Bey’ ve şirânın altı dürlü olduğunu, bundan evvelki maddenin
baş tarafında belirtdik. Bunlardan birincisi olan Sahîh satışı yukarıda gördük.
Bu maddede, bâtıl, fâsid, mekrûh, mevkûf, vefâ ile olan satışları ve sarf
satışını kısaca anlatacağız:
(2) - Bâtıl olan satışlar: Bâtıl
satışlar, câiz değildir ve harâmdır. Büyük günâhdır. Bâtıl satışla, müşterî
malı teslîm alsa bile mülkü olmaz. Bâyı’ın rızâsı ile almış olduğundan, müşterî
elinde emânet olup telef olursa ödemez.
Hiçbir dinde mal olmıyan şeylerin
satılması ve bunlarla birşey satın alınması bâtıldır. Kan, kendi ölmüş hayvânın
leşi ve hür insan mal değildir. Mütekavvim olmıyan bir malın para veyâ deyn karşılığı
satılması da bâtıl olup, şerâbdan başkasının ayn olan mal karşılığı satılması
fâsiddir. Şerâbın ayn karşılığı satılması da bâtıldır. Şerâb ile domuz ve
kesmiyerek, meselâ boğarak, şişliyerek, vurarak, elektrikle öldürülen veyâ
kitâbsız kâfirin kesdiği hayvânın leşi, mütekavvim olmıyan maldır. Bunlar ve
iki imâma göre her içki alınmaz ve satılmaz. (Dürr-ül-muhtâr)
beşinci cildde diyor ki: (Müslimân, şerâb satıp semeninden borcunu
öderse, alana halâl olmaz. Çünki, bâtıl bey’in semeni, bâyı’ın mülkü olmaz.
Gasb edilmiş mal gibidir. Bu parayı bâyı’den almak harâmdır). Müslimânlar, bağ,
üzüm yetişdirir. Yaş ve kuru üzümü ve pekmezi ve sirkeyi kullanır ve satarlar. Bunlar dünyâ piyasasında çok rağbet
görmekde ve millî serveti artdıran mühim bir kaynak teşkîl etmekdedir.
Bu işle uğraşanlar, bu kaynağın ehemmiyyetini ve büyüklüğünü yakından
bildikleri gibi, günlük neşriyyât ve istatistikler de, bu hakîkati herkese
göstermekdedir. O hâlde, islâm düşmanlarının, gençleri kandırmak için,
islâmiyyetde şerâb satışı olmadığından, bağcılığımız asrlarca geri kalmış,
tabî’atin bu zengin veriminden istifâde edememekle, islâmiyyet millî servetimizin
büyük bir gayba uğramasına sebeb olmuşdur, gibi sözlerine aldanmamalı,
hakîkatleri düpedüz inkâr eden bu zevallılara acımalıdır.
Besmele ile kesilmiş hayvân etini, leş
ile birlikde satmak da bâtıldır. İmâmeyne göre, fiyâtları ayrı ayrı bildirilirse, Besmele
ile kesilmiş olan câiz olur. Vakf olan herşeyi satmak câiz değildir. Çünki,
vakf, mülk değildir. Vakf olmıyan yeri, vakf yerle birlikde satmak, vakf
olmıyan kısmda câizdir. Vakf toprak üzerine yapılan binâyı satmak câizdir.
Mülkü olmıyan şeyi satmak bâtıldır. Meselâ, havadaki kuşu, denizdeki balığı
yakalamadan önce satmak bâtıldır. Bunlara akdden sonra mâlik olup müşterîye
teslîm etse, sahîh olmaz. Bâtıl akdi fesh edip, mâlik olduğu mâl için yeniden
akd veyâ teâtî yapmaları lâzımdır. Dünyâya gelmeden evvel
yavruyu,
memede olan sütü, tarlada yetişen yabanî otları biçmeden önce ve mülkünde
bulunan kaynakdaki, nehrdeki suyu, bulunduğu yerde iken satmak bâtıldır. Çünki
kendiliğinden yetişen otu, yerden çıkan suyu kullanmak ve birinin ateşinde
ısınmak, herkesin hakkı olduğu hadîs-i şerîfde bildirildi. Fekat, bu hakkından
istifâde için başkasının mülküne girilemez. Girmeğe izn vermesi veyâ otu, suyu
getirmesi istenir. Birinin kazdırdığı kuyuda veyâ sarnıcında toplanan yağmur
suyundan başkalarının hakkı olmadığı ve bu suları satabileceği, (Fetâvâ-i Hayriyye)de yazılıdır. Yine bu fetvâda,
memedeki sütü satabilmek için diyor ki, (Sütü istiyen, hayvanın sâhibine, sütün
değerine yakın bir malı ödünc verir. Hayvân sâhibi
de ona, hayvânından çıkan sütü hergün ödünc al der. Sonra borçlarını takas yolu
ile ödeşirler). Ağacda belirmemiş olan meyveyi satmak bâtıldır. Akllı
olmıyan küçük çocuğun alış verişi, ya’nî pazarlık edip söz kesmesi bâtıldır.
Babasının dahâ önce yapdığı anlaşma ile alacağı malı, çocuğu gönderip aldırması
câizdir. Deyni, deyn karşılığı satmak bâtıldır. Bunun için, her çeşid alacak,
teslîm almadan önce, hiç kimseye veresiye satılamaz.
Cânlı hayvânın etini dartı ile satmak ve koyun üstündeki
yünü ve cânlı koyunun derisini satmak bâtıldır. İmâm-ı Ebû Yûsüf, koyun
üstündeki yünü satmak ve ağacdaki dut yaprağını satmak câizdir dedi. Cânlı
hayvân etini dartı ile satmak veyâ satın almak istiyen kimse, pazarlık yerinde
bile, hayvânı dartıp etini kilo üzerinden, kendi kendine hesâb edip çıkardığı
fiyâta göre, cânlı hayvânı topdan pazarlık etmelidir. Satış, hayvân üzerinden
yapılmalıdır. Satışdan gayri bir sebeble ileride eline geçecek birşeyi henüz
almadan, yalnız borclusuna ve peşin satmak câiz olup, başkalarına peşin dahi
satmak ve ileride yapacağı ayakkabıyı, henüz yapmadan satmak bâtıldır. (İstisnâ’), ya’nî ısmarlama sûreti ile yapmak
câizdir. [Onbirinci maddeye bakınız!]. Mer’âların, çayırların ya’nî umûmî
yerlerin satılması ve kirâya verilmesi bâtıldır. (Ümm-i
veled) olan câriyeyi satmak bâtıldır. Hür kadının sütünü sağdıkdan
sonra dahî ve domuzun kılını satmak bâtıldır. Domuz kılını, iğne yerine
kullanıp ayakkabı dikmek zarûrî olunca ya’nî dikecek başka birşey bulamazsa
kullanması ve parasız mâlik olamazsa, satın alması câiz olur. Buna satılması mekrûh
olur. Leş yağı, bevl, insan sütü ve şerâbın, tıbda ve sanâyı’ için kullanılmaları da böyledir. İmâm-ı Muhammede göre
bu kadar kıl temizdir. Kâfir de olsa, insan kılını ve her uzvunu,
bevlini, necâsetini satmak bâtıldır. Kullanmak da câiz değildir. Yalnız, insan
pisliği kullanılabilir ve toprakla karışık olarak satılabilir. Hayvân
pisliklerini satmak ve gübre ve yakacak olarak kullanmak câizdir. Vedek, ya’nî
leş yağını satmak ve kullanmak harâmdır.
(Redd-ül-muhtâr)da beşinci cild,
ikiyüzkırkdokuzuncu [249] sahîfede ve dördüncü cild, ikiyüzonbeşinci [215]
sahîfede diyor ki:
(Nihâye), (Hâniyye) ve (Tehzîb) kitâblarında, (Müsliman, mütehassıs
tabîb, şifâ vereceğini ve başka ilâcı olmadığını söyleyince, hastanın idrâr,
kan içmesi, leş yimesi câiz olur. Şerâb da böyledir denildi. Fekat ölümden
kurtulmak için sözbirliği ile halâl olur) yazılıdır. Yüzonüçüncü [113] sahîfede
diyor ki: (Câriyenin sütünü de satmak bâtıldır). (Feth-ul-kadîr)
kitâbında, (Müslimân, mütehassıs tabîb, kadın sütünün muhakkak iyi
edeceğini ve başka ilâcı olmadığını söylerse, hastanın, kadın sütü içmesi ve
satın alması câiz olur denildi) yazılıdır. [Kan vermek de böyledir.]
Leş derisini dabaglamadan satmak bâtıldır. Dabagladıkdan
sonra câizdir. Leşin kemikleri, sinirleri, boynuzu, tüyü, kılı ve fil dişi
satılır ve kullanılır. Domuzdan başka eti yinmiyen hayvânları ve haşerâtı ve
balıkdan başka deniz hayvânlarını, ancak kullanmaları fâideli olduğu zemân
satmak câiz olur. Fekat yimeleri yine harâmdır. Domuzdan başka eti yinmeyen
hayvânlar Besmele ile kesilince veyâ avlayınca derisi sözbirliği ile temiz
olur. Eti de temiz olur denildi. Fekat yimesi harâmdır. Deri ve etlerini satmak
ve fâidelenmek câiz olur. Necâset karışmış yağ
satılır
ve kullanılır. Fekat yinmez. Domuzu veyâ şerâbı satmak veyâ satın almak için,
müslimânın zimmîyi vekîl etmesi harâmdır. Satın alınan şerâbı sirke yapması
veyâ dökmesi, domuzu başı boş bırakması ve bâyı’ın de semeni fakîrlere vermesi
lâzım olur.
Bir binânın üst katı yıkıldıkdan sonra, yalnız bu üst katını
satmak bâtıldır. Çünki, mal kalmamışdır. Mevcûd olan mal satılır. Hak, yalnız
olarak satılmaz. Bunun için, alınacak ma’âşı, erzâkı, almadan önce satmak,
bunların çeklerini bankaya kırdırmak bâtıldır. Apartman katları, yapıldıkdan
sonra satılır. Yapılmadan önce satmak bâtıldır. Bir kimse, kendi üstüne kat
yapmak hakkını satabilir. Burada katın tavanı, üst kata taban olmak üzere
satılmakdadır. Bu tavan ve taban ikisi arasında ortak olmakdadır. Yirminci
maddede yazılı (Mülk şirketi) hâsıl
olmakdadır. Dere, nehr satılmaz, zîrâ hudûdü belli değildir. Yol satılır.
Çünki, eni, boyu bellidir. Bir yer satılınca, buradan veyâ buraya gelen yerden
geçmek hakkı ve burayı sulamak hakkı da satılmış olur. Dişi koyunu, erkek diye satmak sahîh ise de, müşterî muhayyer
olur. Parasız, meccânen mal satmak bâtıldır. Aynı cins malı, birbiri
karşılığında veresiye satmak her zemân fâiz olur. Peşin satışda, hacm veyâ
ağırlıkla ölçülüyorlar ise ve hacm veyâ ağırlıkları farklı ise yine fâiz olur.
Ağırlıkları veyâ hacmleri ve vasfları, özellikleri de eşit ise, fâsid olur.
Çünki, fâidesiz bir satış olur. Ağırlıkları veyâ hacmleri ve cinsleri eşit olup
vasfları başka ise, peşin satış sahîh olur. Altın veyâ gümüş parayı kendi cinsi
ile bozmak müstesnâ olup, peşin dâimâ
sahîhdir. Bey’in sahîh ve bâtıl olmasında iki taraf uyuşmaz ise, bâtıl olduğu kabûl
edilir.
(3) - Fâsid olan satışlar: Fâsid
satışlar, câiz değildir ve harâmdır. Büyük günâhdır.
Fâsid satışla alınan mal, müşterî teslîm alınca, kendi mülkü olursa da, yimesi,
giymesi, harâmdır. Alanın ve satanın bu satışı bozması, geri vermeleri
vâcibdir. Geri çevirmezlerse, vâcibi terk
etdikleri için günâha girerler. Fâsid satışla alınan mal, müşterî elinde
helâk olursa, misli varsa, mislini verir. Misli yoksa, teslîm aldığı zemândaki
piyasa kıymetini öder. Sahîh bey’lerde ise, kıymet değil, uyuşulan semeni
verir.
Fâsid bey’ geri çevrilince, önce, bâyı’ parayı verir. Sonra
malı geriye alır. Bâyı’, semeni aldıkdan sonra, bey’ geri çevrilmeden evvel
bundan istifâde etmesi câizdir. Fekat müşterînin maldan istifâde etmesi câiz
değildir. Mebî’i, sadaka, hediyye etmesi sahîh olur ise de, vâcibi terk etdiği
için tevbe etmesi lâzım olur. Kirâya vermesi sahîh olmaz. Satıp kazandı ise,
kârı sadaka verir. İkinci müşterînin yiyip içmesi halâl olur.
Fâsid satış, aslında sahîhdir, câizdir. Çünki, mütekavvim
olan mal satışıdır. Fekat, sıfatı islâmiyyete uygun olmayıp sahîh değildir.
Ya’nî semen, mütekavvim mal olmıyan veyâ mebî’ veyâ semenin mikdârı ve evsâfı
veyâ veresiye satışda, semenin verileceği zemân bilinmiyen veyâ fâsid şartlar
bulunan satışdır.
Kıyemî olan bir malın iki dânesinden hangisini istersen al
diyerek satmak fâsiddir. Müşterî hangisini istersem onu alırım derse, muhayyer
olarak câiz olur.
Semen belli olmazsa, meselâ, bu malı aldığım fiyâta veyâ
hakîkî kıymetine veyâ piyasadaki kıymetine veyâ filân kimsenin aldığı fiyâta
deyip de, cinsi ve mikdârı söylenmez ise, bey’ fâsid olur. Semen, göstermekle
veyâ mikdârı ve cinsi söylenmekle ma’lûm olur. Yalnız, ekmek, gazete gibi,
kıymeti i’lân edilen ve satanın arzûsu ile değişmiyen şeylerde, semeni
bildirmeden bey’ sahîh olur. (Hadîka)da,
yimesi harâm olanları anlatırken diyor ki: (Harâm olan semen ta’yîn edilmezse,
bununla alınanın yinmesi halâl olur). İkinci kısm, 40. cı madde, 4. cü
sahîfesine bakınız!
Birşeyi [meselâ yağı], kab ile dartıp, kab için mu’ayyen bir
mikdâr dara düşmeği şart etmek fâsiddir. Kabı boş dartıp, sonra darasını düşmek
lâzımdır. Eğer kabın vezni kadar düşmek şart edilirse veyâ tenekedeki yağ,
ölçmeden, topdan sa-
tılırsa,
câiz olur. Müşterî, boş kabı dartıp söyleyince, bâyı’ inanmazsa, müşterînin
sözü kabûl olunur. [Dördüncü maddenin sonuna bakınız!]. Koçun dişiye
katılmasını satmak fâsiddir.
Ağacın vereceği meyveyi veyâ tarlanın vereceği mahsûlü,
oluncıya kadar yerinden ayırmamak şartı ile, olmadan satın almak fâsiddir.
Fakîrin, zekâtı teslîm almadan satması fâsiddir. Ganîmet
malını taksîm edilmeden önce satmak fâsiddir.
Hayvânı hayvâna veresiye satmak fâsiddir. Kurtlanmış,
bozulmuş eti satmak bâtıldır. Kokmuş eti satmak fâsiddir. Veresiye pahâlı,
peşin ucuz demek, ya’nî, meselâ peşin on liraya, veresiye, ya’nî taksîtle onbeş
liraya vermek şeklinde iki şartlı satışın fâsid olduğu, (Mevkûfât)da, (Cevhere)de
ve (Tuhfet-ül-fukahâ)da yazılıdır.
Çünki, semen mechûldür. Hadîsle yasak edilmişdir. Yalnız toplamının fiyâtı
söylenip satılan şeylerin [meselâ sürünün] sayısı az veyâ çok çıkarsa, fâsid
olur.
Yanında bulunmıyan şeyi müşterîye ta’rîf etmeden satmak
fâsiddir. Müşterî, malı alırsam, bu para, malın semeni olsun, malı almazsam,
parayı geri gönder derse, fâsid olur. Alacağını veresiye satmak fâsiddir. (Hamza efendi risâlesi şerhı)nde diyor ki
“rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”: (Yirmibeşincisi budur ki, bir kimsenin, bir
kimsede ödünc olarak veyâ satın alarak veyâ mîrâs, hediyye, sadaka sûreti ile
mal veyâ para alacağı olsa, bu ölçülü veyâ sayılı malı, teslîm almadan, ona
veyâ başkasına, veresiye satmak câiz değildir. Satın almak sûreti ile alacağı
şey ev, arsa gibi olmayıp, taşınabilen mal ise, bunu teslîm almadan, peşin
satmak da, câiz değildir). [Dördüncü maddenin sonuna bakınız!]
Muztar olana, ya’nî sıkışık durumda olana, meselâ aç, susuz,
çıplak, evsiz kalana, bunları, semen-i mislinden, ya’nî piyasadaki en yüksek
değerinden gaben-i fâhiş ile yüksek fiyâtla satmak fâsiddir. Nafakasını te’mîn
etmek için, herhangi bir şeyini satmak zorunda
kalan fakîr kimsenin satdığını, gaben-i fâhişle ucuz almak da fâsiddir. (Gaben-i fâhiş),
beşinci madde sonunda bildirilmişdir.
Kâfirin Kur’ân-ı kerîm satın alması sahîhdir. Fekat, satması
için cebr edilir.
Vakf olan eski, yırtık Kur’ân-ı kerîmi satıp, yenisini almak
ve harâb mescidi satıp parasını başka mescide sarf etmek câizdir. Vakfı bir
insan vakf eder. Evkâfın parası ile yapılan binâlar vakf değildir. Bir vakf
binâ yıkılıp bunun parası ile başka binâ yapılırsa, bu, vakf olmaz.
Beyt-ül-mâlın olur. Vakf binâ bağçesindeki meyveleri yimek harâmdır. Meyve, ot
satılıp, parası ile binâ ta’mîr edilir. Ağacı satılamaz.
Şartlı satış iki dürlü olur: Birincisi, falan şey olursa
veyâ olmazsa, bu malı sana satdım veyâ senden aldım demesi ve diğerinin kabûl
etmesi olup, satışı şarta (Ta’lîk) olur.
Bir şarta ta’lîk ederek yapılan satış bâtıl olur. İkincisi, bu işi yapar isen,
bu malı sana satdım veyâ senden aldım demesi ve diğerinin kabûl etmesi olup,
satışı şarta (Takyîd) olur. Böyle şart
câiz, müfsid veyâ lagv olur. Câiz olan şart yerine getirilir. Lagv olan şart ile yapılan bey’ de sahîh olur ise de,
şart yerine getirilmez. Bey’in îcâb etdirdiği birşeyi, ya’nî şart
edilmese de yapılması lâzım veyâ câiz yâhud âdet olan birşeyi şart etmek câizdir. Meselâ mal müşterînin olması gibi.
Bey’in îcâb etdirmediği ve fekat alana ve satana fâidesi olmıyan şart
lagv olur. Söz kesilirken, bey’in îcâb etdirmediği şart yapılır ve bu şart alana veyâ satana fâideli olur ise, bey’ fâsid olur.
Alıcıdan ve satıcıdan başka bir kimseye fâideli olunca da, bey’ fâsid
olur diyenler oldu. Fâsid şart, sözleşmeden sonra yapılırsa, iki imâma göre
câiz olur. Fetvâ böyledir. Müşterînin başkasına satmaması veyâ satması veyâ
hibe etmesi yâhud başka şehrde satması, hediyye etmemesi, çayıra salıvermemesi,
kesmemesi, binmemesi, kendi yimemesi şartları lagv olur. Evini, ölünciye kadar
içinde oturmak veyâ ölünciye kadar müşterînin kendisine bakması şartı ile
satmak fâsid olur. Bu şart ile evini hediyye etmek câizdir ve evi teslîm etdik-
den
ve alan, ona bakmağa râzı oldukdan sonra, geri alamaz. [Mecelle, Madde 855.] Kadının, kendini veyâ kızını
nikâh etmesi şartı ile, bir malı tekrâr kendisine satması şartı ile, arsanın
hepsinin vergisini müşterînin ödemesi şartı ile yarısını satması, müşterîye
olan borcundan ödenmemek şartı ile satmak, ağacdaki meyveyi bâyı’ toplaması,
buğdayı un yapması, mebî’i bir müddet müşterîye teslîm etmemesi, peşin olan
semeni vermeden önce mebî’i teslîm etmesi, peşin olan semenin başka şehrde
verilmesi, satılan evde bâyı’ın bir müddet oturması veyâ malı bir müddet sonra
teslîm etmesi veyâ müşterînin bâyı’a birşey borc vermesi veyâ hediyye etmesi
veyâ satması, kirâya vermesi, yâhud bâyı’ kumaşı dikdikden sonra vermesi şartı
ile bey’, fâsiddir.
(Hindiyye)de diyor ki, (Bu hayvânı
sana bin liraya satdım. Şu hayvânını da, fazla olarak bana vermek şartı ile
dese, câizdir. Müşterînin semeni artdırması olur. (Fazla olarak) demeseydi,
hediyye olup, fâsid olurdu. Başka birine ödünc vermesini şart etmek câiz olur.
Bâyı’in müşterîye veyâ müşterînin oğluna birşey hediyye etmesi, sadaka vermesi
şartı ile satın almak fâsiddir. Hediyye edilecek şey, mebî’ yapılırsa, ya’nî
birinci mebî’ ile birlikde olarak satılırsa, bu satış fâsid olmaz. Bir evi
mescid yapılması şartı ile satmak fâsiddir.
Fakîrlere sadaka edilmesi için ta’âm satmak ve kabristân yapılması için arsa
satmak fâsiddir. Müşterînin bâyı’a bir müddet hizmet etmesi şartı ile bey’
fâsiddir. Çünki, kirâ şartı bulunan bey’ olur. Evi, yıkması şartı ile satmak
sahîh ve şart bâtıl olur. Semeni bâyı’in alacaklısına vermesi şartı ile satmak
câizdir. Müşterînin bâyı’in alacaklısına kefîl olması şartı ile bey’ fâsiddir.
Falandan alacağım olan para ile diyerek satın almak fâsiddir. [Borclusunun
hâzırlayıp verdiği bono ile başkasından birşey satın almanın câiz olmadığı
buradan da anlaşılmakdadır.] Semenin, bâyı’in göstereceği kimseye verilmesi
şartı ile birşey satın almak fâsiddir. Semeninden tenzîl etmeği şart ederek
satmak câizdir. Semeninden belli mikdâr hediyye vermeği şart ederek satmak câiz
değildir. Bağçenin etrâfına bâyı’in dıvar çekmesi şartı ile meyveleri satın
almak fâsiddir. Bâyı’, dıvar çekerim, meyveleri satın al demesi câizdir.
Müşterî muhayyer olur. Buhârâda peşin satıp veyâ ödünc alıp, Semerkandda
ödemeği şart etmek câiz değildir. Gebe olduğu şartı ile hayvân satmak fâsiddir.
Sütü çokdur diyerek hayvân satmak câizdir. Karpuzu, kavunu tatlı olmak, kuşu
güzel ötmek şartı ile satın almak fâsiddir.
Fâsid bey’de müşterî bâyı’in izni ile kabz ederse, mülkü
olur. Fekat geri vermesi lâzım olur. Kullanması ve başkasına temlîk etmesi
harâm olur. Temlîki nâfiz olup, bâyı’in geri almak hakkı kalmaz. Kirâya vermesi
ile bâyı’in hakkı gitmez.
Zimmîlerin bey’ ve şirâ yapmaları, müslimânların yapmaları
gibidir. Yalnız, birbirlerine şerâb ve domuz alıp vermeleri câiz olur. Sahîfe
810 başına bakınız! Çalgı âletlerini bunları çalanlara satmak, İmâmeyne göre
câiz değildir. Kara ve deniz haşerâtını, yimek için satmak câiz değildir.
Bunları tıbda ve sanâyı’da kullanmak için satmak câiz olur).
(İbni Âbidîn) diyor ki, (Fâsid olan
şart, sözleşmeden önce bildirilip, sonra bu şart üzerine sözleşilirse, bey’
fâsid olur). (Dürer-ül-hükkâm)da, (Mecelle)nin 189. cu maddesini şerh ederken diyor
ki, (Akdden önce fâsid şartı va’d edip, akd yaparken söylemezler ve akdden
sonra va’dini yaparsa, bey’ fâsid olmaz).
254. cü ve sonraki maddelerin şerhinde diyor ki, (Bâyı’,
akdden sonra, orada veyâ başka yerde, mebî’i belli mikdârda artdırabilir.
Yâhud, bu değerde başka bir mal vermeği
va’d edebilir. Müşterî, bunu işitince, kabûl ederse, bâyı’in va’dini yapması
lâzım olur. Pişmân olursa, yapmakdan vazgeçemez. Bâyı’ akdden sonra,
semenin bir kısmını veyâ hepsini almış olsa dahî, semenin bir mikdârını
müşterîye hediyye edebilir. Akdden sonra, bâyı’in mebî’ mikdârını artdırması
veyâ semenin bir mikdârını azaltması asl akde dâhil olur. Ya’nî ilk akd, artan
mebî’ ve azalan semen üzerinde yapılmış olur. Yirmi liraya, yirmi karpuz
pazarlık edildikden sonra, bâ-
yı’
şu kâseyi dahî verdim deyip, müşterî de bu meclisde kabûl ederse, câiz olur.
Yirmi karpuz ile kâse, yirmi liraya satılmış olur. Bâyı’, bey’i câiz olmıyan ve
ayblı, kusûrlu olan birşey ilâve ederse, bey’ fâsid olur. Bâyı’, akdden sonra,
semenin bir kısmını veyâ hepsini müşterîye hediyye edebilir. Fekat bu, asl akde
dâhil olmaz. Bâyı’in akdden evvel, semeni müşterîye hediyye etmesi sahîh
olmaz). 958. ci madde şerhinde diyor ki, (Malını beyhûde yere sarf ve telef
edene sefîh denir. Alışverişde aldanmak sefîh olmağı göstereceği gibi, hîle
olarak kasden aldananlar da vardır). [Görülüyor ki, bâyı’ müşterîlere ayrıca
hediyye vereceğini akdden evvel haber
verip, akd esnâsında şart etmezler ise, akdden sonra bu va’dini
söylemesi ve yerine getirmesi câiz olmakdadır. Fekat müşterîler arasında piyango
çekerek, hediyyeyi yalnız kazananlarına vermek kumar olur, harâm olur. İkinci
kısmda, kırkıncı madde sonuna bakınız!]
(Bahr-ül-fetâvâ)da fâsid bey’i
anlatırken diyor ki, (Kumar ile ele geçen, mülk olmadığı için, satılması ve
satın alınması ve yinilmesi câiz olmaz. Fâsid şart, malın mal ile mübâdelesini
ifsâd eder. Çünki fâsid şart, karşılıksız fazlalık olup, fâiz demekdir. Malın
mal olmıyan ile mübâdelesini ve hediyyeyi ifsâd etmez). Kerâhiyyeti anlatırken
diyor ki, (Bir kadının, kız kardeşinin zevcine [ya’nî eniştesine] görünmesi
câiz değildir. Deniz hayvanlarından balıkdan başkasını yimek, hanefî mezhebinde
tahrîmen mekrûhdur. Şartlarına uygun olarak, mevlid-in-Nebî okumak câiz ve
sevâb olduğu ve Ehl-i sünnete muhâlif vâ’izleri [ve kitâbları] yasaklamak lâzım
olduğu, (Behcet-ül-fetâvâ)da da uzun
yazılıdır. Karşılık vermek şartı ile yapılan hediyye, karşılığı verilmedikce
sahîh olmaz). Müşterînin kefîl göstermesi veyâ semeni havâle etmesi şartı ile
bey’ câiz ise de, kefîlin ve havâleyi kabûl edenin sözleşme yerinde hâzır olup
kabûl etmeleri lâzımdır.
Fırından, bakkaldan veresiye alıp da, ay başında borcunu
ödiyen kimsenin, herşeyi satın alırken, fiyâtını sorup anlaması lâzımdır. Satın
aldığı gün, her birinin semeni belli olmazsa, bey’ fâsid olur. Semen belli olup
da, müşterî her birini sorup anlamadan kabûl ederse, bey’ fâsid olmaz
buyurmuşlardır. Bey’in sahîh ve fâsid olmasında iki taraf uyuşmaz ise, sahîh
olduğu kabûl edilir.
İmâm veyâ herhangi me’mûr, hava parası alarak, vazîfesini
başkasına devr edebilir. Buna bey’ denmez. (Ferâg
etmek) denir. Çünki, bey’de alınan ve verilen iki şeyin mal olmaları
lâzımdır. Âmirin, ferâg işini kabûl etmesi şartdır. Hava parası alarak
kirâcının binâyı devr etmesi câiz değildir. İkrâh ile, tehdîd ile istemiyerek
satan kimse, satışı bozabilir. Zorlandığını iki şâhid ile isbât edince, mahkeme
bozar.
(4) - Mekrûh olan satış: Cum’a
günü öğle ezânı ile imâm selâm verinciye kadar olan zemânda alışveriş yapmak mekrûhdur. Satın almıyacağı bir malın
semenini, başka müşterîler arasında yükseltmek mekrûhdur. İki kişi bir
malın fiyâtında uyuşmuş iken, bu malı, dahâ yüksek fiyâtla satın almak istemek
mekrûhdur.
İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, bâgîleri, âsîleri
anlatırken buyuruyor ki, fitne yapanlara, âsîlere silâh satmak, tahrîmen mekrûhdur.
Fekat, silâh yapmağa yarıyan eşyâyı, meselâ demir satmak mekrûh değildir.
Ya’nî, günâh yapmakda kullanılan şeyin kendini satmak, tahrîmen mekrûh olur. Bu
şeyi hâzırlamağa yarıyan maddeleri satmak ise, tenzîhen mekrûh olur. Çalgıları
satmak da tahrîmen mekrûh olup, çalgı yapılan tahtayı, çalgıcıya satmak,
tenzîhen mekrûh olur. Şarkıcı câriyeyi, döğüş horozunu da, fâsıklara satmak
tenzîhen mekrûhdur. Çünki, câriye, hizmetci olarak satılır. Şarkı için
satılmaz. Şerâb yapana üzüm satmak da tenzîhen mekrûhdur. Çünki, kendileri
harâm işlemekde kullanılmaz. Harâm olan şeyin hâzırlanmasında kullanılır.
Bunları, halâl olan yere satamıyan kimsenin, tenzîhen mekrûh olan yere satması
câizdir.
Bir şehre dışardan gelen gıdâ ve ihtiyâc eşyâsını, şehr
hâricinde karşılayarak ucuz alıp, şehrde depo ederek pahâlı satmak harâmdır.
Buna (İhtikâr) denir. Kıymeti
uyuşulmadan
önce, bir malı, yüksek fiyâtla almak istiyen başkasına satmak, mekrûh değildir.
Mekrûh satışlar câizdir, ya’nî sahîhdir, lâkin mekrûhdur.
(5) - Mevkûf satış: Bâyı’den başka bir kimsenin hakkı
da bulunan bir malın satılması, o kimsenin izn vermesine mevkûfdur. Ya’nî izn
vermezse müşterî o mala mâlik olamaz. İçinde kirâcı bulunan evi satın alan
kimse, kirâ müddetinin bitmesini bekler. Veyâ kirâcının rızâsı ile çıkmasını
te’mîn edebilir. Bâlig olmıyan akllı çocuğun alışverişi de, babasının iznine
mevkûfdur. Rehnde olan, gasb edilmiş bulunan eşyânın ve müzâre’ada olan
tarlanın bey’i de mevkûfdur.
(6) - Vefâ ile bey’: Müşterî,
semeni ne vakt bana geri verir isen, mebî’i sana geri vermekliğim üzere, şu
kadar liraya satın aldım deyip, bâyı’ dahî öylece kabûl edip satsa veyâ bâyı’,
semeni sana ne zemân red edersem, mebî’i bana red etmen üzere, şu kadar liraya
satdım deyip, müşterî dahî aldım dese, vefâ ile satış olup, sahîh olur.
Müşterî, mebî’i red edip, bâyı’den semeni geri alabilmesi de sahîh olur. Vefâ
ile satılacak malın hisseli olmaması lâzımdır. Mebî’, rehn gibi olup, müşterî
mebî’i, iznsiz başkasına satamaz. Vefâ ile satılan mebî’in menfe’atinden bir
kısmının, müşterîye âid olması şart edilmedi ise, müşterî iznsiz kullanırsa
öder. Kirâya verirse ödemez. Bâyı’ ve müşterîden biri ölürse hak, vârislerine
geçer. Vefâlı bey’de, karârlaşdırılan zemân bitince, geri dönülmez.
Vefâlı bey’, bir bakımdan sahîh, bir bakımdan fâsid bey’ler
gibi, bir bakımdan da, rehn gibidir. Vefâ ile, ikrâh ile ve muhayyerlikle
olmıyan şartsız satışlara, (Bat satışı) denir.
Satın alınan mal, geri verilemez.
SARF SATIŞI - Sarraflık, nakd, ya’nî
para hâlinde veyâ her şekl eşyâ hâlindeki altını altına veyâ gümüşü gümüşe veyâ
birbirlerine satmakdır. Satanın ve alanın sözleşmeden sonra, ayrılmadan kabz
etmeleri, ya’nî eline veyâ cebine almaları lâzımdır. Çünki, altın ve gümüş
dâimâ ağırlık ile ölçülür. Semen ile mebî’in ikisi de ağırlıkla veyâ hacm ile
ölçülürse, bu satışda fâiz bulunur. Fâiz bulunan satış veresiye olamaz. Hep
peşin olması lâzımdır. Peşin olmak da, iki malın te’ayyün etmesi ile olur. Deyn
olan mal ve altın ile gümüş, ta’yîn etmekle değil, kabz etmekle te’ayyün eder. Bunun
için, nakdleri ta’yîn etmek şart değildir. Bir altını bir altına sana satdım
dese, öteki de kabûl etse, yanlarında altın bulunmasa, başkasından alıp
ayrılmadan teslîm etseler sahîh olur. Kabz edilmezlerse, deynin deyn karşılığı
satışı olur. Bu ise bâtıldır. Sarf satışı pazarlıkla olur. Muhayyerlik yokdur.
İki taraf da te’cîl edemez. Ya’nî sonra veririm diyemez. İkisi de kabz etmeden
biri ayrılırsa, akd bâtıl olur. Altını gümüşle değişdirirken, ağırlıklarının
müsâvî olması lâzım değildir.
Altını altın ile ve gümüşü gümüşle değişdirirken alınanla
verilenin ağırlıklarının müsâvî olduğunu bilmeleri lâzımdır. Bilmezlerse,
müsâvî olsalar bile câiz olmaz. San’at ve işçilik ile veyâ başka bir sebeb ile
birinin kıymeti çok olsa bile, ağırlıklarının yine müsâvî olması lâzımdır.
Hâlbuki başka ma’denler, işçilik sebebi ile, ağırlıkdan çıkıp, sayı ile
ölçülebilirler. Verilen ve alınan altınların veyâ gümüşlerin ağırlıkları müsâvî
değilse, hafîf olan ile birlikde, aradaki fark kadar kâğıd para da veyâ başka
birşey de vermelidir. Birlikde verilenin değeri aradaki farkdan az ise, mekrûh
olur. Yâhud, nakdi verip, karşılığında, değeri kadar kâğıd para almalı. Sonra
ayrı bir pazarlıkla bu kâğıd para ile, istenilen nakdi ondan satın almalıdır.
Sarfda ve selemde semen, kabz edilmeden kullanılamaz. On
dirhem [gümüş] karşılığında bir dînâr [altın] satın alsa, kabz etmeden,
bunlarla birşey satın alması fâsid olur. Eline almadan, bunları vasıyyet, hîbe
(hediyye) etmesi de câiz olmaz.
İki gümüş ile bir altını, iki altınla bir gümüşe satmak
câizdir. Altınlar, gümüşlerin karşılığı olur. On gümüşle bir altını, onbir
gümüşe satmak câiz olur.
Üzerinde elli dirhem gümüş zîneti bulunan otuz dirhem
değerindeki demir kılıncı satın alırken, elli dirhem veyâ dahâ fazla gümüşü
peşin verip birşey söylemese veyâ bu, zînetin semenidir dese, gerisi borc
kalsa, sahîh olur.
Altının veyâ gümüşün bakırla olan alaşımlarında, bunların
mikdârı yarıdan fazla ise, bu alaşımları, hâlisleri gibidir. Bunlarla kendi
hâlislerini ancak eşit ağırlıkda satın almak câiz olur. Altını veyâ gümüşü
yarıdan az olan bakırlı alaşımlar, urûz gibidir. Bu alaşımlarla kendilerindeki altından veyâ gümüşden dahâ çok ağırlıkdaki
hâlislerini peşin satın almak câiz olur. Bunlar da, fülûs gibi para
olarak, âdete göre dartı ile veyâ sayı ile kullanılırlar. Fekat bunların, söz
kesilince, ayrılmadan önce kabz edilmeleri lâzımdır. Birbirleri ile, başka
mikdârlarının satılmaları, ya’nî değişdirilmeleri câizdir. Çünki, birinin
gümüşü, ötekinin bakırına karşılık olur. Bunlar da, para olarak kullanıldıkları
zemân, ta’yîn edilince te’ayyün etmezler. Kullanılmadıkları zemân urûz gibi
olup, ta’yîn edilince te’ayyün ederler.
Fülûs denilen bakır, bronz paralar [ve kâğıd liralar], aynı
sayıda, [ya’nî i’tibârî kıymetleri aynı olarak] kendi cinsleri veyâ altın gümüş
karşılığında satılınca dâimâ semen olurlar. Nakdeyn karşılığında satılınca,
fâizin iki şartı da yok ise de, iki karşılıkdan birisinin, ayrılmadan önce kabz
edilmesi lâzımdır. Şernblâlî, (Gurer) hâşiyesinde
buyuruyor ki, (Nakdleri birbirleri karşılığında satarken, ikisinin de kabz edilmesi nass ile şart edildi. Fülûs [ve kâğıd
liralar] da semen iseler de, aslında urûz gibi kıyemî maldırlar. Nass
bunlara şâmil olmaz. Bunun için, yalnız fülûsü veyâ bununla değişdirilecek
semeni kabz etmekle bey’ sahîh olur. İkisinden biri kabz edilmezse, deyn deyn
karşılığında satılmış olup, bey’ bâtıl olur). Fülûs aynı sayıda fülûs
karşılığında satılınca, ya’nî kâğıd para bozdurulursa, ikisinin de, ayrılmadan
önce kabz edilmeleri lâzımdır. [Çünki, burada fâizin iki şartından birisi
bulunduğundan, ya’nî aynı cinsden oldukları için, veresiye satışı harâm olur.
İkisinden birisi, peşin veremiyecek ise, diğeri buna ödünc verir. Bu da, para
bulunca, ona öder. Aynı sayıda olmazsa semenlikden çıkacakları, fâiz bahsinde
yazılıdır. Yüz liralık kâğıd parayı, tutarı yüz liradan az olarak bozmak câiz
ise de, muhtâc olanın malını değerinden aşağı olarak ondan satın almak mekrûh
olur.] (Fetâvâ-i Hindiyye)de diyor ki,
(Gümüş verip fülûs satın alsa, bâyı’da fülûs yoksa, gümüşü aldıkdan sonra,
ayrılıp, başkasından ödünc alıp verse, câiz olur. [Çünki, fâiz satışı
değildir.] Fülûsü ayrılmadan alıp da, gümüşü sonra vermesi de câiz olur).
Derdli oldum, ol Hudâdan derde dermân isterim,
âcizim, bâb-i atâdan lutf-ü ihsân isterim.
Yüzüm kara, günâhım çok, dâim isyân eyledim,
ol Cenâb-ı Kibriyâdan afvü gufrân isterim.
Doğru yolda bulunmağa, candan karâr vermişim,
rızâsına erişmeğe ondan imkân isterim.
İslâm dîni deryâsına dalan dalgıç olmuşum,
bu denizden her dalışda inci, mercân isterim.
Can kulağıma (Ene eşeddü şevkan) geleli,
maddenin dışındaki âlemde seyrân isterim.
Bir tanıyan yok cihânda, söyleyim ahvâlimi,
hâlimi arz etmeğe bir ehl-i irfân isterim.
Matematik, fizik, kimyâ, bu esrârı çözmiyor,
ledünnî ilminde üstâd, bir Süleymân isterim.