Alkollü içkilerin
hepsi zehrdir. Bugün bu hakîkati, tıb kitâbları yazmakdadır. Liselerde okutulmakda olan
kıymetli bir kimyâ kitâbında diyor ki: (Alkollü içkiler, eskiden beri keyf
verici olarak içilir, az mikdârda alındığı zemân, vücûdde tenbîh edici te’sîr
yapdığı, hazmı kolaylaşdırdığı gibi fâidelerden bahs edilirdi. Hâlbuki, bugün,
alkolün pek az mikdârının bile, vücûd makinesini harâb etdiği ve zararlı
te’sîrlerinin neslden nesle intikâl etdiği ilmî bir hakîkatdir).
İbni Âbidîn, beşinci cild,
ikiyüzseksendokuzuncu sahîfede buyuruyor ki:
Şerâb [hamr, vin, wein] dört mezhebde de harâmdır. İçmesi ve
her dürlü kullanılması günâhdır. Yalnız sirke yapılması ve susuzlukdan ölmek
üzere olanın, ölmiyecek kadar, su yerine, içmesi câizdir. İçmesi harâm olan
içkiler, dörtdür:
1 - Birincisi, şerâbdır.
Pişmemiş üzüm suyu, [şıra], havasız fıçılarda durmakla, gaz
habbeleri ve köpük meydâna gelerek mayalanır. (Şerâb) hâline döner. [Ya’nî, üzüm
kabuklarında yaşıyan ve şıraya geçen (bira mayası) adındaki mayanın (fermetin)
çıkardığı (zimas) adındaki bir madde, şırada bulunan glikoz ve levüloz adındaki
(Hekzoz) şekerlerini parçalar. Şekerler, ikiye parçalanarak ispirto (etil
alkol) ve karbon
dioksid maddeleri meydâna gelir:
C6 H12 O6 ®
2C2 H5 OH + 2 CO2
Şırada zemânla, şeker azalıp, ispirto çoğaldığı için, tadı
şekerli iken, keskin ve yakıcı olmağa başlar. Meydâna gelen karbon dioksid
gazı, kabarcıklar hâlinde dışarı çıkar. Bu gaz, ispirtolu sıvıda erimiyen
tortuları, sıvının yüzüne sürükliyerek, bir köpük ile örtülür. Böylece şıra,
şerâba dönmüş olur. Çeşidli şerâblarda, yüzde beş ile yirmi arasında ispirto
bulunur. İki hektolitre, ya’nî ikiyüz litre yâhud yüzonbeş kilogram üzümden,
yetmişbeş litre şıra çıkar. Şıranın beşde biri şekerdir. Onda biri tartarik
asiddir. Şıradan kükürt dioksid gazı geçirilerek, sirke asidi mayası ve başka
zararlı mayalar öldürülür. İlk mayalanma bir haftada temâm olur.]
İspirtosu az olan şerâb da harâmdır. [İmâmeyne göre ve diğer
üç mezhebde, köpürmese de, şerâb olur.] Serhoş etmese de, damlasını içmek
harâmdır. Halâl diyen, kâfir [Allaha düşman] olur. Şerâb, idrâr gibi kaba
necâsetdir. Her dürlü kullanmak, ilâc yapmak,
çamur yapmak, hayvâna içirmek, ihtikân yapmak, buruna çekmek sözbirliği ile harâmdır.
Satması câiz değildir. Parası harâmdır. Bir müslimânın, borcunu, şerâb satarak
aldığı para ile ödemesi halâl olmaz. Bu para, alacaklıya da halâl olmaz. Bunun için içki satana ödünc vermemelidir. Az içene de
had vurulur ki, seksen sopadır. Serhoş edici diğer üç içkiyi içene ise,
ancak serhoş olursa had vurulur. Şerâb köpüklendikden sonra, kaynatılıp üçde ikisi gitse de geride kalanı ve inbiklenerek
elde edilen ispirtonun, rakının şerâb gibi, necâset-i galîza olduğu
sözbirliği ile bildirilmişdir. Bunların da damlasını içmek harâm olduğu, (Behcet-ül-fetâvâ)da yazılıdır. Rakıda yüzde
kırkdan çok alkol bulunur. Şerâbdan elde edilen rakı, meşe ağacından fıçılarda
birkaç sene bırakılınca, (Konyak) olur.
2 - İkincisi, Tılâdır. Tâze şıra, ateşde veyâ güneşde
ısıtılıp üçde ikisinden azı
uçarsa, [üçde birinden çok kalırsa], bu
kalana, (Tılâ) denir. Tılâ, gaz
çıkararak kabarıp,
tadı keskin olunca, serhoş eder. Şerâb gibi damlası harâm ve kaba necs
olur.
3 - Üçüncüsü Sekerdir. Hurmanın nakî’i, ya’nî
maserasyonu, ya’nî su içinde ısıtmadan
bırakılınca, köpüklenir ve tadı keskin olursa (Seker)
denir, damlası harâmdır.
4 - Dördüncüsü, kuru üzüm nakî’idir. Kuru üzüm, soğuk
suda bırakılınca, şekeri suya geçer. Bu suya, (Kuru
üzüm nakî’i) denir. Bu, gaz peydâ ederek köpüklenir ve tadı keskin
olursa, damlası harâm olur. Tılâ, Seker ve kuru üzüm nakî’i (maserasyonu)
gazlanmaz ve tadı keskin olmazsa, içmeleri, sözbirliği ile halâl olur. Se-
ker
ve Nakî’, hafîf necsdirler. İmâm-ı a’zama göre. Tılâ, Seker ve Nakî’in harâm
olmaları için, köpüklenmeleri de lâzımdır. Bu üçünde, icmâ’ı ümmet hâsıl
olmadığı için, harâm değildir diyen kâfir olmaz.
İçmesi, İmâm-ı a’zama ve İmâm-ı Ebû
Yûsüfe göre halâl olan içkiler de dörtdür:
1 - Kuru üzüm veyâ hurma, şekeri suya çıkıncaya kadar, soğuk
suda bırakılır. Sonra hepsi, kaynayıncaya kadar ısıtılır. Soğuyunca süzülür. Bu
sıvıya, (Nebîz) denir. Nebîzin tadı
keskin olsa da, serhoş yapmadıkca, içmesi halâl olur. Isıtılmazsa, köpürünce ve
tadı keskin olunca, harâm olur.
2 - Kuru üzüm ve hurma birlikde, soğuk suda
durup, hepsi, ısıtılıp süzülür. Tadı keskin olsa da, serhoş yapmadıkca, halâl
olur. Buna, (Halîtan) denir.
3 - Bal, incir, arpa, buğday, mısır, darı, erik,
kayısı, elma ve benzerlerinden biri soğuk suda durup ısıtılmasa da, serhoş
etmeyecek mikdârda halâldirler. Çünki hadîs-i şerîfde, (Şerâb, üzüm
ve hurmadan olur) buyuruldu. [Serhoş ederlerse, harâm olurlar. Bira
da böyledir. Hubûbâtdan elde edilen rakıya, İngilizler (Viski), Ruslar (Vodka)
derler. Bunlar, yüzde elli, altmış alkolü hâvîdirler.]
4 - Dördüncüsü, (Müselles)dir.
Üzüm suyu, tâze iken, ya’nî gaz kabarcıkları çıkmadan, köpürmeden önce,
ısıtılıp, üçde ikisi uçar, üçde biri kalırsa (Müselles) denir. Tadı keskin olsa
da, serhoş etmiyecek kadar içmesi halâldir.
Şıra kaynarken, içine (Pekmez
toprağı) denilen temiz kireçtaşı tozu konursa, ekşiliği kalmaz, (Pekmez) olur. Fransızlar pekmeze, (Sapa) ve (Rob) derler.
Pekmezde yüzde altmışdan çok glikoz vardır. Pekmeze yumurta akı koyup,
karışdırarak kaynatılınca, koyulaşıp (Bulama=Raisiné)
olur. Şira ya’nî tâze üzüm suyu [Moût] ve pekmez [Moût cuit] ve
bulama [Raisiné] ve boza [Bosan] içmek halâldir. Boza yapmak için, bir kilo
kadar bulgur yıkanır. Tencereye konur. Fazla su ilâve edilir. Yumuşayıncaya
kadar birkaç sâat kaynatılır. Su ile yoğrularak tel süzgeçden süzülür. Şeker konup eritilir. Maya olarak içine bir su
bardağı boza konur. Kapanıp soba yanında bırakılır. Ertesi gün ekşi
olarak içmeğe başlanır.
Bunlar kuvvet için, hazm için serhoş etmiyecek mikdârda
halâl olup, serhoş ederlerse veyâ çalgı ile, keyf için az dahî içilirlerse, söz
birliği ile harâm olurlar.
İmâm-ı Muhammede göre, bu dört içki, gaz çıkarmış ve tadı
keskin olmuş ise, serhoş etmiyecek kadar az içmesi de harâm olur. Fetvâ da
böyledir. Diğer üç mezhebde de böyledir. Çünki, Peygamberimiz, (Çoğu serhoş eden içkinin, azını içmek de harâmdır) ve (Serhoş eden her içki şerâbdır ve hepsi harâmdır) buyurdu.
Bu hadîs-i şerîf, hepsinin harâm olduğunu bildirmekdedir. Yapıları, bileşimleri
aynıdır demek değildir. Çünki Muhammed “aleyhisselâm”, maddelerin
hakîkatlerini, fen bilgilerini öğretmek için değil, bunların hükmlerini
bildirmek için gönderilmişdir. Kısrak, inek, deve sütleri, mayalanıp, tadı
keskin olunca, müselles gibi olurlar. Birincisine (Kumis),
ikincisine (Kefîr) denir.
Bira gibi harâmdırlar. Bu husûsda, İskilibli M.Âtıf efendinin (Men’i müskirât) kitâbında geniş ma’lûmât vardır.
[Bira yapmak için, arpalar ıslanıp bir hafta bırakılınca
filizlenirler. Bu sırada (Amilaz) denilen
maya da ürer. Filizlerin uzunluğu arpa boyuna yaklaşınca, arpalardan koparılıp
ayrılır. Arpalar kurutulup un yapılır. Bu una, (Malt)
denir. Malt, sarı toz veyâ şerbet hâlinde, (Skorbut) denilen kanama ve za’fiyyet
hastalığında ve çocuk mamalarında kuvvet verici ve hazm için kullanılır. İçinde
alkol yokdur. Malt, sıcak su ile karışdırılıp bırakılınca, içindeki amilaz,
nişastayı mayalıyarak parçalar. (Maltoz) denilen
şekere çevirir. Bu şekerli sıvıya şerbetci otu (Houblon)
çiçekleri konup kaynatılır. Bu ot, biraya koku verir ve berrâk
yapar. Soğutulup içine (Bira mayası) konur.
Bu maya, maltoz şekerini mayalıyarak parçalar. Alkole çevirir. Bira hâsıl olur.
Çeşidli biralarda yüzde ikibuçuk ile beş arasında alkol bu-
lunur.
Fazla içilince serhoş yapmakdadır. Bira mayası, sarı toz veyâ yoğurt gibi
lapadır. Cânlıdır. Çıkardığı sıvı mayalama yapar. Bira mayası, bira
fabrikalarında kalan posadaki mayanın üretilmesi ile elde edilmekde, cild, hazm
ve göğüs hastalıklarında da kullanılmakdadır. Ekmek hamurunda da vardır. Bira,
gaz çıkardığı, köpük yapdığı için ve tadı acı, keskin olduğu için azı da çoğu
da, her ne maksadla içilirse içilsin, imâm-ı Muhammede göre harâmdır. Fetvâ da
böyledir. Almanyada yayınlanan (Der Stern) mecmû’ası,
1979 senesi ilk ayındaki nüshasında diyor ki, (Heidelberg kanser tedkîk merkezi
tarafından yapılan araşdırmalarda, biranın kanser yapdığı anlaşılmışdır.
Kansere sebeb olduğu bilinen (Nitroz-amin)lerin
birada bol mikdârda bulunduğu görülmüşdür. Bira, alkol alışkanlığına da sebeb
olmakdadır. Ağrı kesici olarak kullanılan (Piramidon)
içinde fazla mikdârda Nitroz-amin bulunduğu anlaşıldığı için, bu
ilâc sıhhiyye vekâletinin emri ile altı ay evvel piyasadan kaldırılmışdı. Orta
mikdârda bira içen bir kimse, günde yetmiş piramidon hapı almış kadar
Nitroz-amin almakdadır). Yengeç denilen hayvana ve kanser denilen tehlükeli
şişlere arabîde (Seretân) denir. (Nüzhet-ül-ebdân) kitâbı, kanseri, içinde yengeç
külü bulunan merhem ile tedâvî etmekdedir. (Teshîl-ül-menâfi’)de
(Irk-ı medînî) denilen hastalık, kanserdir. Bildirdiği ilâclardan biri: (Bir
avuc içi soyulmuş sarmısak, bir [litre] süt ile, akşam vakti, kaynatılır. Pelte
hâline gelir. Sabâha kadar bağçede bırakılır. Havadan rutûbet alır. Süt ayrılıp
aç iken içilir. Sarmısak yerine lübân [Günnük] veyâ sarısabır kullanılabilir.)]
Yukarıda yazılı sekiz içkiden, şerâbdan başkasını satmak
İmâm-ı a’zama “rahmetullahi teâlâ aleyh”
göre sahîhdir. Fekat, mekrûhdur. [Ya’nî, tahrîmen mekrûhdur. Bunları
satan, harâm işlemiş gibi Cehenneme gider.] İmâmeyn “rahmetullahi teâlâ
aleyhimâ”, bunların satılması da sahîh değildir dedi. Afyon, esrar ve başka
uyuşdurucu [heroik] maddelerin satışı da böyledir. Necâset karışan suyu içmek
harâmdır. (Cevhere)de diyor ki: (Tâze
üzüm, suya konup mayalanmadan önce kaynatılırsa, suyun üçde ikisi uçmadıkca,
halâl olmaz. Kuru üzüm veyâ hurma, suya konup biraz kaynatılınca, halâl olur.
Buna, (Nebîz) denir. Tâze üzüm ile
hurmanın veyâ tâze üzüm ile kuru üzümün karışımı suda ısıtılınca, üçde ikisi
uçmadıkca halâl olmaz. Tâze üzüm suyu [şıra] ile, hurma bırakılmış su karışımı
da böyledir.)
Bevl [idrâr], pislik gibi necâsetleri içmek, yimek harâmdır.
Mubâh olan içkileri, hattâ suyu, mûsikî ile, çalgı ile,
kâfirler gibi, fâsıklar gibi içmek de harâmdır. (İbni
Âbidîn) beşinci cild, ikiyüzotuzsekizinci sahîfedeki hadîs-i
şerîfde, (Suyu, alkollü içki içenler gibi içmek
harâmdır) buyuruldu. İbâdeti harâma benzetmek ise, küfre sebeb olur.
Çalgı, içki, şarkı ile nemâz kılmak, Kur’ân-ı kerîm okumak böyledir. İkinci
kısmda, 52. ci maddenin 7. ci sahîfesine bakınız!
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, üçüncü cild,
yüzaltmışüçüncü ve beşinci cild, ikiyüzseksendokuzuncu sahîfede buyuruyor ki,
(Arak-ı hamr [ya’nî rakı ve alkol]in, şerâb gibi kaba necâset olduğu ve serhoş
edecek kadar içene had vurulması sözbirliği ile bildirildi. Damlasını içene de
had vurulur diyenler çokdur. Alkollü meşrûbât içen fâsıkların [kötü
kimselerin], (temizdir, içilmesi halâldir) demelerine aldanmamalıdır). Alkollü
içkilerin hepsinde ispirto bulunduğundan, şerâblı su gibi kaba necs ve harâmdırlar. Bunun için deriye sürülen,
tentürdiyod, alkol kamfre gibi, ispirtolu ilâcları ve kolonya gibi lüzûmsuz
olanları nemâz kılmadan önce, yıkamak lâzımdır. Bunları hâricen kullanmak
ve ispirtoyu yakıt olarak kullanmak ve bunun için satmak ve satın almak
câizdir. Benzol, benzin, aseton ve dört klorlu karbon, gaz yağı gibi sıvılar,
necs değildir. Bunları temizlemeden nemâz kılınır. Alkolün, teknikde, eritken
olarak kullanılması günâh değildir.
Modern tıbda iyi bir hâricî, (Dezenfektan)
[Mikrob öldürücü] maddede aranılan iki vasf, aslî (kendisinden
beklediğimiz) te’sîrinin tam ve şümûllü, tâlî (olma-
sını
arzû etmediğimiz) te’sîrinin ise asgarî olması, yâhud hiç olmamasıdır.
a) Alkol, bakterilerin bir kısmına hiç te’sîr
etmez. Geri kalanların da ancak vejetatif
(fe’âl) hâlde olanlarını öldürebilir. Bakteriler, sâir zemânlarda spor denilen
koruyucu bir
tabakaya bürünürler. Müsâid şartlar bulunca, tekrâr vejetatif (fe’âl) hâle
dönerler. Alkol,
sporlu bakterileri de öldüremez. Hattâ piyasadaki alkoller içinde sporlu
bakteriler
mevcûddür. Son zemânlarda, tecribeler ifâde ediyor ki, cilde sürülen kesif
alkol, civâr
bakterilerin sathlarında kompakt bir tabaka hâsıl ediyor. Bunlara artık nüfûz
edemiyor.
O hâlde, tam ve şümûllü bir te’sîre mâlik değildir.
b) Yine cilde sürülen kesîf alkol, cild
nesclerini (dokularını), bakterilere olan
zararlarından dahâ çok tahrîb eder. Hattâ, bu tahrîblerle, proteinlerden ibâret
bir tabaka
teşekkül eder. Bu ise, onun bakterilere te’sîrine sed çeker.
Bu iki vasfı te’mîn edemediğinden, alkol iyi bir dezenfektan
değildir. Alkolün mahzûrlarını bulundurmıyan, ondan çok dahâ mükemmel
te’sîrlere mâlik yüzlerce madde vardır. Nitekim bugün birçok memleketlerde
alkollü tentürdiyod yerine, te’sîri dahâ kuvvetli Mersol denilen ispirtosuz
tentürdiyod kullanılmakdadır. Merküro-krom adındaki kırmızı tozdan iki gramı,
yüz gram suda eritilerek yapıldığı gibi, eczâhânelerde mersol hâzır da
satılmakdadır. Yapılan istatistiklere göre, Avrupa kliniklerinde, tıbbî olarak
kullanılan alkol mikdârı, [m. 1900] senesine nazaran [m. 1934] senesinde on
misli azalmışdır. Her geçen gün de azalmakdadır. Ancak alkolün, müskirât
terkîbine girmesinden dolayı, çok mikdârda istihsâli, bol oluşu, onu tıbda da
kullanmaya sevk eden belki yegâne sebebdir.
Benc, ya’nî Ban otu ve kunneb, ya’nî Haşiş [esrar otu] ve
Afyon gibi sulb [katı] cismlerin akla zarar veren çok mikdârları harâmdır.
İlâç, ibtal-i his için kullanmak câiz olduğu İbni Âbidînde, (Eşribe) sonunda
yazılıdır. Bunların fazlasına halâl diyen, kâfir olmazsa da (Mübtedi’), ya’nî bid’at sâhibi, sapık olur.
[Serhoş olarak kılınan nemâz sahîh olmaz. Serhoş olmıyacak
kadar az içkili olarak kılmak mekrûhdur. Çünki, alkollü içkilerden herhangi
birini keyf için bir damla bile içmek harâmdır. Mi’desinde, elbisesinde azıcık
harâm bulunan kimsenin nemâzı mekrûh olur. Gasb
edilen yerde kılmak da böyledir. (Merec-ül-bahreyn)de,
Ahmed Zerrûkdan alarak diyor ki, vecd ve hâl sâhibleri, şu’ûrlarını gayb
ederlerse, sözlerinde ve işlerinde ma’zûr olurlar. Simâ’ esnâsında raks etmek,
bağırmak da böyledir. Deli gibidirler. Fekat, bu tesavvuf serhoşluğu
kendiliğinden olmayıp, aklları başlarında ise, şu’ûrları var ise, ma’zûr
olmazlar. Günâha girerler. Şu’ûrsuz oldukları zemân, ibâdetleri kaçırmaları
günâh olmaz ise de, aklları başlarına gelince, kaçırdıkları ibâdetleri hemen
kazâ etmeleri lâzımdır. Çünki, bu şu’ûrsuzluğa kendileri sebeb olmuşdur. Böyle
tesavvuf serhoşlarının, islâmiyyete uymayan sözlerine ve işlerine, başkalarının
uymaları câiz değildir. Kendileri günâha girmezlerse de, bunlara uyanlar,
günâha girerler. Alkollü ve uyuşdurucu maddelerle serhoş olanlar da
böyledirler. Serhoş iken, irâde ve ihtiyârları olmadığından, ma’zûr olurlar ise
de, bu hâle kendileri sebeb oldukları için, kaçırdıkları ibâdetleri kazâ
etmeleri lâzım olur].
(Rıyâd-un-nâsihîn) kitâbında diyor ki,
hadîs-i şerîfde, (Çok içildiği zemân serhoş eden
şeyin, az içilmesi de harâmdır) buyuruldu. [Bu hadîs-i şerîfi, (Zevâcir) ve (Künûzüddekâık)
kitâbları da yazmakdadır.] Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Şerâb içmek, büyük günâhların en büyüğüdür. Bütün
kötülüklerin anasıdır, başıdır. Şerâb içen, nemâz kılmaz. Anası ile, halası
ile, teyzesi ile zinâ eder). Bir hadîs-i şerîfde,
(Şerâb içen ile arkadaşlık etmeyiniz! Cenâzesine
gitmeyiniz! Buna kız vermeyiniz ve onun kızı ile evlenmeyiniz! Muhakkak biliniz
ki, şerâb içen, kıyâmet günü, mezârdan yüzü kara, gözleri mâvi olarak kalkar.
Dili sarkmış, pis kokulu olur. Herkes, bunun pis kokusundan kaçar) buyuruldu.
Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâb içen Cennete girmez) buyuruldu.
Ehl-i sünnet mezhebine göre, büyük günâh
işliyen
kâfir olmaz. Îmânı gitmez. Bu hadîs-i şerîflerin ma’nâsı, halâl diyen veyâ kalbi,
bunu kötü bilmiyen kimse demekdir. Yâhud, şerâb içmeği âdet edinen kimse, tevbe
etmeden ölürse, son nefesde îmânı gider demekdir. Îmânla gitmek istiyen, şerâb
içmemelidir. Şerâbı içene, getirene, taşıyana, hâzırlayana, satana ve i’mâl
edene, Allahü teâlâ ve Resûlü la’net eder. Şerâb satanın aldığı para harâm
olur. Dünyâda belâlardan kurtulmaz. Serhoş iken kıldığı nemâzları sahîh olsa
da, kabûl olmaz, ya’nî sevâbı olmaz. Bir
hadîs-i şerîfde, (Şerâb içmeği âdet eden, vesene
tapan gibidir) buyuruldu.
[Tahtâvî, (İmdâd) şerhinde
diyor ki, (Odundan, altından, gümüşden yapılmış insan heykeline, (Sanem) denir. Taşdan yapılan insan heykeline, (Vesen) denir. Kumaşa, dıvâra ve başka yerlere
yapılmış cânlı ve cânsız resmlerine, (Sûret) veyâ
(Tasvîr) denir. Yalnız cânlı resmlerine,
(Timsâl) denir. Saneme, vesene, sûrete
ve timsâle tapınmak, onların fâide ve zarar yapacaklarına inanmak, şirk
çeşidlerinden biri olur. Böyle tapınanlara, (Putperest)
ve (Müşrik) denir].
Bir hadîs-i şerîfde, (Bir yudum
şerâb içene, Allahü teâlâ üç gün gadab eder) buyuruldu. Ya’nî, buna
tevbe etmedikce, üç gün içindeki iyiliklerine sevâb verilmez ve günâhları afv
edilmez. Üç gün içinde ölürse, îmânsız gitmesinden korkulur. Bir kadeh içene,
Allahü teâlâ kırk gün gadab eder.
Fıkh kitâblarında, meselâ (Hidâye)de
diyor ki: Üzüm şerâbı sözbirliği ile harâmdır. Halâl diyen kâfir olur. Bir
damla içene had vurmak vâcib olur. Sa’îd bin Müseyyib diyor ki, (Geçmiş
ümmetlerin hıyânet yapmalarına, kâfir olmalarına sebeb, şerâb içmek idi).
Emîr-ül-mü’minîn Osmân “radıyallahü anh”, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve
sellem” minberinde hutbe okurken, (Ey insanlar! Şerâb
içmekden sakınınız! Biliniz ki, şerâb içmek, bütün kötülüklerin anasıdır)
buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde, (Şerâbda devâ, ilâc
hâssası yokdur. Hastalık yapar) buyuruldu.
(Erba’în)de diyor ki: Abdüllah
bin Mes’ûd buyurdu ki, (Şerâb içen kimse, tevbesiz ölürse, mezârını açınız!
Yüzünü kıbleye karşı görürseniz, beni öldürünüz!).
Şerâb içenler, beş fâidesi olduğunu söyliyor: 1- Kan yapar.
Yüzü kızartır. Güzelleşdirir diyorlar. 2- Kuvvet verir diyorlar. 3- Hazmı
kolaylaşdırır diyorlar. 4- Şehveti artdırır
diyorlar. 5- Sıhhati korur diyorlar. Bu sözlerinin hepsi yanlışdır. Tecribeler,
tersini göstermekdedir. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Gece nemâz kılanların yüzü güzel olur). Şerâb
içmekle, günâh işlemekle, yüz güzel olmaz. İbâdet, tâ’at etmekle güzel olur.
Şerâb içenlerin, fâsıkların yüzleri çirkin, iğrenç oluyor. Allahü teâlâ, Enfâl sûresi,
altmışaltıncı âyetinde meâlen, (Yüz mü’min,
ikiyüz kâfire gâlip gelir) buyurdu.
Ya’nî bir za’îf mü’min, iki kuvvetli kâfire gâlip gelir. Şerâb hazmı
kolaylaşdırır. Evet öyledir. Fekat hazmı kolaylaşdıran ve fâideli olan, başka
halâl şeyler de vardır. Sıhhati koruması doğru olmadığını dahâ önce, hadîs-i
şerîfde bildirmişdik. Şerâb içmenin çeşidli hastalıklara yol açdığı
meydândadır. Aklı azaltmakdadır. Kara ciğeri bozmakdadır. Beyni ve sinirleri
harâb etmekdedir. [Eczâcılık bülteni [m. 1970-1] sayısında, (İçki kullananlarda
ağız ve buğaz kanserinin iki misli olduğunu Fransız doktorları bildiriyor)
demekdedir.] Şerâbın zararı fâidesinden, günâhı ise, her günâhdan çokdur.
Şehveti artdırması da, birkaç seneye mahsûs olup, az zemân sonra azaltarak,
zevcenin cimâ’ hakkına mâni’ olmakda, âile se’âdeti yıkılmakdadır. (Rıyâd-ün-nâsıhîn)den terceme temâm oldu.
İstanbulda Enver Örenin neşr etdiği günlük Türkiye
gazetesinin 17 Mart 1979 nüshasında diyor ki, Birleşik Amerika sıhhat
enstitüsünce yapılan açıklamada, alkollü içkilerin, bu memleketde, senede
ikiyüzbeşbin kişinin ölümüne sebeb olduğu tesbît edilmişdir. Bunların çoğu karaciğer sirozundan ve içkili araba
kullanmakdan ölmüşlerdir. Ondört ve onyedi yaşları arasında alkol
ibtilâsının artdığı, bu sebebden, mekteblerde, vurucu, kırıcı saldırıların
çoğaldığı da bildirilmişdir.