Bu mektûb, hâce
Şerefeddîn-i Hüseyne yazılmış olup, Resûlullaha uygun her işin, zikr olduğu
bildirilmekdedir:
Elhamdü lillâhi ve selâmün alâ ibâdihillezînestafâ. Azîz
oğlumun, mevlânâ Abdürreşîd ve mevlânâ Cân Muhammed ile göndermiş olduğu
mektûbu geldi. Adak meblağı da, berâber idi. Allahü teâlâ, karşılık olarak, en
iyi şeyler ihsân buyursun! Sıhhat haberinizi duymakla çok sevindik.
Ey oğlum! Bu zemânınız fırsatdır.
Fırsat da, büyük ni’metdir. Sıhhat ile ve üzüntüsüz geçen vaktler, bulunmaz
ganîmetdir. Her sâati Allahü teâlâyı zikr etmek ile geçirmelidir. Resûlullaha
uygun olan her iş, hattâ alış veriş bile zikr olur. O hâlde, her hareketin, her
duruşun, Resûlullaha uygun olması lâzımdır. Böylece, hepsi zikr olur. (Zikr) demek, gafleti tard etmekdir. Ya’nî,
Allahü teâlâyı hâtırlamakdır. İnsan her hareketinde, her işinde, Allahü
teâlânın emrini ve yasağını gözetince, emr ve yasakların sâhibini unutmakdan
kurtulur ve dâim zikr etmiş olur.
Hak irâde eyleyince, yol
verir herkes sana,
Halk eder sebeblerini, bol
verir herşey sana.
Seyyid
Abdülhakîm bin Mustafâ “rahmetullahi aleyh” bir mektûbunda buyuruyor ki:
Vâridât-i ilâhiyyenin hepsi, âdet-i ilâhiyye içinde hâsıl
olmakdadır. Ya’nî, Allahü teâlâ, herşeyi bir sebeb altında yaratmakdadır. Bu
sebeblere, iş yapabilecek te’sîr, kuvvet vermişdir. Bu kuvvetlere, tabî’at
kuvvetleri, fizik, kimyâ ve biyoloji kanûnları diyoruz. Bir iş yapmamız,
birşeyi elde etmemiz için, bu işin sebeblerine yapışmamız lâzımdır. Meselâ,
buğday hâsıl olması için, tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lâzımdır.
İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü teâlânın bu âdeti içinde meydâna
gelmekdedir. Allahü teâlâ, sevdiği insanlara, iyilik, ikrâm olmak için ve azılı
düşmanlarını aldatmak için, bunlara, (Hârik-ul’âde)
olarak, ya’nî âdetini bozarak, sebebsiz şeyler yaratıyor. [Her
insanda nefs vardır. Nefs, Allahın düşmanıdır. Hep kötülük yapmak ister.
İslâmiyyete uymak istemez. İslâmiyyete uyanların nefsleri temizlenir,
düşmanlıkları kalmaz. Açlık çeken, sıkıntılı yaşıyan kâfirlerin nefsleri ise
za’îfler. Kötülük yapamaz. Bunun için, Evliyâda ve papazlarda Hârikul’âde işler
hâsıl olur.]
1 -
Peygamberlerden “aleyhimüsselâm”, tam temiz oldukları için âdet-i ilâhiye dışında
ve kudret-i ilâhiyye içinde şeyler meydâna gelir. Buna (Mu’cize) denir. Peygamberlerin “salevâtullahi
teâlâ aleyhim ecma’în” mu’cize göstermesi lâzımdır.
2 - Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ümmetlerinin
Evliyâsında, nefslerinin kötülükleri kalmadığı için âdet dışı meydâna gelen
şeylere, (Kerâmet) denir. İbni Âbidîn,
Mürtedleri anlatırken diyor ki, [(Mu’tezile) ve
(Vehhâbî)ler, kerâmete inanmadı. İmâm-ül-haremeyn ve İmâm-ı Ömer Nesefî ve birçok
âlimler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, kerâmetin câiz olduğunu
isbât etmişlerdir.] Evliyânın kerâmet göstermesi lâzım değildir. Bunlar,
kerâmet göstermek istemez. Allahü teâlâdan utanırlar.
3 -
Ümmet arasında, Velî olmıyanlardan meydâna gelen âdet dışı şeylere, (Firâset) denir.
4 -
Fâsıklardan, günâhı çok olanlardan zuhûr ederse (İstidrâc)
denir ki, derece derece, kıymetini indirmek demekdir.
5 - Kâfirlerden zuhûr edenlere ise (Sihr), ya’nî büyü denir.