başlangıc
ile onaltı kısm vardır. Hepsi binsekizyüzellibir [1851] maddedir.
Başlangıc, (Fıkh temel
bilgileri) olup, yüz maddedir.
Birinci kısm, (Bey’ ve şirâ) olup,
yüzbirden 403. cü maddeye kadardır.
İkinci kısm, (Kirâ) bilgileri
olup, altıyüzonbirinci maddeye kadardır.
Üçüncü kısm, (Kefîl olmak) bilgileridir.
Altıyüzyetmişikinci maddeye kadardır.
Dördüncü kısm, (Havâle) bilgisi,
yediyüzüncü maddeye kadardır.
Beşinci kısm, (Rehn) olup,
yediyüzaltmışbirinci maddeye kadardır.
Altıncı kısm, (Emânet)dir.
Sekizyüzotuzikinci maddeye kadardır.
Yedinci kısm, (Hibe) bağışlamakdır.
Sekizyüzsekseninci maddeye kadardır.
Sekizinci kısm, (Gasb ve Zarâr)dır.
Dokuzyüzkırkıncı maddeye kadardır.
Dokuzuncu kısm, (Hicr ve İkrâh)dır.
Binkırkdördüncü maddeye kadardır.
Onuncu kısm, (Şirketler ve
Sosyal bilgiler)dir. 1448. ci maddeye kadardır.
Onbirinci kısm, (Vekâlet)dir.
Binbeşyüzotuzuncu maddeye kadardır.
Onikinci kısm, (Sulh ve Afv)dır.
Binbeşyüzyetmişbirinci maddeye kadardır.
Onüçüncü kısm, (İkrâr)dır.
Binaltıyüzonikinci maddeye kadardır.
Ondördüncü kısm, (Da’vâ)dır.
Binaltıyüzyetmişbeşinci maddeye kadardır.
Onbeşinci kısm, (İsbât ve Yemîn)dir.
1783. cü maddeye kadardır.
Onaltıncı kısm, (Hâkimlik)dir.
Binsekizyüzellibirinci maddeye kadardır.
Tanınmış hukûkculardan Alî Haydar beğ ve Âtıf beğ ve hâcı
Reşîd pâşa “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, (Mecelle)yi
ayrı ayrı şerh etmişlerdir. Herbiri çeşidli cildler hâlinde basılmışdır.
Bunları okuyan garb bilginleri, islâm hukûkuna ve islâmiyyetdeki sosyal
bilgilerin inceliğine ve çokluğuna hayrân kalmakdadırlar.
Âtıf beğ, (Mecelle)nin
1114 ve sonraki maddelerinde diyor ki:
(Kısmet), hisse-i şâyıa ile
müşterek olan kirâ malı, sâhiblerine bölmek demekdir. Ayn olan, aynı cinsden
karışmış malın taksîminde uyuşamazlarsa, ortaklardan biri taleb edince, hâkim
tarafından bölünür. Üçüncü kısm, ondokuzuncu maddede bildirildiği gibi, hacm
veyâ vezn ile ölçülen şeyleri, ölçmeden bölmek fâiz olur. Deynin taksîmi sahîh
olmaz. Başka cinslerden malların karışması ve taksîmi zararlı olan bir malın
taksîmini hâkim yapmaz. Bunları uyuşarak bölebilirler. Yâhud satılıp, parası
bölünür. Binâ kıymetlendirilerek, kıymetleri müsâvî olacak vech ile taksîm
edilir. Kıymeti fazla kısmını alan, kıymeti az olanı alana, aradaki farkın
yarısı kadar para verir. Müşterek bir ayn [mal] bâkî kalmak üzere, bunun
menfe’atini taksîm etmeğe (Mühâyee) denir.
Mislî eşyâda mühâyee olmaz. Ev, tarla, zemânla veyâ mekân ile mühâyee olunur.
Mekânda ve öncelikle uyuşulmazsa, kur’a çekilir. Ağaç, yün, süt gibi ayn olan
şeylerde mühâyee olmaz. Eğer, bunları mühâyee edip, hisselerinde hâsıl olan
farkı halâllaşsalar, halâl olmaz.]
Âlem içre, mu’teber bir
nesne yok, devlet gibi.
Olmaya devlet cihânda, bir
nefes sıhhat gibi!