Bu mektûb, hân-ı
hânân Abdürrahîm hâna “rahmetullahi teâlâ aleyh” yazılmışdır. İnsan medenî
olmak için yaratılmışdır. İnsan medenî olmak için ve yaşamak için, başka
insanlara muhtâcdır. İnsanın üstünlüğü, bu ihtiyâcındandır. Buna benzer şeyleri
de bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına
selâm olsun! Görünen ve görünmiyen iyiliklere kavuşmanızı Allahü teâlâdan düâ
ederim. Çünki, sizin iyi ve üstün olmanız, birçok müslimânın iyi ve rahât
olmasıdır. Bunun için sizin iyiliğinize düâ etmek, birçok müslimânın iyi
olmalarına düâ etmek demekdir. Allahü teâlâ, Peygamberlerin efendisi hurmetine
“aleyhi ve aleyhim ve alâ Âl-i küllin minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ”, sizi, size lâyık olmıyan
herşeyden korusun! Sizin, Resûlullahın vârisleri olan büyük âlimlere
“kaddesallahü teâlâ esrârehüm” karşı sevginizin, bağlılığınızın ve ihlâsınızın
tam ve olgun olduğunu bildiğim için şu yazılarımla başınızı ağrıtıyorum.
Kıymetli efendim! Bu yüksek yolun yolcuları, bu memleketde [ya’nî Hindistânda]
garîb oldular, azaldılar. Şimdiki tarîkatcıların yoluna bid’atler karışdığı
için ve bu yolu bozdukları için, Resûlullahın sünnetine sarılmış olan büyükleri
bu millet tanımaz oldu. Bu bilgisizlikden dolayı, bu yolun yolcularının çoğu
da, kısa görüşlü oldukları için, bu yüksek yola da bid’atler karışdırdılar.
Milletin kalblerini bu bid’atler sebebi ile kazanmağa çalışdılar. Böyle
yapmakla, islâm dînini olgunlaşdırdıklarını sandılar. Hâşâ öyle değildir!
Bunlar, bu yüksek yolu yıkmağa, elden kaçırmağa uğraşıyorlar. Bu yolun
büyüklerinin nasıl olduklarını anlıyamamışlar. Allahü teâlâ, bunları doğru yola
kavuşdursun! Şimdi, büyük âlimlerden bu memleketde pek az kalmışdır. Bu yolda
olanların ve bu yolu sevenlerin, bu yolun büyüklerinin hakîkî kitâblarına ve bu
yolun hakîkî talebesine yardım etmeleri, imdâdlarına koşmaları lâzımdır. Çünki
insan, medenî yaşamak için yaratılmışdır. Medenî yaşayabilmesi için,
başkalarına muhtâcdır. Allahü teâlâ, Enfâl sûresinin
altmışdördüncü âyetinde meâlen, (Ey
Peygamberim! Allahü teâlâ ve senin yolunda olan mü’minler, sana kâfîdirler!) buyurdu.
Mü’minlerin, insanların en iyisinin işlerine kifâyet edeceğini, yardımcı
olacaklarını bildirdi. Başkalarına yardımcı olmak da lâzım olduğu buradan
anlaşılmakdadır. Zemânımızın zenginleri, dervişliği kimseye muhtâc olmamak
sanırlar. Böyle anlamak yanlışdır. İnsan demek, muhtâc demekdir. Değil
insanlar, her mahlûk muhtâcdır. Hattâ, insanın iyiliği, güzelliği, muhtâc
olmasından ileri gelmekdedir. İnsanın kulluk yapması, gönlü kırık olması, hep
bu ihtiyâcındandır. İnsan muhtâc olmasaydı, âsî, taşkın, azgın olurdu. İkra’ sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (İnsan, ihtiyâcsız olunca, elbette azar!) buyuruldu. Mahlûklara gönül bağlamakdan
kurtulmuş olan fakîrler, sebeblere yapışmağa muhtâc oldukları zemân, bu
ihtiyâclarını, sebeblerin sâhibine, yaratıcısına söylerler. Sebeblere
kavuşunca, Ondan bilirler. Gönderen de O, göndermiyen de O derler. Allahü
teâlâ, birçok düzenler ve fâideler olması için, herşeyi sebeble yaratmakdadır.
İyiliğe sebeb olanlara iyi, kötülüğe vâsıta olanlara kötü demişdir. Bu yolun
büyükleri, bunun için, iyiliğe sebeb olanlara şükr, kötülüğe sebeb olanlardan
şikâyet etmekdedir. İyiliği ve kötülüğü, görünüşe göre sebeblerden bilirler.
Allahü teâlâ, herşeyi sebebsiz olarak, hemen yaratsaydı, âlemde nizâm, düzen
kalmaz, karmakarışık olurdu. Yâ Rabbî! Sen hiçbirşeyi bozuk, karışık
yaratmıyorsun!
İslâmiyyetin koruyucusu, hakîkatleri bilen, ma’rifetler
sâhibi, kıymetli kardeşim Seyyid mîr Muhammed Nu’mânın “rahmetullahi teâlâ
aleyh” size yakın yerde bulunması, büyük ni’metdir. Onun düâsına ve teveccühüne
kavuşmanın kıymetini biliniz! Öyle sanıyorum ki, devletinizin, kuvvetinizin
temeli, dayanağı onun bereketleri, feyz ve teveccühleridir. Yanınızda iken ve
uzakda iken, onu yardımcınız ve imdâdcınız görüyorum. Bir seneyi geçiyor, sizin
iyi hâllerinizi hep bu fakîre yazmakdadır. Bu fakîre olan sevginizi ve
ihlâsınızı her mektûbunda bildirmekdedir.
Oranın
idâresini bir başkasına vermiş olduklarını yazmışdı ve teveccüh, imdâd edilecek
bir zemândır demişdi. O mektûbu okuyunca fakîr, bu yolda teveccüh eyledim.
Sizin çok yüksek makâmda bulunduğunuz zâhir oldu. O anda, birisi yola
çıkıyordu. O mektûba cevâb olarak ancak, Hân-ı hânân çok yüksek makâmda
görülmekdedir yazıldı. Herşeyi yapan, yaratan yalnız Allahü teâlâdır! Vesselâm.